Anasayfa Künye Danışman ve Editörler Son Dakika Arşiv FacebookTwitter
Nirvana Sosyal Bilimler Sitesi Güncel Eleştirel Sosyal Bilimler Platformu

Eğitim Planlaması Modelleri ve Türk Eğitim Sistemi İçin Bazı Çıkarımlar

Prof. Dr. Ali Balcı

Kategori: Eğitim Bilimleri - Tarih: 09 Haziran 2024 15:09 - Okunma sayısı: 127

Eğitim Planlaması Modelleri ve Türk Eğitim Sistemi İçin Bazı Çıkarımlar

Eğtim Planlaması Modelleri ve Türk Eğitim Sistemi İçin Bazı Çıkarımlar

Öz

Planlama her şeyden önce, kaynakların etkili kullanımı için gereklidir. Bunun için de hem bireyler için hem de örgütler için planlama yapmak adeta bir zorunluluktur. Neden? Zira planlama sürecinde, önceleme önemli bir aşamadır. Zira ihtiyaçlar sınırsızken kaynaklar ne yazık ki sınırlıdır. Bu durumda kaynakların etkili kullanımı için ihtiyaçların öncelik sırasına konması gereklidir. Aksi halde asıl ihtiyaçlar yerine hiç de önceliği olmayan ihtiyaçların karşılanması gibi bir duruma düşülebilir. Takdir edilir ki bu görüş ve düşünceler eğitim planlaması içinde geçerlidir. Bu bağlamda bu çalışmada eğitim planlaması sürecinin teorik çerçevesi ve gerekliliği belirtilmiş özellikle de eğitim planlaması modelleri ayrıntılı olarak tartışılmıştır. Son olarak da Türkiye ölçeğinde eğitim planlaması olgusuna planlı dönemin başından beri nasıl bakıldığı, hangi planlama modelinin benimsendiği tartışılmıştır. Bu bağlamda Türkiye’de 1961 Anayasası ile planlı kalkınma anlayışı benimsenmişse de açıkçası gelinen noktada planlı ekonomi, özellikle de 20 yılı aşkındır iktidarda olan Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP ) döneminde planlı eğitim anlayış ve uygulamalarının neredeyse hiç uygulanmadığı; hele de partili cumhurbaşkanlığı döneminde eğitimde de kaynakların sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın tercihlerine göre dağıtıldığı görülmektedir.

Giriş

Bu çalışma özünde eğitim planlaması modellerini incelemeyi amaçlamaktadır. Ancak burada eğitim planlaması modellerine de temel oluşturan bazı bilgilerin verilmesi yararlı olacaktır.

Planlama Kavramı

UNESCO (2003), planlamayı, bir ülkenin gelişim amaçlarını karşılamak için olanakları ve hedefleri içinde, gerçekleştirileceği faaliyetlerin sistematik bir taslağını gösteren bir süreç olarak tanımlar. Bu tanım, planlamanın hem geleceğe yönelik hem de hedef odaklı olduğunu göstermektedir. Bu, belirlenmiş amaçlara ve hedeflere ulaşmaya yönlendiren zekice bir hazırlık sürecidir (Akban, 2000). Bu, hedefin başarılmasına yönelik gelecekte yapılacak eylemlerin bilinçli, dikkatli ve sistemli bir şekilde düzenlenmesini içerir. Planlama bu nedenle, belirlenen hedeflere ulaşma yönünde, faaliyetler, prosedürler, stratejiler ve maliyet etkileri, fon kaynakları, sorumluluklar ve belirlenen hedeflere ulaşma süresi ve zaman çerçevesi konusunda yönlendirme sağlar. Bu, belirlenen hedefe ulaşmak için beş N , bir K sorularını daha açık olarak neyin yapılacağını, kimin yapacağını, ne zaman yapılacağını ve hedefe ulaşmak için nasıl yapılacağını açıklar ( Akban, 2018).

Bu açıklamalar gösteriyor ki planlama, bir birey ya da örgütün hedeflerini belirleme yanında bunlara ulaşma yollarını ve araçlarını tasarlama sürecidir. Planlama uygulama öncesi zihinsel ya da entelektüel aşamada geleceğin, neye ilişkin yapılacaksa onun gerçekliğinin entelektüel ya da zihinsel tahmini, tasarlanması sürecidir. Planlama basit bir ifadeyle, ekonomik, siyasi ve sosyal olarak herkesin faaliyetlerinde geçerli bir olgudur. Bireysel düzeyde insanın her eylemi, genellikle planlama olarak bilinen düşüncelerin bir ürünüdür. Planlama, bir kişinin herhangi bir alanda takip etmeyi arzu ettiği gelecekteki eylemlerini önceden belirlemesi sürecidir (Undie, Ekere ve Adah, 2011). Örgütsel düzeyde de yapılanlar bir plana bağlanır. Her iki düzeyde de planlama, mevcut kaynakları en üst düzeyde kullanarak belirlenmiş bazı hedeflere ulaşma amacıyla yapılır. Anderson’a (1968, in Adem 1977) göre planlama, bazı amaçları gerçekleştirmek üzere gelecekte uygulanacak bir dizi kararların alınması sürecidir. Anderson bu sürecin öge ya da bileşenlerini aşağıdaki gibi sıralanmıştır.

Planlama;

  • Geleceğe yöneliktir,
  • Daha ziyade eyleme odaklanır,
  • Tartışılmış bir çaba gerektirir,
  • Birbirine bağlı bir diz karardan oluşur ve
  • Sınırlı kaynakların çeşitli programlar arasında dengeli bir dağılımını gösterir.

Pek tabi ki planlama her şeyden önce yönetim sürecinin vaz geçilmez bir bileşenidir.

Eğitim Planlaması Kavramı

Eğitim planlaması; ekonomik ve siyasi gerçekleri dikkate alarak sistem potansiyeli, büyüme ve ülkenin ve sistem tarafından hizmet verilen öğrencilerin ihtiyaçları için eğitim politikası, öncelikleri ve maliyetini belirleme konusunda öngörü kullanma alıştırmasıdır. Bu, eğitim planlamanın, bir ülkenin eğitimsel gelişimiyle ilgili geleceğe dair bilimsel bir çalışma olduğu anlamına gelir. Bu doğrultuda bir ülkenin gelecekteki gelişimi, eğitim planlamasının odak noktasıdır. Bu dolayısıyla bir ülkenin gelecekteki eğitim ihtiyaçlarını inceleyerek ilgili politikaları, öncelikleri, eylemleri ve hedeflere ulaşmayı güçlendirecek programları yerine getirme sürecini içerir. Eğitim planlaması her halde tesadüfen gerçekleşmez, rastgele olmaz. Aksine bir ülkenin eğitim zorluklarıyla ilgili mevcut bilgileri inceleyerek gelecekteki eğitim gelişimi için plan yapması, örgütlü toplumsal bir uygulamadır. Eğitim planlamanın sonucu; eğitim politikaları, amaçları ve hedefleri gerçekleştirilecek faaliyetleri, programları, uygulama stratejilerini, başarı ve ilerlemenin izlenme ve değerlendirme yöntemini ve uygulama sürecinin zaman çerçevesini içeren eğitim planını içerir (Akban, 2023).

Adesina'ya göre, (in Azunwena ve Uchenna (2011)) eğitim planlaması, eğitim girişimi hakkında bir dizi kararın alınması sürecidir. Bu kararlar, gelecekteki eğitimin amaçlarının ve gelecekteki hedeflerinin mevcut kaynaklarla yeterince gerçekleştirileceği şekilde olmalıdır. Eğitim planlaması, mevcut insan ve malzeme kaynaklarının nasıl kullanılacağını belirleyerek eğitim hedeflerine ulaşmayı amaçlar. Kısaca eğitim planlaması, en iyi olası yol ile nereye gitmek ve nasıl oraya ulaşmakla ilgili sürekli bir süreçtir.

Formel eğitimin etkililiği, eğitimli yönetici ve öğretmenlere, altyapıya ve tesislere ihtiyaç duyar. Pek tabii ki eğitim sistemi, hem bireylerin hem de ulusun ihtiyaçlarını karşılamak üzere stratejik bir şekilde düzenlenmelidir. Basit olarak eğitimin, alıcılarının ihtiyaçlarına cevap vermek üzere düzenlenen bu eğitim örgütüne "eğitim planlaması" denir. Bu bağlamda eğitim planlaması, genel değişiklikleri yapmak üzere önceden bir eylem planının belirlenmesi sürecidir. Bu, ulusal politikaların en yakın şekilde uygulanması ile araçlar ve hedefler arasında sıkı bir bağlantı sağlar. Bu ayrıca, temel bir yönetim görevi ve daha yüksek etkenlik (effeciency) seviyelerine ulaşmanın bir aracıdır. Bu çerçevede eğitim planlamasının kritik önemi, geleceğe yönelik bir yaklaşımla gerekli ayarlamaları önceden tahmin etmede gösterdiği isabetlilikte görülür. Takdir edilir ki günümüzün karmaşık, teknolojik toplumunda, eğitim planlaması vazgeçilmez bir gerekliliktir ve mevcut durum ile hedeflenen amaçlar arasındaki boşluğu kapatır. Daha açık olarak eğitim planlaması, bir eğitim hedefinin (veya hedef setinin) nasıl başarılabileceğini belirlemek için stratejiler, politikalar, prosedürler, programlar ve standartlar belirleme süreci olarak tanımlanabilir. Eğitim planlaması, şansı öteleyen detaylı ve sistemli bir süreçtir; ileriye yöneliktir; gelecekte nelerin gerçekleşeceğini tahmin eder. Kısaca eğitim planlaması hedef odaklıdır; belirlenen bir eğitim hedefini başarmaya yöneliktir (Hood, uk.).

Eğitim planlaması, eğitim için ayrılan sınırlı kaynakların, farklı eğitim aşamalarına veya eğitim sektörlerine verilen öncelikler ve ekonominin ihtiyaçları göz önüne alınarak nasıl en iyi şekilde dağıtılacağı ve kullanılacağı sorunlarıyla ilgilenir. Eğitim planlaması, geniş anlamıyla, eğitim gelişimi sürecine rasyonel, sistemli bir analizin uygulanmasıdır ve amacı, eğitimi öğrencilerin ve toplumun ihtiyaçlarına ve hedeflerine daha etkili ve verimli bir şekilde yanıt verebilecek hale getirmektir. Bu doğrultuda Uluslararası Eğitim Planlaması Enstitüsü, eğitim sisteminin "eğitim planlaması ve değerlendirmesi aracılığıyla ülkenin değişen ihtiyaçlarına ve koşullarına etkili bir şekilde yanıt verme" amacının olduğunu belirtir (Villa, 2016).

Bernardo M. Reyes (1974), eğitim planlamasının doğasını ve kapsamını şu şekilde açıklar:

  • Eğitim planlaması, eğitim sistemini oluşturan farklı bileşenlerin gerekli eşgüdümünü ve yönlendirmesini sağlayan bir araçtır; uzun vadeli hedeflere daha objektif bir model getirilmesini sağlar.
  • Ülkenin kaynaklarının (malî, insanî ve kurumsal) gerçekçi bir değerlendirilmesini sağlar.
  • Eğitim planlaması, bir ülkenin eğitim sistemine düzenli bir değişiklik veya reform yapma isteğini gösterir. Bu doğrultuda ihmal edilmiş veya bilinmeyen eksiklikleri veya ihtiyaçları ortaya çıkarır ve uygun önlemler alınarak enerji ve kaynakların sektörlere uygun bir şekilde tahsis edilmesini sağlar.
  • Eğitim planlaması, ülkenin eğitim ve eğitim programlarının geçmiş ve mevcut gerçeklerini dikkate alır.
  • Eğitim planlaması, eğitim hedeflerinin belirlenmesinde ve eğitim politikalarının oluşturulmasında yetkililere profesyonel rehberlik sağlayan yüksek seviyeli bir personel işlevidir.
  • Her seviyede eğitimi, hem kamusal hem de özel sektörü ve ulusun ilgili mali kuruluşlarını içerir.
  • Kapsamlı ve sürekli bir süreçtir; periyodik olarak değerlendirilmeyi gerektirir.

Formun Üstü

Formun Üstü

Eğitim planlamasına gerek duyulması. Eğitim, bir toplumunun zorluklarıyla başa çıkabilmesi için gerekliyse, planlı olması adeta bir zorunluktur. Emechuble (2011), her okul örgütünde eğitim planlamasının neden gerekliliği olduğunu şu nedenlerle sıralamıştır:

Eğitim planlaması;

  • Yönetimin odak noktasını netleştirmesine ve örgüt gelişimi ve perspektiflerini araştırmasına yardımcı olur.
  • Eğitim sisteminin gelişebileceği ve stratejilerini takip edebileceği yerel bir çerçeve sağlar.
  • Gerçek performansın ölçülebileceği ve gözden geçirilebileceği bir referans noktası sunar.
  • Hatalardan kaçınmada veya gizli fırsatları tanıma konusunda önemli bir rol oynar.
  • Eğitim yöneticilerine neyi başarmak istediklerini, nasıl başaracaklarını ve ne zaman başarabileceklerini daha açık bir şekilde anlamalarına yardımcı olur.

Bunlara şunlar da ilave edilebilir ( Hood, uk.):

  • Eğitimin karmaşık doğası,
  • Eğitim sektöründe kullanılacak kaynakların sınırlılığı,
  • Etkinlik, verimlilik ve üretkenliği maksimize etmek için yeterli planların, çalışanların eylemlerini yönlendirmeye ve koordine etmeye yardımcı olması,
  • Eğitimde yönetsel kararların planlamayı gerektirmesi,
  • Bir ulusun amaç ve hedefleri açısından seçimlerini netleştirmesi,
  • Eğitimde, dengesizliklerin ve büyük kayıpların önlenmesi.

Bu nedenlere dayanarak, eğitim planlamasının, eğitim ihtiyaçlarını belirleme, eğitimin hangi yönde ilerlemesi gerektiği ve bunun nasıl gerçekleştirileceği süreci olduğu söylenebilir. Planın uygulanması her zaman bir başarıyı garanti etmese de (UNESCO, 2004), etkili bir uygulamanın gerekliliğini gösterir. Bu nedenle, eğitimi planlamak, planları uygulamak ve eğitim hedeflerine farklı eğitim seviyelerinde ulaşmak için planlama sürecini değerlendirmek gereklidir. Okunamiri (2003), eğitimi planlamanın amacının, eğitim gelişiminin belirlenen hedeflerine yönelik bir dizi faaliyetin sistemli bir şekilde tamamlanmasını sağlamak olduğunu gözlemlemiştir. Ayrıca, eğitim planlamanın odak noktasının, geçmiş veya şu anki eğitimin üretim işlevinin, daha etkili ve verimli hale getirmek için hangi önlemlerin önerileceği konusunda rasyonel ve sistemli bir analiz olduğunu belirtmiştir.

Eğitim Planlaması Süreci

Eğitim planlaması süreci aşağıdaki başlıklar altında tartışılabilir.

Eğitim planlaması süreci bileşenleri. Burada öncelikle eğitim planlaması süreci bileşenlerine değinmek yararlı olabilir. Bir ülke ya da eğitim düzeyinde eğitim planlaması aşağıdaki bileşenlerin esas alınmasını gerekli kılar ( Hood, uk.):

Eğitim durumu ve kişi sayısı. Her gerçekçi plan, güvenilir bir nüfus sayımına dayanmalıdır. Bu sayım verilerine dayanılarak, sınıf sayısı, öğretmenler, okul müdürleri, masa ve tablolar, sermaye ve tekrarlanan maliyetler vb. gibi konular makul bir doğrulukla tahmin edilebilir.

Öğretmen arzı ve talebi. Eğitimin kalitesi, büyük ölçüde iyi eğitim almış yeterli öğretmenlerin kalitesine bağlıdır. Bu, onların öğrencilerin bilmeleri gerekenleri öğretebilecekleri anlamına gelir. Bu bağlamda eğitim fakültelerinin ve onların eğitim programlarının ulusal ihtiyaçlara cevap vermesi için yeniden yapılandırılmasına ihtiyaç olduğunu gösterir. Ayrıca, yeterli öğretmenlerin eğitim sektöründe tutulması isteniyorsa öğretmenlerin hizmet koşullarının iyileştirilmesi için adımlar atılmalıdır.

Okul binaları. Okul binaları, zamanla eskime ve aşınmaya uğrayabilir. Bu yüzden bakım ve tamirleri yapılmalıdır. Zira uygun şekilde bakılmazsa, öğretmenlerin ve öğrencilerin varlığı için tehlikeli olabilir. Ayrıca bunların bakımlı olmasının, öğrenci ve öğretmenlerin kurumsal bağlılıklarında etkili olduğu hatırlanmalıdır.

Eğitim programı geliştirme. Eğitim programının sürekli olarak değiştirilmesi ve geliştirilmesi gereklidir. Zira eğitim programı öğrencilerin ve toplumun ihtiyaçlarına uygun olmalıdır. Eğer öyle ise bilinmelidir ki toplum statik değil, dinamiktir.

Eğitim materyalleri. Kitaplar, çalışma malzemeleri gibi eğitim materyalleri, uygun şekilde düzenlenmezse eğitim programını başarısız kılabilir. “Alet işler el öğünür” ata sözü bunu ortaya koymaktadır.

Genişleme modelleri. Genişleme modelleri, ilkokul, ortaokul ve lise yıllarında ön görülenleri birkaç yıl öncesinden dikkate almak üzere mevcut olanı, ödünç alınabilecekleri ve kaçınabilecekleri gibi olası güçlükleri aramak için baştan oluşturulmalıdır.

Politik, ekonomik, sosyal ve kültürel politika ve hedeflere uygunluk. Eğitim planları, ülkenin politik, ekonomik, sosyal ve kültürel hedefleriyle uyum içinde olmalıdır. Aksi halde eğitim planı başlamaz ve insanlar eğitimden memnuniyetsizlik duyar.

Hukuki temeller. Planlama, belirlenmiş yasalar altında gerçekleşir. Diğer bir deyişle planların hukuki dayanakları olmalıdır. Planlamanın hukuki çerçevesi, planlama birimlerinin ve kuruluşlarının yapısı ve işlevlerini, personel ve sorumluluklarını, birimlerin diğer eğitim otoriteleri ve birimleriyle ilişkilerini tayin eder.

Eğitim planlamasının temel unsurları. Bir eğitim planlaması, genelde şu üç tür unsur ya da bileşenden oluşur (Reyes, 1974):

Nicel planlama. Bu, pedagojik, demografik, coğrafi, ekonomik ve sosyal faktörlere dayalı olarak eğitim olanaklarının genişletilmesiyle ilgili tüm soruları kapsar. Nicel planlama, okul nüfusuyla ilgili (kayıt, bırakma, sınıf geçme), öğretmen ve denetçi alımı, sınıfların ve ekipmanın (mobilya, laboratuvarlar vb.) sağlanmasıyla ilgili referanslar yapar.

Nitel planlama. Bu, eğitimin amaçlarını, içeriğini ve yöntemlerini, müfredat planlamasını (seviyeler ve branşlar), öğretmen eğitimini, eğitim rehberliğini, araştırmayı ve ders kitapları ile diğer öğretim araçlarını kapsar.

İdari planlama. Bu, ihtiyaçlar ve varlıklar, maliyetler, finans kaynakları, harcamaların dağıtımı (tekrarlayan harcamalar ve sermaye yatırımları), hibe ve kredilerle ilgilenir.

Esasen böyle bir ayırım yapılması pek doğru olmaz; zira bir eğitim planında bu üç unsur da yer alır; birlikte eğitim planını oluştururlar.

Eğitim planlama sürecinin aşamaları. Azunwena ve Uchenna (2011), eğitim planlama sürecinin aşamalarını şu şekilde tanımlamaktadır:

Plan yapma. Bu, planlama sürecinin başlangıç aşamasıdır, burada paydaşlar istek ve ihtiyaçlarını ifade ederler.

Planın formüle edilmesi. Bu aşamada, planlama ve eğitim sektöründe uzmanlaşmış bir komitede yer alan profesyoneller bir araya gelerek planları oluştururlar. İlk iki aşama bir arada da zikredilebilir.

Planın uygulanması. Bu, planlama sürecinin en kritik aşamasıdır. Bu noktada, oluşturulan plan, insan ve malzeme kaynaklarının uygunluğuna dayalı olarak hayata geçirilir.

Planın değerlendirilmesi. Bu aşama, planın hedeflerinin ne kadar başarıldığını değerlendirmeyi içerir. Bu aşama, plan projeksiyonlarının zayıf ve güçlü yönlerini inceleme ve uygulama aşamasında karşılaşılan sorunları tartışma forumu olarak hizmet eder.

Geri bildirim. Bu aşama, değerlendirmeyi plan yapma aşamasına bağlayan aşamadır. Bu aşama, uygulama aşamasında kaydedilen başarı ve başarısızlıkları ortaya kor ve planlayıcılara başka bir planın nasıl geliştirileceği ve sorunların nasıl düzeltileceği konusunda bilgi sağlar. Bu aşama, planlama sürecinin döngüsel olduğunu gösterir.

Eğitim planlamasından sorumlu kuruluşlar. Eğitim planlaması süreci, genelde üç farklı kuruluşun etkileşimini içeren karmaşık bir süreçtir. Bunlar, devlet veya yasama organı, teknik veya profesyonel planlayıcılar ve genellikle bürokrasi olarak adlandırılan yönetimdir (Babalola, 2003). Devlet veya yasama organı, planın yapıldığı dönemdeki hükümeti temsil eder. Bu organ, genellikle siyasi temellere dayanan plan süresi konusunda direktifler verir. Teknik profesyonel planlamacılar, eğitim sisteminin analizinden, kayıt projeksiyonlarını, fiziksel tesisleri, fonları ve bir eğitim projesi için gerekli personeli tahminden sorumludur. Bürokrasi, genellikle planın uygulanmasına ciddi engeller oluşturan eğitim planlama sürecinin yürütme kanalını oluşturur.

Eğitim planlaması türleri- yaklaşımları. Eğitim planlaması türleri, değişik parametrelere göre sıralanmaktadır (Akban, 2018; Unkpond, 2020 ):

Zaman ufkuna (horizon) göre.

  • Uzun dönemli planlama,
  • Orta dönem planlama,
  • Kısa dönem planlama.

Zaman dinamiklerine göre.

  • Döngüsel (rolling) zaman planlaması
  • Fiks (fixed) dönem planlaması

Yönetim düzeyine göre.

  • Stratejik planlama,
  • Taktik planlama,
  • Operasyonel planlama
  • Tek kullanımlık (single use) planlama
  • Sürekli (standing) planlama

Alana (scope) göre.

  • Makro planlama
  • Mikro planlama

Yaklaşıma göre.

  • Proaktif planlama,
  • Reaktif planlama

Formalleşme derecesine göre.

  • Formel planlama,
  • informel planlama

Kalkınmaya- gelişmeye göre.

  • Sektörel planlama,
  • Bölümsel (sectional) planlama

Şirket (corporate) planlama

Fonksiyonel planlama

Katılımcı planlama

Öte yandan eğitim planlaması türleri genellikle iki ana kategori altında incelenmektedir: Bunlar lineer modeller ve döngüsel modellerdir (Unkpond, 2020).

Lineer modeller. Bu modeller eğitim planlama sürecini belirli bir sıralama içinde ilerleyen bir dizi adım olarak ele alır. Bu adımlar genellikle ihtiyaç analizi, hedef belirleme, içerik tasarımı, uygulama, değerlendirme ve revizyonu içerir.

Döngüsel modeller. Bu modeller ise eğitim sürecini sürekli bir geri bildirim döngüsü içinde ele alır. Bu yaklaşım, sürekli olarak değerlendirme, gözden geçirme (revizyon) ve iyileştirme üzerine odaklanır. Öğrenme sürecinin dinamik bir şekilde değişebileceği düşüncesiyle bu model, esneklik sağlar.

Bir çalışmada (Harshita, 2023) eğitim planlaması modelleri aşağıdaki gibi betimlenmiştir:

Üstten aşağı-tepeden tabana yaklaşım. Bu model ulusal hükümetlerin öğretim için hedefleri ve amaçları belirlediği bir yaklaşımdır. Hükümet, bu hedeflere ulaşmak için gerekli kaynakları sağlar ve bunları karşılamak için politika ve yönergeleri belirler. Bu doğrultuda eğitim sistemini boyunca tutarlılık ve uyum sağlamaya odaklanmak asıldır. Bu model ulusal bir vizyonu ortaya koyma ve bu vizyona destek veren şekilde kaynakları tahsis etme konusunda etkili olabilir; ancak, yerel koşulların ve ihtiyaçların göz önüne alınmaması ve esnek olmama olasılığı vardır.

Aşağıdan yukarı yaklaşım. Bu model yerel düzeyde başlayan ve öğretmenler, ebeveynler ve diğer paydaşların katılımını içeren bir yaklaşımdır. Dolayısıyla model öğrencilerin ve topluluğun ihtiyaçlarını belirleme ve bu ihtiyaçları karşılayan programları geliştirmeye odaklanır. Model daha esnek ve yerel koşullara daha duyarlı olabilir, her topluluğun benzersiz özelliklerini göz önüne alır; ancak, eğitim sistemi boyunca tutarlılık ve uyumu sağlamada daha az etkili olabilir.

Karışık ya da karma yaklaşım. Bu model üstten aşağı ve aşağıdan yukarı yaklaşımların öğelerini birleştiren bir yaklaşımdır. Bu model geniş ulusal bir çerçeve ile başlar, ancak bölgesel ve yerel düzeylerde esneklik ve adapte olma olanağı tanır. Yaklaşım, tutarsızlık ile yerel duyarlılığı dengeleme ihtiyacına yardımcı olabilir. Ancak, ulusal ve yerel ihtiyaçlar arasında doğru dengeyi bulmak zor olabilir.

Merkezi olmayan yaklaşım. Bu model karar alma yetkisini bölgesel veya yerel düzeye devretmeyi içerir. Yerel topluluklara eğitim sistemleri üzerinde daha fazla kontrol sağlayabilir ve yerel ihtiyaçlara daha fazla duyarlılık getirebilir. Ancak, bölgeler arasında tutarsızlıklara neden olabilir ve yerel düzeyde önemli kaynak ve kapasite oluşturma gerektirebilir.

Katılımcı yaklaşım. Bu model eğitim planlama sürecine tüm paydaşların katılımına odaklanan bir yaklaşımdır. Bu, öğrencileri, ebeveynleri, öğretmenleri ve topluluk üyelerini içerir. Model tüm paydaşlar arasında uzlaşı ve eğitim sisteminin tüm düzeylerinde sahiplik oluşturmayı amaçlar; ancak, zaman alıcı olabilir ve önemli kaynak ve kapasite gerektirebilir.

Eğitim planlaması, eğitim ve öğretimin etkili ve verimli bir şekilde sunulmasını sağlamak için hayati bir süreçtir. Eğitimde örneğin ortaöğretim düzeyinde planlama, hedeflerin ve amaçların belirlenmesini, kaynakların ve ihtiyaçların tanımlanmasını ve bu ihtiyaçları karşılamak için programların ve politikaların geliştirilmesini içerir. Bu bağlamda planlama türleri, planlamacılar tarafından bir ülkenin belli bir zaman dilimi için gelecekteki eğitiminin yönünü gösteren bir yol haritasıdır. Planlama, gelecekte belirlenen hedeflere ulaşmayı amaçlayan rasyonel bir karar verme sürecidir. Dolayısıyla planlama belirlenen hedefe ulaşmak için gerekli araç ve prosedürler yoluyla geleceği tahmin etmeyi ve düzenlemeyi içeren kasıtlı bir eylemdir.

Eğitim Planlaması Modelleri

Eğitim planlaması modelleri-yaklaşımları, eğitim süreçlerini örgütlemek ve yönlendirmek amacıyla kullanılan çeşitli yaklaşımları içerir. Bu modeller, genellikle eğitim kurumlarının hedeflerini, öğrenci ihtiyaçlarını ve öğrenme hedeflerini dikkate alarak tasarlanır. Burada model ve model kavramlarının tanımını yapmak gerekmektedir. Zira eğitim yönetimi modelleri bazen eğitim yönetimi yaklaşımları (Unkpond, 2020 gibi) olarak belirtilmektedir. Diğer bir deyişle bu iki kavram eşanlamlı olarak kullanılmaktadır.

Yaklaşım (approache), belirli bir hedefe veya amaçlara ulaşmak için kullanılan bir yöntem veya stratejidir. Yaklaşım belirli bir sonuca ulaşmak için sistemli bir şekilde uygulanan ilkeler, teknikler veya uygulamaları ifade eder. Bağlamlarına bağlı olarak, yaklaşımların geniş veya dar kapsamlı olması mümkündür. Örneğin, psikoloji alanında, insan davranışını betimleme ve anlamada davranışsal yaklaşım, bilişsel yaklaşım, psikodinamik yaklaşım olmak üzere birçok farklı model bulunmaktadır. Takdir edilir ki bunlardan her biri , psikolojik problemleri inceleme ve çözüm bulmada kendi varsayımlarını, teorilerini ve tekniklerini kullanır. Yaklaşımlar aynı zamanda iş dünyasında, eğitimde ve diğer alanlarda sorunları çözmek, kararlar almak ve hedeflere ulaşmak için kullanılabilir. Bu bağlamlarda kullanılan bazı yaygın yaklaşımlar arasında problem çözme yaklaşımı, karar alma yaklaşımı ve proje yönetimi yaklaşımı belirtilebilir (Manaher, 2009).

Model (model) ise karmaşık bir sistemin basitleştirilmiş bir temsilidir. Bu çerçevede model, ilgili sistemin davranışını açıklamak, tahmin etmek veya simüle etmek için kullanılabilir. Modeller matematiksel denklemler, diyagramlar ve bilgisayar simülasyonları dahil olmak üzere birçok farklı formda olabilir. Örneğin, ekonomide, modeller genellikle arz ve talep gibi farklı faktörlerin mal ve hizmet fiyatlarını nasıl etkilediğini anlamak için kullanılır. Bu modeller, bu faktörler arasındaki ilişkileri temsil etmek ve bir faktördeki değişikliklerin diğerlerini nasıl etkileyeceğini tahmin etmek için matematik denklemleri kullanır. Modeller aynı zamanda bilimde de karmaşık olayları simüle etmek için kullanılabilir, örneğin hava durumu modelleri veya atom ve moleküllerin davranışını incelemek için kullanılan modeller böyledir. Bu modeller, incelenen sistemin davranışını temsil etmek için bilgisayar simülasyonlarını kullanır, bilim insanlarına tahminlerde bulunma ve hipotezleri test etme imkanı tanır ( Manaher, 2009; Akban, 2023; Olofi, 2023).

Görülen o ki model ve yaklaşım zaman zaman eş anlamlı kullanılmışsa da aralarında farklar bulunmaktadır. Model özünde bir kuramın, bir sistemin basitleştirilmiş, daha çizimsel ve geometrik bir şeklidir. Yaklaşım ise bir sistemin bir modelin bir bileşenine yönelik bir stratejidir. Örneğin eğitimde öğrenci değerlendirme bir modeldir; bu değerlendirmede kullanılan strateji bir yaklaşımdır. Bu çalışmada da bu iki kavram eşanlamlı kullanılacak ve model terimi tercih edilecektir.

Eğitim Planlamasında Sosyal Talep Modeli

Eğitim planlamasında sosyal talep yaklaşımı, eğitimin, herhangi bir tür veya düzeyde eğitim alma isteğini ifade eden her bireye, nitelikli olarak sağlanması gerektiğini savunur. Bu yaklaşım, eğitim sisteminin, bir ülke halkının eğitim talebini karşılayacak şekilde planlanmasını öngörür (Adem, 1977). Diğer bir deyişle eğitim planlaması, öğrencilerin ve diğer eğitim paydaşlarının eğitim taleplerini karşılamaya yöneliktir. Bu, eğitimin, halkın talebini karşılamak amacıyla planlandığı bir yaklaşımdır. Bu yaklaşım eğitimi, hastaneler, yollar, su ve elektrik gibi diğer mal ve hizmetler gibi halkın talep ettiği bir hizmet olarak görür. Bu nedenle, bu yönde eğitim planlaması, talebi tahmin etme ve okullar, kolejler ve üniversitelerde yeterli yer sağlama süreci olarak kabul eder. Genel olarak sosyal talep yaklaşımı, eğitim planlamasına yönelik geleneksel bir model olarak kabul edilir. Bu model doğrultusunda bazen askeri hükümetler tarafından denenen ilkokul düzeyinde ücretsiz ve zorunlu eğitim, öğrenciler ve ebeveynler tarafından yapılan sosyal taleplere bir yanıt olmaktan ziyade kalkınma zorluğuna bir yanıt olarak değerlendirilir (Unkpond, 2020).

Aghenta'ya (1987) göre, bu model çekici olması nedeniyle genellikle gelişmekte olan ülkelerdeki politikacılar tarafından tercih edilir. Tarihsel örnekler arasında İngiltere'deki Yükseköğrenim Üzerine Robbins Komitesi Raporu'nda bu yaklaşımın kullanımının belirtilmesi, Hindistan'da yeni okul ve kolej açılırken bu yaklaşımın popülerliğine dikkat çekilmesi gösterilebilir(Girl, uk.). Bizde de Cumhuriyetin kurucularının eğitim birliği yasası kapsamındaki okuma yazma seferberliği, bu nitelikte görülebilir.

Sosyal talep modelinin seçilme ya da benimsenmesi nedenleri şöyle belirtilebilir (Girl, uk.):

Kapsayıcılık. Model, eğitimin tüm hak kazanan öğrencilere erişilebilir olmasını sağlayarak kapsayıcılığı teşvik eder.

Popülerlik ve aciliyet. Gelişmekte olan ülkelerdeki politikacılar, bu yaklaşımın acil ve çekici olması nedeniyle tercih edebilirler.

Halkın ihtiyaçlarına duyarlılık. Model, eğitimi toplumun talep ve ihtiyaçlarıyla uyumlu hale getirerek kamusal gereksinimlere duyarlı olmayı sağlar.

Sosyal talep modeli, kapsayıcı yapısı, popülerliği ve toplumsal ihtiyaçlara duyarlı olması nedeniyle eğitim planlaması için uygun görülür. Bu modelin, eğitim planlamasının belirli bağlam ve hedefleri düşünülerek seçilmesi önemlidir. Bu modelde temel sorun, sosyal ve eğitim trendleri ile demografik değişiklikleri göz önünde bulundurarak gelecekteki deyim uygunsa koltuk taleplerini tahmin etmektir. Bu yaklaşımdaki temel varsayım, eğitimin genişlemesinin ekonomiye faydalı olduğu ve dolayısıyla eğitim üzerine ek harcamaların taşınamayacak kadar ağır bir yük oluşturmayacağıdır. Bu yaklaşım, geleneksel kültürel değerlere önem veren toplumlarda daha yaygındır, kararlar genellikle halk görüşlerine dayandırılır ve sosyal ortamın genel olarak pesimist olduğu toplumlarda daha sık uygulanır. Model mevcut tercihlere dayanır ve genellikle talep, mevcut kaynakları aşabilir. Bu durumda da eğitim için kamusal harcamalar, faydalar açısından dikkate alınmaz. Model ayrıca, yükseköğretim çıktısı ile ekonominin talepleri arasında bir uyumsuzluğa neden olabilir (Girl, uk.).

Okwori’ye (2011) göre de modelin; (1) sermeye yoğun bir yaklaşım, (2) insan gücünün tek taraflı üretimine yol açması ve (3) eğitim için nüfusa karşı uygun maliyet ve kaliteyi ihmal etmesi gibi üç temel sınırlılığı vardır. Azunwena ve Uchenna'nın (2011) belirttikleri gibi model eğitim türü, eğitim düzeyleri ve demografik verilerin dikkate alınması durumunda uygulanır. Bu başarıldığında; ülkedeki okur yazarlık seviyesi artış gösterir, eşit eğitim fırsatları teşvik edilir ve gelir yeniden dağıtım sürecini kolaylaştırır. Bu iki yazar ayrıca Formun Üstü

eğitim planlamasında sosyal talep modelinin dezavantajlarını şöyle sıralamışlardır: (1) Sosyal talep modeli, genel ulusal kaynakların adil bir şekilde dağıtılmasını göz önüne almaz. (2) Bu model, toplumun iş gücü ihtiyaçlarını göz ardı eder, ancak bazı türlerin aşırı üretilmesine ve diğerlerinin yetersiz üretilmesine neden olur. (3) Model, eğitim talebini gereğinden fazla tahmin eder; ancak aynı başarıyı maliyet tahmininde göstermez. Sonunda tesislerin yetersiz dağıtımına, eğitimin düşük kalitesine ve standardına yol açar. Osareren ve Omoike (2013) de yaklaşımın sınırlamalarını şu şekilde vurgulamışlardır: (1) Model, eğitimin fiyatı gibi faktörler üzerinde kontrol sağlayamaz. (2) Model, ekonominin eğitimli personel için emme kapasitesi üzerinde kontrol sağlayamaz. (3) Model, kaynakların etkili/ekonomik dağıtımını garanti etmediği için zayıftır. (4) Model belirlenen ihtiyaçları en iyi nasıl karşılayacağı konusunda rehberlik sağlamaz.

Model bel ki de kaynaklar kısıtlı olduğundan ve en büyük faydayı en geniş kitleye sunma hedeflendiğinden, Ülkemizde uygulanmıştır ve uygulanmaya devam etmektedir. Bu doğrultuda örneğin görece daha az maliyet gerektiren normal liselerin çokça açılması siyasal iktidarlarca benimsenmiştir. Oysa ülkenin asıl gerek duyduğu mesleki teknik liselerin açılmasıdır. Ancak bu liselerin açılmasının maliyeti çok yüksektir. Bu yüzden siyasiler gerekmediği halde gereğinden fazla normal lise açarak vatandaşın oyunu da devşirme yolunu tercih etmişlerdir. Ne var ki siyasal iktidarların deyim uygunsa “biz gerekmeyen alanlarda bile gerekli insan gücünü yetiştirir; ancak istihdamına karışmayız”gibi bir varsayımı vardır. Bu anlayış takdir edilir ki her şeyden önce insangücünün israfıdır.

Özetle model eğitimin fiyatı-maliyeti gibi faktörlere kontrol sağlayamaz. Model ekonominin eğitimli personelin istihdamı kapasitesini kontrol ve müdahale edemez. Modelin ayrıca harcanan kaynakların ekonomik olarak tahsis edilip edilmediği konusunda bir iddiası olamaz. Model, tanımlanan ihtiyaçların en iyi nasıl karşılanacağına dair gerekli rehberliği sağlamaz. Bu model özellikle de gerekmeyen sektörlerde yetişmiş, eğitilmiş insan gücünün istihdamına imkan vermediğinden ülke kaynaklarının özellikle de yerine konulamayan insan kaynağının israfına yol açar. Kamuda istihdam edilmeyen hele de piyasada istihdam edilmeyen alanlarda eğitilmişlerin yaşantılarını sürdürebilecek kazançlarının olmaması, gerçekten onlarda hayatın anlamının olmaması duygusunu yaratabilir. Bu insanlar psikolojik ve sosyal olarak bozulmaya uğrayabilirler.

İnsan Kaynakları Gereksinimi Modeli

Eğitim planlaması insan kaynakları gereksinimi modeli, ağırlıklı olarak bir ülkenin ekonomik taleplerine odaklanır. Bu çerçevede Okwori (2011) bu modeli, ekonominin ciddi şekilde sıkıntı çektiği ve ihtiyaç duyduğu becerilerin geliştirilmesini amaçlayan bir model olarak tanımlar. Ayrıca model, gelecekteki insan gücü gereksinimini planlamayı ve ekonomik gelişim hızını artırmayı hedefler.

İnsan kaynakları gereksinimi modeli, doğru nitelikte ve sayıda işçinin sürekli eksikliği nedeniyle gelişmekte olan ülkeler için büyük öneme sahiptir. Bu model aracılığıyla, belirli istihdam sektörleri için zaman içinde bir ülkede gerekecek insan sayısını tahmin etmek mümkündür. Model, insan kaynakları planlamacılarının odak noktası olan işgücü piyasasında eğitimli işgücünün talep ve arzının dengelenmesini amaçlar. Ancak dengesizlikler ortaya çıkarsa, elbette eğitim sistemini ayarlamak gereklidir. Olubor'a (2004) göre, insan kaynakları gereksinimi modeli, eğitim sistemlerinin farklı düzeylerindeki mezuniyet oranlarına göre eğitim ihtiyaçlarını değerlendirir. Bu süreçte, tüm sektörlerde mevcut insan gücü envanteri çıkartılarak beceri talebi belirlenir; eksiklik veya fazlalık alanları saptanır. Bu bağlamda insan kaynakları gereksinimi modeli, eğitim ve ekonomik planlamayı birleştirmek (entegre etmek) üzere en yaygın kullanılan araç haline gelmiştir.

Görüleceği üzere bu modelin odak noktası, ekonominin insan gücü ihtiyaçlarını tahmin etmektir. Diğer bir deyişle model, eğitim sisteminden elde edilen çıktıyı vurgular ve gelecekteki belirli bir tarihte ya da tarihlerdeki insan gücü ihtiyaçlarını karşılamaya odaklanır. Bu bağlamda bu model aşağıdaki üç ana unsur üzerinde yoğunlaşır (Girl, uk.):

  • Belirli bir tarihte mevcut insan gücü olanaklarının belirlenmesi,
  • Gelecekte belirli bir tarihteki insan gücü ihtiyacının belirlenmesi,
  • Önceki belirlemenin sonraki belirleme ile uyumlu hale getirilmesini sağlayan düzenleme.

Bu doğrultuda bu yöntemde, eğitim sektöründeki farklı akışlarda ve farklı düzeylerde insan kaynaklarına olan genel talep ile tedarik kapasitesi tahmin edilir.İnsan kaynakları gereksinimi modeli, belirli bir dönem için işgücü piyasası tarafından talep edilen çeşitli beceri alanlarındaki ekonominin insan gücü ihtiyacının tahminine odaklanır (Osareren ve Omoike , 2013). Zira nitelikli insan gücünün artışı ile üretkenlik arasında doğrudan bir ilişki bulunmaktadır ve eğitim aracılığıyla insanların beceri, potansiyel ve yetenekleri dönüştürülebilir. Kısaca insan kaynakları modeli, eğitim sisteminden ülkenin gelecekteki insan gücü ihtiyaçlarını karşılamasını bekler.

Avantajları. Bu modelin başlıca avantajları Azunwena ve diğerleri’ne, 2013) göre şöyle sıralanabilir:

  • Eğitimli işsizliğin düzeyini azaltır.
  • İşgücü piyasasında eğitimli işgücü talebi ile arzı dengeleyerek bir denge oluşturur.
  • Bu, sınırlı eğitim kaynaklarının yalnızca istenilen işgücünün eğitiminde uygulandığı rasyonel bir yaklaşımdır.

Girl’e (uk.) göre model bunlara ek olarak aşağıdaki avantajları sağlayabilir:

  • Eğitim- çıktı desenindeki aşırı boşlukları ve dengesizlikleri vurgulayarak çözüm gerektiren durumları dikkate çeker; karmaşık istatistiksel çalışmalara da gerek duymaz.
  • Gelecekte iş gücü kalifikasyonlarının genel olarak nasıl geliştirilmesi gerektiği konusunda eğitimcilere rehberlik eder. Bu bağlamda gelecekte belli bir tarihteki iş gücünün, ilkokul eğitimi, ortaokul eğitimi ve çeşitli düzeylerdeki üst düzey eğitimlere

sahip kişilerin göreceli oranını belirtir.

  • İnsan gücü modeline aşırı vurgu yapılmasından kaynaklanabilecek işsizlik ve yetersiz istihdamdan gelişime yönelik olabilecek doğru türde eğitime doğru bir yönelimi teşvik eder.

Dezavantajları. Osareren ve diğerleri (2013) modelin sınırlılık ya da dezavantajlarını şöyle sıralamıştır:

  • Her eğitim seviyesinde eğitim planlarına sınırlı rehberlik sağlar.
  • İşe bağlı olmaması nedeniyle ilkokulu dikkate almaz, hatta görmezden gelir. Dolayısıyla toplumda işgücü gelişimine katkıda bulunacak eğitimin seçkinliğine odaklanılır.
  • Ekonomik belirsizlikler nedeniyle ileriye dönük güvenilir bir insan gücü gereksinimi tahmini yapması zor, hatta imkansızdır.
  • Doğru eğitim ve demografik verilere ulaşmak zordur. Bu modelin yetersiz veri ve bilgi eksikliği ve beceri oluşturmanın maliyeti ve finansmanının dikkate alınmaması gibi bir sınırlılığı olabilir. Bunlara aşağıdaki yetersizlik ya da zayıflıkların eklenmesi de mümkündür (Girl, uk.):
  • Hher eğitim düzeyinde (örneğin ilkokul, ortaokul, vb.) her seviyede neyin gerçekleştirilebileceğini söylemez, bu da eğitim planlamacısına sınırlı bir rehberlik sağlar.
  • Çoğu işgücü ihtiyacı genellikle kentsel istihdamda gereklidir. Bu nedenle planlamacıya, kentlerdeki yarı becerili ve becerisiz işçilere ve kırsal alanlarda yaşayan çoğu işçiye yönelik eğitim gereksinimleri konusunda herhangi bir bilgi verilmez.
  • İstihdam sınıflandırmaları ve işgücü oranlarına (mühendislerin teknisyenlere, oranının arzu edilen oranı; doktorların hemşirelere arzu edilen oranı vb. gibi) karşılık gelen eğitim niteliklerinin az gelişmiş ülkelerde gerçekleşmesi olasılığı düşüktür.
  • Ekonomik, teknolojik ve diğer belirsizliklerin çokluğu nedeniyle, insan gücü ihtiyaçlarına zaman içinde güvenilir tahmin yapmak zor, hatta mümkün değildir.

İnsan gücü planlama yaklaşımının uygulanması. Bu yaklaşımın uygulanması aşağıdaki adımlarda gerçekleşir( Girl, uk.):

  • Mevcut istihdam koşullarının ve eğitim sisteminin değerlendirilmesi ve analizi,
  • Eğitim sisteminin ekonominin insan gücü ihtiyaçlarıyla uyumlu olarak planlanması,
  • Finansal kaynakların (ki sınırlıdır) istihdam sektörünün taleplerini karşılamak için en uygun şekilde kullanılması, böylece işsizlik nedeniyle israfın önlenmesi,
  • Kayıtlı öğrenci sayısı, mevcut öğretmen sayısı ve nitelikleri, öğretmen eğitim kurumlarındaki kayıtlar (gelecekteki öğretmenlerin bulunabilirliği), mevcut okul binaları, ekipmanlar, altyapı ve diğer olanaklar hakkında bir değerlendirme yapılması,
  • İşverenlerin iş ve/veya mesleki niteliklere, eğitim seviyelerine ve yeteneklere ilişkin gereksinimlerinin değerlendirilmesi.

İnsan gücü planlama yaklaşımı, öğretmenlik mesleğinin, bir ülkenin yüksek nitelikli insan kaynaklarının yaklaşık %60'ını gerektirdiği gerçeğini göz önünde bulundurur. Bu varsayım diğer ekonomik sektörlerin insan gücü talepleriyle rekabet eder. İnsan kaynakları talebinin ayrıntılı bir projeksiyonu, verimlilik eğilimlerinin belirsizliği nedeniyle zordur. Norveç, Fransa ve İsveç gibi bazı gelişmiş ülkeler, ekonominin taleplerini karşılamak amacıyla gelecekteki insan gücü ihtiyaçlarını tahmin ederken, diğerleri (örneğin, Büyük Britanya), öğrenci taleplerine dayanarak eğitilecek kişi sayılarını tahmine yönelmişlerdir. Formun Üstü

Model özetle, eğitim sisteminin, istenilen bilgi, tutum ve becerilere sahip doğru kalitede insan kaynaklarını doğru sayılarda üreteceğini ve bu nedenle eğitimin doğrudan ekonomik kalkınma ile bağlantılı olduğunu ileri sürer( Girl, uk.).

Maliyet Fayda Modeli

Maliyet fayda modeli, aynı zamanda “getiri oranı” modeli olarak da bilinir. Bu yaklaşım, kaynakların, sınırlı olması nedeniyle yalnızca en iyi avantaj veya sonuca sağlayacak alanlara tahsis edilmesi gerektiğini kabul eder. Bu yaklaşımda eğitim, bir yatırım hedefi olarak kabul edilir; dolayısıyla, ona yapılan harcamalar yatırım harcaması olarak değerlendirilir. Bu bağlamda bir eğitim düzeyinde görülen artış ile sağlana yararlar, bu düzeydeki yatırımın verim oranı ve hedef alınan eğitim düzeyine ulaşmak için yapılan harcamaların maliyeti ile karşılaştırılır. Saptanan bu oran, ekonominin diğer kesimlerindeki oranla da karşılaştırılır. Karşılaştırma sonucuna göre eğitim kesimine yatırım yapılıp yapılmayacağına karar verilir (Adem, 1977). Bu anlayış, dolayısıyla bu model eğitimi, gelir getirici bir yatırım alanı olarak değerlendirir. Zira eğitim, eğitimli bireyin gelir kazanma olasılıklarına getirdiği iyileşmeler ve dolayısıyla toplumun üretim kapasitesine katkı sağlaması yoluyla uzun vadeli getiri sağlar (Azuwena ve diğerleri, 2011).

Olubor'a (2004) göre getiri oranı modeli, eğitimi genişletmenin toplumsal maliyeti ile bu eğitim genişlemesinden elde edilebilecek faydaları karşılaştırır. Bu nedenle bu model, resmi eğitim sistemi içinde öncelikle en yüksek getiriyi vaat eden eğitim türlerine yatırım yapılmasını gerektirir. Dolayısıyla planlayıcı, ülkenin geçerli ekonomik, sosyal ve siyasi gerçeklerine bağlı olarak ilköğretim, ortaöğretim, öğretmen yetiştirme, yüksekokul ve üniversiteye yapılan yatırımların en büyük geri dönüşü sağlayacağını belirlemelidir.

Ogunu'na (2000) göre bu yaklaşım, en yüksek toplumsal maliyet-fayda oranlarına sahip eğitim düzeylerini teşvik etmeyi destekler. Bu yaklaşım, toplumun bir kişiyi en düşük maliyetle eğitmesi karşısında ne kadar ödediğini ve bu eğitimle bir kişinin eğitiminden ne kadar geri dönüş elde ettiğini belirler. Eğer bir belirli bir eğitim programından beklenen toplumsal getiri oranı daha yüksekse, bu eğitim yatırımı önerilir; aksi takdirde reddedilir.

Bu modele göre, eğitime yapılan yatırımlardan elde edilen getirilerin, sermaye ile yapılan diğer türdeki örneğin endüstriye yapılan yatırımlardan elde edilen getirilere eşit olması gerekmektedir. Bu ilke, ekonomi kuramında “eşkenar getiri” olarak bilinir ve eğitim sektörüne genişletilebilir. Bu ilke eğitimi, insan sermayesi olarak bir yatırım olarak ele alır ve finansal kaynakların tahsisinde getiri oranını bir kriter olarak kullanır. Model, eğer getiri oranı düşükse, eğitime yapılan harcamanın kısıtlanması gerektiğini ima eder. Ne var ki gerçekte, eğitimde getiri oranını ölçme ile ilgili sorunlar nedeniyle bu modeli eğitime uygulamak zordur. Zira bir eğitim alan kişinin kazancı veya getiri oranı, doğuştan gelen zeka, ebeveynin sosyo-ekonomik durumu, motivasyon ve hedeflere bağlıdır. Bu nedenle, getiri oranını sadece edinilen eğitime atfetmek pek tabii ki doğru olmaz (Girl, uk.).

Avantajları. Maliyet fayda yaklaşımının aşağıdaki iki temel avantajından söz edilebilir:

  • Mantıklı, deneysel ve rasyonel bir model olarak değerlendirilir.
  • Eğitimdeki yatırım girişimlerinden yeterli faydaları sağlamayı büyük ölçüde garanti eder.

Dezavantajları. Yaklaşımın dezavantajları da iki noktada belirtilebilir:

  • Belirli bir eğitim düzeyinin kazanılmasıyla birlikte gelen ekonomik olmayan faydaların göz ardı edilmesi ve
  • Eğitimin faydasının olgunlaşması için daha uzun bir zaman alacağını anlamaz görünme.

Girdi- Çıktı Modeli

Bu model Karakütük’e (2016 ) göre bir ekonomideki temel etkinlikler ve sektörler arası ilişkileri, çok düzeyli ve nicel olarak incelemeyi ve iç tutarlılığı olan bir çerçevede sunmayı amaçlayan matematiksel bir denge modelidir. Eğitim planlamasında girdi-giriş ve çıktı- çıkış bileşenleri arasındaki ilişki genellikle "girdi- çıktı modeli" olarak adlandırılır. Bu model, eğitimde girişlerin-girdilerin öğretim ve öğrenme, değerlendirme ve geri bildirim gibi bir dizi süreçte çıktılara dönüştürüldüğünü varsayar (Harshita, 2023). Modele göre eğitimde gelecekle ilgili talep kestirilirken, diğer sektörlerin taleplerinin de dikkate alınması gereklidir. Bu model esasen üretim sürecinin basit bir resmini oluşturur. Model, göre girdi-çıktı çizelgesini ekonominin, hane halkı gibi mikro birimler yerine tarım, sanayi ve hizmetler gibi deneysel sektörlere göre düzenlenmesini önerir. Bu deneysel sektörlerin birbirlerinden karşılıklı alıp verdikleri girdi-çıktı çizelgesinde yer alır. Modelde her sektörün üretim fonksiyonu, doğrusal ve benzeşik (homojen) olarak yer alırken üretim katsayıları sabit tutulur. Girdi-çıktı modelinde eğitim, bir üretim süreci olarak görülür; dolayısıyla eğitimin girdileri ile çıktılarının çözümlenmesi düşünülür. Bu bağlamda bir eğitim düzeyi ya da etkinliğinin ne tür girdileri, ne düzeyde alması gerektiği kararlaştırılır. Diğer bir deyişle üretim sürecinde en uygun girdi bileşenlerinin kararlaştırılmasına çalışılır. Modelde sonunda girdilerle çıktılar arası ilişkiler; daha açık olarak girdilerdeki nitelik ve nicelik ile çıktıların nicelik ve niteliği kararlaştırılır. Karakütük’e göre model, fiyat mekanizmasının işlemesi, rekabetçi yapısı, sermaye sağlama olanakları iyi olan gelişmiş ekonomilerden çok fiyat mekanizmasının iyi çalışmadığı, devlet müdahalesinin ve planlamasının gerekli olduğu az gelişmiş ekonomilere daha uygundur.[1]

Uygulanması. Okulda mikro düzeyde eğitim planlamasında girdi-çıktı modeli, bir eğitim programının tasarımını ve etkililiğini değerlendirmek için kullanılan bir strateji ya da yöntemdir. Bu model, eğitim sürecindeki temel unsurları belirleyerek, öğrencilerin kazanması gerekli bilgi, beceri ve yetenekleri ortaya koyar. Girdi-çıktı modeli eğitimde genellikle dört ana aşamadan oluştuğu söylenebilir:

Girdi aşaması. Bu aşamada, eğitim planlaması için temel bilgiler toplanır. Öğrenci profilleri, hedef kitlenin özellikleri, mevcut kaynaklar ve programın genel hedefleri bu aşamada belirlenir.

İşleme aşaması. Girdi aşamasında belirlenen bilgiler, öğrenme materyalleri, öğretim yöntemleri ve değerlendirme araçlarıyla ilişkilendirilir. Bu aşamada, öğrencilere sunulacak içerik ve eğitim yöntemleri belirlenir.

Çıktı aşaması. Eğitim sürecinin sonunda, öğrencilerin kazandıkları bilgi, beceri ve yetenekler değerlendirilir. Bu aşamada, öğrenci başarıları ölçülerek eğitim programının etkililiği değerlendirilir.

Geri bildirim ve iyileştirme aşaması. Elde edilen çıktılar, eğitim programının güçlü ve zayıf yönlerini belirlemek için kullanılır. Geri bildirim yoluyla eğitim planlaması sürekli olarak iyileştirilir.

Görüleceği üzere girdi-çıktı modeli, eğitim planlamasının sistematik bir şekilde uygulanmasını sağlayarak öğrenme sürecini daha etkili kılar. Giriş ve çıkış, eğitim planlamasında önemli kavramlardır; bunlar, eğitim kaynaklarının etkili bir şekilde kullanılmasını ve öğrenme hedeflerinin gerçekleştirilmesini sağlamaya yardımcı olur.

Eğitim planlamasındaki girişler. Eğitim planlamasındaki girişler, eğitim programlarını sunmak için gerekli olan kaynakları ifade eder. Bu kaynaklar arasında; öğretmenler ve destek personeli gibi insan kaynakları, sınıflar ve ekipman gibi fiziksel kaynaklar, finansman ve hibe gibi mali kaynaklar sayılabilir. Daha açık olarak ( Harshita, 2023):

  • Nitelikli ve deneyimli öğretmenler,
  • İyi tasarlanmış müfredat ve öğretim materyalleri,
  • Sınıflar, kütüphaneler ve laboratuvarlar gibi uygun tesisler,
  • Eğitim programlarını ve girişimleri desteklemek için yeterli finansman ve destek,
  • Bilgisayarlar ve görsel-işitsel araçlar gibi teknoloji ve ekipman ve
  • Rehberlik ve öğrenci destek hizmetleri gibi öğrenci destek unsurları, eğitim planlamasının girdi unsurlarıdır.

Eğitim planlamacıları, bu girişlerin istenen sonuçlara ulaşmak için uygun bir şekilde tahsis edildiğinden emin olmalıdır. Ayrıca, bu girişlerin elde edilmesinin maliyeti ve gerçekleştirilebilirliği, ayrıca öğretim ve öğrenme üzerindeki potansiyel etkileri de düşünülmelidir.

Eğitim planlamasındaki çıkışlar. Eğitim planlamasında çıkışlar, eğitim programlarından beklenen sonuçları veya kazanımları ifade eder. Bu sonuçlar aşağıdaki gibi sıralanabilir (Harshita, 2023):

  • Geliştirilmiş okuma ve matematik becerileri gibi öğrenci öğrenme sonuçları,
  • Daha yüksek notlar ve test skorları gibi iyileştirilmiş akademik performans,
  • Artan kayıt ve devam oranları,
  • İyileştirilmiş öğretmen ve personel performansı ve memnuniyeti,
  • Eğitimde veli ve toplum katılımının artırılması.

Bunlara sosyal, duygusal ve etik davranışlar ve 21. Yüzyıl becerileri de ilave edilebilir. Pek tabii ki eğitim planlamacıları, eğitim programlarının hedeflerine ulaşıp ulaşmadığını sağlamak için bu çıktıları tanımalı ve ölçmelidir. Ayrıca, bu çıktılara etki edebilecek dış faktörler örneğin sosyo-ekonomik durum gibi, göz önünde bulundurmalıdırlar. Eğitim planlamacıları, bu süreçlerin istenen sonuçlara ulaşmak için etkili ve verimli olduğundan emin olmalıdır. Bu, öğretim ve eğitim programının kalitesini izlemeyi ve değerlendirmeyi, öğretmenlere profesyonel gelişim fırsatları sunmayı ve veli ile toplum üyelerini sürecine dahil etmeyi içerir.

Eğitim Planlaması Modellerine Topluca Eleştirel Bir Bakış

Bu modeller açıklanırken her birinin avantaj ve dezavantajları da belirtilmişti. Burada eğitim planlaması modellerine topluca yöneltilen eleştiriler söz edilmektedir. Eğitim planlaması modelleri, eğitim sistemlerinin etkililiğini değerlendirmek için önemlidir. Bu modeller, genellikle öğrenci ihtiyaçlarına ve öğrenme stillerine uygun bir öğrenme ortamı oluşturmayı amaçlar(Unkpond, 2020). Karakütük’e göre toplumsal talep modeli dışındaki modeller genelde üretim ve verimliliği, dolayısıyla ulusal geliri artıran eğitime ayrılan sınırlı kaynakların tutumlu şekilde kullanılması, ilgililerin daha akılcı kararlar alması gibi benzer amaçları paylaşır. Genele ilişkin eleştiriler olarak şunlar ifade edilebilir:

  • İlk olarak, birçok eğitim planlama modeli, öğrencilerin bireysel farklılıklarını yeterince dikkate almamaktadır. Her öğrencinin öğrenme tarzı farklı olduğundan, tek tip bir modelin tüm öğrencilere uyması mümkün değildir. Bu, öğrencilerin potansiyellerini tam olarak gerçekleştirmelerini zorlaştırabilir.
  • Ayrıca, bazı modeller, öğrenci başarısını sadece sınav sonuçlarıyla ölçmeye dayanır. Bu yaklaşım, öğrencilerin yaratıcılık, problem çözme becerileri ve eleştirel düşünme yetenekleri gibi önemli alanlardaki gelişimlerini göz ardı edebilir. Eğitim, sadece sınav başarılarından ibaret olmamalıdır.
  • Eğitim planlaması modellerinin bir diğer eleştirisi, teknoloji odaklı olmalarıdır. Bilgisayar tabanlı öğrenme ve çevrimiçi eğitim, öğrencilere teknoloji becerileri kazandırabilir, ancak bu yaklaşımın insan odaklı öğrenmeyi ihmal etme riski bulunmaktadır.
  • Ayrıca, bazı modeller, öğrencileri sadece belirli konulara odaklanmaya yönlendirebilir ve genel bir bilgi yelpazesi oluşturamayabilir. Bu durum, öğrencilerin hayatları boyunca gerekli olacak genel becerileri geliştirmelerini engelleyebilir.

Sonuç olarak, eğitim planlaması modelleri, eleştirel bir bakış açısıyla incelendiğinde, öğrenci merkezli, çok yönlü ve bireysel farklılıkları kucaklayan bir yaklaşım benimsenmelidir. Bu, öğrencilerin gerçek potansiyellerini ortaya çıkarmak ve sürdürülebilir bir öğrenme deneyimi sağlamak için önemlidir.

Tartışma, Sonuç ve Türkiye İçin Bazı Çıkarımlar

Son yıllarda dünyada okullara olan kayıtların artış göstermesi, mevcut kaynakların aşırı derecede zorlamasına neden olmaktadır. Durum, özellikle de gelişmekte olan ülkelerde bir eğitim programının uygulanmaya başlandığı zaman daha da korkutucu hale gelebilir. Bu nedenle, sürekli artan kayıtlar sorununu karşılama ve öğrencilerin, uygun eğitim hedeflerine ulaşmalarına yardımcı olabilecek eğitim ortamını, öğretmenleri sağlama ihtiyacı, insan ve malzeme kaynaklarının yeterli bir şekilde planlanmasını gerektirmektedir. Ayrıca, eğitimin yükselen maliyeti, bazı okulları düşük kalitede ve yetersiz malzeme ve insan kaynakları ile baş başa bırakmaktadır. Bu durumda, sınırlı kaynakları belirlenen hedeflere ulaşmak için alternatif yollarla kullanma ihtiyacı, planlamayı zorunlu kılmaktadır. Takdir edilir ki kısıtlı kaynaklar, uygun bir şekilde planlanmadığında israf kaçınılmazdır.

Meyer (1998) tarafından yapılan bir çalışmaya göre, dünya genelinde endüstriyel ve endüstriyel olmayan toplumlarda hızla artan okul kayıtları, her halde sadece meslek değişiklikleri ile açıklanamaz. O’na göre eğitim sürecinin herhangi bir seviyesinde, S şeklinde bir kayıt eğrisi izlenebilir. İlk başta kayıtlar yavaşça artar. Ancak bir "dönüm noktasına" ulaştıklarında, neredeyse hızla düzleşir. Bu nedenle, kayıt artışında meslek değişikliğinden daha da önemli olan, eğitimin "yeterli" olduğuna dair beklentilerdeki değişikliklerdir. Bazı aileler eğitimi, daha yüksek sınıf insanlara karışma, diğer bir deyişle sınıf atlama olasılığı gibi önemli sosyal avantajlar sağlayan bir araç olarak görmekte iken, diğerleri ekonomik ilerleme fırsatları sunma potansiyeli olarak görebilir. Bu aileler, her halde eğitime daha fazla yatırım yapılmasına izin veren stratejiler izleyecektir.

Elbette artan kayıtlar okullarda karmaşıklığa neden olacaktır; öyle de olsa programlar, toplumun her geçen gün daha da karmaşık olan ihtiyaçlarına uygun olarak düzenlenmelidir. Zira okullar, toplumun iyileştirilmesi amacıyla kurulmuştur ve bu nedenle, sosyo-ekonomik planlamacılar ve eğitim planlamacıları, hem okul hem de toplumun faydası için işbirliği yapmalıdır. Bu bağlamda herhangi bir ülkede kaliteli eğitim reformu için plan yapma ihtiyacına vurgu yapmak gerekmektedir. Zira reform uygun bir şekilde planlandığında, çoklu bir toplumun yapısal entegrasyonunu hızlandırmak; ekonomik, sosyal ve siyasi fırsatları eşitlemek mümkün olabilir (Alabi ve Okemakinde, 2010). Zira eğitim planlaması, eğitime ayrılan sınırlı kaynakların en iyi şekilde nasıl kullanılacağına dair sorunlarla ilgilenir; eğitimin farklı aşamalarına veya farklı eğitim sektörlerine ve ekonominin ihtiyaçlarına öncelik verme bağlamında yapılır (Olambo, 1995; Ololube, 2013).

Bu teorik çalışmanın, gelecekteki araştırmalar ve uygulama için birkaç öneri sunması mümkün görülmektedir. Bunlar en çok öğrenciler, araştırmacılar, öğretim üyeleri ve yükseköğretim kurumlarıyla ilgilidir. Eğitim yönetimi düzeyinde bu çalışma, Ololube’nin (2013) dediği gibi eğitim planlaması doğrultusunda dengeli yatırımları ve artan finansmanı sağlamak için politikalara çağrıda bulunmaktadır. Bu çağrı ayrıca öğrencilere, öğretim üyelerine, eğitimcilere, araştırmacılara, planlamacılara ve yöneticileredir ki, eğitim planlamasının özellikle de gelişmekte olan bir ekonomide kullanım zorunluluğunu ifade etmektedir.

Türkiye'de eğitim planlaması tarihi, uzun bir geçmişe sahiptir ve çeşitli dönemlerde önemli değişikliklere uğramıştır. Bu süreç, Osmanlı İmparatorluğu'ndan Türkiye Cumhuriyeti'ne geçişle birlikte özellikle belirgin bir evrim geçirmiştir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde, eğitim genellikle medrese sistemine dayanmaktaydı. Medrese sistemi, dini eğitim üzerine odaklanmıştı ve genelde elit kesime hitap ediyordu. Tanzimat dönemiyle birlikte modernleşme çabaları başlamış ve eğitimde de reforma gidilmiştir. Mekteb-i Sultani'nin (Galatasaray Lisesi) açılması gibi adımlar, modern eğitim anlayışının başlangıcını simgelemiştir.

Cumhuriyetin ilanıyla birlikte Mustafa Kemal Atatürk, eğitimde köklü değişikliklere imza atmıştır. 1924'te Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile medrese ve mekteplerin birleştirilmesi, 1928'de ise harf devrimiyle alfabe değişikliği, eğitim sisteminde radikal dönüşümleri beraberinde getirmiştir. Köy Enstitüleri açılarak kırsal kesimde eğitim hedeflenmiştir. 1950'lerden itibaren çok sayıda köklü eğitim reformu gerçekleştirilmiştir. İlk beş yıllık kalkınma planlarıyla eğitimde altyapı ve okullaşma oranlarına önem verilmiştir. Ancak 1980 askeri darbesiyle eğitimde bir kırılma olmuş; eğitim programı-müfredat değişiklikleri ve özel sektörün eğitime katılımı gerçeğiyle karşılaşılmıştır. Bu evrilme eğitimde neo-liberal politikaların uygulanmasına kapı açmıştır. Yirmibirinci Yüzyılda da Türkiye de eğitimde neo-liberal politikaların uygulanmasına teknolojik gelişmeler, küreselleşme ve ekonomik değişimler paralelinde hız verilmiştir. Bu gelişme ve uygulamalar Ülkede özel okulların hızla açılmasına, buna karşın kamu okulları için gerekli yatırımların yapılmamasına, sonunda eğitim eşitliğinde yöreler arası, okullar arası eşitsizlik artışına yol açmıştır. Dahası neoliberal politikalar eğitimin metalaşmasına yol açmış görünmektedir. Sonunda ülkenin ihtiyaçlarına uygun, çağdaş bir eğitim sistemi oluşturmamız mümkün olmamıştır.

Türkiye’de 1960'dan itibaren ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmanın hızlandırılması, uygulanan politikalar arasında uyum sağlanması, toplumsal ve kültürel dönüşümün eşgüdümlü yönlendirilmesi ve ekonomiye rasyonel kamu müdahalesinin temini amacıyla kalkınma planlarının hazırlanması ve uygulanması fikri benimsenmiştir. 1961 Anayasası ile ekonomik-iktisadi, sosyal ve kültürel kalkınmayı demokratik yollarla gerçekleştirmek için kalkınma Planlarının hazırlanması hükme bağlanmıştır. Bu amaçlar doğrultusunda 30 Eylül 1960 tarihinde Başbakanlığa bağlı Devlet Planlama Teşkilatı kurulmuştur. DPT, 2011 Yılında Kalkınma Bakanlığı olarak yeniden örgütlenmiştir. 2018 Yılında Kalkınma BakanlığıileMaliye BakanlığınınBütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü birleştirilerek Cumhurbaşkanlığı bünyesindeStrateji ve Bütçe Başkanlığıoluşturulmuştur (Yurtsever, uk; Tandoğan, 2013).

Özetle Türkiye’de planlı döneme girildiğinden bu yana genelde planlama ve özelde eğitim planlaması emredici değil yönlendiricidir. Planlama her rejimde kaçınılmazdır; zira planlama kaynakların etkili kullanılmasının yoludur. Ancak şu bir vakıadır: siyasiler planlamadan hoşlanmaz; zira planlama onların özellikle de kaynakların kullanımına ilişkin tercihlerini sınırlandırır. Bu durum Türkiye gerçeğinde daha bir görünümdedir; tarihsel bir kayıt olarak Demirl’e atfen “bize plan değil plav lazım” gibi bir söylemden söz edilir (Tandoğan, 2013; Yurtsever, uk.). Öte yandan AKP hükümetleri döneminde eğitim planlamasının bırakınız yönlendirici olması, planların özellikle de stratejik planlarının formalite olarak görüldüğü bir vakıadır. He ne kadar Karakütük (2016), toplumsal talep yaklaşımıyla insangücü gereksinimleri yaklaşımının Türkiye’de ilk dört kalkınma planında (1960- 1980 yılları arası) birlikte uygulandığını belirtmekte ise de pratikte bunun pek mümkün olmadığı görülmüştür. Özellikle de AKP iktidarının büyük ölçüde populist anlayışla genelde toplumsal talep yaklaşımını uyguladığı bir vakıadır. Bu da ne yazık ki başta insangücü olmak üzere kaynakların israf edilmesine neden olmuştur ve hala da israf sürmektedir. Bu doğrultuda AKP iktidarı döneminde ülke kaynaklarının sektörlere tahsisinde ve etken kullanımında yetersizlikler görüldüğü, herkesin bilgisi içindedir. Örneğin eğitim ve öğretimin kritik faktörü öğretmenler özelinde bunu görmekteyiz. Bir taraftan azından yarım milyona yakın aday istihdam edilmeyi beklerken hala her eğitim fakültesinin örgün programlarla öğretmen yetiştirmesi, yetmedi hala pedagojik formasyon programlarının sürdürülmesi nasıl izah edilebilir? Bu her şeyden önce insan kaynağının israfı değil midir? Öte yandan hala kalkınma planları hazırlanırken bu planların formaliteden öte gitmediği, ülke kaynaklarının kalkınma planlarına göre değil de siyasal iktidarın tercihlerine göre dağıtıldığı herkesin bilgisi içindedir. 20 Yılı aşkındır iktidarda olan Adalet ve Kalkınma Partisinin, planlama modelleri olarak düşünüldüğünde toplumsal talep yaklaşımını uyguladığı görülür. Esasen bu dönemde eğitim planının olduğunu söylemek de zor gürünmektedir. Hele de Partili Cumhurbaşkanlığı Sisteminde ülke kaynaklarının sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın istek ve tercihlerine göre dağıtıldığı ve tüketildiği ortadadır.

Yararlanılan Kaynaklar

Adem, M. (1977). Eğitim Planlaması. Ankara Üniversitesi Baısmevi,

Akban, C. (2018). Types of Educational Planning/Reasons for Planning Education. https://www.researchgate.net/publication/338774755_Types_of_Educational_PlanninReasons_for_Pl

Alabi, A. O. ve Okemakinde, T. (2010).Effective Planning as a Factor of Educational Reform and Innovation in Nigeria. Current Research Journal of Social Sciences 2(6), 316-321.

Reyes, Bernardo M, (1974). Educational Planning and National Development,” in New Thrusts in Philippine Education. rev.ed. 1.eds. Bienvenido B. Manuel, Juanita S. Guerrero, and Minda C. Sutaria. Manila: Current Events Digest, Inc., 1974

Girl, P. (uk.). Approaches Of Educatıonal Plannıng. https://www.academia.edu/8415737/Approaches_of_educational_plannin

Harshıta, J. L. ( 2023). Approaches Of Educatıonal Plannıng. https://prepwithharshita.com/approaches-of-educational-planning/

Harshita, C. (2023). Input And Output In Educatıon Plannıng. https://Prepwithharshita.Com/İnput-And-Output-İn-Education-Planning/#Google_Vignette

Karakütük, K. (2016 ). Eğitim Planlaması. 2. baskı. Ankara: Pegem Akademi

Manaher, S. (2009 ). Approach vs Model: When To Use Each One In Writing? https://thecontentauthority.com/blog/approach-vs-model

Meyer, T. (1998). The Definition and Scope of Human Resource Management Standards Generating Body: Human Resources Management & Practices (SGB: HRMP) Approved at a plenary meeting of stakeholders on 27 September 1999. Retrieved June 16, 2013 from http://www.hrsgb.org.za/HR_scope_and_definition.html

Hood, D. (uk. ). Presentation on Theme: "Educational Planning."— Presentation transcript. https://slideplayer.com/slide/7760717/

Olambo, F. F. (1995). Approaches to Educational Planning. Retrieved June 14, 2013 from http://neocgroup.com/atesui.com/Printer%20Friendly%20Versions/APPROACHES%20TO%20EDUCATIONAL%2 0PLANNING.pdf

Tandoğan, U. (2013 ). Plan mı Pilav mı? Not defteri. 23. 07. 2013 tarihli Dünya Gazetesi. https://www.dunya.com/kose-yazisi/plan-mi-pilav-mi/17136

Unkpond, N. N. ( 2020). Approaches to Educational Planning, in Education Planning In Nigeria Principles and Practices (pp.43-58). University of Calabar Press

Villa, N, İn Reporter Mark, D. Ve Cruz, D. ( 2016). Alternative Approaches to Educational Plannhttps: https://educationalleadersipmanagement.blogspot.com/2016/11/alternative-approaches-to-educational.htmling. in Educational Lieadership Management.

Wali, W. I. ve Elekwa, J. E. (2012). Cost-effective Employee Appreciation Strategies in Schools: A Review of Literature. International Journal of Scientific Research in Education, 5(3), 190-196.

Yurtsever, M. (uk.). Plan mı, Pilav mı? https://www.meteyurtsever.com/2023/02/15/plan-mi-pilav-mi/

[1][1] Girdi-çıktı modelinin matematiksel ayrıntısı için Karakütük’ün Eğitim Planlaması eserine başvurulabilir.

Yorumlar (0)
EN SON EKLENENLER
BU AY ÇOK OKUNANLAR
Diğer Eğitim Bilimleri Yazıları