UĞUR ÖZEREN
Kategori: Eğitim Bilimleri - Tarih: 14 Şubat 2022 19:37 - Okunma sayısı: 1.188
“SINIFIN İÇİNDE OKULUN DIŞINDA” ÖĞRENME ÇALIŞMALARI
Uğur Özeren: Sayın Prof. Dr. Tuncay Akçadağ, kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz?
Prof. Dr. Tuncay Akçadağ: Köyde öğretmenlik ile başlayan, Bakanlıkta eğitim uzmanlığı, şube müdürlüğü ve sonrasında akademisyenlik ile devam eden eğitmenlik yolculuğum, Öğretmen akademisi Vakfı’nda uzman eğiticilikle çeşitlenmiş, bu vesile ile ülkemizin her şehrinde binlerce öğretmenin kendi okullarında 2-3’er günlük, sınıf yönetimi başlığındaki konular üzerine, bunun yanı sıra okul yöneticileri ve eğitim müfettişlerinin de hizmet içi eğitimlerinin gerçekleşmesinde fiilen katkıda bulunmuş biri olarak kendimi tanıtmam sanırım kısaca olur.
Uğur Özeren: Sayın Prof. Dr. Tuncay Akçadağ tatil sona ermek üzere ‘’Tatil ödevi veya tatil çalışmaları ‘’ tüm veli ve öğrencileri yakından ilgilendiren bir konu. Tatil ödevi diye bir alışkanlık var. Ne düşünüyorsunuz?
Prof. Dr. Tuncay Akçadağ: Sanırım tatil ödevinden önce ödev konusunu aydınlatmalıyız. Ev ödevi nedir? Niçin ve nasıl verilmelidir? Görünen odur ki, öğretmenler genellikle ev ödevi verme konusunu öğrencinin yararından çok kendi yüklerini hafifletmek için tercih eder gibi görünüyorlar. Ev ödevi öğrenciyi ve ilişkili olarak aile üyelerini sürekli çalıştıracak duruma getiriyorsa burada sorun var demektir. Öncelikle temel bir anlayış, mantık üzerinden hareket etmeye çalışalım. Öğrenciliği bir iş olarak kabul edelim. Bu manada ödev, eve iş götürmek oluyor. Okulda günlük mesai tamamlanmışsa daha fazlasını evde istemek bana göre insan haklarına aykırı. Espri yapmaya çalışıyorum ama bir de bu açıdan neden bakılmasın? Sosyal medyada da paylaştım. Ödev iki durum için düşünülmeli. Bir sonraki derste hazır bulunuşluğu artırmak ve konuya ilgi çekmek için 10- 15 dakikayı geçmeyecek biçimde merak uyandırma okumaları veya araştırmaları için. Bir diğer durum ise işlenmiş bir dersin pekiştirilmesi amacıyla konunun hatırlanması ve hafızada yer etmesi için yine 10-15 dakikalık eğlenceli çalışmalar olabilir. Dikkat edilmesi gereken tedavinin hastalıktan beter olmamasıdır. Konu derste öğretilir, pekiştirilir. Konu öğrenci için gerçekten ilginç hale getirilmişse o zaten evde ilgilenmeye o konuyla ilgili kendini gerçekleştirme çalışmaları yapmaya yönelecektir. Şu üç durum için ödev aracını kullanmamak gerekir. (1) Okulda yetiştirilemeyen konuların ödev olarak evde tamamlatılması. Öncelikle şunu hatırlamak gerekir. Pedagojik eğitimde yani çocuk eğitiminde öğretme sorumluluğu öğretmendedir. Öğrenemeyen çocuk yoktur, öğretemeyen öğretmen vardır. Öğrenci ya da çocuk, öğretmenin işini yapabilmesi için sunulmuş olanaktır. Olanaklar doğal olarak farklı farklı olacaktır. Her bir durumda neler yapılabileceğine ilişkin tasarımlar öğretmenlik mesleğinin özünü oluşturur. Sorun bu durumda neler yapılabileceğine ilişkin cevaplar oluşturmaktır. Öğretmenin pedagojik formasyon ve özel alan bilgisi yeterli ise her durumda çare oluşturur ve doğru işleri yapabilir. Konuya dönersek çocuğun öğretmensiz öğrenmesi formal eğitim sürecinde doğru değildir. (2) ödevin ceza olarak düşünülmesi. Öğrencilere kızıp evde öğrencilerin yaşamını zindana çevirircesine bir ödev yüklemesi kabul edilemez. Kuşkusuz bu aile üyelerine de yansır. Evde iletişimi bozar, yeni sorunların oluşmasına kaynaklık eder. Ayrıca ceza ödevi yapılmadığında veya yapılamadığında sınıfta da yeni bir sorun davranışın oluşmasına neden olunmuş olunur. (3) Boş zamanların değerlendirilmesi için de ödev olmaz. Boş zaman kişiye özel olarak değerlendirilmesi gereken bir durumdur ve pek çok işe yarar. Ruhsal olarak rahatlama, hobilerine zaman ayırma gibi pek çok yararlı etkinlik bu saatlerde yerine getirilir. Bireyin birey olmasında çok önemli rol oynar. Kişi boş zamanlarının nasıl değerlendirileceğine ilişkin yönlendirilebilir ancak bu yönlendirme onun isteği ile uyumlu olup, onun kendi yararı için düşündüğü durumlara ters olmamalıdır. Bu zamanlarda çocuğa ödev yüklemek onun birey olarak haklarına saygı duymamakla ilgilidir.
Bu açıklamalardan tatil ödevi nedir, olmalı mıdır? Dinleyiciler karar versin. Bana göre tatil ve ödev yana getirilecek iki unsur değildir. Kendim için düşündüm bir an. Yani denize girerken makale mi yazacağım veya balık tutarken ders hazırlığımı yapacağım? Tatil demek yoğun bir çalışma sürecinden sonra biraz rahatlamak hatta işi unutmak demektir. Tatil sonrasında yitirilmiş enerjinin yeniden yerine gelmesi gerekir. Tatil bir boş zaman yaratma aktivitesi olarak ele alınırsa bu boş zamanların çocuğun da gönüllü katılımıyla nasıl olması gerektiği konuşulabilir. Bu tür yönlendirmelere klasik manada ödev demek zaten tutarlı olmaz.
Uğur Özeren: Okul müfredatlarının ‘’sınıfın içinde okulun dışında’’ okulda öğrendiklerini uygulama çalışmaları öğrencilerimizin okullarımızda gördüğü formal eğitimin etkisini artırmada nasıl kullanılabilir? İçeriğinde neler yer alabilir?
Prof. Dr. Tuncay Akçadağ: Eğitim sistemine genel bir eleştiriyi naçizane teori uygulama ilişkisini doğru kuramamakla ilgili olarak yapıyorum. Bir şeyin bilgisi uygulamada niteliğin artırılması için verilir. Bilginin çoğaltılmasının amacı da budur. Bilgi arttıkça yaşamın kalitesi de buna oranla değişsin, iyileşsin istenir. Yaşamın niteliğini artırmayacak veya bunun ilgisi kurulmadan yüklenecek bilginin kimseye bir yararı yoktur. Zaten bu biçimde işleyen bir süreç için ezber öğrenme diyoruz. Bana göre ezber öğrenme yüklenen bilginin kullanılmaması demektir. Şiiri ezberlersiniz yeri geldiğinde kullanırsınız. Formülü ezberlersiniz problem çözümünde hatırlar kullanırsınız. Bu tür ezberler iyidir. Bilgi kullanılamıyorsa ya da bilgiyi verirken onun kullanım alanları bilgiyi alan için yeteri kadar açık değilse veya verilen bilgi ile bir iş üretilemiyorsa ya da bir davranışa dönüşmüyorsa sorun vardır. Öğretmenlerimizin öğrettiklerini nasıl uygulatırım diye düşünmeleri gerekir. Verilen bilgiler ile hangi davranışlar nasıl etkilenir? Bilginin yaşamla bağlantıları nasıldır? Bunu niçin öğreniyoruz, hangi işerimiz bu bilgiler ile değişecek, kolaylaşacak? Bir şey öğretilirken bu soruların cevaplarının öğretmen tarafından hazır olması gerekir. Dahası verilen bilginin yaşamdaki uygulamalarla test edilmesi, o bilginin giderek bir değerle bağlantısının kurulması eğitim işinin gereğidir.
Bir öğretmen eğitiminde bu konu ile ilgili sohbet ediyoruz. Öğretmenlerden birine son işlediği derste ne öğrettiğini sordum. O da Türkçe dersinde etkili dinleme kurallarını öğrettiğini söyledi. Nasıl öğrettiniz dedim. Etkili dinlemenin kurallarını yazdırdığını, bununla ilgili örnekler verildiğini, sınıfta etkili dinleme ile drama yaptıklarını söyledi. Sohbete bakıldığında sınıfta yapılabileceklerin çoğunu öğretmen yapmış görünüyor. Ancak benim ilgilendiğim çocuklar çevrede, arkadaşlıkta, evde bir şey konuşulurken etkili dinleme kurallarını ne kadar gerçekleştirdikleri. Bu nedenle sınıfta verilen bilginin okulun dışına çıkarılması öğrenmenin oluşabilmesi açısından gerekli. Kuşkusuz buna olanak sağlanması gerekir. Öğretmenin bu konudaki çalışmalarına destek verilmesi, eğitim ortamlarının buna uygunluğu önemlidir. Diğer deyişle çocuğun dersi unutmaması lazım.
Kuşkusuz öğretmenlerimiz buna olanak olmadığını, üst sistemin konu yetiştirmeye dayalı sınavlardan oluştuğunu, dolayısıyla buna uygun davranmak zorunda kaldıklarını söyleyeceklerdir ki, haklılar. Burada bahse konu olan durum gerçekten öğretme, öğrenme üzerinedir. Sınavla seçip aldıklarınızla yola devam etmek diğerlerini kendi kaderlerine terk etmek güdülecek bir politika değildir. Buna rağmen devlet okullarında ve özel okullarda bunları gerçekleştirecek alt yapıların var olduğunu biliyorum. Yapılamayışının nedeni ise eğitimi buna uygun tasarlayamamaktan kaynaklanıyor.
Uğur Özeren: Velilerin bu anlattıklarınıza yönelik sorumlulukları var mıdır? Onlar neler yapabilir?
Prof. Dr. Tuncay Akçadağ: Velilerin elbette yapacağı çok şey var. Hatta okuldakinden daha etkili şeyler yapabilirler.
Öncelikle veli okul bağının doğru kurulması gerekir. Veli okulda doğru ele alınmış işleri evde nasıl devam ettireceğini yine okuldan yani öğretmenden öğrenmelidir. Bu nedenle veli toplantıları bir nevi veli eğitimlerine dönüştürülmelidir.
En önemlilerden biri veliler çocuklarının ruh sağlığını dikkate almalıdır. Okul ne yazık ki ruh sağlığını bozucu etkiler yapabiliyor. Çocuğu bir rekabet ortamı içerisinde, iş birliğini öteleyecek şekilde konumlandırmak zaten başlı başına ruh sağlığını bozucu etkiler yaratır. “Ya yapamazsam” kaygı düzeyi yükseldikçe çocuklarda ciddi sıkıntılar oluşmaya başlıyor. Veliler başarı ve başarısızlığı kardeş gibi düşünmelidir. Başarısızlık bir geri bildirimdir ve başarıdan daha çok etkilidir. Neyse asıl konu okulda öğretilenlerin evde nasıl ele alınması gerektiği idi. Bu amaçla velilerin temel sorusu derslerde neler yaptınız yerine neler öğrendiniz olmalıdır. Çocuk öğrendiği bir bilgiyi aktarabiliyorsa bunu evde uygulatmanın yollarına gidilebilir. Böylece bilgiyi tekrar etme yerine daha eğlenceli etkinliklerle öğrenme davranışlara yansıtılır.
Veli durumları düşünüldüğünde sanırım bunları uygulatacak kesim de az sayıda olarak değerlendirilebilir. Bu nedenle öğretmen günümüz teknolojisini kullanarak okul veli ağını oluşturmalı belki de çocuğa değil veliye ödev vermelidir. Velinin evde neler yapabileceği doğru tarif edilemezse evden de genel itibariyle çok şey beklememek gerekiyor. Hatta yanlış işlerin, tutumların bile olması muhtemel.
Veliler çocuklarıyla uzun vakit geçirmek zorunda değiller ancak kaliteli vakit geçirmek zorundalar. 30 dakikalık birlikte bir iş paylaşmak yetebilir. Bu esnada diğer bütün işlerden sıyrılıp sadece çocukla ilgilenmek ve onun dünyasında birlikte olmak çocuk için yeterlidir. Bir diğer öneri ortak hobilerin oluşturulması olabilir. Hem çocuğun hem de ebeveynin keyif aldığı ortak etkinlikler veya hobiler kaliteli vakit geçirmek için önemli fırsatlardır.
Uğur Özeren: ‘’Sınıfın içinde Okulun dışında’’ söylemi ile amaçlanan şey bilgi düzeyindeki öğrenmelerin uygulama ile pekiştirilmesi anladığım kadarıyla. Bunun için öğretmenler ve öğrencilere önerileriniz neler olabilir?
Prof. Dr. Tuncay Akçadağ: Aslında ilk soruda öğretmenlerin yapabileceklerine bir örnekle değindim. Bunu biraz açacak olursak, bence öğretmenlerin her ünite sonunda üniteyi toparlayıcı bir etkinlik ile amaçların uygulamaya dönüşmesini sağlayıcı okul dışı faaliyetler planlanmalıdır. Buradaki temel mantığın çocukların öğrenmeleri üzerine kurulduğunu hatırlamak gerekir. Konuyu bir biçimde işleyip geçmek, sonrasında yoğun ödevler vererek bilginin ezberlenmesini sağlamak eleştirilen, var olmaması gereken bir durum olarak varsayılmaktadır. Buna karşın yapılabilecekler olarak önerilen okulun dışında yapılacak etkinlikler ile işlenen bilgilerin yaşamdaki yerlerini göstermek gerçek anlamda öğretmek demek olacaktır. Bir başka eş deyişle bilginin kullanılması ile ilgili etkinlikler üretmekten söz ediyorum. Bu durumdaki zorluklardan biri, öğretmenin öğretmeye çalıştığı bilginin yaşamdaki uygulanışını kendisinin kestiremediği, nasıl olması gerektiği ile ilgili bilgisinin yeterli olmayışıdır. Çünkü öğretmenlerimizin eğitiminde de böyle bir yol denenmediği veya olmadığı için kendileri de öğrendikleri gibi öğretme yolunu seçiyor, bu işi angarya gibi görme durumunda olabiliyorlar. Önerim öğretmenlerimizin bu yöntemi denemeleri olacak. Eminim yaptıkları işten daha da keyif alacaklardır.
Uğur Özeren: Sayın Prof. Dr. Tuncay Akçadağ, değerli görüşlerinizi bizimle paylaştığınız için hem Nirvana Sosyal Bilimler Sitesi ailesi adına hem de okuyucularımız adına çok teşekkür ederiz.
01 Kasım 2024 14:01
07 Kasım 2024 20:34
01 Kasım 2024 14:27
12 Kasım 2024 20:27
03 Kasım 2024 21:01
05 Kasım 2024 20:23
20 Kasım 2024 20:01
09 Kasım 2024 12:57
01 Kasım 2024 21:43
18 Kasım 2024 20:06