Anasayfa Künye Danışman ve Editörler Son Dakika Arşiv FacebookTwitter
Nirvana Sosyal Bilimler Sitesi Güncel Eleştirel Sosyal Bilimler Platformu

DÜNYA KADINLAR GÜNÜ Kadın Şairlerimiz

Mustafa Pala

Kategori: Fikir Yazıları - Tarih: 08 Mart 2024 19:18 - Okunma sayısı: 596

DÜNYA KADINLAR GÜNÜ Kadın Şairlerimiz

DÜNYA KADINLAR GÜNÜ

Kadın Şairlerimiz

Hak, adalet ve eşitlik mücadelesinde canını ortaya koymuş kadınların, hatta depremden saatler sonra enkaz altından çıkarılan acılı kız çocuklarının resimlerini tişörtlere, kupalara, fularlara basarak metalaştıran ve yıllardır sömüren kapitalist sistemle ve kadınlarımızı cinsel bir nesneden ibaret görüp eve kapatan, sosyal yaşamdan koparan gerici, yoz ahlakla mücadele etmeden “Dünya Kadınlar Günü” kutlanamaz!

Bu nedenle 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde gökyüzünün yarısını sırtlayan ve yeryüzünün yarısını kucaklayan kadınlarımızı, kadın şairlerimizle ve onların şiirlerinden dizelerle selamlamak; bu anlamlı günlerinde onlara verilecek tişörtlerden, kupalardan, fularlardan ve çiçeklerden çok daha değerli olacaktır.

Kadın şairlerimiz Cumhuriyet’le kadın oldu

8 Mart, dünya kadınlarına sosyalizmin bir armağanıdır. 1910 Ağustos’unda İkinci Sosyalist Enternasyonal’in Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda Alman Sosyal Demokrat Partisi delegesiClara Zetkinve arkadaşlarının önerisiyle her yılDünya Kadınlar Günüdüzenlenmesi kabul edildi. 1921’de Üçüncü Enternasyonal’de“Dünya Emekçi Kadınlar Günü”adı uygun görüldü. Sonrasında gerek tarihsel ve sosyal koşulların gerekse liberalizmin etkisi ve Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun kabulüyle 1977’den itibaren 8 Mart, kadınlara hak değil, çiçek verilen bir gün olarak anılır oldu.

Kadın, doğanın kendisine verdiği doğurganlık özelliğiyle kazandığı üstünlüğünü, insanın avcı toplayıcı yaşam süresince korudu. Toprağa bağlı, yerleşik tarım yaşamına geçişle üretime görece güçlü beden yapısıyla erkek girdi, savaşları o yaptı. Üretimin artması ve ürün fazlasının yarattığı sınıfsal yapı, kadının sahip olduğu üstünlüğünü elinden aldı. Artık o erkek egemen feodalitede evinin, kapitalizmde burjuva sınıfının işçisiydi ve sosyal yaşamda ikinci sınıftı, sanat ve edebiyatta da.

Bu nedenleHalkveDivanşiiri gibiTanzimat, Servet-i Fünun, Fecr-i Âtişiiri de kadın duyarlığından ve bir kadın bakışından uzaktır. Bu şiirlerde kadın çoğunlukla idealize edilmiş sevgilidir, sevilendir; ama edilgindir ve nesneleştirilmiştir. Bu dönemlerin edebiyatlarında kadın şaire rastlamak pek mümkün değildir. Her şey gibi şiir de erkek işidir ve eli hamurlu olanın edebiyattan uzak durması gerekir!

Çok aranırsa Divan edebiyatında kadın şair olarakZeynep Hatun, Mihrî Hatun, Fıtnat Hanım, Leylâ Hanım, Âdile Sultan, Feride Hanım, Münire Hanım, Leylâ Hanım (Saz), Nigâr Hanımbulunabilir; ancak onlar da erkek duyarlığıyla şiir yazabilir ve yazabilmiştir. Kadın özne kimliği ve o öznenin iç dünyası, kadın bakışı yoktur bu şiirlerde. Onlar da erkek şairler gibi âşık oldukları sevgili kadını betimler, onun için acı çekerler… Bu şiirlerde özne kendini nesneleştirmiştir bir bakıma!

Cumhuriyetinilk yıllarında varsıllıkları Osmanlıdan miras ailelerden gelenMakbule Leman, İhsan Raif, Şükûfe Nihalgelenekten pek uzaklaşmadan şiir “terennüm ederler”. Zengin ailelerinin onlara sağladığı iyi eğitim olanakları geleneksel şiir bilgilerini çoğaltır, ama derinleştirmez. Cumhuriyet aydınlanmasının ve kültürünün henüz kökleşemediği bu geçişte özne olamayan kadın, kendi yaşamının içinden özgün şiir de yaratamaz. Dilleri erkek dili olduğu gibi görgü, algı ve duyguları da erkektir. O şiirlerde kadın insana rastlanmaz.

Kadının kadın şair olması, Cumhuriyet aydınlanmasının kökleşmesi ve içselleştirilmesiyle olanaklı hale gelecektir. Nihayet şair kadınlar ya da kadın şairler ancak bundan sonra kimlikleri ve kişilikleriyle Türk şiirine damgasını vurmaya başlayacaktır. Özellikle 1950- 60’lardan itibaren Türk şiiri kadınla tanışacak, tanışmakla kalmayacak, kadınsız da anlatılamaz ve anlaşılamaz olacaktır. Türk şiiri, kadın şairlerimizle yeni bir boyut ve derinlik kazanacak, insanı daha derinlikli anlama ve daha etkili anlatabilme olanaklarını geliştirecektir.

Türk şiiri, kadının toplumsal özne olarak konumunu yakın tarih içinde iki yönden doğru bir biçimde betimledi: Biri,kurtuluş mücadelesiiçinde kadınımızdı veNazım Hikmet, Kuvayi Milliye Destanı’nın7. Bab’ında şöyle anlattı onu:

ve kadınlar

birbirlerinden gizleyerek

bakıyorlardı ayın altında

geçmiş kafilelerden kalan öküz ve tekerlek

ölülerine.

Ve kadınlar

bizim kadınlarımız:

korkunç ve mübarek elleri,

ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle

anamız, avradımız, yârimiz

ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen

ve soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen

ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız

ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki

ve karasabana koşulan

ve ağıllarda

ışıltısında yere saplı bıçakların

oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle

bizim olan kadınlar

bizim kadınlarımız

Diğeri,kuruluş mücadelesiiçindeki kadınımızdı, sosyal yaşama katıldıkça güçlendi, güzelleşti; tıpkıOrhan Veli’ninQuantitatif’indeki bir yürek atışı gibi:

“Güzel kadınları severim,

İşçi kadınları da severim,

Güzel işçi kadınları

Daha çok severim.”

Cumhuriyet’in kadın şairleri

Halide Nusret Zorlutuna(1901-1984) Yazar, şair ve öğretmen. Genç yıllarından itibaren sosyal kuruluşlarda çalıştı. Şiir yazmaya mütareke yıllarında başladı. Türk Kurtuluş Savaşı’nın etkisi ve heyecanıyla millî edebiyat akımına katıldı, şiirlerinde hececi anlayışa bağlı kaldı. 6 şiir, 7 roman, 2 anı kitabı var.

(…)

Mâbeddir orası, meyhane değil.

Ziyalar, kokular, sesler, çiçekler…

Ömrünün her günü bir başka düğün!

Bülbüller koynunda aşkı çiçekler

Güller dökülürler göğsüne bütün.

Gerçekten güzelsin, efsane değil..

Altınlı başında papatya niçin?

Sarı saçlarına pembe gül takın!

Git bahar, gönlümde ibadet için

Diz çöken kızları ürkütme sakın,

Kalbime girme, o, kâşane değil. (…)

(Git Bahar!)

Gülten Akın(1933-2015) Avukatlık ve öğretmenlik yaptı. Birçok kurumda kurucu ve yönetici olarak görev aldı. Şiirleri 1951’de yayımlanmaya başladı. 1970’li yıllarda toplum sorunlarına yöneldi. Halkın yaşam biçimini yükseltmek için şiiri de yükseltmek gereğine inandı. 12 şiir kitabı 3 cilt Toplu Şiirler’de bir araya getirildi.

“Kestim kara saçlarımı n’olacak şimdi

Bir şeycik olmadı deneyin lütfen

Aydınlığım deliyim rüzgârlıyım

Günaydın kaysıyı sallayan yele

Kurtulan dirilen kişiye günaydın

(…)

(Kestim kara Saçlarımı)

Türkan İldeniz(1938- ) Şiirleri 1956’dan itibaren çeşitli dergilerde yayımlandı. Kadın duyarlığını öne çıkardığı şiirleriyle, Cumhuriyet dönemi kadın şairleri arasında adından söz ettirdi. Ataol Behramoğlu’nun saptamasıyla, şiirlerinde romantik, başkaldırıcı kadın kişiliğiyle dikkati çekti. Eserleri, Taşra Kızının Deliceleri (1966) ve Havva Çıkmazı (1967).

Dağılıp belkileri aramak öyle

Sonuçta belki şenlik belki yenik

İnsan olmak sorunu ilk

büyük açılar bileşkesinde.

Hep kurtarmak baş tutku

Duyguları katı çarklardan

Korkusuz yaşamak hançer ucu

Şimdi yoluna ayna tutan.

(…)

Yürek özgür yaşamak ister

Kimselere yüksünmeden, kızmadan

Buyurmaya açılan ağızlara bir tomurcuk

Barış çocuklarından.

(Sevgi Bayrak Olursa Evrene)

Melisa Gürpınar(1941-2014). İlk şiir kitabı Umut Pembeleri 1962 yılında yayımlandı. 1990’a kadar 8 şiir kitabı daha çıktı. Çocuk ve gençlik romanlarına da imza atan şairin ödüllü şiirsel öyküleri ve bir de tiyatro oyunu var. Son şiir kitabı Güzel Acılar Ülkesi (2014).

Söz,

şiire dönüşürken,

bir çocuk kâkülü gibi

kısacık mı kesilmelidir ille de?

Hayır!

Şiir annem gibi

uzun uzun seslenmelidir

uykusunda,

olmayan sevgiliye.

(…)

Aslında,

hep çocuk kalmalı şiir.

Avuçlarında ezik bir şeker,

yanaklarında tozlu yaşlar

ve yüzündeki mahzun gülümsemeyle,

pencereden bakan

öksüz bir çocuk olarak kalmalı.

Korkmalı gök gürültüsünden,

tabancadan,

kara örümcek ile perili köşkten.

Dili peltek çorabı düşük,

tekir kedisi kaçmış olmalı evden.

Eğilip denize dokunmalı,

düşlerinde yol alan

köpüklü yelkenliden.

Ölecekse de şiir,

yaşlanmadan ölmeli. (…)

(Konuşmalar)

Sennur Sezer(1943-2015) İlk şiirini 1958’de lise öğrencisiyken yayımladı. İlk şiir kitabı Gecekondu 1964 yılında çıktı. Yeşilçam’a çok sayıda senaryo yazdı. Emek Partisi’nin kurucuları arasında yer alan Sezer, işçilerin, emekçilerin, kadınların her türlü hak arama, grev gibi eylemlerine destek verdi. 14 şiir; masaldan denemeye, incelemeden derlemeye 20 kadar kitap yazan şair, 2012 PEN Türkiye dâhil 8 ödülün sahibi.

Kimse öldüremez bu boşunalık duygusunu

Soğan doğra kıyma koy ateşi kıs

Ateşi kıs pirinçler diri kalsın

Salçalı pilavlar votkalar kahkahalar

Ödemez arkadaşsızlığımı

Zor günler yaşadım

Utanmam anmaktan

Çirkindim yoksuldum arkadaşsızdım

Kocaman sözler iri göğüsler hantallıktı simgem

(…)

Hadi saçlarını kes ninniler söyle:

Kızımın da adı Ayşe

Yiğit atılır ateşe

Bu ışık böyle büyüsün

İş düşmez bir gün güneşe

Hadi çamaşırları yıka ölülere ağla

Ninni söyle:

Kızımın da adı Bengi

Dünyaya saldığım türkü

Sular aktıkça durulur

Bozuk yapılar yıkılır

Çürür sarı yaprak gibi

Hadi kendini yen hadi kendini

(Akşam Türküsü)

Gülseli İnal(1947 – ) İlk şiiri 1981, ilk şiir kitabı Sulara Gönüllü Çağrı 1985 yılında yayımlandı. Yurt içi ve yurt dışında birçok ödül kazanan Dolunay adlı eseri 1988’de Şahin Kaygun tarafından sinemaya uyarlandı. Şairin 15’i şiir, 16 kitapta imzası var.

Bir şey var benden öte incimsi düzlüğünde denizin

biri dans ediyor

tutkun ve savruk

başını arkaya atışındaki soyluluk

tanrı bakışı bu

soysuz köhne

kör lalelerle, gecenin diplerine yapışan

bitiren

yeni bulunmuş maden

tıkanıyor kıyılar köpüklü dalgalarla

ona uçmak istediğimi söyleyin

kutsal varlıklara karşı

ayaklanacağımı da

sonsuz yüz değiştirimi ben

bir öncesinde tarihin

yeniden doğmak istediğimi

(…)

(Bir Şey Var Benden Öte)

Zerrin Taşpınar(1947- ) İlk şiirlerini lise yıllarında yayımladı, bir süre ara verdikten sonra 1980’de tekrar yazmaya başladı. Emekçi Kadınlar Derneği onur üyesi olan şair, 2 Temmuz 1993’te Sivas Katliamı’ndan sağ olarak kurtuldu. 7 basılı kitabı var.

Ölümün hasadıydı Sivas ve bol oldu ürün

bir tırpan ucunda savruldu sesimiz

sesimiz Yasemin, Gül, Hasret

ince ve uzun kanatları kırlangıçların

sesimiz sabah serinliğinin çiğ damlaları.

Unutsun bütün şarkılarını bu şehir

unutsun ipeksi dönüşlerini turnaların

unut beni sevgilim

yarısı kül bir kadınım artık (…)

(Sivas)

Gülsüm Cengiz(1949-) Osmangazi Üniversitesi, Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü’nde öğretim görevlisi olarak çalışan Cengiz’in ilk şiirleri Varlık dergisinde yayımlandı. Tiyatro oyunlarına, çocuk ve gençlik kitaplarına imza attı. Gülsüm Cengiz’in 6 şiir kitabı, 3’ü çocuk oyunu 6 tiyatro, 3 de anı, öykü, monografi çalışması yayımlandı.

yeşili seviyorum,

yeni filizlenen yaprağın renginde

maviyi seviyorum,

yağmurdan sonraki gökyüzünde

kırmızıyı narçiçeğinde,

ayçiçeğinde sarıyı seviyorum

siyahı sevmiyorum.

(…)

(Renkler)

Oya Uysal(1952-) İlk şiiri 1968 yılında yayımlan şair, şiire verdiği uzunca bir aradan sonra tekrar döndü ve 1997’de Ceyhun Atuf Kansu, 1999’da Cemal Süreya, 2003’te de Necatigil Şiir Ödülü´ne layık görüldü. 7 şiir kitabının sahibidir.

(…)

İçin ki uğultulu bir orman. Ruhunu çizen,

kanatan dallar ve rüzgâr...

Ah! Kalbin sürgün günlerinden kalma

hüzün diyorsun

yüzünde güzden gölgelerle karşılarken akşamı

kucağında yalnızlığına sürtünen kedin.

Tanımlamak gerekirse bir imgeyle seni

uçuruma düşen nehir... Oysa şehir

aşağıdan seni çağırıyor.

(Uçuruma Düşen Nehir)

Lale Müldür(1956-) İlk şiirleri 1980’de yayımlanan şairin birçok ülkede şiirleri yayımlandı. Şiirini farklı kültürlerdeki kavramlar ve kaynaklar üzerine kurdu. 1998’de yazdığı Divanü lügat-it-Türk isimli kitabı Fransız bir Türkolog tarafından Fransızca’ya çevrildi. Lale Müldür, 15 şiir, 2 deneme ve 1 roman yayımladı.

Dün gece sen uyurken

İsmini fısıldadım

Ve hayvanların korkunç

Öykülerini anlattım

Dün gece sen uyurken

Çiçeklere su verdim

Ve insanların korkunç

Öykülerini anlattım onlara

Dün gece sen uyurken

Yüreğim bir yıldız gibi bağlandı sana

İşte bu yüzden sırf bu yüzden

Yeni bir isim verdim sana

Destina (…)

(Destina)

Berrin Taş(1957-) Cengiz Gündoğdu ile birlikte İnsancıl dergisini çıkaran şair ilk kitabını 1992 yılında yayımladı. Şiirin işlevi, güzellik kavramı, şiir-insan ilişkisi konularında denemelerini “Şiir Nedir, Şair Kimdir?” adlı kitapta topladı. Şair Taş, 14 kitabın sahibi.

Sevmiyorum insanlığını yitirmişleri

hoyrat sevinçlerin kucağında ihaneti besleyenleri

değersizlik incitir beni

yaralanıyorum insansız bozkırlarda

tutuşuyor içimde amansız bir kavga

(…)

(Bir Pazar Akşamı Şiiri)

Neşe Yaşın(1959- ) Lisans eğitimini ODTÜ Sosyoloji bölümü ve yüksek lisan eğitimini Kıbrıs Üniversitesi Türk ve Orta Doğu Bilimleri Bölümü’nde tamamladı. Barış etkinliklerinde aktif yer alan Yaşın, çeşitli radyolarda edebiyat programları yönetmenliği ve sunuculuğu yaptı, gazetelerde köşe yazdı. Yayımlanmış 8 kitabı bulunan Yaşın’ın 5 de ödülü var.

Üşümüş bir ruh

peşinde ateşin

kendi kulesinde

hapsedilmiş kadın

sorular ve bilmeceler içinde

yüzüne bakar bütün yolcuların

Kendindir kendinin görünmediği tek yer

yanılgısında yalancı aynaların

(…)

(Düş)

Birhan Keskin(1963-) Yayımlanmış 9 şiir kitabı var. Sema Kaygusuz’un Karaduygun öyküsünün kahramanı da olan Keskin, 2006’da Altın Portakal, 2011’de Metin Altıok Şiir ödüllerini aldı.

Ey ölümden ve hayattan olma çocuk

Suna'yı ve denizi bildin

Şimdi bir başka soru bul kendine

bir yakamoz neden durup durup bir dubayı kovalar

gibi örneğin,

(…)

Ey ölümden ve hayattan olma çocuk

hüt hüt kuşunu ve gözyaşını bildin

peki, niçin bir new york bulur kendine

tatar çağrışımlı ve balkonlu kızlar

saçlarını taşırken çınaraltının serin sabahlarına

ve bir şairin yüzüne niçin kurtlar iner her akşam

durup dururken bir koridor ıssızlığına...

(Kaybolanlar İçin Yanıp Durma Ayini)

Didem Madak(1970- 2011) İlk kitabı olan Grapon Kâğıtları İnkılap Kitabevi Şiir Ödülü’nü kazandı. Kanser nedeniyle 41 yaşında yaşamını yitiren şair Didem Madak’ın yayımlanmış 3 kitabı var.

Çiçekli şiirler yazmama kızıyorsunuz bayım

Bilmiyorsunuz. Darmadağın gövdemi

Çiçekli perdelerin arkasında saklıyorum.

Karanlıkta oturuyorum. Işıkları yakmıyorum.

Çalar saat zembereği boşalana kadar çalıyor

Acı veren bir sevişmeyi hatırlıyorum.

Bir bıçağın gereksiz yere parlaması bu.

Yıllardır kendini bulutlarda saklayan

illegal bir yağmurum.

Bir yağsam pahalıya malolacağım.

Ben bir bodrum kat kızıyım bayım

Yalnızlıktan başka imparator tanımaz bodrumum

Bir süredir plastik vazolar gibi hiç kırılmıyorum

Fakat korkuyorum. Birazdan da

Kırküç numara ayakkabılarınızla

Bahçede oynayan çocukların üstüne basacaksınız

Bu iyi olmaz bayım!

(…)

Büyük gemiler de yok artık bayım

Büyük yelkenler de

Büyük kağıtlar yakmak istiyor şimdi canım.

İşte az önce bir karabatak daldı suya

Bir süredir de kayıp

Dünyayı yutmuş olarak çıksa da ortaya

Ölüm çok iri bir sözcük değil bayım.

Kasımpatları kadar acı kokuyorum biliyorum.

Ama siz sobada sucuklu yumurta pişirip yiyen

Yoksul bir aşkın güzelliğini bilir misiniz?

Bir gül, bir güle derdi ki görse

Yalan söylüyorum

Güller bu sıra hiç konuşmuyor bayım.

(Çiçekli Şiirler Yazmak İstiyorum Bayım!)

Canan Al (1982-) MEB’de öğretmen olarak görev yapıyor. İlk romanı 2007’de yayımlandı: “Kendi Dilinde Ağlamak”. 2010’da Cemal Süreya Şiir Yarışması’nda “Biraz Daha Işık” adlı dosyasıyla Başarı Ödülü’ne layık görüldü. Sonra ikinci romanı geldi: “Araf.” Üçüncü romanı “Aşka Doğru” polisye kurguydu. Dördüncü kitabıyla Ocak 2023’te tekrar şiire dönen Canan Al, bölgesel inanç ve kültürün içinden o kadın dair o ağır soruyu sordu: “Kimim Ben?”

“Kimim ben İbrahim

Bu topraklar neden kabullenmiyor bedenimi

Sınırlarını çektikleri haritalarda

Neden bir yerim yok benim

Oysa benim de elim insanca

Ve incitecek yanlarımı kırdırıp geldim

Anlaşılmayan yanım ne

Yoksa dilimden mi anlamıyorlar

Duruşumu görselerdi

Bilirlerdi beni İbrahim…”

(Kimim Ben)

Müesser Yeniay(1984-) II. Yunus Emre (2006), Homeros Attila İlhan (2007), Ali Rıza Ertan (2009), Enver Gökçe (2013) şiir ödülleri sahibi. İlk kitabı Dibine Düşüyor Karanlık 2009’da çıktı. Son şiir kitabı Yeniden Çizdim Göğü ise 2011’de yayımlandı. Öteki Bilinç: Gerçeküstücülük ve İkinci Yeni, inceleme/araştırma kitabıdır.

Gecede kimse yok

sesimle dokunduğum beyaz duvar…

karanlık bir yumak gibi

hep içime doluyor

gecede kimse yok

dirilmek isteyen bir ölü beden

ışığım parçaladı karanlığı

durmadan bana yönelen

şeyler yığınına

dünya diyorlar

sessizliğin arılarını besledim

durmadan

kulaklarım dünyayı içeri

sokmayan duvar

kalbimin camını sildim

bedende leke tutan tek o

(…)

(Üvey Dünya)

Yorumlar (0)
EN SON EKLENENLER
BU AY ÇOK OKUNANLAR
Diğer Fikir Yazıları Yazıları