Anasayfa Künye Danışman ve Editörler Son Dakika Arşiv FacebookTwitter
Nirvana Sosyal Bilimler Sitesi Güncel Eleştirel Sosyal Bilimler Platformu

İnsanlara Neden Güvenmeyiz?

Doç. Dr. Ali BALTACI

Kategori: Fikir Yazıları - Tarih: 02 Şubat 2024 22:12 - Okunma sayısı: 1.074

İnsanlara Neden Güvenmeyiz?

İnsanlara Neden Güvenmeyiz?

Duygular, sadece anlık hislerden öte, kendimiz ve çevremiz hakkında değerli bilgiler sunan kimyasal habercilerdir. Birer sinir taşıyıcı görevi görerek, davranışlarımızı ve kararlarımızı yönlendiren bir geri bildirim sistemi oluştururlar. Duygularınızı okumak, bu bilgilere erişmenizi ve onları anlamlı bir şekilde yorumlamanızı sağlar. Duygular, hayatımızın her anında var olan ve bizi yönlendiren etkili bir güçtür. Kendini keşfetmek ve geliştirmek isteyenler için duyguların işlevlerini ve mekanizmalarını anlamak kritik önem taşır. Duygular, tetikleyici olaylar karşısında düşüncelerimiz ve bedenimizle etkileşime girerek oluşur. Beynimizdeki nöronlar bu etkileşimi yorumlayarak duygusal tepkileri üretir. Bu tepkiler, yüz ifadeleri, beden dili ve fizyolojik değişimler gibi çeşitli şekillerde kendini gösterir. Örneğin, öfke duygusu kaş çatma, üzüntü ise dudakların büzülmesi gibi karakteristik ifadelere yol açar. Sevgi, güven veya teslimiyet gibi daha yoğun duygular bilinçsiz hareketlere de sebep olabilir, çevremizi ve kendimizi olumsuz etkileyebilir.

Yoğun duygularla başa çıkabilmek için genellikle bu duyguları kontrol etmek, bastırmak veya yok saymak gibi yaklaşımlar önerilir. Fakat bu tarz bir bakış açısı, duyguların sunduğu değerli bilgileri ve mesajları görmezden gelmemize neden olur. Duyguları bastırmak, onları yok etmez, aksine bilinçdışında farklı yollarla açığa çıkmalarına ve olumsuz sonuçlara yol açmalarına sebep olabilir. Duygular, ihtiyaçlarımızı, karşılanmamış beklentilerimizi ve haklarımızı hatırlatan birer işaret fişeğidir. Onları bastırmak yerine, anlamak ve doğru şekilde yönlendirmek önemlidir. Korku duygusu bize tehlikeden kaçmamız veya onunla yüzleşmemiz gerektiğini, öfke ise hedefimize ulaşmamızı engelleyen bir durum olduğunu gösterir. Bu yazımıza konu olan güven ise genellikle çocukluk çağımızla eşleştirilen oldukça karmaşık bir etkileşim sürecine vurgu yapar. Ama bu yazıyı kaleme almamdaki temel neden yakın zamanda yaşadığım karmaşık güvensizlik deneyimleri oldu. Beklemediğiniz yerden yediğiniz duygusal darbe veya beklemediğiniz kişilerden gördüğünüz iyilikler belki de güven duygunuzu yeniden sorgulamak için yeni fırsatlar sunuyor olabilir.

Güven, bir duygu olmanın ötesinde, karmaşık bir bilişsel ve duygusal süreçtir. Duygu olarak ele alındığında, güven genellikle güvenlik, rahatlama ve huzur gibi olumlu duygularla ilişkilendirilir. Bilişsel açıdan ise, güven, bir kişinin başkalarının niyetleri ve davranışları hakkındaki inançları ve beklentileri ile ilgilidir. Bu açıdan diğeriyle olan ilişkimizin sonucudur. Güvenin oluşumunda hem duygusal hem de bilişsel unsurlar rol oynar. Bir kişiye güvendiğimizde, onun dürüst, tutarlı ve iyi niyetli olduğuna inanırız. Bu inanç, geçmiş deneyimlerimizden, o kişiyle olan etkileşimlerimizden ve onunla ilgili edindiğimiz bilgilerden etkilenir.

İnsanlara güvenmek, temelde başkalarının dürüst, tutarlı ve iyi niyetli olduğuna dair bir inanç duygusudur. Bu inanç, karşımızdaki kişinin bize zarar vermeyeceğini, sözlerini tutacağını ve ihtiyaç duyduğumuzda bize destek olacağını düşünmemizi sağlar. Bu açıdan güven, insan ilişkilerinin temel taşıdır. Güven olmadan, anlamlı ve kalıcı ilişkiler kurmak ve sürdürmek zordur.

Güvenin oluşması için belirli düzeyde yakınlık ve samimiyet gereklidir. Güven duygusu,insanlara karşı açılmamızı ve kendimizi ifade etmemizi sağlarken bunu hiç tanımadığımız kişilere karşı değil, belli yakınlıktakilere karşı yapabiliriz. Bu yönüyle güvenin yüksek düzeyde duygusal dayanışma ve işbirliği gibi durumları da içerdiği söylenebilir. Zaten ortak bir amaca ulaşmak için birlikte çalışmamız ve birbirimize destek olmamızın tek yolu diğerine güvenmektir. Böylelikle psikolojik bir rahatlık sağlarız. Ruhsal açıdan rahatladığımız bir ilişkide doğal olarak gelişen güven duygusu,stres ve kaygı seviyemizi azaltır ve kendimizi daha güvende hissetmemizi sağlar.

Güven zamanla ve karşılıklı etkileşimlerle oluşur. Ayrıca kişilerarasında var olan dürüstlük seviyesi ya da karşımızdaki kişiye her zaman doğruyu söylemek ve dürüst davranmak güvenin temelini oluşturur. Bununla birlikte tutarlılık, yani sözlerimizi tutmak ve davranışlarımızda tutarlı olmak güven duygusunu pekiştirir. Ancak güven diğerini önemsemek ve ona saygı duymakla sürdürülebilir. Karşımızdaki kişiye saygı göstermek ve değer vermek güvenin önemli bir bileşeni olup karşımızdaki kişinin duygularını anlayabilmek ve hissedebilmek de güven duygusunu güçlendirir. Bu açıdan insanlar kendilerine benzeyen ya da duygularını anlayabildikleri kişilere güvenme eğilimindedirler. Güven oluşumunda diğerine karşı hissettiğimiz sorumluluk duygusu da önemlidir. Yaptığımız hataları kabul etmek ve sorumluluk almak güven duygusunu zedelemeden hataları düzeltmemize imkân verir.

Peki güven nasıl bozulur? Nasıl güvendiğimiz dağlara kar yağar?

Güven, bir kere bozulduktan sonra tekrar kazanılması zor olabilir. Bununla ilgili hepimizin en az bir deneyimi olmuştur. Hakkımızda yapılan dedikodular, alenen yalan söylenmesi veya karşımızdakinin sözünü tutmaması ya da ihanete uğramak gibi durumlar güvenimizi zedeleyebilir. Güvenin tekrar kazanılması için oldukça uzun bir zaman, çaba ve karşılıklı affedicilik gerekir.

İnsanlara güvensizlik, çeşitli nedenlerden kaynaklanabilen karmaşık bir duygudur. Bu nedenler kişisel deneyimlerden sosyo-kültürel etkenlere kadar geniş bir yelpazede yer alabilir. Kişisel deneyimlerden kasıt, geçmişte aldatılma,yalan söylenmesi veya ihanet gibi travmatik deneyimlerdir. Bu tür olumsuzluklarla sık karşılaşan insanlar diğerinsanlara karşı genel bir güvensizlik duygusu hissederler. Kendilerine bir zırh, belki aşılmaz duvarlar veya ruhsal kabuk örerek diğerlerinin vermesi muhtemel zararı en aza indireceklerini düşünürler. Kişinin yetiştirilme tarzı ve aile içi ilişkiler de güven duygusunu etkileyebilir.Örneğin,güvensiz bir ortamda büyüyen çocuklar,yetişkinlikte de insanlara güvenmekte zorlanabilirler. Yaşamın doğal akışında bazılarımız farkında olmadığımız çocukluk travmalarına maruz kalmış olabiliriz. Bu travmalar bizi takip eder ve izlerini diğerleriyle olan ilişkilerde gösterirler. Hemen hepimiz garip davranan, tutarsız veya yalan söyleyen kişiler tanımışızdır. Bu kişilerin hayatlarına odaklandığınızda aslında geçmişten gelen yoğun bir travmanın izlerine rastlarsınız. Ancak bunların iyileşmesi, hatta tutum ve davranışa dönüşen travmaların tedavi edilmesi oldukça zordur. Bu nedenle bize güvensizlik yaşatan veya güvenimizi zedeleyen insanlardan kaçınmak belki de en mantıklı tercihtir.

Güvenimizi kaybetmemizde sosyal ve kültürel olgular da söz konusudur. Toplumda yaygın olan yalan,dolandırıcılık ve sahtecilik gibi durumlar,insanlara karşı genel bir güvensizlik duygusu yaratabilir. Diğerlerini kandırmanın erdem sayıldığı ve etik davranışın önemsenmediği durumlarda güven duygusu da bozulacaktır. Örneğin gerçek ve sahte bal arasındaki ayrımı yapamayan tüketici bir süre sonra gerçek balın pahalı satıldığını düşünecek, böylece daha fazla para ödeyerek belki de sahte olan balı satın alacaktır. Bu durum algı yanılması ve genelleme hatasına yol açarak tüm balların sahte olabileceği duygusunun oluşmasına neden olur. Böylece gerçek bal üretenler de töhmet altında kalır ve malını satamaz veya onlarda sahteciliğe başvururlar. Toplum bu şekilde çürümeye başlar.

Güvensizliğin oluşumunda medyada yer alan olumsuz haberler ve hikayeler de tetikleyici etki yaratabilir. Örneğin bir dönem İstanbul’da yaşanan kapkaç olayları öylesine haberleştiriliyordu ki bu şehre turist olarak gelmek isteyenler, bu haberlere bakarak başlarına kötü şeyler gelebileceğini düşünüyorlardı. Karalayıcı haberlerin sayısındaki artış, insanlardaki güvensizliği besleyerek turist sayısında azalmaya neden oldu. Medyanın güvensizlik oluşturma becerisini sosyal medyada da görmekteyiz. Bir kişi hakkında yapılan dedikodu veya iftiranın sosyal medyaya taşınması, bu haberlerin yaygınlığını artırırken yalanın tedavülde olması, kişinin yaşayacağı itibar kaybının da habercisidir. Yalana duyarlı toplumlar, yani yalan habere inanma ihtimali yüksek insanlardan oluşan topluluklarda itibar suikastlarına sıkça rastlanır. Hemen her seçim döneminde hakkında şaibe oluşturulan bir siyasetçiden bahsedilir; bazen bu siyasilerin adaylıktan çekildiğini görürüz. Belli ki bu durumda güven kaybetmektense adaylıktan çekilmek daha akla yatkın gelmektedir.

Güvensizlik duygusuyla baş etmek oldukça zordur. Çünkü bir kez güven kaybına uğramışsanız artık kişilerarası ilişkilerde zorlanmaya başlarsınız. Size yaklaşan herkesin size zarar vereceğini düşünürsünüz. Bu sizi yalnızlık ve izolasyon içine çeker. Diğerlerine güven duymamak veya diğerlerinin size güvenmediğini bilmek toplum dışına itilmeyle sonuçlanacaktır. Güven duymayan veya kendisine güvenilmediğini hissedenlerde stres ve kaygı artar; hatta bu tür kişilerin yoğun kuruntu ve paranoya geliştirdikleri bilinmektedir.

Güvensizlik duygusuyla başa çıkmak için öncelikle güvensizlik duygusunun kaynağını anlamak gereklidir. Kaynağı belirlemeden girişilecek her çözümleme biraz eksik kalacaktır. Geçmişteki travmatik deneyimlerle yüzleşmek ve onlarla barışmak, uzun dönemde etkili bir başa çıkma mekanizmasıdır. Ancak kısa vadede güven oluşturmak için olumlu insan ilişkileri kurmak ve geliştirmek daha önemlidir. Kendine ve insanlara karşı şefkat ve anlayış göstermek ve onların sizde oluşturduğu güven kaybının veya sizi güvenilmez bulmalarının altında yatan nedenleri bulmaya çalışmak önemlidir. Bu noktada diğerlerine olan güvensizlik artarsa bir uzmandan yardım almak gerekebilir. Çünkü herkesi düşman, güvenilmez veya tehdit olarak algılamak ciddi travmalara yol açabilir.

Güven oluşumu için “her duyulanın yalan olmadığını kabul etmek” gereklidir. Her insanın hata yapabileceğini ve her zaman doğruyu söylemeyebileceğini kabul etmek önemlidir. Fakat bu durum, her söylenenin yalan olduğu anlamına gelmez. Karşımızdaki kişiye karşı önyargısız davranmak ve söylediklerini objektif bir şekilde değerlendirmek önemlidir. Ancak yalanını yakaladığımızda ister istemez güven ortamı bozulacağından yalancıyla aramıza bir miktar mesafe koymak veya onu zamanla yaşantımızdan çıkarmak daha makul olacaktır. Çünkü yalan söylediğini bildiğiniz bir kişinin bunu tekrar etmesi olasıdır.

Güven oluşturmak zaman alır. Güven duygusu bir gecede oluşmaz. Zaman, sabır ve emek gerektirir. Karşımızdaki kişiye karşı dürüst ve açık olmak, sözlerimizde ve davranışlarımızda tutarlı olmak güven inşa etmenin temel taşlarıdır. Buna karşın diğerine olan güvenimiz sarsıldığında eğer bu kişi yaptığı hatayı bilmiyorsa onu uyarıp hatasını kabul ettirmek gerekir. Size yalan söyleyen kişiyle konuşarak durumdan haberdar etmek, yalancının en azından utanmasını sağlamanıza neden olabilir. Ancak günümüzde çok azımız böylesi yüzleşmeleri kaldırabilecek psikolojik sağlamlığa sahibiz. Bir kişiye sen yalancısın demek, genellikle ilişkinin sonunda veya artık başka yol olmadığında baş vurulan bir durum. Bunun yerine ima ederek, lafı dolandırarak aslında o kişi hakkındaki gerçeği bildiğimizi, yani yalan söylediğini bildiğimizi ifade ederiz. Bu durum aslında bir nevi bir başa çıkma mekanizmasıdır. Doğrudan söylemenin sertliğine karşın, ima etmenin veya metafor kullanmanın konforunu yaşarız. Bazen hikayeler veya fıkralar anlatarak aslında o kişiye olan güvenimizi yitirdiğimizi beyan ederiz; ama bu durum elbette karşıdakinin anlama kapasitesiyle de ilgilidir. Bu ise bambaşka bir yazının konusu elbette…

Sonuç olarak; İnsanlara güvensizlik, çeşitli nedenlerden kaynaklanabilen ve hayatımızı olumsuz etkileyebilen bir duygudur. Bu duyguyla başa çıkmak ve sağlıklı ilişkiler kurabilmek için öncelikle kaynağını anlamak ve gerekli adımları atmak önemlidir. Her duyulanın yalan olmadığını kabul etmek ve karşımızdaki kişiye karşı önyargısız davranmak da güven inşa etmenin önemli bir adımıdır.

Yazımı insanlara ve kendine güvenmenin üzerine söylenmiş bazı özlü sözlerle bitirmek istiyorum:

  • “En güzel insan, güven verendir.”Güven, ilişkilerde temel bir taşıyıcıdır.
  • “Güven, her şeyin halledilmesini sağlar.”İçinde güven olmayan bir ilişki zorluklarla karşılaşabilir.
  • “Bir kimse senden emin değilse, sen de ondan emin olma.”Güven karşılıklıdır.
  • “Güvenmek, sarılmak gibi bir ihtiyaçtır.”İnsanlar arasında güven duygusu önemlidir.
  • “Güvensiz kalplerimizi, karaktersiz insanlara borçluyuz.”Güvenin kırılması acı verir.
  • “Güvenilmek, sevilmekten iyidir.”Güven, sevgiden daha değerlidir.
  • “Zamanla anlaşılan tek şey güvenmenin sevmekten daha önemli olduğudur.”Güven, ilişkilerin temelidir.
  • “Güven ruh gibidir, terk ettiği bedene asla geri dönmez.”Bir kez kaybedildiğinde geri gelmez.
  • “Tutku, insanın kendine güvenmesinden doğar.”Kendine güven, başarıya giden yolda önemlidir.

Unutmayın ki güven, ilişkilerin temel taşıdır ve insanlar arasındaki bağın güçlenmesini sağlar. Umarım yaşantınız her zaman size güvenen ve sizin de güven hissedeceğiniz insanlarla doludur.

Yorumlar (0)
EN SON EKLENENLER
BU AY ÇOK OKUNANLAR
Diğer Fikir Yazıları Yazıları