CEMİL KURT
Kategori: Eğitim Bilimleri - Tarih: 23 Ekim 2021 21:19 - Okunma sayısı: 2.756
EĞİTİMDE BÖLGESEL FARKLILIKLAR: SORUN VE ÖNERİLER
Cemil KURT: Sayın Prof. Dr. Tuncay Akçadağ, öncelikle “Eğitimde Bölgesel Farklılıklar: Sorun ve Öneriler” söyleşimizi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ediyoruz.
Sayın Hocam, eğitimde bölgesel farklılıkları Türkiye’de yedi coğrafi bölge düzeyinde ele alırsak:
Türkiye’de eğitimde bölgesel farklılıklar, önemli bir sorun alanı olarak karşımızda durmaktadır. Eğitim uygulayıcıları, eğitim düşünürleri, politika üreticileri ve karar vericileri her dönem bu sorunla önemli derecede ilgilenmekte, çözümler üretmekte ve uygulamalarla bu sorunu azaltmaya çalışmaktadırlar. Sayın Hocam, eğitimde bölgesel farklılıklar sorunsallığına nasıl bakıyorsunuz ve bu konuda bizlere neler söylemek istersiniz?
Prof. Dr. Tuncay AKÇADAĞ: Teşekkür ederim bu yeni söyleşi olanağı için. Eğitimde bölgesel farklıklar dünyanın her yerinde var dolayısıyla bizde de var. Bölgesel farklılıklarla eğitim yan yana gelindiğinde öncelikle, tek bir çözüm yönteminin her tarafta aynı sonucu vermeyeceği-veremeyeceği aklıma gelir. Bu durumun teorik izahı durumsallık yaklaşımı ile açıklanabilir. Bu anlamda bu günkü sorunlarımızın da bu çözüm anlayışında diretiyor olmaktan kaynaklandığını söyleyebilirim. Millî Eğitim Bakanlığı her düzeydeki örgün eğitim kurumu için ayrıntılı bir eğitim programı hazırlayacak; bütün girdileri aynı kabul ederek aynı çıktıları alma niyetiyle programın uygulanması ile ilgili süreçleri yönetecek. Bu yaklaşımla geldiğimiz nokta bölgesel farklılıklardan kaynaklı eğitim sorunlarının daha da büyüdüğü, fırsat ve imkân eşitsizliğinin arttığıdır. Büyük bir ülkeye ve farklı coğrafyalara sahibiz. Çevrenin eğitimi etkilediği hatta sonucu değiştirdiği kabul edildiğine göre temel devlet ideolojisine ters düşmeyen ancak o çevre koşullarına uygun eğitim programlarının hazırlanıp devrede olması gerekiyor. Diğer önemli bir durum merkezden yönetilme ve bütçeleme sorunudur ki neticede sistemi hantallaştıran bir yapı ortaya çıkmaktadır. Çözüm önerilerinden biri yerel yönetimlerin kullanılabileceğine yönelik modeller geliştirme olarak önerilebilir. Millî Eğitim Bakanlığı enerjisinin büyük bir kısmını denetlemeye ayırarak bu süreci farklı bir biçimde yönetebilir. Bu sistem değişikliğinin nasıl olması gerektiği farklı bir açıklamayı, çalışmayı gerektiriyor kuşkusuz.
Cemil KURT:Sayın Hocam, öğrencilerin akademik başarı düzeyi, toplumumuzda önemsenen alanlardan birisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Öğrencilerin akademik başarı düzeyi sizde nasıl bir görüş uyandırıyor? Türkiye ölçeğinde, bölgeler arasındaki akademik farkları oluşturan etmenler var mıdır? Bölgeler arasında akademik başarı farkları varsa, giderilmesine ait önerileriniz nelerdir?
Prof. Dr. Tuncay AKÇADAĞ: Yukarıdaki açıklamalara paralel olarak devam edilebilecek bir konu sorduğunuz. Özde bir sistem değişikliğinden söz ediyoruz aslında. Farklı bir bakış açısı gerekiyor. Neredeyse tüm eğitim kademeleri arasındaki geçişler yapılan sınavlara bağlanmış durumda. Sınavlar ise sadece teoriye dayalı akademik başarıyı ölçüyor. Diğer deyişle farklılıkları veya beceriyi ya da bilginin uygulamayla ilişkisini göz ardı edilerek hazırlanan sınavlar değil. Zaten bu tür sınavların genel sınavlar olarak hazırlanması çok zor. Bu durumda her bir eğitim kademesi ülke olarak eğitim çıktılarımızın tanımlarını yapabiliyor muyuz? emin değilim. Yoğunlaştırılmış akademik bilgiyi temele alan ve her gelen yılda daha da yoğunlaştırılan sınavlar merkeze alınırsa doğal olarak buna uygun süreç de o sınavları başarmaya yönelen öğrenci ve diğer ilgililerin davranışlarının ortaya çıkması oluyor. Oysa olması gereken verilen bilgilerin uygulamaya nasıl yansıdığını ölçmek ve değerlendirmek olmalı. Amaç öğrenilenlerin yaşamda nasıl yer aldığını belirlemek olursa bu kadar yoğun akademik bilgiyi vermek de gereksiz hale gelir. Sindirilecek düzeylerde bilgi girişi ve bu bilgilerin davranışa dönüşerek nitelikli insan tipinin çoğaltılması esas alınmalı. Öncelikle sorunun ana kaynağını bu biçimde tespit edelim.
Yoğunlaştırılmış akademik bilgiyi ölçmeye yönelik merkezi sınavlarını temele alarak bir eğitim süreci tasarlandığına göre bölgesel farklılıkların ve buna bağlı olarak fırsat ve olanak eşitsizliğinin olmaması mümkün müdür? Aslında Milli Eğitimin Genel Amaçları bu sürecin bu biçimde ele alınmasına uygun düşmüyor. Her yurttaşın kendi ilgi ve yetenekleri doğrultusunda gelişmesinden söz ediyorsanız bunu bulunduğunuz çevrenin ihtiyaçlarına, o çevredeki ilgilere ve yöresel kalkınma ile birey ilişkisine bakmak durumundasınız. Öncelikle bu bahisteki fırsatları sunmak ve daha başkaları için her türlü geçiş olanağını oluşturmak diğer deyişle yakından uzağa doğru çalışan bir sistemi oluşturup çalıştırmak gerekiyor. Köy enstitülerinin sistematiğini anmadan geçmek haksızlık olacak. Bugün o sistemi aynen getirelim demiyorum ama nasıl formüle edildiğine bakalım ve eğitimin ele alınmasında faydalanalım diyorum. Çözümü kısaca belirtmek gerekirse özelden genele doğru kalkınmayı esas alan ve bunun eğitimle bağlantısını oluşturan bir düzenek düşünülmeli.
Cemil KURT:Ülkemizin kalkınmasını sağlayacak önemli alanlardan birisi, yetişmiş ve kalifiye insan kaynağıdır. Bunun bir alt alanı ise teknik kapasitesi ve becerisi, yüksek bireyler yetiştirilmesidir. Bu noktada mesleki eğitimin kalitesi, çok önemli bir araç olarak karşımıza çıkmaktadır. Türkiye’de bölgeler arasında oluşan ekonomik farkların mesleki eğitimdeki oluşan farklar ile benzerlik gösterdiği düşünülmektedir. Bu noktayı ayrı bir parantez olarak açarsak, mesleki eğitimde görülen bölgesel farklılıkları nasıl değerlendiriyorsunuz? Mesleki eğitimde bölgesel farklılıkların azaltılmasına yönelik, önerileriniz nelerdir?
Prof. Dr. Tuncay AKÇADAĞ: Mesleki eğitim dediğimizde durum nasıl ele alınıyor? Meslek liselerinin durumu istenilen akademik başarıyı gösteremeyen çocukların toplandığı okullar olarak belirlenmiş durumda. Çünkü odağa aldığınız sınav mesleki bir sürece yönelmenizi daha karar aşamasında tıkıyor. Birey olarak bu konuda ilgi ve yeteneğiniz olsa bile sistem sizi öncelikle üniversiteye hazırlanmaya ve burada hiç değilse bile bir yerde yer almaya yöneltiyor. Böylece istemediği halde o mesleğin içinde olan, kendi ilgi ve yeteneklerinin dışında bir alana yönelmiş bireyler yığınını elde ediyoruz. Bu durumda istediğini elde etmiş küçük bir azınlık ile onlar gibi olmaya çalışan bir çoğunluk var. Oysa tam da aradığımız şey kendi ilgi ve yeteneklerini fark etmiş ve bunun üzerine eğitim fırsatlarını yakalamış ve ilgi ve yeteneği doğrultusunda gidebileceği kadar gitmesine olanak bulmuş bireylerin olduğu bir sistem değil mi? Mesleki eğitimi ucu tıkanık bir kanal olmaktan kurtarmak gerekiyor. Bunun için de önerim bu liselere özel yetenek sınavlarıyla öğrencilerin alınması daha sonrasında isteyenler için devamının üniversitelerin ilgili fakültelerinin kendi yapacağı geçiş sınavlarıyla bu öğrencileri kabul etmesidir. YÖK’ün işlevi burada denetçi olarak sınavların adil ve liyakati temel alarak yapılmasını sağlamak olabilir.
Mesleki eğitimin bölgelerle olan ilişkisinde yine köy enstitülerinin formülünü anmak isterim. Orada görülen her yörenin önceliği dikkate alınarak farklılaştırmaya gidilmesi, oluşacak zenginliğin bölgeden genele doğru bir yol izlemesi biçiminde idi. Bu anlayış mesleki liseler veya mesleki eğitim için de ele alındığında ve gerçekten ihtiyacı okullarda üst düzeyde karşılayacak bir eğitim verildiğinde mesleki eğitim için oluşmuş algı yıkılabilir. Böylece üniversitelerdeki gereksiz yığılmalar da oluşmaz.
Cemil KURT:Eğitimde yatırım maliyetinin büyüklüğü ile ülke insanının gelişmişlik düzeyi arasında doğru orantılı bir ilişki olduğu söylenebilir. Ülkemizde eğitim maliyeti yatırımları, merkezi bütçeden ve merkezi yönetim üzerinden yapılmaktadır. Bu yatırımların bölgelere eşit dağıtılması ve kişi başına bölgesel karşılıkları önemli bir durumdur. Sizce ülkemizde yapılan eğitim yatırımları homojen midir? Yapılan yatırımlar eğitim paydaşlarına indirgenebilmekte midir? Bu konuda sorun alanları var mıdır? Varsa bu konudaki çözüm önerileriniz nelerdir?
Prof. Dr. Tuncay AKÇADAĞ: Bu sorunun cevabını da kısmen yukarıdaki açıklamaların içinde vermiş olduk. Eğitimi yerel düzeylerde ele alırsak ve buna uygun bir sistem çalışmasını doğru dürüst yapabilirsek adaletsizliği ortadan kaldırabiliriz diye düşünüyorum. Bunun için Milli eğitim Müdürlükleri ile belediyeler buluşturulmalı, okullardaki bütçeleme belediyelerle iş birliği içinde yapılmalıdır. Bunun için kanuni düzenlemeler gerçekleştirilmeli ve particilik anlayışının bu alana bulaşmaması sağlanmalıdır. Tabi kolay değil ancak çözüm de zor olanı gerçekleştirmekte yatmaktadır. Belediyelerin buradaki işlevi sadece bütçeleme ve kaynak sağlatımı olmalı, eğitimin verilmesi ve içeriği ile ilgili bir tasarrufu olmamalıdır. Gelişmiş ülkelerdeki çözümlerin de buna benzer olduğu söylenebilir. Bize uygun halini oluşturmak istendiğinde yapılabilir. Böylece eğitim sorununun çözümü için merkezden genelgeler beklemek yerine yerel kaynakları kullanarak ve de o yörenin olanaklarını ve ilişkilerini işin içine katarak bir düzenek kurulmuş olunabilir. Bu olduğunda adalet sağlanmış olunur mu sorusu akla gelebilir. Eşitliği sağlayamayız belki ama adaleti sağlamış oluruz diye düşünüyorum. Her yörenin kendi gerçeği üzerinde düşünmesi be taşın altına elini koyması, daha fazlasını istiyorsa neler yapabileceğini bulması adaletle ilişkilidir. Öte yandan her yere aynı şatlarda eğitim olanakları sunmanız zaten mümkün değil. Zaten bu kanalın açık olması gerektiğine dair sinyaller veriliyor. Yerel yönetimlerle işbirliği yarar rekabet zarar getirir.
Cemil KURT:Covid-19 küresel salgınının tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de eğitimde yeni sorunlar oluşturduğu ve birçok süreçte problemleri derinleştirdiği görülmektedir. Bu konudaki görüşleriniz nelerdir? Özelde; Bu bağlamda, Covid-19 küresel salgınının bölgeler arasında eğitim farklılıklarını derinleştirdiğini söyleyebilir miyiz?
Prof. Dr. Tuncay AKÇADAĞ: Bölgeler arası eğitim farklılıkları zaten vardı. Salgınla birlikte bu farklılıklar salgının yarattığı durumlar üzerine yeni bir biçimde göründü. Uzaktan internet yolu ile eğitim verilmeye başlandı. İnternete ulaşmadaki eşitsizlikler eğitimdeki eşitsizliklere bağlı olarak kendini gösterdi. Çözüldü mü? Çözülebilmesi için daha üst sistemlerin düzenlenmesi gerekiyor. Sorun sosyal devlet olmak, gelir dengesini sağlamak gibi başka konularla ilgili. Eğitimin daha üst sistemlere bağlı bir alt sistem olduğu göz önüne alındığında eğitimden beklenilen bazı değişikliklerin de ancak daha üst sitemlerdeki değişimlerle mümkün olacağını kabullenmek gerekiyor. Söz gelimi köy okulları kapanıyor. Nedeni köyden kente ekonomik kaygılarla göç etmek durumunda kalan genç nüfusla ilgili. Köy okullarının devreye sokulması köye dönüşle mümkün. Örnekten de anlaşılacağı üzere bölgeler arası mesafenin azaltılması ekonomik politikaların ve uygulamaların bunu öncelemesine bağlı. Bu gerçekleştiğinde eğitimde de buna bağlı olarak oluşan sorunlar çözülme sürecine girecektir. Yaşadığımız sorunlar tercih edilen çözümlerle yakından ilgilidir.
Cemil KURT:Eğitimde yeni yaklaşımlar bağlamında, yönetici ve öğretmenlerin mesleki gelişim ve becerilerinin artırılması noktasında, eğitimde bölgesel farklılıklara yönelik sorunlara ve çözüm önerilerine ait görüşlerinizi bizlere aktarabilir misiniz?
Prof. Dr. Tuncay AKÇADAĞ: Öncelikle merkezden alınan kararlar ve uygulama önerileri ile kalıcı çözümler olacağına dair inancımı çok uzun yıllardır kaybetmiş ve her gelen günde de bunun olamayacağına kanaat etmiş biriyim. Ülkemizin eğitim sorunun başında nitelikli eğitimci sorunu gelmektedir. Hem okul yöneticilerini hem de öğretmenlerin nitelik sorununu mevcut hizmet öncesi eğitimle çözemediğimiz ortada. Eğitimden söz ediyoruz ama uygulamada eğitime bir o kadar az önem veriyoruz. Sorunları eğitim ile çözme anlayışı henüz benimsenmiş görünmüyor. Uygulamalara bakıldığında öğretmenliği henüz meslek olarak gördüğümüz söylenemez. Nitelikli öğretmen yetiştirmek yerine uyduruk programlarla her isteyene öğretmenlik hakkı verilmesine yönelik popülist kararlar inatla alınmaya devam ediliyor. Eğitim fakültelerinde konu merkezli, uygulamaya olabildiğince az yer verilen, bir anlayışla öğretmen yetiştiriliyor. Öğrenciler konuları dersi geçmek için geçici hafızaya yüklüyor, aynı mantıkla öğretmen olmak için açılan sınava giriyor, sınav işleri bittikten sonra unutulmuş bilgilerle öğretmenliğe başlıyorlar. Okullar ise fakültede verilen bilgilerden oldukça uzak, uygulamada bir an önce üst sistemin beklentilerini gerçekleştirmek adına kendi çözümlerini devreye sokuyorlar. Okula gelen öğretmen ise fakültedeki bilgilerden uzakta, bu yeni uygulamayı öğrenerek kendini okulda var etmeye çabalıyor. Hizmet öncesi ile hizmet içindeki bu kopukluk en önemli sorun bence. Çözüm için eğitim fakültelerine bağlı okulların olması, bu okullarda fakültelerde okutulan derslerin mutlak surette uygulamada nasıl gerçekleştiğinin gösterilmesi gerekir. Yani her öğretim elamanının sınıfta anlattığı dersi okulda uygulatması sağlanmalı ki, öğrenci mezun olduğunda eğitimini tamamladığı biçimde öğretmenliğinde de devam ettirsin. Okul yöneticileri açısından durum çok daha vahim. Hizmet öncesi bir eğitim almadıkları gibi hizmetin içinde de sadece belirlenen şartları yerine getirip müdürlüğe başlıyorlar. Yani eğitim yöneticiliği bir meslek olarak görülmüyor. Kılıfa uyan herkes okul yöneticisi olabilir. Bunlar genel sorunlar. Bir de bunlara bölgesel olarak nitelik sorunlarını eklemek gerekir. Yani kötünün kötüsü. Çözüm olarak şunları söyleyebilirim: her okulu bir tutup genelge veya yönetmelik çıkararak okulların gelişimlerini aynı biçimde sağlamak olanaksız olduğuna göre bu bütüncül yaklaşımın yerine tersi olan her okulun gelişimini kendi içinde başlatacak uygulamalara yönelmek gerekiyor. Yukarıda da yer yer açıkladığım gibi okul, yönetici ve öğretmen kadrosuyla birlikte, hizmet içi eğitimlerle sertifikalandırılmalı, verilen eğitimler öğrenciyi etkileyene kadar izlenmeli ve değerlendirilmelidir. Öğretmen yetiştirme genel müdürlüğü bunun için örgütlenmeli, fakültelerle iş birliği içinde öğretmen ve okul yöneticisi yetiştirme timleri oluşturmalı ve bunu her okul için uygulamaya koymalıdır. Bu projenin nasıl olması gerektiği tabi ki uzunca açıklanabilir. Sorunun cevabı ile sınırlandıracak olursak bölgesel farklılıkların ortadan kalkması için de bahsi geçen uygulamanın bölge-il-okul örgütlenmesiyle çözülebileceğini düşünüyorum. Eğitim fakültelerinden hareketle yakın illerin dahil olacağı bölgeler oluşturulabilir. Bu tür çalışmaya uygun STK’lar var. Uygulanmış değerli programlar var. Yetişmiş öğretmen ve gönüllü pek çok akademisyen var. Çok rahat örgütlenebilir diye düşünüyorum. Kalıplaşmış düşünceler hareket alanını daraltıyor. Siyasi yaklaşımlarla bu işin çözülemeyeceği kaç kere daha test edilecek?
Fırsat için tekrar teşekkür ederim.
01 Kasım 2024 14:01
07 Kasım 2024 20:34
01 Kasım 2024 14:27
12 Kasım 2024 20:27
03 Kasım 2024 21:01
05 Kasım 2024 20:23
09 Kasım 2024 12:57
01 Kasım 2024 21:43
03 Kasım 2024 20:23
20 Kasım 2024 20:01