Anasayfa Künye Danışman ve Editörler Son Dakika Arşiv FacebookTwitter
Nirvana Sosyal Bilimler Sitesi Güncel Eleştirel Sosyal Bilimler Platformu

ARI DİLİM DURU DİLİM TÜRKÇEM -1

Rasim Bakırcıoğlu

Kategori: Sosyal Bilimler - Tarih: 13 Mayıs 2021 19:47 - Okunma sayısı: 1.781

ARI DİLİM DURU DİLİM TÜRKÇEM -1

ARI DİLİM DURU DİLİM TÜRKÇEM -1
Arı dilim, duru dilim, Türkçem! Neredeydin, nereye geldin?

Dil devrimiyle başlatılan Türkçeyi arılaştırma, durulaştırma savaşımı, güçlü ve inançlı ellerde, bilinçli adımlarla sürdürüldü ve yüz güldürücü sonuçlara ulaşıldı. Tahsin Yücel gibi yazarlarımızın; Fazıl Hüsnü Dağlarca gibi şairlerimizin kaleminde Türkçe sözcük sayısı, kısa sayılabilecek bir sürede yüzde doksanların üstüne çıkarıldı.

Ne ki birçok alanda olduğu gibi bu önemli alandaki gelişmeler de 12 Eylül’le kesintiye uğratıldı. Öz dil sevgi, ilgi ve bilinci azaltıldı. Daha başka etkenlerin de etkisiyle öğretmenlerden, bilim insanlarından, sanatçılardan ve medya çalışanlarından önemli bir bölümü, konuşma ve yazı dillerinde, Türkçe sözcük kullanma özenini neredeyse unuttu. Her gün değil, her saat, TV ekranlarında, iç burkan olumsuz örnekler sergilenmeye başladı.

Oysa dil, her şeyimiz bizim; kimliğimiz, kişiliğimiz! Biz, gerçekte dille yatıyor, onunla kalkıyoruz. Düşümüzü, düşüncemizi de sevincimizi, üzüncümüzü de sözcük dizileriyle iletiyoruz karşımızdakilere; karşımızdakilerin iletilerini de bu yolla algılıyoruz. Eksik, yanlış iletiler ne doğru dürüst anlamamızı ne de anlatmamızı sağlayabiliyor. Çıka çıka yalnızca anlaşmazlık çıkıyor, ortaya.

Bu kargaşadan, birbirimizi tam anlamıyla anlamamaktan kurtulmada sorumluluğu büyük olan bir kesim var. Bu konuda en ön sırada, eğitimin her aşamasında görev üstlenen öğretmenler; hemen her gün kamunun önüne çıkan medya görevlileri ve medyada izlenen her meslekten kişiler yer alıyorlar. Anlatımda Türkçe sözcükleri yeğlemek ve Türkçeyi doğru kullanmaya özen göstermek, en çok onlardan bekleniyor.

Özellikle bu kişileri, aşağıda birkaçını sıraladığımız ve bunların benzeri bozuk, yanlış anlatımlardan uzak durmaya, bir sözcüğün Türkçesi varken, onun yabancı karşılığını kullanmama duyarlığına çağırıyoruz.

“O, geri iade edildi.” (İade etmek, “geri verme” anlamını içermiyor mu?)

“Senin gösterdiğin gayret ve çaba gözden kaçmadı.” (“Gayret” ve “çaba”, eşanlamlı değil mi?)

“Yağışlar, gün boyu sürerek devam etti.” (“Sürmek” ve “devam etmek”, ayrı anlamları mı dile getiriyor?)

“Hemen akabinde geri çekildi.” (“Akabinde”, “hemen ardından” anlamını taşımıyor mu?)

“Bütün dünyanın her yerinde görülüyor.” (“Bütün dünyada görülüyor.” (ya da) “Dünyanın her yerinde görülüyor.” demek gerekmez mi?)

“Eldeki kanıt ve deliller yeterli bulunmadı.” (“Kanıt”, “delil” sözcüğünün Türkçe karşılığı değil mi? Öyleyse niçin ayrı anlamda sözcüklermiş gibi cümlede yan yana kullanılıp aralarına “ve”konulmuş?)

“Hiç kimse yalnızca menfaati ve çıkarı doğrultusunda davranmamalıdır.” “(Menfaat” ve “çıkar”, aynı anlamda sözcükler olduğuna göre, onları ayrı anlamdaymış gibi yan yana kullanarak “ve” bağlacıyla birbirine bağlamak doğru mudur?)

“Sınavların, nihai olarak sonuçlandığı, aday namzetlerine ilanen duyurulur.” “Nihai”, “sonuncu, en son” anlamını taşımıyor mu? “Aday” ve “namzet”, “ilan” ve “duyuru”, eşanlamlı değil mi?)

“Bu toplantıda Alevi sorununun çözümü meselesi ele alınacak.” (“Sorun” ve “mesele”, eşanlamlı olduğuna göre, bu cümle “Bu toplantıda Alevi sorununun çözümü ele alınacak.” denseydi, amaç gerçekleşmiş olmaz mıydı?)

“Benim anlattıklarım, sizin söylediklerinizin zıddı ve karşıtı değildir. (“Zıt” ve “karşıt” sözcükleri ayrı anlamda sözcüklermiş gibi aralarına niçin “ve” konulmuş olabilir, acaba?)

“Çağdaş bir eğitim uyguladığını savunan öğretmen, sınıfta öğrencileri aktif ve etkin kılıyor, demektir.” Bu cümleyi kuran kişi, belli ki “aktif”in “etkin” sözcüğünün yabancı karşılığı olduğunu bilmiyor.)

“O, ilkeli ve prensipli çalışmalarından dolayı bu ödülü hak etti.” (Bu cümleyi kuran da “prensip” sözcüğünün, güzel bir Türkçe sözcük olan “ilke” ile eşanlamlı olduğundan habersiz.)

“Şimdi, değerli üyelerimizin öneri tekliflerini bekliyoruz.” (“Öneri teklifi” denildiğinde “öneri önerisi” deme gibi bir yanlışa düşülmüyor mu?)

“İdda edilenlerin tümü aklıselime ve sağduyuya aykırıdır.” (“İdda”, bu cümlede yanlış söylenmiş ya da yazılmış. Bu sözcüğün doğrusu, “iddia”dır. ”Aklıselim - akl-ı selim” de öz Türkçe, “sağduyu” sözcüğünün Arapçasıdır. O nedenle ayrı anlamlı sözcüklermiş gibi bu iki sözcüğün, “ve” bağlacı ile birbirine bağlanmaması gerekirdi.)

“Bu yapılanlar, yalnızca bir skandal değil; aynı zamanda rezalettir.” (Bu bozuk cümlenin sahibi de “rezalet”in, “sıkandal” ile anlamdaş olduğundan habersiz görünüyor.)

“Devam etmekte olan bir süreçtir bu.” (“Süreç”te, “devamlılık” anlamı yok mudur?)

“Türkiye, bu işlerin üstünden gelebilecek gücü ve kararlılığı gösterebilecek bir ülkedir.” (Bu cümledeki “üstünden gelmek” biçiminde yazılmış olan deyimin doğru biçimi, “üstesinden gelmek”tir.)

“Daha iyi şeyler yapmak için elimizden geleni yapacağız.” (“Yapmak için…yapmak”, de mek de ne ola ki?)

“Bu, önceki bakiye borcunuzdur.” (Bu cümleyi kuran kişi, büyük olasılıkla Türkçe olduğu için “önceki” sözcüğünün anlamını biliyor; ancak “bakiye”nin “bir şeyden artan, kalan, kalıntı” anlamını yüklenmiş Arapça bir sözcük olduğundan habersiz görünüyor.)

“Bizim için örnek bir model oldunuz.” (“Bizim için örnek bir örnek oldunuz.” ya da “Bizim için model bir model oldunuz.” Demiş olmuyor mu bu cümlenin sahibi?)

“O, kıymetli bir değerdir.” (Bu cümleyi kuran kişi de “kıymetli bir kıymet” demiş oluyor ki kulağa hiç de hoş gelmiyor.)

“Gizli bir sır gibi ortalıkta görünmedi.” (“Sır”, “giz” demek olduğuna göre, cümleyi kuran kişi, baştaki “gizli” sözcüğünü kullanmasaydı, doğru bir şey yapmış olacaktı.)

“Gayet otantik!” (“Otantik” demekle söz konusu olan şeyin “belge değerinde olduğu, gerçeğe dayandığı, gerçek, doğru, özgün” olduğu anlatıldığına göre, başta bir de “gayet” demeye ne gerek vardı?)

Bir de Türkçemizde örneğin, ayrıntı, ilgi, durum, sorun, denmeyim, koşul, tepki, toplumsal, suçlama, doğrulama, yön, yöntem, gezici, hareketli, belirti, ipucu gibi arı, duru öz Türkçe sözcüklerimiz varken, bunların yabancı karşılıkları olan detay, alaka, vaziyet, problem, tecrübe, şart, reaksiyon, sosyal, itham etme, teyit etme, istikamet, metot, mobil, emare sözcüklerinin kullanıldığına tanık oldukça, Dağlarca’nın deyişiyle “ses bayrağımız” olan Türkçemiz adına büyük bir acı duyuyor insan.

Yorumlar (0)
EN SON EKLENENLER
BU AY ÇOK OKUNANLAR
Diğer Sosyal Bilimler Yazıları