Anasayfa Künye Danışman ve Editörler Son Dakika Arşiv FacebookTwitter
Nirvana Sosyal Bilimler Sitesi Güncel Eleştirel Sosyal Bilimler Platformu

“Online Eğitim ve Öğrenme ”

UĞUR ÖZEREN

Kategori: Eğitim Bilimleri - Tarih: 23 Mart 2022 20:15 - Okunma sayısı: 3.377

“Online Eğitim ve Öğrenme ”

“Online Eğitim ve Öğrenme ”
Uğur Özeren: Sayın Prof. Dr. Mehmet ÖZBAŞ, kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz?
Prof. Dr. Mehmet ÖZBAŞ: Uğur Bey öncelikle sizlere ve başta Hasan Güneş Bey olmak üzere Türkiye Kamuoyunu, sosyal bilimlerin bütün alanlarında bilinçlendirme rolü üstlenen Nirvana Sosyal Bilimler ailesine saygılarımı sunmak isterim. Saygıdeğer Hocam, bana, çağımızın eğitim alanındaki en güncel ve temel problemlerinden biri olan “Online Eğitim ve Öğrenme” konusunda, düşüncelerimi demokratik kamuoyuyla paylaşma fırsatı verdiğiniz için sizlere çok teşekkür ederim.
Prof. Dr. Mehmet ÖZBAŞ, 24 Aralık 1968 tarihinde Samsun İli, Terme İlçesi Kazım Karabekir Paşa Köyü’nde, üç çocuklu bir çiftçi ailesinin ilk çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. ÖZBAŞ, Karadeniz Teknik Üniversitesi Fatih Eğitim Fakültesi Giresun Eğitim Yüksekokulu Sınıf Öğretmenliği Programından 1988 yılında mezun olmuş; 1990 yılında, Sınıf Öğretmeni olarak kamu görevine başlamıştır. 1998 Yılında Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü Eğitim Yöneticiliği ve Deneticiliği Anabilim Dalından Lisans mezunu olmuş; Eğitim Yönetimi, Teftişi, Planlaması ve Ekonomisi bilim dalından 2002 Yılında Yüksek Lisans, 2009 Yılında da Doktora derecesi almıştır. 21 Ocak 2010 Tarihinde Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi Eğitim Fakültesine Yrd. Doç. Dr. kadrosuyla öğretim üyesi olarak atanmıştır. Ekim 2013 Tarihinde, Doçent unvanı kazanmış; Aralık 2018 Tarihinde ise Profesör kadrosuna atanmıştır. Özbaş: Okul-Aile İletişimi, Dezavantajlı Öğrenciler ve Eğitim İhtiyaçları, Öğretim Liderliği, Eğitim Sisteminde Denetim, Eğitimde Sosyal Adalet, Kız Çocuklarının Okullaşma Süreçlerini Etkileyen Değişkenler, Yoksul Aileler ve Eğitim İhtiyaçları, Eğitim Yönetimi Bilim Alanı Mesleki Kabul Kriterleri, Demokrasi Eğitimi, Öğretmen Eğitimi, Sosyalleşme ve Kültürleme Merkezleri Olarak Okullar gibi konularda çalışmalar yapmaktadır. Ayrıca, eğitimde fırsat ve imkân eşitliği, sokak çocukları, dezavantajlılık ÖZBAŞ’ın temel çalışma ve ilgi alanlarıdır. ÖZBAŞ, Eğitim Yönetimi bilim alanında seminerler vermekte; bu disiplini ilgilendiren farklı ve güncel problemlere ilişkin araştırmalar yapmaktadır. Diğer yandan Roman ailelerin yoksulluk ve dezavantajlı durumlarından kaynaklanan eğitim ihtiyaçlarını vurgulayıcı çalışmalar gerçekleştirmektedir. Özbaş’ın yayınlanmış birçok makale, bildiri, kitap bölümü vb. çalışmaları bulunmaktadır. Prof. Dr. ÖZBAŞ’ın 2017 Yılında yayınlanmış; “Yoksulluk ve Romanlar: En Çok İhmal Edilenler” adlı bilimsel bir kitabı bulunmaktadır. Evli ve 2 çocuk babası olan Prof. Dr. ÖZBAŞ, halen Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi’ndeki akademisyenlik görevine devam etmektedir.
Uğur Özeren: Sayın Prof. Dr. Mehmet ÖZBAŞ, dünyadaki tüm ülkelerde Covid 19 ile eğitim-öğretim literatürümüze ‘Online Eğitim ve Öğrenme’’ kavramı hızla yaşamımıza girdi. Çevrimiçi eğitimin zorlukları nelerdir?
Prof. Dr. Mehmet ÖZBAŞ: 2019 Yılının Aralık ayında Çin’in Wuhan Kenti’nde ortaya çıkan ve bütün dünyayı etkisi altına alan Covid-19 Pandemisi, hayatın her alanında olduğu gibi eğitim uygulamalarında da önemli değişlikler ortaya çıkarmıştır. Covid-19 salgını ile birlikte dünya genelinde mevcut eğitim alışkanlıklarının neredeyse tamamı kökünden sarsılmıştır. Pandemi insanların eğitimden çok sağlıklı yaşam konusundaki korku ve kaygılarını kat be kat artırmıştır.
Covid-19 Salgınının yerküre üzerinde insanlığı, hayatın hemen hemen her alanında daha çok etkilemesinin temel nedenleri arasında, Çin’in bu korkunç olayı, bütün dünyadan uzun bir süre gizleme yaklaşımı içinde bulunmasıdır. Bu tutum, Covid-19 Pandemisinin dünya genelinde hızlıca ve zamanında algılanmasını engellemiştir. Çin hükümetinin bu salgına karşı, dünya kamuoyuna açıklanamayan, anlaşılamayan karanlık noktalar bırakması ve belki de hepsinden daha önemlisi antidemokratik yönetim uygulamaları; dünyanın geri kalanında ve aynı zamanda Çin’de salgının insanlığa beklenenden ve tahmin edilenden çok daha fazla zarar vermesine neden olmuştur. Covid-19 Pandemisi bütün dünya gibi ülkemiz Türkiye’yi de çok derinden etkilemiştir. Salgının en fazla olumsuz etkide bulunduğu yaşam alanlarından biri de eğitimdir.
Covid-19 Salgını döneminde, Türkiye’de Milli Eğitim Bakanlığı, illerde Eğitim Bilişim Ağı-EBA Destek noktaları kurmuştur. EBA sisteminin teknolojik alt yapısı, araç-gereçleri ve imkânları olmayan öğrencilerin yararlanması için haftanın 5 günü 08.00-18.00 saatleri arasında açık kalması sağlanmıştır. Ayrıca illerde birçok okul kendi imkânları ile öğrencilere tablet ve internet imkânı sağlamıştır. Diğer yandan Milli Eğitim Bakanlığı’nın Covid-19 Salgınından önce Fatih Projesi kapsamında, öğrencilere verdiği tabletleri de Online eğitime destek süreçleri bağlamında değerlendirebiliriz.
Sanayi Devrimi başta olmak üzere, Fransız İhtilali ve ardından milliyetçilik akımlarının yaygınlaşması ve milli devletlerin ortaya çıkması; 19. Yüzyıldan itibaren çoğulcu demokratik rejimlerin kurulmaya başlanması; kitlesel eğitimi zorlayan toplumsal değişim talepleri bütün dünyada eğitim sistemlerinin farklılaşmasını ve köklü değişikliklere uğramasını zorlayan süreçler olmuştur. Ancak bütün dünyada, özellikle demokratik rejimlerde, tarih boyunca Covid-19 Pandemisi kadar eğitim sistemlerini olumsuz yönde etkileyen bir değişim süreci yaşanmamıştır. Demokratik eğitim sistemleri, Covid-19 Pandemisine ilişkin yaşanan olumsuzluklar ve eşitsizlikler konusunda, demokratik kamuoylarına karşı, şeffaf ve hesap verebilir yönetsel uygulamalar gerçekleştirememişlerdir. Eğitim sistemleri, Pandemi karşısında adeta şok olmuşlardır. Covid-19 Salgını, eğitim sistemleri için öncelikle kriz ya da kaotik yönetimi zorunlu kılmıştır.
Covid-19 Pandemisinin eğitim sisteminde ortaya çıkardığı temel problemler, öğrencilerin örgün ve yüz yüze eğitim imkânlarından yoksun kalma problemleri ile ilgilidir. Covid-19 Salgını okul öncesi eğitim ile ilköğretim kademelerini kapsayan temel eğitim süreçleri başta olmak üzere bütün öğrenim düzeylerindeki öğrencilerimizi etkilemiş; ancak asıl olumsuz sonuçları, çok farklı dezavantajlı sosyolojik tabakalarda, alt sosyo-ekonomik düzeylerde bulundan öğrenciler üzerinde yaratmıştır.
Salgın, öğrencilerin her birinin farklı eğitim imkânsızlıkları ve öğretim teknolojileri ile yola çıktıklarını ve sonuçların herkeste yaşam boyu farklı etkiler yarattığını ortaya koymuştur. Dezavantajlı sosyo-ekonomik koşullara sahip öğrenciler, 1,5 yıl süren salgın boyunca neredeyse bütün yaşamlarını ve sosyal statülerini etkileyecek olumsuzlukları adeta peşinen satın almışlardır.
Salgınla birlikte toplumsal tabakalar arasında, nesiller boyu sürecek sosyo-genetik eşitsizliklerin derinleşeceği inancı yaygınlaşmaya başlamıştır. Derin ya da süreğen (kronik) yoksulluktan kaynaklanan dezavantajlılık, açlık ve yoksulluk sınırlarının altında bir gelire sahip öğrenci kitlelerinin online eğitim uygulamaları sürecinde, onların öğretim teknolojilerine erişimini engellemiştir. Bu durum, aynı zamanda dezavantajlı öğrencilerin okul yaşantılarının başarısızlığa uğramasına neden olmuştur.
Derin yoksulluk yaşayan sosyolojik tabakalarda, öğrencilerin ebeveynleri, Pandemi sürecinde, ekonomik olumsuzluklardan dolayı istihdam imkânlarından yoksun kalmış; bu nedenle hem işlerini hem de sosyal güvencelerini kaybetmişlerdir. İşsizlik problemi, dezavantajlı öğrenci ailelerinde, çocukların eğitiminden çok hayatta kalmak için temel fizyolojik ihtiyaçların daha fazla öncellenmesine yol açmıştır. Dar gelirli sosyolojik çevrelerde, eğitimin ikinci hatta daha arka plana itilmesi; yoksul ve dezavantajlı öğrencileri, sosyo-ekonomik düzeyi yüksek öğrenciler yanında “eşitsiz bir hale düşürmüştür.”
Covid-19 Salgını ile birlikte aileler ve öğrenciler için eğitim sürecinde en önemli ihtiyacın “okul sağlığı ve güvenliği” olduğu ortaya çıkmıştır. Sağlıklı bir yaşam isteği, herkes için en önemli ihtiyaç, beklenti ya da talep halini almıştır. Salgın, birçok insanda baş edilmesi çok zor, stres, kaygı, panik ve endişeye yol açmıştır. Covid-19 Pandemisi, dünyada ve Türkiye’de hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağını göstermiştir.
Online sınıf yönetimi sürecinde, çok yönlü olumsuzluklara sahip öğrencilerin, aile ortamlarında ya da yaşadıkları çevrelerde, akademik olarak desteklenmeleri gerektiği ihtiyacı daha fazla ortaya çıkmıştır. Çevrim içi eğitim zorunluluğuyla birlikte formal öğretime özgü hedef ve davranışların yalnızca okulda kazandırılabileceği kabulü ya da varsayımı etkisini yitirmiştir.
Pandemi öncesinin; yalnızca kendisi ya da üyeleri için yaşamayı alışkanlık haline getirmiş geleneksel okul anlayışı, değer ve anlamını yitirmiş; halen yaşıyor olsa bile uzatmaları oynadığının farkına bile varamamıştır. Covid-19 Pandemisi, geleneksel okul ve eğitim anlayışını kökünden sarsmıştır. Aileler ya da çocukların okul dışında yaşadıkları sosyal çevreler, okulların ve formal eğitimin çok daha fazla önüne geçen bir işlev ve anlam kazanmaya başlamıştır.
Çok yönlü olumsuzluklara sahip öğrencilerin aile ortamlarında ya da yaşadıkları diğer sosyal çevrelerde, akademik olarak desteklenmeleri gerektiği ihtiyacı her zamankinden çok daha fazla ortaya çıkmıştır. Covid-19 Salgını ile birlikte formal öğretim programlarına ilişkin hedef ve davranışların yalnızca okulda kazandırılabileceği ya da formal eğitimin sadece okulda gerçekleştirilebileceği sayıltısı, kabul ya da varsayımı geçerliliğini yitirmiştir.
Sosyo-ekonomik olumsuzluklar yaşayan aile özelliklerine, arkadaş çevresine ve coğrafyaya sahip öğrencilerin, eğitimde fırsat eşitsizlik ve imkânsızlıklarını çok daha fazla yaşadıkları anlaşılmaktadır. Türkiye’de öğrencilerin ailelerinden kaynaklanan sosyo-ekonomik olumsuzluklar, onların eğitimde gösterebilecekleri olumlu performansı; bütün diğer OECD ülkelerinden daha fazla etkilemektedir. Yani öğrencilerin sosyo-ekonomik arka planı, imkânsızlıkları, Türkiye için formal eğitimde daha büyük bir olumsuzluklara neden olmuştur (OECD, 2021; TEDMEM, 2021).
Pandemi sürecinde, temel ve zorunlu eğitim öğrencilerinin, uzaktan ya da online eğitimden, örgün ve yüz yüze eğitimden yararlandıkları gibi yararlanamadıkları açıktır. Temel ve zorunlu eğitim öğrencileri hem yaş ve gelişim özellikleri hem yaşadıkları çevre koşulları hem de ailelerini ilgilendiren birçok değişken nedeniyle uzaktan eğitim süreçlerinden gereken faydayı yeterince sağlayamamışlardır.
Pandemi sürecinde, temel ve zorunlu öğrencilerinin hatta yükseköğrenim kademesine öğrencilerin ailelerine ilişkin olumsuzluklar, onların uzaktan öğretim teknolojilerine sahip olamamaları sonucunu ortaya çıkarmıştır. Bu durum öğrencilerin uzaktan eğitime erişimini engellemiştir.
Salgın süreci, okul öncesi öğrencilerin, okullarının onlara kazandıracağı Türkçeyi güzel ve işlevsel konuşabilme, kişisel bakım ve gelişim ile ilkokula hazırlanma becerilerinden yoksun kalmalarına neden olmuştur. Öğrencilerin yaşıtlarıyla birlikte sosyalleşme ve kültürlenme süreçlerinin de sekteye uğradığı önemli bir gerçektir.
İlkokul öğrencilerinin uzaktan eğitime erişimlerinin sağlanamaması: İlk okuma, yazma süreçlerinden yararlanamamalarıyla birlikte işlevsel okuryazarlık, temel matematiksel işlem becerileri edinememelerine, temel yurttaşlık yeterliliklerinden yoksun kalmalarına neden olmuştur. Bu öğrencilerin sosyalleşme ve kültürleme davranışları kazanamamaları da bu sürecin en önemli dezavantajlarından biridir.
Okul yöneticileri ile öğretmenler, Covid-19’un olağanüstü koşullarına ani ve beklenmedik bir şekilde maruz kalmış; bu süreç eğitim yönetiminin başarısızlığına yol açan kaotik bir duruma neden olmuştur. Öğretmenlerin uzaktan eğitim pedagojisine sahip olabilmek açısından yaşadıkları yetersizlikler, her öğrenciyle bire bir ilgilenilememesi de bu sürecin olumsuzluklarından sadece bir kaçıdır. Eğitim yönetiminin uzaktan eğitim sürecinde, başarılı bir performans sergileyebilecek şekilde örgütlenme problemleri yaşadığı anlaşılmaktadır.
Covid-19 Pandemisi, diğer eğitim kademelerinde olduğu gibi yükseköğrenim sürecinde de olumsuzluklara neden olmuştur. Salgın, yükseköğretimde genel olarak herkesi etkilemekle birlikte asıl olumsuz sonuçları, çok farklı dezavantajlı sosyolojik tabakalardan, alt sosyo-ekonomik düzeylerden gelen üniversite öğrencileri üzerinde ortaya çıkarmıştır.
Online eğitimde, okul yönetimlerinin ve öğretmenlerin uzaktan eğitim pedagojisine sahip olamamaları, her öğrenciyle bire bir ilgilenememeleri, evde öğretim için her öğrenciye ihtiyacına uygun bireysel öğretim desteğinin istenen düzeyde verilemediği görülmüştür. Özellikle çok çocuklu ve yoksul ailelerden gelen öğrencilerin öğretim teknolojilerine ve online eğitime erişimlerinin yeterince sağlanamadığı saptanmıştır. Çevrim içi eğitimde, devamsızlık koşulunun kaldırılması ya da isteğe bağlı hale getirilmesi; öğrencilerin dersi eş zamanlı ya da zamanında izlemesini, derse devamını engelleyen, olumsuz yönde etkileyen bir problem oluşturmuştur. Yukarıda sıralanan nedenler, problemler ve olumsuzluklar; Covid-19 Salgınının eğitimde ortaya çıkardığı eşitsizliklerin; yalnızca birkaçını oluşturmaktadır. Covid-19 Salgını döneminde yaşanan asıl eşitsizliklerin neler olduğunu; bu eşitsizlikleri yaşayanlardan, geniş kapsamlı bilimsel araştırmalarla öğrenmek çok daha uygun bir yaklaşımdır.
Uğur Özeren: Okullarımızda, sınıflarımızın durumu ve okul binalarının yeterlilikleri düşünüldüğünde, sınıflarımızın ve okullarımızın sahip olması gereken imkân ve özellikleri içerisinde neler olmalıdır?
Prof. Dr. Mehmet ÖZBAŞ: Covid-19 Salgını ile birlikte okullar ve sınıflar açısından ortaya çıkan en önemli problemler, “okul sağlığı ve okul güvenliği konularına” ilişkindir. Salgınla birlikte sağlıklı bir yaşam isteği, herkes için en önemli ihtiyaç, beklenti ya da talep halini almıştır. Salgın, birçok insanda baş edilmesi çok zor stres, kaygı, panik ve endişeye yol açmıştır. Covid-19 Pandemisi, dünyada ve Türkiye’de hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağını göstermiştir (Özbaş, 2021).
Pandemi olgusu, okul sağlığı ve güvenliği açısından daha az öğrenci sayısına sahip sınıflara olan ihtiyacı (20’den az) ön plana çıkarmıştır. Daha ideal bağlamda ve daha sağlıklı okullar için sınıf mevcutlarının tercihen 10-15 arasında olması gerekir. Çünkü eğitim sürecinde insanların önceliği, sağlıklı bir okul ve sınıf ortamı; kısaca eğitim çevresi olmuştur. Salgın ayrıca daha kısa süreli ders saatlerini, çok daha az öğrenci sayısına sahip okullara olan ihtiyacı artırmıştır (Özbaş, 2021; Özbaş ve Dölek, 2022). Okulöncesi eğitim okul büyüklüklerinin 150-200 öğrenci arasında, ilk ve ortaokullar ile liselerde okul öğrenci mevcutlarının en çok 400 öğrenci olması daha uygundur. Küçük okullar; yani daha az öğrenci sayısına sahip okullar, öğrencilerin sosyalleşme ve kültürlenmeleri için en ideal öğrenci sayısına olan okullardır. Küçük okullar, öğrencilerin öğretmenleri ve okul yöneticileriyle etkileşimlerin daha samimi ve içten olduğu okullardır. Disiplin problemleri de bu tür okullarda çok daha azdır. Küçük okullarda, velilerin öğretmenler ve okul yöneticileriyle birlikte diğer velilerle iletişimleri daha iyidir.
Okulların öğrencilerin sosyal etkinlikler ve sportif gelişme ihtiyaçlarının karşılanması bağlamında daha geniş imkânlara sahip olması önemlidir. Bunun için temel ve zorunlu eğitim süreçlerini oluşturan okulöncesi eğitim ile ilk ve ortaöğretim kademelerinde, okul binalarının, okulun doğal çevresini oluşturan oyun ve yeşil alanlarının en çok ¼’ü kadar olması çok daha elverişlidir. Örneğin, 150 öğrenciye sahip bir okulöncesi eğitim kurumunun bina yerleşiminin 1.000 m2, açık alanının ise 3000 m2 olması gerekir.
Okulların öğrencilerin sosyalleşme ve kültürlenmeleri ile birlikte sağlıklı bireysel kimlik kazanmaları açısından toplumsal yaşamın yapay bir örneği değil bizatihi toplumsal yaşamın kendisini haline getirilmeleri gerekir. Okulun, öğrencilerin öğretim teknolojilerine kolaylıkla ve çağın koşullarına göre erişimlerinin sağlanabileceği imkânlara sahip olmaları gerekir. Öğrencilerin kişisel bilgisayarları vasıtasıyla sınıflarında, okulun kütüphane, laboratuar, sosyal ve bireysel gelişim birimleri gibi diğer çalışma alanlarında internet erişiminin kesintisiz sağlanabilmesi gerekir. Sınıflarda ve okulların öğretim hizmeti sunulan alanlarında, multimedya gibi çoklu öğretim teknolojilerinin bulunmasına çalışılmalıdır.
Öğrencilerin sosyo-ekonomik imkânsızlıkları dikkate alınarak ders saatleri ve öğretim günleri dışında da okulların öğrencilerin kullanımına hizmet edebilecek şekilde programlanması; bu süreçte okul yönetimlerinin ve öğretmenlerin öğrencilere destek olmaları sağlanmalıdır. Ayrıca okullarda, öğrencilere, web tasarımlı eğitim sitelerine erişim kolaylığı sağlayacak internet imkânları sunulmalıdır.
Ön lisans ve lisans düzeyinde öğretim süreçlerinin gerçekleştirildiği yükseköğrenim kurumlarında, derslik ya da sınıflardaki öğrenci sayılarının her koşulda 20’yi geçmemesi sağlanmalıdır (Özbaş ve Dölek, 2022). Diğer öğretim kademelerinde olduğu gibi üniversite düzeyinde de öğrencilerin okullarından en yüksek düzeyde yararlanmalarının sağlanabilmesi için bilişim ve öğretim teknolojilerine erişimlerinin kolaylaştırılması gerekir. Üniversitelerde, binlerce öğrencinin bir arada bulunduğu kampüs uygulaması yerine, “Hayatın içinde eğitim.” anlayışının olduğu; iş ve istihdam piyasaları ile okulların yakın alanlarda bulunması önemlidir. Örneğin, Tıp ve Diş Hekimliği Fakültelerinin hastanelerle iç içe olduğu gibi Hukuk Fakültelerinin, kentlerin adliye binaları yakınlarında, Eğitim Fakültelerinin temel ve ortaöğretim okullarına yürüme mesafesinde bir uzaklığa sahip olmaları beklenir. Ayrıca İktisadi ve İdari Bilimler, Mühendislik, Fen, Edebiyat vb. fakültelerin ilgi alanlarıyla bağlantılı olarak yaşamla iç içe olmaları önemlidir.
Uğur Özeren: Çevrimiçi sınıf yönetimi kuralları bu süreçte yeni ortaya çıktı? Çevrimiçi sınıflarda, sınıf kurallarını daha etkili nasıl uygulayabiliriz?
Prof. Dr. Mehmet ÖZBAŞ: Salgının, öğretim süreci içerisinde etkilediği temel unsurların başında eğitim, üniversite, okul ve sınıf yönetimleri gelmektedir. Geleneksel sınıflardaki sınıf yönetimi ile çevrim içi eğitimdeki sınıf yönetimi arasında olağanüstü farklılıklar vardır. Akademisyenler ya da öğretmenlerin bir kısmı, bu farklılıkları yönetmede çok büyük sorunlar yaşamaktadırlar. Covid-19 salgını ile birlikte öğrencilerin okulları dışında yaşadıkları sosyal çevreler, coğrafî mekânlar, içinde yaşamlarını sürdürdükleri konutlar, okulların ve formal eğitimin çok daha fazla önüne geçen bir işlev ve anlam kazanmaya başlamıştır.
Çevrim içi eğitim uygulamalarında, klasik sınıf yönetimi anlayışı uygulanamamaktadır. Bu sebeple de öğrencilerin sınıf yönetimi kurallarına, öğretmenin sınıf yönetiminin demokratik öğretim lideri olarak öncü olması sağlanamamaktadır. Aynı zamanda öğrencilerin öğretim sürecine eş zamanlı katılımları ile kurallara, “sosyal normlara” uyumları sağlanamamaktadır (Özbaş, 2021).
Çevrim içi eğitimde, sosyalleşme ve kültürleme işlevlerinin, gerekliliklerinin karşılanmasından çok, öğrencilerin bireyselliklerinin ve belki de daha çok “keyfî!” davranışlarının ön plana çıktığına tanık olunmaktadır. Online eğitim sürecinde, kuralları belirleyen, norm saptayıcı taraflar okul, sınıf ya da eğitim yönetimleri değil, ne yazık ki öğrencilerin keyfi tutum, davranış, talep, istek ve beklentileri olmuştur. Örneğin, öğrencinin tam zamanlı olarak ya da eş zamanlı bir şekilde süreçte yer alıp takip etmediği dersin devam koşulunu karşıladığını kanıtlamak için dersin elektronik kaydına saniyeler değil saliseler içerisinde girip çıktığı olay ve olgularına tanık olunmuştur. Örneğin, haftalık öğretim programına göre, bir dersin online işleniş süreci, 3 Mayıs 2021 günü, saat 13:00-15:00 arasında ve 120 dakika olarak planlanmıştır. Bu ders, görevli öğretim elemanı tarafından tam zamanında ve süresinde 120 dakika olarak işlenmiştir. Ancak öğrenci bu dersin işlenişine eş zamanlı olarak katılmamıştır. Öğrenci, öğretim elemanına bu dersin işlenişini daha sonra takip ettiğini belirtmiştir. Online kayıtlardan izlenen öğrencinin derse katılım sürecinin aynı gün saat 17:55-17:55 arasında olduğu kanıtlanmış; yani öğrenci kişisel bilgisayarını açıp kapatmıştır. 120 Dakikalık bir akademik öğretim sürecini daha açık bir ifade ile 60 saniye dahi izleme zahmetine katlanamamıştır.
Online eğitim süreçlerinde bir sınıf ya da ders için aynı anda 100’lerce öğrenciye ders verildiğine tanık olunmuştur. Çevrim içi eğitimi, deneyimli ve alanıyla ilgili dersin öğretimi konusunda çok profesyonel, uzman ya da deneyimli öğretmenlerin, öğretim elemanlarının vermesi gerekir (Özbaş ve Dölek, 2022). Öğreticilerin, öğretim sorumluluğunu üstlendikleri dersler için öğrencilerinden derslere eş zamanlı ve aktif katılımlarını isteme haklarının ön planda tutulması önemlidir. Aynı zamanda böyle bir eğitim sürecinde, öğrencilerin öğretmenlerinden daha çok ilgi ve destek almaları gerekir. Öğrencilerin etkili ve verimli bir öğretim sürecinden yararlanma konusunda, en önemli unsurun onların “eğitim hakkı olduğu” unutulmamalıdır.
Çevrim içi öğretim sürecinde, her biri farklı noktalarda bulunan öğretmen ve öğrencilerin birbirlerini web ağları üzerinden canlı ve eş zamanlı olarak görebilecekleri kesintisiz internet bağlantı imkânlarının geliştirilmesi beklenir. Çevrim içi sınıf yönetiminde, öğretim liderliği rolü üstlenecek öğretmenlerin öğrencileriyle eş zamanlı iletişime geçebilecek öğretim tasarımı becerilerinin olması gerekir. Öğretmenlerin, öğretim sürecini yönettikleri alanların, öğretim teknolojileri açısından zengin bir öğrenme çevresine dönüştürülmesi önemsenmelidir. Öğretmenlerin, öğretim aşamasında, multimedya imkânlarıyla öğrencileriyle eş zamanlı olarak iletişime geçerek öğretimin işleniş sürecini hem kendilerinin hem de öğrencilerinin jest ve mimikleriyle daha fazla zenginleştirmelerine çalışılması beklenir.
Online eğitimde, sınıf yönetiminin boyutlarından, “öğretim program ve plan işleri”, “zaman yönetimi”, “sınıf içi etkileşim düzenlemeleri” ve “davranış düzenlemeleri” ile ilgili işlemlerin en üst düzeyde gerçekleştirilmesine gayret edilmesi zorunlu hale getirilmelidir.
Online eğitimde disiplin kuralları tavizsiz uygulanmalı, zaman yönetimi boyutu profesyonel bir şekilde gerçekleştirilmelidir. Zaman yönetimi için yapılması zorunlu olan işler (Özbaş ve Dölek, 2022):
1. Öğretmenler, ders başlangıcında tam zamanlı bir şekilde dersi yönetmeye zorunlu hale getirilmelidir. Mesela hem öğretmenin hem de öğrencinin belli bir devam zorunluluğu olan öğretim programına, tam zamanlı devamı, aktif bir performans süreciyle denetlenebilmelidir.
2. Öğretmenin dersin başlangıcından itibaren ilk 5 dakikada dersi başlatıp sınıf yönetim sürecini sürdürememesi halinde derse girişi engellenmeli ve o ders için ücret tahakkuk ettirilmemelidir. Ayrıca süreğen hale gelen bu kötü alışkanlık ve tutumlar için yasal işlemler başlatılmalıdır.
3. Öğrencilerin, dersin ilk 5 dakikası dışında, keyfî olarak ve rastgele herhangi bir zaman diliminde derse girmeleri engellenmelidir.
Uğur Özeren: Çevrim içi eğitimde ölçme değerlendirme becerilerimizi daha etkili nasıl geliştirebiliriz? Bunun için önerileriniz neler olabilir?
Prof. Dr. Mehmet ÖZBAŞ: Online eğitim uygulamaları bağlamında, öğrencilerin alternatif ve çoklu ölçme değerlendirme etkinlikleri aracılığıyla süreç odaklı olarak sürekli performans ölçümlerinin yapılmasına özen gösterilmesi gerekir. Alternatif ve çoklu ölçme değerlendirme uygulamaları anlamında, ders çeşitliliğine göre, “proje, performans ödevleri, işbirlikli grup çalışmaları, portfolyo dosyaları, derse aktif katılım” vb. gibi değişkenlerin dikkate alınması sağlanabilir.
Online süreçlerde, klasik ya da geleneksel toplu ölçme değerlendirme uygulamaları yapıldığında, öğrencilerin sınavda bulundukları ortamların 360° kayıt yapabilen elektronik kayıt cihazları ya da kameralarla denetlenmesi gerekir. Hem öğretmenlerin hem de öğrencilerin ölçme değerlendirme uygulamalarında şeffaflık, denetlenebilirlik ve hesap verebilirlik esas alınmalıdır.
Sınavların kopya vb. etik dışı davranış ve haksız performans göstergelerine karşı objektif denetiminin yapılması gerekir. Öğrencilerin ders içi dönüt uygulamalarıyla derslere aktif katılımı sağlanmalı, süreç odaklı değerlendirmenin gerçekleştirilmesine özen gösterilmelidir.
Umutlarımız ve hayallerimiz aksini düşünmemiz gerektiğine işaret etse de Covid-19 Pandemisi, yoksul ve dezavantajlı öğrenciler için eğitimde fırsat ve imkân eşitsizliği ile sosyal adaletsizliğe yol açan bir süreç olmuştur.

Uğur Özeren: Sayın Prof. Dr. Mehmet ÖZBAŞ, değerli görüşlerinizi bizimle paylaştığınız için hem Nirvana Sosyal Bilimler Sitesi ailesi adına hem de okuyucularımız adına çok teşekkür ederiz.

KAYNAKÇA
OECD. (2021). OECD education at a glance 2021 Turkey. Education at a Glance 2021: OECD Indicators. https://www.oecd.org/coronavirus/en/education-equity Retrieved on 25-November-2021.
Özbaş, M. (2021). COVID-19 Pandemisinin Temel Eğitim Sürecinde Yarattığı Eşitsizlikler Üzerine Düşünsel Bir Analiz - A Respectıve Analysıs Of The Inequalıtıes Created by The Covıd-19 Pandemıc in The Basıc Educatıon Process. SOCRATES 3rd International Education, Business, Economics and Social Sciences Congress, Sokrates 3. Uluslararası Eğitim, İşletme, İktisat ve Sosyal Bilimler Kongresi, 24-26 Aralık 2021, Kiev, UKRAYNA. www.socratescongresi.org CONGRESS BOOK (ss. 60-67). Edited by Dr. Leman KUZU. Issued: 28.12.2021 ISBN: 978-605-71182-4-0. ISSN: 2757-5519.
Özbaş, M. ve Dölek, A. (2022). Çevrimiçi eğitime yol açan temel nedenler, problemler ve çözüm önerileri-Main causes leading to online education, their problems and offers of solution. International Euroasia Congress on Scientific Researches and Recent Trends 9. February 18-20, 2022. Antalya, TURKİYE. Book of Full Texts Volume-I (pp. 109-115). ISBN: 978-625-8405-60-6. (Editor: Assist. Prof. Dr. Ahmet KARDAŞLAR & Merve KIDIRYÜZ).
TEDMEM. (2021). Türkiye’nin telafi eğitimi yol haritası (TEDMEM Analiz Dizisi 9). Ankara: Türk Eğitim Derneği Yayınları.

Yorumlar (0)
EN SON EKLENENLER
BU AY ÇOK OKUNANLAR
Diğer Eğitim Bilimleri Yazıları