DİN FELSEFESİ ÜZERİNE SOHBETLER
Nesrin KARADUMAN ;Merhabalar .. değerli hocam .Uzun bir aradan sonra sizi görmek , sesinizi duyabilmek,telefon aracılığıyla bile olsa sizinle muhabbet etmek çok hoş bir duygu.
Doç. Dr Muhammet ÖZDEMİR; Benim içinde aynı şeyler geçerli Nesrin Hocam, siz gibi öğretmenler yeryüzünde çoğalsın ve Rabbim siz gibi öğretmenlerin ayağına taş değdirmesin diyorum .İyiki yollarımız keşismiş diyenlerdenim doğrusu.
Nesrin KARADUMAN ;Teşekkür ediyorum değerli hocam bende sözlerinizin tam aksini söyleyerek sizler gibi gençler çoğalsın, kendini ilime , bilime , Allah yoluna adamış , her şeye objektif bakıp yorumlayabilen iyilikler için çalışan gençler çoğalsın inşallah diyorum .
Değerli hocam ben bu ayki röportajımızı genel anlamda Ateizm üzerine odaklandırdım.İnsan bu konuyu çok merak ederler ve sorarlar , herkes inancında tabi ki serbesttir biz kimsenin inancını burada ne yargılıyoruz ne sorguluyoruz.Herkesin inancı kendine diye düşünenlerden ve bu çizgiden çıkmayanlardanım.Lakin ben inançsız bir hayatın yaşanmaya değmeyeceğine inananlardanım.İnanç bir limandır bir sığınaktır benim için ve Rabbimle baş başa kalmamın bana sağladığı dayanaktır inanç.Ben inançın insan yaşamında ve psikolojisinde çok büyük işlevlere sahip olduğuna inananlardanım.Yine de bu ayki röportajımızı Ateizm ve inanç konusunda yapalım dedim .
Evet hocam ilk sorumuzu biraz bilgiyle harmanlayarak soralım ve diyelim ki ...
Nesrin KARADUMAN ;Soru 1-Bir din ulusu "Tanrı 'ya giden yollar yıldızların sayısı kadar çoktur" der. Siz bize bu konu ile ilgili neler söyleyebilirsiniz değerli hocam? Sizce bu sözle anlatılmak istenen nedir ve içindeki gizli anlam nedir?
Doç. Dr Muhammet ÖZDEMİR ;Cevap 1- Müsaade ederseniz bu defa sorularda verdiğiniz bilgileri açımlamak yerine asıl taleplerinize yönelik analitik nitelikte cevaplarla yetineyim. Ortaçağdan bugüne taşınmış bu sözün bağlamı mistik felsefe veya tasavvuf felsefesidir. Bu çeşit felsefeden her insan için Tanrı kavramı kapsamında geçerli ve bağlayıcı bir sonuç çıkarmak yerine ilham verici evrensel bir ahlaki ölçüte ulaşabiliriz. Bu ölçüt belki bilgi ve bilimin daha nesnel ve ortak, hakikatin ise daha göreceli ve kişisel olabileceğidir. Bazı insanlar için hakikat, özellikle Tanrı’yı imlemektedir. Bu insanlar için bile Tanrı’ya ulaşmanın her zaman nesnel ve ortak bir dilinin ve ritüelinin olduğunu düşünmekte ısrar etmek yanlıştır. Tanrı’nın insanlara verdiği seçim hakkı onlardan esirgenmemelidir.
Nesrin KARADUMAN ;Açıklayıcı cevabınız için teşekkür ediyorum değerli hocam ve sırada bir Hıristiyan ilahiyatçısı olan Paul Tillich sorusu var . Sorumuz geliyor değerli hocam .
Nesrin KARADUMAN ;Soru 2- Yüzyılımızın tanınmış Hıristiyan ilahiyatçılarından biri olan Paul Tillich, Tanrı'yı "varlığın bizzat kendisi" veya "var olan her şeyin gerçek temeli" şeklinde tanımladığı ve O'nu evrenin dışında bulunan tek ve şahsi bir varlık olarak düşünmediği için, ateistlikle suçlanmıştır. Burada Paul Tillich, Tanrı kavramı ile bize neyi anlatmaya çalışıyor, bunu nasıl açıklayabiliriz? Hallâc-ı Mansûr’un “Ene’l-Hakk” demesi ile ilgili anlam bakımından bir benzerlik var mıdır sizce?
Doç. Dr Muhammet ÖZDEMİR; Cevap 2- Paul Johannes Tillich, 20. yüzyılda Alman tarzı varoluşçu felsefe ile Hıristiyan dogmalarını uyumlu bir bütünlükte bir araya getirmeyi hedefleyen sistematik bir girişimde bulunmuştur. Hallâc-ı Mansûr, Ortaçağda Tillich’in yaklaşımını çağrıştıracak nitelikte varoluşçuluğa benzer bir tasavvur ile İslâmî dogmaları uyumlu bir bütünlükte ama sistematik olmayan bir biçimde bir araya getirmeyi denemiştir. Bu sorunun cevabı niteliğinde iki noktaya yer verilebilir. Birincisi, Tillich’in ateistlikle suçlanması teolojik veya felsefi değil, ekonomi-politik bir toplumsal arka plandan kaynaklanmaktadır. Bunun anlamı, Tillich’in bazı karşıtlarının onu kendilerine ekonomik seviyede rakip görmeleri ve Tanrı’ya yönelik yeni izahıyla ortak ekonomik kaynakları bölme riskidir. İkincisi, Hallâc da Tillich de Platon ve Stoa felsefelerinden etkilenerek, insanın kendini anlamaya yoğunlaşmasına ve dünyada iyiyi seçerek eylemesine yönelik bir felsefi amaçla Tanrı’nın insan ve tabiatta anlamsal seviyede mündemiç olduğunu dile getirmişlerdir. Her insan için bunun geçerli ve bağlayıcı olduğunu söyleyemeyiz, ama bu kesinlikle Tanrı’nın varlığını kabul etmektir diyebiliriz. Bu görüşte ateizm bulanlar, kendi alışkanlıklarına aykırı olmasını kastetmektedirler. Çünkü çoğuna göre, Tanrı hakkında konuşma hakkı kendi alışkanlıklarındadır.
Nesrin KARADUMAN ; Değerli hocam verdiğiniz bilgiler o kadar güzel ve o kadar değerli ki , inanılmaz çağlara götürdü beni hatta çağdan çağa atladım da en sonunda 1300-1400 yıllar arasına takılı kaldım ve Ockhamlı William'ın "Ockham Usturası "isimli medotolojiye götürdü.Bir başka röportaj konumuzda bu olsun diyelim ve ben size üçüncü sorumuzu yönelteyim.
Doç. Dr Muhammet ÖZDEMİR;Sayın hocam sizinle her zaman karşılıklı sohbetlerimize devam eder , birbirimiz ile fikir alışverişinde bulunuruz .Önümüzde uzun bir süreç var "Ocham Usturası"nı medotolojisinede bir gün değinir onuda tartışırız elbet.
Nesrin KARADUMAN : Soru 3- Ateizm sözü, genellikle, bir geniş bir de dar anlamda olmak üzere iki ayrı şekilde kullanılmaktadır deniliyor, bunu bize nasıl açıklarsınız, bu ne demek? bu tanımların içinde Agnostisizm nerede bulunmaktadır?
Doç. Dr Muhammet ÖZDEMİR;Cevap 3- Açıkçası ben meslekten bir din felsefesi uzmanı olmadığım gibi din felsefesini teknik seviyede ilgilendiren konulara da ilgisiz bir felsefe okuruyum. Bununla birlikte alandaki uzmanlardan okuduklarıma göre, Tanrı’nın yok olduğunu veya var olmadığını kabul etmek ile Tanrı’nın var olduğunu kesinkes kabul etmemek arasında bir ayrım var olsa da, çoğu din felsefesi araştırmacısı her ikisini de ateizmden saymaya eğilimlidirler. Örneğin Graham Oppy ve Michael Martin’in çalışmaları bize bunu söylemektedir. Agnostisizme negatif ateizm diyenler de vardır, onu teizm ile ateizm arasında bir orta yol olarak gören bir genel kitle de vardır. Ayrıca Robin Le Poidevin gibi agnostisizmin Tanrı’nın varlığına yönelik bir cevap değil de tartışmalara ilişkin bir tepki olduğu yorumunda bulunanlar da vardır. Thomas Henry Huxley agnostisizmi veya bilim insanlarının agnostisizmi ile felsefecilerin agnostisizmleri ya da sıradan insanların agnostisizmleri aynı değildir. Bana sorarsanız ateizm, Hz. İsa’nın Tanrı tabiatını reddetmektir. Buna göre, örneğin bütün Yahudi ve Müslümanlar ateist olarak kabul edilebilirler. Ateizm ile inançsızlık özdeş değildir ve agnostisizm herhangi bir seviyede ateizm olarak kabul edilemez. Bazı insanlar her durumlarını Tanrı’nın varlığına dair tartışmalar üzerinden dolaylı kılma ve hesaplarını örtbas etme alışkanlıklarından vazgeçmeliler.
Nesrin KARADUMAN ;Hocam harikasınız, açıkçası bende Din Felsefesi konusunda çok uzmana sayılmam , özel ilgi alanımda değil .Bende sizinle birlikte öğreniyor ve çoğalıyorum .Benim bir dünya görüşüm vardır bu bana yeter ve dünya görüşümün temelinde de inanç vardır.Tabi bunun böyle olması merak edilen bir çok şeyi konuşmayacağımız, sorgulamayacağımız anlamına gelmiyor .Bugün ne geliyorsa başımıza sorgulamamaktan , eleştirel düşünmemekten geldiğini düşünenlerdenim.
Doç. Dr Muhammet ÖZDEMİR;Evet haklısınız aslında insan her zaman öğrenme yolcuğuna devam etmeli ve eleştirel düşünceyi günlük yaşam dinamiklerinde kullanmalı.
Nesrin KARADUMAN; Soru 4 Ortaçağdaki Hıristiyan ilahiyatçılardan Anselm, Kutsal Kitab'ın "Mezmurlar" (Psalm 14: 1f) bölümündeki şu ifadeyi tekrarlamaktadır:
"Kalbinde 'Tanrı yoktur' diyen bir aptalın zihninde bile 'kendisinden daha yetkini düşünülemeyen bir Tanrı fikri' vardır."
Anselm bu sözü ile bize ne anlatmak istiyor? Bu konu ile ilgili sizin yorumlarınızı alabilir miyiz?
Doç. Dr Muhammet ÖZDEMİR ;Cevap 4- İbn Sînâ, Anselmus, Descartes, Heidegger ve hatta tanınmış ünlü arabesk sanatçısı Müslüm Gürses gibi epistemolojik açıdan rasyonalizmi benimsemiş insanlar sözcük veya kavramların varlığının zihinlerdeki bir idenin veya gerçekte varolan bir özün yansıması, tekrarı veya görünüşü olduğunu kabul etmektedirler. Açık bir deyişle, “Tanrı” sözcüğünü telaffuz eden her insan, bu düşünceye göre, aslında O’nu olumlamaktadır. Bence aksi ispat edilemeyecek bir bakış açısını içerdiği için bu görüş kabul edilebilir veya ona saygı duyulabilir. Ayrıca gerçekten de insanlar varlığını kabul etmedikleri herhangi bir şeyi olumlu veya olumsuz seviyede anmamaktadırlar.
Nesrin KARADUMAN;Güzel açıklamanız için teşekkür ediyorum değerli hocam.Bu ayki röportajımızın da son sorularına geldik.Eminim ki okuyucularımız bizim bu röportajlarımızı heyecanla beklemekteler.Geçen ayki röportajımız çok beğeni aldı ve çok okundu aynı zamanda çok paylaşıldı.Tüm bunlar için okuyucularımıza ayrıca teşekkür ediyor ve sorumuzu soruyorum.
Doç. Dr Muhammet ÖZDEMİR; Okuyucularımızın fazla olması beni çok memnun etti ne güzel , bir şekilde dolaylı veya dolaysız olarak insanlara ışık olmak çok güzel bir duygu.
Nesrin KARADUMAN;Soru 5- Günümüz düşünürlerinden J.A.T. Robinson, "Tam anlamıyla çağdaş olan bir insan ateist olmayabilir mi ?" başlığını taşıyan bir yazısında dogmatik, başka bir deyişle düşünülmüş ve tartışılmış bir ateizmin mümkün olmadığını ifade etmektedir. Robinson bu ifadesi ile neyi kast etmekte, ne ifade etmeye çalışmaktadır? Robinson'un bu görüşünü bize biraz açar mısınız?
Doç. Dr Muhammet ÖZDEMİR;Cevap 5- Bu kadar spesifik bir soruya kısa ve analitik bir cevap vermek kolay değil. Bununla birlikte şunu söyleyebilirim ki, insanın öğrenmesi sosyal araçlarla ve gereksinimlerini gidermesi ölçütüne göre şekillenir. Ben büyük ölçüde ampirist bir felsefe okuruyum. Çevresel faktörlerin çoğunun herhangi bir dinin özcü iddialarından beslenmediği, ama aynı zamanda bu özcü iddiaların birer hakikatmiş gibi işlevsel kullanıldığı bir dünyada insanların Tanrı’nın varlığını kabul etmeleri ve reddetmeleri, onların çıkarlarına uyan koşullarla ilgili olabilir. Ayrıca günümüzde insanların kalpleri veya zihinleriyle söylemleri genellikle uyuşmamaktadır. En azından post-truth kavramı bize bunu söylemektedir. Dolayısıyla bence argümantatif seviyede ateizmin ispat edilebilmesi mümkün olmadığı gibi tersi de mümkün değildir, ama Tanrı’nın varlığına inanmak için daha çok sayıda makul gerekçe bulunabilir. Ayrıca Richard Dawkins gibi radikal ateistler bile hala Tanrı’nın varolmadığı cümlesi dışında bir dogma ve sistematik bir felsefe üretebilmiş değildirler. Burada “Hayat gerçek değildir, biz aslında rüyadayız” cümlesiyle “Tanrı var değildir” cümlesi bir dünya kurmak bakımından birbirine benzemektedir.
Nesrin KARADUMAN;Evet değerli hocam bencede ,Tanrı’nın varlığına inanmak için daha çok sayıda makul gerekçe bulunabilir.Bu sözü çok ama pek çok sevdim teşekkürler...ve gelelim altıncı sorumuza ,yani röportajımızın sondan bir önceki sorusuna .
Doç. Dr Muhammet ÖZDEMİR;Heyecan ile sorunuzu bekliyorum değerli hocam, karşılıklı bu şekilde sohbet havasında bir röportaj gerçekleştirmek güzel bir farkındalık oluşturuyor insanda .Tabiî ki önümüzdeki ay sorularınızı şimdiden merak ediyorum bunu da söylemeden geçemeyeceğim doğrusu ..
Nesrin KARADUMAN; Soru 6- Salt ateizmin imkânsız olduğu inancı, sizce neden veya hangi düşüncelerden kaynaklanmaktadır? Bu düşünceleri bizlere nasıl ifade eder ve nasıl anlatabilirsiniz?
Doç. Dr Muhammet ÖZDEMİR; Cevap 6- Kısaca şunu söyleyebilirim ki, Immanuel Kant’ın antinomilerinden ona göre felsefenin doğru bir inancı savunmaya yarayan araç olduğu sonucunu çıkartan John Rawls ve Ortaçağda benzer saptamaları yapmış olan Ebû Hâmid el-Gazâlî, kimi zaman temel ahlaki önermeler de dâhil olmak üzere felsefi neredeyse bütün ayrılıkçı hükümlerin öznel olduğunu söylemelerinde isabetlidirler. Yani konuşan özne Tanrı’ya inanıyorsa, akli kanıtlar buna yönelik kullanılabilir; veya inanmıyorsa buna yönelik kullanılabilir. Ludwig Wittgenstein’ın Philosophical Investigations kitabında belirttiği üzere, kendisine uydurulduğu gibi çeliştirilemeyecek ve üstelik ortak akla dayanan özel bir dil veya kural yoktur. Ateizmin imkânsız olduğunu söyleyenler öncelikle bu vakıaya dayanabilirler. İkinci olarak ise, kurallı toplumsal bir düzen iyileştirilmek üzere eleştirilebilir, ama büsbütün reddedilemez. Çünkü reddedildiğinde geride elde bir şey kalmayabilir ve dünyayı yeniden ve üstelik sıfırdan tesis etmek çok zor olabilir. Tanrı kavramının olmadığı kültürler dünyada yok değildir, ama bilim ve felsefe üretmiş uygarlık deneyimlerinden üstün ve kuşatıcı bir gücü kabul etmeyeni yok gibidir.
Nesrin KARADUMAN;Emeklerinize ve kaleminize , ağzınıza sağlık değerli hocam.Gelelim artık son sorumuza ve bir dahaki röportajımıza kadar görüşmek üzere diyelim tüm okuyucularımıza.
Doç. Dr Muhammet ÖZDEMİR;Bende heyecanla bir dahaki aya ait soracaklarınız bekleyeceğim ve merak edeceğim değerli hocam.
Nesrin KARADUMAN;Soru 7- Ludwig Andreas Feuerbach’ın Yansıtma Din Teorisi hakkında neler düşüyorsunuz bu teoriyi bize nasıl ifade edebilirsiniz? Feuerbach bu teori ile ne anlatmak istiyor?
Doç. Dr Muhammet ÖZDEMİR ;Cevap 7- Feuerbach’ın yaklaşımı insanı anlamak için Kutsal Kitaplar ve dinlerden yararlanılabileceğini göstermektedir. Ona göre, din ve Tanrı tasarımları, insanın kendi gereksinimlerinin bir tür yansımasıdır ve bu yansıma ters yönde felsefi analiz için pekâlâ verimli olarak işletilebilir. Bu bakış açısıyla Feuerbach önce ateist değil, bence önce işlevselci bulunmalıdır. Yine de onun dindar insanlardan ve dinsel inançlardan çok rahatsız olduğu kitaplarındaki eleştirilerinden anlaşılabilmektedir. David Hume gibi Feuerbach insanı anlamak için dikkatli davranmaktadır ve inançların büyük ölçüde dilsel ve insani olmalarından yola çıkmaktadır. Sözgelimi ben ateist değilim, ama Feuerbach’ın bu yaklaşımına kesinlikle katılıyorum. Çünkü insanların gereksinimleri ve yaşadıkları koşullar göz aradı edilerek onların teolojik ve dinsel inançları kesinlikle anlaşılamaz. Bununla birlikte Feuerbach’ın yaklaşımı, insan-üstü bir kutsal hakikatin bulunmadığını, her şeyin insan eseri olduğunu ve dolayısıyla insanı insana ayrıcalıklı kılabilecek hiçbir teolojik bilginin olamayacağını da içermektedir. Bence bu çıkarımlar özellikle İslâm dinindeki dogmalara aykırı değildir. Hıristiyanlık söz konusu olduğunda ise, Katolik inancına aykırıdır, ama sözgelimi Protestanlık inancına aykırı değildir. “Din bilginiyim ve hakikat sadece bende” diyenlerin iddiaları ve kendilerine kurabildikleri bir organizasyonun bağlamı, Tanrı inancı ve din inancı değil; belki ekonomi-politik olabilir. Nitekim bazı çağdaş yorumcular Feuerbach’ı böyle anlamışlar ve geliştirmişlerdir.
Nesrin KARADUMAN; Bu güzel açıklamalarınız ve aydınlatmalarınız için çok teşekkür ediyorum değerli hocam .Yine yeniden görüşmek üzere diyerek okuyucularımıza hoşça kalın diyorum
& quot;