Anasayfa Künye Danışman ve Editörler Son Dakika Arşiv FacebookTwitter
Nirvana Sosyal Bilimler Sitesi Güncel Eleştirel Sosyal Bilimler Platformu

  DİLİN DİYALEKTİĞİ –DİYALEKTİĞİN DİLİ

      Fikirlerin düzeni ve bağlantısı Şeylerin düzeni ve bağlantısıyla aynıdır.(Spinoza)                                                                             Ussal olan edimseldir ve edimsel olan ussaldır.(Hegel)

Kategori: Bilimsel Makaleler - Tarih: 06 Temmuz 2019 20:35 - Okunma sayısı: 2.809

  DİLİN DİYALEKTİĞİ –DİYALEKTİĞİN DİLİ

    DİLİN DİYALEKTİĞİ –DİYALEKTİĞİN DİLİ

 

                                                          Fikirlerin düzeni ve bağlantısı Şeylerin düzeni ve bağlantısıyla aynıdır.(Spinoza)

                                                                            Ussal olan edimseldir ve edimsel olan ussaldır.(Hegel)

           

   Dil, Usun doğal işleyiş biçimi olan “diyalektik-kurgul” süreci doğrudan yansıtmaz. Ya da usun diyalektik –kurgul karakteri, dil tarafından doğrudan ortaya serilemez. Dilin, olgudaki us ile düşüncedeki us’un buluşmasını sağlarken oynadığı eşsiz yapıcılık, bir parça bozucu rol ile kendini kısıtlamıştır.  Günlük bilinç için, dilde her sözcük, donmuş, sabit, süreçsiz, ilişkisiz bir nesneyi işaret eder. Oysa olgudaki her öğe, akışkan ve öteki öğelerle organik bir bağlılık içindedir. Sözcüğün, olgu içerisine bu soyutlanmış, donuk hali ile sokuluşu, düşüncenin diyalektik işleyişinin olgudaki eşlemi ile kendi arasına, eşleşmeyi engelleyici katı biçimi, kendi ile birlikte sürüyerek, getirir.  Bu kuru, plastik olmayan halin, meydana getirdiği uyumsuzluğun süreçten geri atılması, bu iki yanın, içinden, birbirini gözlemlemek ve izlemek, başka özgün bir çabayı ister. Ancak bu hünerli çaba ile iki yan birbirine dolayımlanır, bağlanır. Bu işlemi yapan, “diyalektik-kurgul” us’tur. Ama bu Us doğal, hazır verilmiş, us değildir ve elde edinilmek için büyük bir çaba ister. Bu Tinin en yüksek Us biçiminin kavranması Felsefenin çekirdek sorunlarından biridir ve mantık alanının içine girer.

 

               Dilin günlük kullanımı içinde yarattığı bilinç, görgül-doğal bilince denk düşer. Görgül bilinç, duyusalı kendine nesne alan bilinçtir, nesne olarak duyusalın alınması ise; şimdi ve burada olanın üzerine düşünmek, olmuş geçmişi ve olacak geleceği bilginin nesnesi dışına atmak demektir. Olmuş geçmişi ve olacak geleceği süreçten soyutlamak, felsefi olarak pozitivizmdir. Pozitivizm; olguda salt şimdiki belirlenimi nesne olarak almak, şimdinin öncesini ve sonrasını görüngünün arkasında kaybolmaya terk etmek, yitmeye bırakmak,  karanlığa atmaktır. Bu ise, esas olanı, kalıcı olanı, değişmeyeni, özü, yani özneleşmiş töz’ü; geçici olana, ilinek olana,  feda etmektir,(kazançların en kötüsü) bu fedanın maliyeti ise gerçeklik yerine duyusal olanı, “sanıyı”  bilim sanarak, bilimin yerine ele geçirmektir. “Doğal bilinç için “ bu yol kuşku yolu olarak, ya da daha doğrusu, umutsuzluk yolu olarak görülebilir.”( Hegel.).  Görgül, doğal, günlük bilincin karşıtı olarak “diyalektik - kurgul” Us un bu gerçek felsefi yöntemin, açınımını bir sözcük-kavram üzerinden açımlamaya çalışalım.

 

               Dilde bazı sözcükler vardır ki; onlarla dil ile düşüncenin doğal ilişkisinin ilkel,  işlenmemiş sonucu olan, görgül bilincin ortaya çıkaracağı eksik sonucu her nasılsa taşımazlar. Bu sözcükler eşlemi olan olgusallığı saydamlaştırırlar. Sözcük, kabuğun altını düşünceye açar, ya da kabuk olguyu kapatmak yerine bizim onu doğrudan görmemize olanak sağlar. Bu tür sözcükler, düşüncenin akışkanlığını önleyen donmuş, hareketsiz sözcük kalıpları haline girmezler, bu hale sokulamazlar ya da en kötüsünden onlar,  doğal bilinç ile  “diyalektik- kurgul” us arasında orta bir noktada bulunurlar. İki yanın birbirine geçişi sürecinde, doğal bilinç için bu sözcükler bir köprüdür. Söz konusu sözcüklerden biri “sonuç”tur. (SON-UÇ).  Şimdi bu kendinde “diyalektik-kurgul” sözcüğün taşıdığı momentleri ve onların “diyalektik kurgul” yapısını ortaya çıkarmaya çalışalım.

 

           Sonuç; “son- uç” olarak düşünüldüğünde ve us, yoluna devam etmek üzere bu sözcüğün üzerinden ayrılışında, arayacağı ve üzerine konacağı ilk sözcük,( ilk aklımıza gelen) ‘ilk uç’ (başlangıç) olacaktır. Eğer böyle olmuyorsa usu özgür bırakmadığımız için böyledir; yoksa us’u kendi haline bıraktığımızda zorunlu olarak üstüne düşeceği sözcük ya da olgudaki yeri bu olacaktır. Özgürce ilerleyen Us’un ikinci durağı iki ucun arası, iki ucu birleştiren aralık olacaktır. Böylece arı us, kendi diyalektik karşıtlıklarını ve onları içeren kurgul’u, yani aradığı ‘kendini’ bulmuş olacaktır. Aslında Us’un doğal düşünmede kendini arayıp bulma gibi bir refleksi vardır. Ama dil bu refleksin uyanmasına kapalı olunca, us bir yere hareket edemez ve kavramın içine gerilimsiz, yüksüz bir kabul edişle geri döner ve ya yönsüz bir devinimin boşluğuna söner ya da Us’un kavramla temasında, kötü eğitimi, alışkanlığın ruhsuz kendini tekrarı, körelmiş ve etkinliği sıradanlığa tutsak olmuş bir anlak, “diyalektik- kurgul” aşamaya ulaşmaya çok uzak kalır.

 

               Ama, kurgul Us, ya da, “ şimdi ve burada” olanla yetinmeyen, şimdi ve burada olanın, yani, sadece görünenin, bir zamanlar burada olmadığını ve şimdiden sonra da olmayacağını; önceden; şimdideki gibi olmadığını, bir an sonra başka şimdi olacağı için onun da başka bir şimdide değişmiş olarak bulunacağını, önceden ilke olarak bilen us; her iki halin olumsuzluklarına, şimdi ve burada -olmadıkları kipliklere geçerek doyumuna ulaşmaya çalışacaktır. Kurgul us’un sözcükte-olguda kendini arayışının bir başka boyutu ise onun sadece olumlu olmadığı, olumsuzu da kapsamak zorunda oluşunu, ‘oluşun’ olumsuz yoluyla oluştuğunun, kendisinin karşıta zorunlu gereksinim duyduğunu anlamaktır.

 

 OLUMSUZLUĞUN OLUMLULUĞU

 

             Dilde sözcüklerin, kavram olarak kendinde olumsuzluklarını göstermeleri pek az rastlanır. Ve bir kavramda olumsuzun ne ve nasıl olduğu, neden bulunduğu, işlevinin ne olduğu felsefede en zor kavranan yanlardan biridir. Çünkü karşıtını, yani olumsuzunu dışa vuran sözcük çok azdır. Ve kavramın kapsadığı olumsuzluk anlaşılmadan, diyalektik-kurgul açınımı, yani süreci anlamak imkânsızdır. Çünkü her kavram karşıtların birliği olarak bir bütündür. Bu bütünlüğü kendinde taşıyan hünerlerle yüklü sözcükler dilimizde hiç de az değildir. Bu sözcüklerden biri “sonuç”(son-uç) tur.

 

         Sonuç ( ‘Son-uç’) sözcüğünün karşıtı, yani ‘ilk uç’ (başlangıç), usa, kendini hemen gösterir. Bilindiği gibi sonuçta ilk uç kapsanır. Kendisi görgül olarak yoktur. ama izi, hiç solmayan gölgesi vardır, İlk uç olan, sonuçta kaybolup gitmiştir, ama kaybolup giderken kendini düşünsel kipte son-uç’un içine koşulsuz olarak kalacak biçimde bırakmıştır, süreç onu korumuştur. Kendisi yoktur, ama yaşanmışlığı vardır ve bu kip(bulunuş hali) durumuna biz’ olumsuz’ varlık diyoruz. Olgu, olumsuzlukların toplamı olarak olumludur. Olumsuz olmadan olumlu olamayacağı gibi aslında her olumlu olumsuzlaşacak ve her olumsuz süreçte olumlu olarak da damgasını vurmuştur, yani bir zamanlar olumlu varlık sahibiydi ve o zaman olgunun olumlu kipliği onun vasıtası ile görünürdü. Olumsuz momentler olumlu olanın ‘özü’dür. Olumlu olan olumsuzlar nedeniyle vardır, bütün olarak olumsuz momentlerin birleşik organik varlığının sonucu olarak olumlu, “özne”dir. Bir’dir. Yalın kendidir. Olumsuz momentlerin yokluğu, olumlu momenti içi boş bir kabuğa dönüştürür. Çünkü İç, içerik, olumsuz momentlerin kendisidir.

 

          Olumsuz kipliğin bir başka görünüşü, kipliğin potansiyel varlığıdır. Potansiyel varlık  bir biçimde ‘olumsuz’ varlıktır, ama ötekinden farklı olarak; ilki belirlenimden olumsuzluğa geçmiştir; ikincisi potansiyel olumluluktan, yani olumsuzluktan olumluya geçişin sabahını beklemektedir. Genç bir insan; anne karnında bulundu, bebekti, çocuktu, v.b. Bu momentlerin ve bunlardan daha öncül olan anne ve babalarının birer parçası olarak olumlu olduğu gibi, şimdi tüm bu momentleri olumsuz olarak kendinde taşıyan bir gençtir ya da genç, kendinden önceki bütün süreçlerin olumsuz kıpılarının toplamı olarak olumlu, yani şimdi vardır. Şimdi gençtir. Bir o kadar da orta yaşları, yaşlılığı ve ölümü kendi içinde potansiyel olarak ama başka bir kipte olumsuzluk olarak taşımaktadır.

 

        Kuşkusuz her insan, türünün her bakımdan birikimini kendinde taşır, babalarımız vasıtası ile onların, onların babaları vasıtasıyla bir önceki kuşağın ve bu insan soyunun ilk varlığına kadar geriye giden bir momentler kütlesi kendine özgü bir dizge içinde son bireyde taşınır. Öyleyse olumlu bir birey, yani şimdi var olan, yaşayan bir birey, tüm insanlığın geçmişini olumsuz olarak kendinde taşıyor dersek, burada bir mantık hatası aranmamalıdır.

                                              

 

   ÜÇÜNCÜ MOMENT-- ARA

 

              Karşıtlıkları ve olumsuzlukları saydam bir biçimde taşıyan Son-uç sözcüğü,  ayrıca diyalektik karşıtların birliği olan kurgul momenti, yani kavramın bütününü de Us’un önüne yatırır. Sonuç sözcüğünün bu hüneri felsefi işleklik açısından göz kamaştırıcıdır. Tüm süreci önümüze serer. Çünkü sonuç ve ilk-ucun çağırdığı üçüncü sözcük… İkisini birleştiren “aralık”,yani süreçtir ki, kendini avucumuza bırakır.

              Böylece felsefe kolaylaşır, bu hünerli sözcük yoluyla büyük zorlukları, kısa yoldan ve kolayca aşarız. Kim bilir, belki de Türkçemiz Felsefece konuşmaya çok yatkındır. Hegel bir yerde Felsefeyi almanca konuşturmaktan söz eder, niye bizde onu Türkçe konuşturmayalım.

              Son-uç un içeriğine baktığımız zaman bu içeriğin derinlerine girdikçe ilk uca yaklaşacağız, çünkü bilgi için her ileri adım aslında olguda geriye doğru ilerleyiştir ki, yapılan gerçekliğin keşfinin yolculuğudur.

            Sonuçtan ilk uca dogru bu ilerleyişte, sonucun kendisi ile,daha ilk uçta yalın (saf) halde, ya da potansiyel olarak karşılaşırız. Bu yalın halin bilinmesi için, kendisinin tüm süreç boyunca girmiş olduğu tikelliklerin ve burada edinmiş olduğu belirlenimlerin, ilineklerin yalından çıkarılması gerekir. Tıpkı son-uçta bu aynı tikellik içinde kazanmış olduğu belirlenimlerin düşülmesi ile aynı yalınlığın elde edileceği gibi.

            Son-uçta karşılaştığımız, ilk-uç, ilk uçta karşılaştığımız sonuç, iki karşıtlık olarak aynı zamanda tek bir şeydirler. Karşıtlıklarını taşıyan bu bir’liktir. Bir’lik bu karşıtlıkların birliğidir. Özne olarak ‘bir’dir. Öyleyse süreç, ne karşıtlıksız ne de birliksiz olabilir. Çünkü karşıtlığın biri olan son-uç süreçten çıkarıldığında sadece kendisi yok olmaz, hem ilk-uç hem de ikisini bağlayan süreç-(orta), ortadan kalkar. Onları kopmaz, ama aynı zamanda görünmez bir bağla bağlayan şey ortadan kalkar, ama düşüncenin kendisi böyle bir şeyi gerçekte yapacak güçten yoksundur, çünkü gerçek olgusaldır ve olgusal olan bu işleme yanıt vermez ve işlemi boşa düşürür.

           Son-uç herhangi bir şeyin değil, belirli bir ilk ucun(başlangıcın) sonucudur. Başka bir şeyin değil örneğin, A’nın sonucudur. Öyleyse Son uç A’dan türemiştir, kendisi son-uç olarak, A’nın süreçlerden geçmiş halidir, yani esasta A’dır, buradan A’yı kaldırdığımız zaman ona bağlı olarak oluşmuş olan ve A+sonuç diyebileceğimiz kısımdan + kısmı da kalkacaktır, çünkü A’dan geri kalan hiçbir şeyin bağımsız varlığı yoktur.

             Öyleyse son-uç ve ilk uç karşıtlıklar orak diyalektik yandır. İkisi birbirini şart koşarlar,ya da he biri ötekinin varlık koşuludur. Ancak bu karşıtlık, karşıtlık olarak bir sürecin dinamizmi olmakla karşıtlıklarına son verirler. Ve görüldüğü gibi ikisinin de bağımsız varlıkları yoktur, ancak biz onları bağımsız varlıklarmış gibi ele alırken geçici bir işlemi olgunun dışında yaparız. Bir başka deyişle onları anlak yoluyla olgunun dışına alıp(gerçekte imkânsız olan bir şeyi),doğalarından koparılmış bir halde işleme sokarız.

           Sürecin kendisinde kurgul olan tam anlamıyla görünür. Her süreç karşıtların birliğinin ‘bir’i olarak kurguldur. Artık süreçte karşıtlar, kendileri olarak ortadan yitmişlerdir, varlıkları olumsuzdur. Vardırlar ama oldukları oranda yokturlar da. Varlıkları kendileri olarak değil işlevleri olarak görünür ki bu işlev de, dinamizmin yarattığı birlik ya da birlikteki dinamizmin kaynağıdır.

             Öyleyse değişmeden kalan töz bir ve tektir. Sonuçta, başlangıçta ve ikisinin arasında aynı töz değişimleri yaratan, ama kendisi değişmeyen- değiştirici olarak kalır.

 

  KURGUL OLAN

 

       Kurgul olanı karşıtı ile yani kurgul olmayan ki, matematik böyledir, bir işlem yoluyla da daha anlaşılır kılabiliriz.

  Başlangıç  +(olanaksızdır) oluş = (işlem olanaksızdır)                   1  + 2 = 3

  Sonuç  -  oluş = Başlangıç. (işlem olanaksızdır)                             3 – 1 = 2

  Sonuç-başlangıç =oluş.  (işlem olanaksızdır)                                 3 -2   = 1

 

         Sözcüklerden oluşmuş işlem ile rakamlardan oluşmuş işlem arasındaki fark, görgül bilinç için tam anlaşılır değildir. Başlangıç ve oluş sürecini topladığımızda, sonuç elde edilir, ya da sonuçtan oluşu çıkardığımızda başlangıç kalır. Bu işlemler yapılabilir görünür. Her ne kadar toplumsal bilimlerde 2x2 =4 etmediği yaygın olarak kullanılan bir yargı olsa da. 2x2= 4 etmediği anlaşılır, ama sanki bu toplama işlemi yapılabilir de her defasında farklı bir sonuç elde ederiz gibi sanılır. Örneğin 4 yerine bazen 5 bazen 3, bazen daha başka bir sayı. 

 

      Matematiğin gereci 1’dir(bir).  Gerecin rakam olduğu işlemde 1 süreçsel değildir, her hangi bir sürecin parçası değildir, bu nedenle de özsüzdür, ilişkisizdir, sadece kendidir, olumsuzu yoktur, olumsuzu olmayan bir şeyin ise özü’de yoktur. Özü olmayan bir şeyin kendi de yoktur, yada salt biçimdir ki, böyle bir şey var olmaz. O zaman ona, (bir’e) soyutlama olmak kalır. Yani olmamasına karşın var kabul edilen.1 Soyut olduğu için bütün yanlarda aynı 1 dir. Bir başka kümeye dâhil olmak ve oradan geri ayrılmak onun için fark etmez. Aynı Rakamı eşitliğin neresine koyarsak koyalım her yerde aynıdır. Bir başka benzeri ile toplanabilir, sonra istenirse geri oradan çıkarılabilinir. Girdiği yerde kendinden başka bir şey götürmez, ve ayrılınca da sadece kendi ayrılır, bütünde ayrıca bir etkisi, kuvveti yoktur. Çünkü gereç’in yani 1’in kendisi yalnızca niceliktir.

          Oysa nicelik olguda tek başına bulunamaz. Ne nicelik, nitelikten, ne de nitelik nicelikten ayrı olarak bulunabilir. Her nicelik bir niteliğe bağlı olarak bulunurken terside aynı ölçüde doğrudur. İki kategori olarak nicelik ve nitelik bir “ ölçüde” birlik içinde dururlar. Her nicelik bir niteliğin miktarıdır, ya da her nitelik bir miktar niceliğe denk niteliktir. Felsefi bilgi ya da Kurgul bilgi özün bilgisidir,  özünden bir zerre bile fedakârlık edemez. Olguyu temel alır.

 

          Şimdi olgusal işlemlerdeki öğelerin ilişkisine bakalım.   İlk işlem bizim için yeterlidir.

 

          Başlangıç  + oluş = sonuç.   Bu denklemde, her bir öğe, birbiri içine öyle özel bir biçimde geçmişlerdir ki, asla ayrılamazlar. Bir öğeyi ötekinden ayırma çabası öteki öğelerin tümünü ortadan kaldıracaktır. Öyleyse aslında üç öğe yoktur. Bir tek öğe vardır. Başlangıç ile oluşu toplayamayız çünkü ayrı varlıklar olan şeyler toplanırlar,1 i kendi ile toplamak gene kendi cinsinden bir sonuç ‘verir. Sonuçtan oluşu çıkardığımız zaman ise kalan bir şey yoktur. Bir başka anlatımla bütünün üç öğesi arasına işlem yapmak için işaretler konamaz, ya da bu kipliğe çevrilmelerine imkân yoktur. Başlangıç ne oluşla ne de sonuçla toplanamaz, çıkarılamaz, ya da her biri nasıl olursa olsun işlem yapılamayacağı için bir başkasına eşitlenemez. Her bir öğe bu yeteneğe kapalı olduğu için işlem dışıdırlar

 

      Çünkü her moment, çıplak kendi değildir. Ya da yalın olarak, tek başına bulunamaz. Başlangıçta sonuç vardır, başlangıcı oluşa geçiren sonuçtur, erektir. Başlangıcı yapan erektir, yani başlangıcı yapan sonuçtur. Erek, başlangıcın sebebi, başlangıçtaki çekirdektir. Oluş; bu çekirdeğin, bu ereğin, bu sonucun açılıp yeşermesi, gelişmesidir. Öyleyse başlangıç sonuçtur. Gelişen, oluşta olan varlık sonuçtur. Öte yandan sonuç, başlangıcın sonucudur, sonuçta başlangıç kütle olmuş haldedir. Başlangıçta sonuç kendi içindir, kendindedir, bizim için değildir, sonuçta ise bizim içindir. Başlayan sonuçtur,sonuç başlayan ve  oluşur,ayrıca da kendisidir.

 

           Başlangıç, oluş ve sonuç her biri ötekiler için vardır, ötekiler yoluyla vardır ve ötekilerde vardır.

 

  BAŞLANGICIN DİYALEKTİĞİ    DİYALEKTİĞİN BAŞLANGICIDIR.

 

             Başlangıç kavramından iki moment kendini dışarı salıverir. Varlık ve yokluk.  Başlangıç bir şeyin, ‘belirli bir şeyin’ var olması için başlangıçtır. Çünkü saltık yokluktan hiçbir şey var olmaz. “Ex nihilo nihil fit” ( “Yokluktan yokluk olur”. Parmenides).Öyleyse burada karşımızda duran belirli bir şeyin yokluğudur. Ancak belirli bir şey salt yokluk iken var olamaz. Var olabilmesi için kendi yokluğundan söz etmeliyiz. Yokluktan yokluk çıkacağı için saltık yokluktan hiçbir şey başlamaz; ancak var olan bir şey başlayabilir, ama öte yandan bir şey daha şimdiden varsa başlamasından söz etmek boşa ve boşluğa konuşmak olacaktır. Bir şey, hem var hem yoksa aynı zamanda hem yok hem var demektir, ama bu doğal bilince anlaşılmaz görünür. Doğal bilincin “bir şey hem vardır, hem yoktur demek ne demek sen beni aptal mı sanıyorsun” diye çok haklı görünen itirazını nasıl ortadan kaldıracağız. Doğal bilinç, doğal bilinç olarak kaldıkça, onu bu konuda tatmin etmek imkânsızdır. Çünkü ondan beklediğimiz karşıtların birliğinin olgusallığı, varlıkla yokluğun birliğini kavramasını istemek, kendini ortadan kaldırmasını istemek anlamına gelir, Doğal bilinç için bu birliği kavramanın tek yolu da, kendi kendini ortadan kaldırıp daha yüksek bir kavrayışa evirilmesidir. Bu ise kendini Kurgul- diyalektik biçime çevirmiş bir mantıktır. Bu mantık türü için karşıtlıkların birbirini dışlaması kadar, dışlamayıp birlik halinde duruşları da acayip değildir, tersine karşıtsızlık anlaşılmazlık olacaktı. Şimdi iki yan, bilenle bilinecek olan, olgu ile soyut düşünce aynı kipliğe, birbirine uyar hale dönüşmüşlerdir, bir tür ‘ “bir”’leşmeleri gereken iki yanın farklılıkları ortadan yitmiştir.

          Başlangıcın varlık ve yokluğu içerdiğini kavramanın bir yolu da oluşuştaki hallerine daha yakından bakmaktır. Tohum, ağacın yok ama var halidir. Ya da tohum ağaç değildir, ama ağaç tohumsuz varlık kazanamaz, tohum olmadan ağaç olanaksız ise ağaç tohumdan geliyordur, öyleyse ağaç tohumda vardır. Ama tohuma bakan görgül bilinç için ağaç görülemez, tohum ele alınıp ne kadar incelenirse incelensin, kesilsin, biçilsin ağaca benzeyen bir imge onun içinde bulunamaz.

         Öyleyse tohumda ağacın varlığına yöneltilecek itirazlar kadar mantıklı itirazlar tersine onun yokluğuna karşı da yöneltilebilir. Doğal bilinç buradan öteye bir adım atamaz. Her yargısı karşıt yargı tarafından olumsuzlanır, ileri geri hareketi aynı noktalar arasında sürer. kötü sonsuz, sonsuza kadar kendini aşamaz. Burada da bir kopernik devrimine ihtiyaç vardı. ve bu devrimin devireni Hegel’dir. Ama öteki idealist filozoflar onun için muazzam bir hazırlık yaptıktan sonra. Bu devrimden elde edilen yöntem “diyalektik- kurgul” yöntemdir. Ama henüz bilinçlere girme zamanı gelmemiştir, görgül-doğal bilincin yıkılarak ona yer açmasını beklemeye devam etmektedir,

 

                                                   KAYNAKÇA

Spinoza.B.(2011). Ethica. S.171.V11 önerme.(Çev.Çigdem Dürüşken).Kabalcı Yayınevi.

Hegel,G.W.F.(2006).Tüze Felsefesi.Önsöz.s.23.(Çev.Aziz yardımlı).İdea Yayınıevi.İstanbul.

Hegel.G.W.F.(2004) “Tinin Görüngübilimi”.Giriş./( Paragraf.78.s.69.) (Çev. Aziz Yardımlı)İdea Yayınevi. İstanbul.

 Hegel.G.W.F.(2008). “ Büyük Mantık”.s.62.(Çev. Aziz Yardımlı).İdea Yayınevi.

 

 

 

 

Yorumlar (0)
EN SON EKLENENLER
BU AY ÇOK OKUNANLAR
Diğer Bilimsel Makaleler Yazıları