Anasayfa Künye Danışman ve Editörler Son Dakika Arşiv FacebookTwitter
Nirvana Sosyal Bilimler Sitesi Güncel Eleştirel Sosyal Bilimler Platformu

ZEKÂNIN KARANLIK TARAFI: KENDİ KENDİNİ YOK EDEN ZEKA SENDROMU

Prof. Dr. Abdurrahman Tanrıöğen

Kategori: Fikir Yazıları - Tarih: 29 Mart 2024 17:10 - Okunma sayısı: 541

ZEKÂNIN KARANLIK TARAFI: KENDİ KENDİNİ YOK EDEN ZEKA SENDROMU

ZEKÂNIN KARANLIK TARAFI: KENDİ KENDİNİ YOK EDEN ZEKA SENDROMU

Toplumların tarihleri en iyi ve en parlak yöneticilerin ya da liderlerin büyük küçük örgütlerin ve toplumların yönetimine çeşitli labirentlerden geçerek ulaştığının örnekleriyle doludur. Bu liderlerin bazılarının yönetim sürecinde gerçekten aptalca şeyler yaptıklarına tanık olan insanlar, bu kadar parlak liderlerin nasıl bu kadar kalın kafalı hale geldiklerine şaşırarak tanık olmuşlardır.

Bir teoriye göre bu liderler kendi çıkarları için çok zekidirler. Feinberg ve Tarrant (1995) bunu “kendi kendini yok eden zekâ sendromu” olarak adlandırır. Bu yazarlara göre, bazı zeki insanlar aptalca hareket ederler çünkü kişiliklerinde bozukluk vardır. Buna yol açan faktörler olan gurur, kibir, bilinçaltı arzuları başarısız olmalarına yol açar. Adolf Hitler, Richard Nixon ve Bill Clinton gibi böyle parlak ve kendi kendilerine zarar veren insanlarda psikolojik kusurların var olduğu ileri sürülmektedir.

Aşağıdaki paragraflarda “kendi kendini yok eden zekâ sendromu” (KKYEZS) üzerinde durulacaktır.

Zeki kimselerin yaşam başarılarının görece daha iyi olacağı beklentisi tüm toplumlarda yaygındır. Zeki olanların her zaman daha iyi öğrenci olacaklarına, daha iyi işlere sahip olacaklarına ve mutlu aileler kuracaklarına ilişkin inançlar yüksektir. Gerçekten her zekâ sahibi yaşam sürecinde başarılı olabilir mi?

Zekâ, sosyal bilimlerde, özellikle eğitim bilimlerinde ve psikolojide yaygın olarak araştırılan ve tartışılan konulardan biridir. Ancak zekânın ne olduğu ve nasıl ölçülebileceği konusunda henüz tam olarak bir fikir birliği oluşmamış durumdadır. Zekâ kimi çevrelerce tamamen genetik bir miras, kimi çevrelerce de çevresel etkileşimlerin bir ürünü olarak kabul edimektedir. Bu iki bakış açısının da haklı olduğu söylenebilir. Yani genetik olarak bireye geçen zekâ zengin çevresel etkileşimler ile güçlendirilebilir. Başka bir deyişle, bireyler doğum ile üzeri çamur ve toprakla kaplı bir elmasa benzetilebilecek zekâya sahip olurken, eğitim, aile ve çevresel etkileşimler ile bu elmasın üzerindeki çamur ve toprak tabakasını temizleme işlevini görmektedir.

Zekâ, temel olarak öğrenme, akıl yürütme, problem çözme ve yeni durumlara uyum sağlama yeteneğiyle ilgili olduğu düşünülen bir kavramdır. Zekâ yelpazesi içinde hafıza, dikkat, dil, uzamsal akıl yürütme ve işlem hızı gibi geniş bir bilişsel yetenek gibi özellikleri bulunmaktadır. Zekâ genellikle arzu edilen bir özellik ve bireyin başarısı ve refahına yol açabilen bir nitelik olduğu kabul edilmektedir.

Genellikle standartlaştırılmış testler kullanılarak ölçülen zekâ bir kişinin sözel anlama, algısal akıl yürütme, çalışma belleği ve işlem hızı gibi alanlardaki yeteneklerini değerlendirmektedir. Bu testlerdeki puanlar, kişileri "üstün", "ortalama" veya "altın" zekâ seviyelerine ayırmak için kullanılmaktadır. Ancak IQ testlerinin geçerliliği ve adil olup olmadığı konusunda devam eden tartışmalar bulunmakta ve bazı araştırmacılar söz konusu testlerin zekânın karmaşık doğasını tam olarak yansıtmadığını iddia etmektedir. Eleştirmenler, zekânın tek bir sayı veya puanla sınırlandırılamayacağını ve motivasyon, yaratıcılık ve duygusal zekâ gibi diğer faktörlerin de zekânın önemli bileşenleri olduğunu savunmaktadır.

Bu tartışmalara rağmen, zekâ birçok yaşam alanında başarıyı öngören önemli bir özellik olarak kabul edilmektedir. Yüksek zekâ düzeyine sahip bireylerin daha yüksek maaşlar kazandıkları, daha fazla eğitim aldıkları ve daha iyi sağlık sonuçları elde ettikleri gösterilmiştir. Ancak, zekânın başarıya katkıda bulunan tek faktör olmadığını ve kişilik, sosyal destek ve kaynaklara erişim gibi diğer faktörlerin de önemli roller oynağını belirtmek de oldukça önemlidir.

Ancak, son yapılan araştırmalarda yüksek zekânın da olumsuz sonuçlara yol açabileceği vurgulanmaktadır. Kendi Kendini Yok Eden Zekâ Sendromu (KKYEZS), entelektüel yeteneğin karanlık yüzünü tanımlamak için kullanılan bir terimdir.

KKYEZS’li bireylerin yüksek IQ’ya sahip olsalar ve akademik veya profesyonel ortamlarda üstün başarı sergileseler bile, kendilerine ve diğer kimselere zarar verebilecek davranış örüntüleri sergileme olasılıkları bulunduğu ileri sürülmektedir. Bu kimseler riskli davranışlarda bulunabilirler, dürtü kontrol eksikliği yaşayabilirler. Bu olumsuz özellikler, uyuşturucu ve alkol bağımlılığı, dikkatsiz araba kullanımı ve kumar bağımlılığı gibi kendine zarar veren davranışlara neden olabilir.

KKYEZS ayrıca mükemmelliyetçilik şeklinde ortaya çıkabilir. Yüksek başarı elde eden bireyler her yönüyle mükemmelliği hedefleyebilirler; bu da yüksek düzeyde stres ve anksiyeteye neden olabilir. Kendileri için gerçekçi olmayan beklentiler belirleyebilirler ve hedeflerine ulaşmak için takıntılı hale gelebilirler, hatta kendi fiziksel ve zihinsel sağlıklarını riske atabilirler.

KKYEZS’nin diğer bir belirtisi de aşırı düşünme durumu olabilir. Zeki bireyler durumları aşırı analiz edebilir ve aşırı endişelenerek kronik stres ve anksiyete yaşayabilirler. Ayrıca karar verme konusunda zorluk yaşayabilirler, her olası sonucu ve senaryoyu tartarak bir seçim yapmadan önce düşünebilirler. Bu kişisel ve profesyonel durumlarda zararlı olabilecek erteleme ve kararsızlığa neden olabilir.

KKYEZS’li bireylerin bu olumsuz özelliklerine ek olarak, sosyal ilişkilerde de çeşitli sorunlar yaşayabilirler. Zekâları, üstünlük veya çevreden soyutlanma hissi yarattığı için diğer insanlarla bağlantı kurmakta zorlanabilirler. Ayrıca analitik zekâları, diğerlerinin duygularını anlamayı ve empati kurmayı zorlaştırabilir.

KKYEZS zararlı olabilir ancak yüksek zekânın doğal bir özelliği değildir. Bunun yerine, genetik ve çevresel faktörler arasındaki karmaşık etkileşimin bir sonucudur. Duygusal destek eksikliği veya travmatik olaylar gibi erken çocukluk deneyimleri KKYEZS'nin gelişimini tetikleyebilir.

Ebevynlerin ve öğretmenlerin zeki öğrencilerle ilişkilerinde zekânın karanlık yüzünü de akıllarının bir köşesinde bulundurmaları önemlidir. Çocuklarımızın ve gençlerin zekalarını geliştirmeye çalışırken, zeka ile birlikte zekanın olumlu etkilerini sınırlayabilecek “gurur”, “kibir”, “bilinçaltı arzuları” vb. gibi etkenlerin de olumlu yönde geliştirilmesine çalışmak gerekmektedir. Yukarıda da belirtildiği gibi, çok zeki kimselerin yönetim kademelerinde başarısız olmalarının temelinde bir takım kişilik özelliklerinin yattığı görüşü literatür tarafından desteklenmektedir.

Bununla birlikte KKYEZS çaresiz bir durum değildir ve profesyonel bir yardım ile kişilerin fazla zarar görmeden önlenebilecek bir durumdur. KKYEZS tedavisi genellikle altta yatan duygusal ve davranışsal sorunları ele almak için terapiyi içerebilir. Bilişsel davranışçı terapi (BDT), olumsuz düşünce kalıplarını tanımlama ve daha olumlu başa çıkma stratejileri geliştirme konusunda özellikle etkili olabilir. Anksiyete veya depresyon gibi eşlik eden koşulları tedavi etmek için psikiyatristler tarafından ilaç da önerilebilir.

Sonuç olarak, yüksek zekâ değerli bir özellik olabilir, ancak olumsuz sonuçların potansiyelini tanımak önemlidir. Kendine zarar veren zekâ sendromu, riskli davranış, mükemmeliyetçilik, aşırı düşünme ve sosyal ilişkilerde zorluk dahil olmak üzere çeşitli şekillerde ortaya çıkabilir. KKYEZS'li bireyler, olumsuz özelliklerini yönetmeyi öğrenerek sağlıklı ve tatmin edici bir yaşam sürdürebilirler.

KAYNAK

Feinberg , M. , and Tarrant , J. J. Why Smart People Do Dumb Things. New York: Simon & Schuster , 1995.

Yorumlar (0)
EN SON EKLENENLER
BU AY ÇOK OKUNANLAR
Diğer Fikir Yazıları Yazıları