MURAT AYDIN
Kategori: Siyaset Bilim - Tarih: 09 Şubat 2021 15:45 - Okunma sayısı: 1.273
Siyasal Düşünceler Tarihi II: Eski Yunandan Roma İmparatorluğuna
Avcı-toplayıcı toplumdan uygarlığa geçişin temelini oluşturan artı değer, sınıflı toplumla ideolojik düşüncenin ilk örneğini oluşturan dini düşüncenin oluşumuna vesile olmuştur. İktidarın veya egemenliğin tanrı adına veya tanrı olarak yöneticide toplanması ve bu otorite kaynağının kalıtsallık veya seçilmişlikle ilişkilendirilmesi üst tabaka mensuplarının (soylular, aristokratlar vb.) meşruiyet gücü olmuştur. Bu durum, hem sınıflı toplum ve ideolojiyle birlikte bürokratik oluşumların ilk örneklerini hem de devlet olgusunun doğuşuna vesile olmuştur. Belirli dönemlerdeki değişimlerle günümüze ulaşan bu siyasal yapı formatının gelişmesinde tüm uygarlıkların belirli düzeyde katkısı olmakla beraber özellikle eski Yunan siyasal düşünüşünün bu gelişimdeki yeri ayrıdır.
Eski Yunan siyasal düşünüşünde toplumsal sınıflar, iktidarın kaynağı, toplumsal çatışma ve devlet üzerine oldukça yoğun bir düşünsel tartışma bulunmaktadır. Öncelikle belirli istisnalar olmakla beraber toplumsal sınıflar eski Yunan toplumsal yapısının temelidir. Dolayısıyla sınıfsallığın minimize edilerek demokratik anlamda eşitlik(Demokritos) ve Roma’nın dünya vatandaşlığı fikrini(Stoacılar) geliştirmiş olsalar da geçerli egemen kabul toplumun avam-aristokrat, vatandaş-yabancı, köle-özgür vb. sınıflardan oluşmasıdır(Diogene). Roma Stoacılarının eşitsizliği mantıktan hareketle içsel olanla özdeşleştirmelerinde eski Yunan düşünürlerinin etkisi vardır. Siyasal düşünceler alanında fazlasıyla katkısı olan Eski Yunan düşünürlerinin fikirleri günümüzde geçerliliğini korumaktadır.
Yöneticiliğin tanrısal veya kalıtsal özellikler (Konfüçyüs/Kung-Çu) yerine yüksek bilgelikle ele alınma düşüncesi eski Yunan siyasal düşünüşünün yapı taşı olduğunu belirtebiliriz. Genel kanı ise en iyi yönetim olarak düşünülen monarşide aristokratların (bunlar bilge/filozof (Platon/Sokrates) veya vatandaş olan askerlerin yönetici olmasıdır. İdeal devletin tahayyülünde ise sınıfsallık ve erdeme dayalı avam-aristokrat, vatandaş-yabancı, köle-özgür gibi ayrımlar yerine kozmopolitlik (Diogene), sözleşme (Epikuros) ve herkes için adalet şiarıyla demokratik devlet anlayışına yaklaşan görüşler de dile getirilmiştir. Ancak eski Yunanda geliştirilen ve Roma İmparatorluğuna uzanan devlet ve yönetim düşüncesinin kaynağı Platon ve Aristo’dur.
Düşünceye yaptığı vurguyla idealist (idealar evreniyle nesneler evreni) felsefenin temellerini oluşturan; çalışan-çalışmayan ve yöneten-yönetilen ayrımını geliştiren Platon açısından sınıflar arası geçiş mümkün olmakla beraber alt sınıfların politika ve yönetimle uğraşması erdemli değildir. Bu nedenle istikrarlı bir yönetim, yani, toplumsal düzen açısından herkesin tek işle uğraşması, iş bölümündeki sınırların belirginliği ve yoksullukla zenginlik arasındaki (kamu menfaati)ölçünün makul olması önemlidir. Böylesi bir yaklaşımdan hareketle ideal devletin monarşi olduğunu düşünen Platon gibi toplumsal düzen ve devletin sürekliliğini önemseyen Aristo için organizma özelliği taşıyan toplum kadın-erkek ilişkisindeki eşitsizliğe benzemektedir. Yani aile, toplum ve kent(polis) şeklindeki hiyerarşiyle örgütlenen toplum asker-yönetici, vatandaşlık hakkı olmayan tacir, zanaatçılar ve gündelikçilerin oluşturduğu üreticiler ve köleler olmak üzere üç sınıftan oluşmaktadır. Zenginin yoksulun emeğine ve yoksulun zenginin yönetimine ihtiyaç duyduğunu düşünen Aristo için devlet eşitsizliklerin eklem yeri olduğundan eşitlik devletin sonudur. Ancak köleliğin meşru olduğu böylesi bir toplumsal formasyonda siyasal eşitsizliklerin azaltılması, mülkiyetin ortak yarar doğrultusundan kullanılması siyasal toplumun teminatıdır. Ayrıca denge unsuru olan ve olabildiğince eşit siyasal haklara sahip benzer vatandaşlardan oluşan orta sınıf vatandaşların çok olması da önemlidir. Dolayısıyla kent devletinde yöneticilerle yönetilenlerin birbirini tanıması bakımından makul bir demografik büyüklükte erdemli(emek ve kol işi erdemi köreltir) olanın yönetimi olmalıdır. Bu nedenle köleler, kadınlar, üretim yapanlar, göçle gelenler, sığınmacılar yönetimde bulunamaz. Her ne kadar Aristo nazarında yetenekli olanların erdemlerini geliştirmesi belirtilmiş olsa da devlet ve yönetim düşüncesinin teorik bütünlüğü dönemin siyasal toplumunun gerçekliğinin yansımasıdır.
Eski Yunan düşünürleri sadece siyasal düşünüşü değil, birçok değer yargısında da belirgin etkiye sahiptir. Örneğin, Hıristiyanlığın felsefesi Platon’un adalet herkes için geçerlidir düşüncesinden, teolojik kaynağı ise Stoacı felsefenin her şeyi belirleyen tanrısal akıldır(bu akıl logos olup her şey tekrar logosa dönecektir) düşüncesidir. Maddedeki hareketin olay ve değişimin kaynağı olması(Epikuros), sofistlerin aristokratik düşünüşün kodlarına müdahale niteliği taşıyan fikirleri, doğaya uygun yaşamla akla uygunluk arasındaki doğrusallığın kurulması ve evrensel yasa olgusunun doğal hukuk düşüncesini somutlaştırması da bu dönemin ürünüdür. Ataerkilliğin daha da netleştiği bu dönem aynı zamanda sosyal sınıfların meşruiyetinde tanrısallık veya kalıtsallık yerine iktisadî gelir; iktidar kaynağının dini referanslarının yerini ise maddi ölçütler ikame edilmeye başlanmıştır. Ayrıca kır-kent özelinde hegemonya mücadelesi; orta sınıfların, yani burjuvazinin gelişimi ve sekülerliğin doğuşu; Hegel’i ve sonrasında Marx’ı etkileyerek marsist ideolojinin düşünsel çerçevesini besleyecek olan Herakletos’un diyalektik düşüncesi de eski Yunan siyasal düşünüşün bir ürünü olarak günümüz düşünüşünü şekillendiren değer yargılarıdır.
& quot;
01 Kasım 2024 14:01
07 Kasım 2024 20:34
01 Kasım 2024 14:27
12 Kasım 2024 20:27
03 Kasım 2024 21:01
05 Kasım 2024 20:23
09 Kasım 2024 12:57
01 Kasım 2024 21:43
20 Kasım 2024 20:01
03 Kasım 2024 20:23