DEMOKRASİ VE CUMHURİYET KAVRAMLARI
BİRBİRİNE ÖZDEŞ Mİ?
Armağan Öztürk
Demokrasi-cumhuriyet ilişkisine yönelik bir soruşturmada öncelikle bu iki kavramın birbirine özdeş olup olmadığı meselesi üzerinde durulmalı. Demokrasi Antik Yunan, cumhuriyet ise Antik Roma’daki politik düzene işaret eden tarihsel bir içeriğe sahip. Cumhuriyet kavramının Latince karşılığı olan res publica çok uzun bir süre devlet anlamına geliyordu. Modern politika bakımından ise demokrasi hem monarşi hem de cumhuriyet rejimlerinde karşımıza çıkıyor. İngiltere başında Kraliçe olan bir demokrasi. Kuzey Kore ise aslında bir cumhuriyet. Ama hiçbir şey halka sorulmuyor. Dolayısıyla demokratik olmayan bir cumhuriyetle karşı karşıyayız.
Kolaylıkla fark edileceği üzere bu içerik sadece yüzeysel bir düzlemde doyurucu. Demokrasi-cumhuriyet tartışması derinleştiğinde ortaya konulan yanıtların yetersiz olduğunu görüyoruz. Çünkü monarşiyle demokrasinin bir arada görüldüğü formlarda monark ülkeyi yönetmiyor aslında. Kral tarihsel anlamda bir tortu. Ülkenin tarihsel sosyolojik dönüşümünde iktidar halka devredilirken monarşinin engelleyici rolü ortadan kalkmış. Cumhuriyet olup da demokratik olmayan rejimlerdeki cumhuriyet ise gerçek karşılığı olmayan bir ad sadece. Demokratik olmayan tüm cumhuriyetlerde bir parti ya da bir aile kral gibi ülkeyi yönetiyor. Özetlersek demokratik olmayan cumhuriyetlerde “cumhuriyet”, demokratik olan monarşilerde ise “monarşi”nin politik gerçeklikte bir karşılığı yok.
Geldiğimiz yeri özetlediğimizde karşımıza şöyle bir tablo çıkıyor: Yunanlıların demokrasi diye adlandıkları siyasa biçimi ile Romalıların res publicası aslında birbirine özdeş. Bu iki kavramın tarihsel olarak birbirinden ayrıştığı her an veya her olay ise baskın eğilim karşısında atipik örnekler. Demokratik olan tüm monarşiler ve demokratik olmayan tüm cumhuriyetler anormal. Bahsi geçen anormalliği anlaşılabilir kılmanın makul yolu ülkelerin kendi özel koşullarına bakmaktan geçiyor. İngiltere tarihini incelediğinizde siyaset demokratikleşirken kralın neden varlığını koruduğunu tarihsel sosyolojik bir hikaye içinde anlıyorsunuz. Ancak sadece o ülkenin özel koşulları nedeniyle bir dereceye kadar makul ve meşru olan bu çarpık form evrensel düzlemde taklit edilebilir değil. Dahası anlamlı da değil. Ülkeyi meclis ve başbakan yönetiyorken hiçbir iş yapmayan kral/kraliçe hala neden var sorusunun rasyonel bir yanıtı yok çünkü. Demek ki demokrasi ve cumhuriyet kavramları belki tarihsel olarak değil, ama kesinlikle kavramsal olarak birbirine özdeş içeriklere karşılık geliyor.
Demokrasi-cumhuriyet ilişkisi üzerine düşünürken yurttaşlık ve yurtseverlik başlıklarında ayrıca durmak gerekli. Çünkü yurtsever yurttaşa yapılan atıf bu iki kavramı birbirine bağlıyor. Yurttaş demokrasi ve cumhuriyetin siyasal öznesini karakterize ediyor. Bireyler yurttaş gibi davranmalı ki demokratik cumhuriyet devam edebilsin. Yurttaş gibi davranmanın ise iki tane koşulu var: Siyasete katılma ve vatan için fedakarlıkta bulunma kararlılığı. Kamusal çıkarın kişisel çıkardan üstün tutulması yurtseverlik düşüncesinin cumhuriyeti özünü oluşturuyor. Bu öz aynı zamanda yurttaşlık erdemleri listesinin ilk sırasında yer almakta.
Tabii modern demokrasiler negatif özgürlük, bireycilik ve özel alan zemininde gelişim gösterdiler. Ana eğilim şüphesiz ki bu yönde. Ancak özellikle Batılı demokrasilerde son iki asra damgasını vurmuş toplumsal ve siyasal hareketlerin bereketli tarihi düşünüldüğünde modern liberal demokrasinin katılımcı ve kamusal yönünün göz ardı edilemeyecek kadar büyük olduğu görülecektir. Bu bağlamda rahatlıkla denilebilir ki yurtsever yurttaş modeli dün olduğu gibi bugün de demokrasi ile cumhuriyeti birbirine bağlayan demokratik cumhuriyet idealinin önemli unsurlarından biri olmaya devam etmektedir.
Sonuç olarak şu söylenebilir: Demokrasi cumhuriyetten ayrılamaz. Bu iki kavramı birbirinden ayrı ve hatta farklı düşünmeye dair her çaba kaçınılmaz bir şekilde kavramların içini boşaltıp tarihi çarpıtacaktır.
& quot;