Prof. Dr. Harun Tepe Hasan Güneş
Kategori: Fikir Yazıları - Tarih: 03 Haziran 2024 09:23 - Okunma sayısı: 276
Harun Tepe İle İnsan Hakları Söyleşisi
1—Düşünce özgürlüğü ve insan hakları arasında nasıl bir bağ vardır?
Düşünce özgürlüğü ya da düşünceyi açıklama hakkı, insan hakları tartışmalarının başlangıçlarından bu yana temel haklardan birisi olarak görülmüştür. Negatif bir hak olan ve çoğu kez yanlış bir anlayışla “herkesin istediğini söyleyebilmesi” ya da “bir şey söyleyenin engellenmemesi” olarak anlaşılan düşünce özgürlüğü günümüzde de üzerinde çok konuşulan ve önem verilen haklardan biridir. Zira düşünce özgürlüğünün olmadığı yerde demokrasinin yaşayamayacağı, demokrasinin olmadığı yerde ise yerinde olarak insan haklarının korunamayacağı düşünülmektedir. Gerçekten de günümüz koşullarında belki olanaksız olmasa da düşünce özgürlüğünün olmadığı bir ülkede ya da bölgede insan haklarını korumak çok ama çok güçtür.
“Düşünce özgürlüğü ile insan hakları arasında nasıl bir bağ vardır?” sorusunu yanıtlayabilmek için öncelikle insan hakları ile düşünce özgürlüğü kavramlarından anlaşılan şeye, kavramların anlamlarının açık olmasına ihtiyaç vardır. Eğer insan hakları, İoanna Kuçuradi’nin anladığı gibi, insanlardaki insani olanaklarının, yani onları diğer canlılardan farklı ve değerli kılan olanakların gerçekleşmesinin koşullarıyla ilgili önlemler olarak görülürse, soru “düşünce özgürlüğü olmadan bir ülkede insanlar bu olanaklarını gerçekleştirecek koşullara ne kadar sahip olabilirler?” sorusuna dönüşür. İnsanlar yeni bir düşünceye ya da bilgiye sahip olup -bu arada, dile getirilen şeyin niteliği çok önemlidir- bunu dile getirmeye çalıştıklarında engellenecekler midir? Engellenirlerse bu durum yeni bir bilgi veya düşünce getirecek herkes için bir tehdit, bir caydırıcı olacaktır. Bu da insani gelişimin önünde bir engel oluşturacak, insan onurunun daha fazla korunduğu bir toplumun yaratılmasını engelleyecek ya da çok güçleştirecektir. İnsanların onur ya da değerlerinin korunması, bu amaca dönük bir düşünce veya bilgi getirmek istediklerinde kişilerin engellenmemesine, başlarının derde girmemesine bağlıdır. Bu nedenle, bu şekilde anlaşılan bir insan hakları ve düşünce özgürlüğü kavramıyla soruyu yanıtlamaya çalışırsak, düşünce özgürlüğünün insanın değerinin korunabilmesinin koşullarından birisi olduğunu söyleyebiliriz.
2-İnsan hakları bağlamında devletin ekonomik hakları koruduğunu düşünüyor musunuz?
Ekonomik ve sosyal haklar temel hakların veya insan haklarını korumanın koşulları arasında yer alsalar, onlar belli bir düzeyde korunmadan insan haklarını korumak mümkün olmasa da, sosyal ve ekonomik haklar temel haklardan değildirler. Zira insan hakları veya temel haklar bir insanın yalnız insan olması dolayısıyla sahip olduğu düşünülen haklar iken, ekonomik haklar bir ülkenin yurttaşı olmakla sahip olunan haklardır. Bu fark iki hak grubunun konumları arasındaki farktır, ama önemleriyle ilgili bir fark değildir. Zira ekonomik haklar belli bir ölçüde korunmadan insan haklarını ya da temel hakları korumak mümkün değildir. Elde ettiği gelir kendisinin ve ailesinin geçimini sağlamaya yetmeyen bir kişinin kendisinin ve ailesinin insan onuruna yaraşır koşullarda yaşamlarını sürdürmelerini sağlaması mümkün değildir.
Devletler yurttaşlarının temel haklarını koruyacak bir politikayı benimseyip buna göre yasal ve hukuksal düzenlemeler yapabilecekleri gibi temel hakları korumak yerine bazı kişi ve grupların çıkarlarını korumaya da öncelik tanıyabilirler. İnsan haklarına dayalı, tüm yurttaşlarının insan haklarını eşit düzeyde korumayı amaçlayan bir devletin, bunun için ekonomiyle ilgili kimi düzenlemeler yapması, tüm yurttaşlarının ekonomik haklarının korunması için önlemler alması zorunludur. Zira ekonomik haklar belli düzeyde korunmadan insan hakları veya temel haklar da korunamaz.
3-İnsan haklarının korunmasında devlet gerçek sorumluluğunu yerine getirmekte midir?
İnsan hakları ve devlet ilişkisi insan haklarından ve devletten neyin anlaşıldığına bağlıdır. Bir devlet kendi varlık nedenini tüm yurttaşlarının temel haklarını eşit düzeyde korumak olarak görüyorsa, o devletin buna göre adımlar atması, yasal ve kurumsal düzenlemeler yapması beklenir. Hobbes, Locke, Kant gibi filozoflarca savunulan sözleşmeci devlet görüşü- devletin varlık nedenini ve meşruiyetini yurttaşlarının güvenliğini sağlamada, yaşama hakkı başta olmak üzere temel haklarını korumada gören görüş- devletin bir sözleşmeyle bu amaca yönelik olarak oluşturulan bir kurum olduğunu düşünür. Devletin varlık nedeni yurttaşlarının güvenliğini ve yaşama hakkı gibi temel haklarını korumaktır. Böyle bir devlet kavramıyla bakıldığında devletin varlık nedeni ya da ana sorumluluğu her yurttaşının temel haklarını korumaktır. Ama devleti kendi başına varolan, kendisi değer olan ve korunması gereken bir güç olarak görenler için devletin yurttaşlarının insan haklarını koruması diye bir şey söz konusu değildir. Zira böyle bir devlet anlayışında devlet yurttaşları için değil, yurttaşlar devlet için vardır. Esas olan devletin varlığını sürdürmesidir. İlkinin tersine, insan bir araç devlet ise amaçtır. Faşist devlet anlayışı bunun en tipik örneğidir.
Sonuç olarak “insan haklarının korunmasında devletler sorumluluğunu yerine getirmek midir?” sorusuna her iki devlet anlayışına göre de olumlu bir yanıt vermek zordur. Zira tüm ülkelerde farklı düzeylerde de olsa insan hakları ihlalleriyle karşılaşılmaktadır. Ama insan haklarına dayalı ya da insan haklarını korumayı merkeze alan bir devletin varlık nedeni bu hakların korunmasıdır. Olsa olsa bu hakların korunmasında karşılaşılan sorunlardan söz edilebilir. Ama söz konusu olan insan hakları perspektifi olmayan, devleti kendi başına değerli bir kurum veya amaç olarak gören bir devlet ise, ondan insan haklarının korunmasını beklemek boşunadır. Hak düşüncesinin kendisi bile bu devlet anlayışına uzaktır.
01 Kasım 2024 14:01
07 Kasım 2024 20:34
01 Kasım 2024 14:27
12 Kasım 2024 20:27
03 Kasım 2024 21:01
05 Kasım 2024 20:23
09 Kasım 2024 12:57
01 Kasım 2024 21:43
03 Kasım 2024 20:23
20 Kasım 2024 20:01