UZAKTAN EĞİTİM Mİ, YOKSA UZAKTAN BİTİRİM Mİ?

Fikir Yazıları - Felsefe Öğretmeni Nesrin KARADUMAN

UZAKTAN EĞİTİM Mİ, YOKSA UZAKTAN BİTİRİM Mİ?

Okullar açıldı ve nihayet 12. sınıflar ile 8. sınıflar okullara merhaba dediler. Benim çalıştığım okul da bir İmam Hatip Lisesi olması dolayısı ile 12 Ekim günü öğrencilerine kapılarını açtı. Bunun içindir ki diğer meslek okulları ile kıyaslamaya gitmeyerek sadece kendi okulum üzerinden yazıyı ele alacağım. Yaklaşık olarak iki haftadır hafta sonları DYK kursları yapıyorduk, lakin bu kurslar yüz yüze olmuş olsa da, okulun o öğrenci öğretmen ikilisinin havasını ve koridorlarında insanın ruhuna işleyen efsunlu, gizemli kokusunu bir türlü biz öğretmenlere veremedi. En azından ben kendim içsel olarak böyle duyumsadım ve bu beni çok üzdü. Öğrenci olmayınca koskoca okul bomboş bir taş yığınıymış diye düşünmeden edemiyorum kendi kendime. Öğrenci olmayınca okul gözümde ve gönlümde Fi tarihinden kalma koskoca bir lahit misali oldu zihnimde ve gönlümde. Uzaktan eğitim sürecinde tüm bu geçiş dönemlerinde, kendimi çok kötü hissettim. Okul koridorlarında gezinirken, bomboş koridorlar bana eza ve hüzünden başka hiç bir şey vermedi, bedenim duygusuzlaşıp, tüylerim bir garip oldu, buz gibi bir hava esti durdu tenimde, Fi tarihinden kalma bir lahitin içinden canla başla çıkmaya çalıştım. Zihnimde öylesi aforizmalar yaşadım ki okulun o sessiz koridorlarında bir ben, bir okulun taş duvarları dile geldik ama bizleri Rabbimden başka hiç kimse duymadı. Bu uzaktan eğitim sürecinde bir eğitimci olarak benim yaşadığım travmamdı evet bu benim travmamdı. Hayal ettim çocukların okula dönecekleri, koridorlarında koşacakları, kantinde sandviç kuyruğuna gireceklerini, bahçede top oynayacaklarını hayal ettim. Okul koridorunun orta yerinde durdum, başımı kaldırdım tavanlardan sarkan süslere, panolardan bana gülümseyen yazılara baktım ve dokundum okulun duvarlarına dokundum. Nihayet dedim Allah'ım nihayet çocuklarımız gelecekler ayın 12 de okula gelecekler.
Tüm bu uzaktan eğitim sürecinde öğretmen olarak bende hem duygusal, hem bedensel olarak travmaya maruz kaldım. Bunun sebebi ise okuldan ve öğrencilerimden uzak kalmış olmamın bende uyandırdığı yararsızlık hissi yani yetersiz uyarılmadır. Bunun sonucunda yaşadığım bu travma, başta saçlarımda aşırı dökülmeye yol açtı, sonrası laptop karşısında fazla durmaktan üç numara olan yakın gözlüklerim biraz daha boyut atladı. Geceleri bacaklarıma kramplar girmeye başladı, özellikle sabaha karşı bacaklarıma giren kramplar yüzünden bağırarak uyanır oldum. Bacaklarıma giren bu krampların sebebine doktor sandalyede çok fazla oturuyor olmuş olmamı gösterdi. Reçeteye de yürüyüş eklemeyi ihmal etmedi. Tüm bunlardan başka laptopta fazla zaman geçiriyor olmamdan dolayı sağ dirsekten tenisçi dirseği oldum ve tüm çektiğim acılara rağmen saatlerce bilgisayar başında derslerime devam ettim. Diğer yandan ise sosyal medyada öğretmenler yata para alıyor sözlerini her okudukça içten içe ağladım ve hüznüm girdap oldu, deryalara karıştı içimde limana demir atmak için bekleyen gemiler bir battı. Ağzımda tekerleme gibi dolaştırıp durur oldum, en azından sınıf içinde ders anlatırken, sınıf içinde geziniyorduk, göz teması sağlıyor, jest ve mimiklerle anlattığımız konuyu destekliyor gerekirse biraz şaka biraz tiyatro katarak işin içine dersimizi öğrenciye sevdirerek öğretiyorduk diye. Evet, buda benim tekerlemem olmuştu ağzımın içinde geveleyip durduğum ve çare bulamadığım. Eminim ki ülkemizde benim yaşadığım bu sorunları birçok arkadaşımız yaşamıştır.
Bu eğitim denilen şey böyle olmuyordu, bu işler böyle uzaktan olmuyordu. Birçok öğrencim fırsat eşitsizliği yüzünden heba oldu, bu konuyu ne sizler bana sorun nede ben sizlere anlatayım. Tablet alıyorsun internet yok, telefon alıyorsun veya telefonu var yine interneti yok. Hal böyle olunca birçok öğrencimiz uzaktan eğitim değil uzaktan bitirimin eseri oldu ve gerçekten bittiler. Ben Akademisyen değilim, ama ben iyi bir eğitimciyimdir, öğrencinin gözüne baktım mı hatta gözüne bakmama da gerek yok kafam önüme eğikken, onun leb demeden leblebi diyeceğini anlarım. Güçlüdür insan ilişkilerim, tabii ki psikoloji ve eğitim bilgimde iyidir. Üniversitede Allah hepsinden razı olsun çok iyi hocaların ellerinde yetiştik hiç birinin emeğini inkâr edemem. Bunun içindir ki öğrencinin yüreğinden geçirdiğini, zihninden geçirdiğini gözlerim kapalı okurum. Bilgisayar karşısında da bunları hep hissettim, çocukların nasıl eziyet çektiklerini nasıl utandıklarını ve nasıl bocaladıklarını hep hissettim. Tüm bunlardan dolayı uzaktan eğitim öğrencilerin üzerinde eğitimden ziyade zihinsel kapasiteyi bitirime döndü. Çocuklar artık nefret ettiler cep telefonundan, laptoptan, tabletten nefret ettiler. Dersleri eğlenceli hale getirmek için uyguladığımız web 2,0 tools araçlarından nefret ettiler. Hep şunu söylediler “ Biz okulumuzun açılmasını istiyoruz hocam, böyle uzaktan eğitim ile olmuyor bu eğitim. Öğretmenlerimizi görmek istiyoruz, okulumuzun koridorlarındaki on havayı teneffüs etmek istiyoruz “ dediler ve çocuklar gözyaşları içinde ağladılar. Bilgisayar karşısında uzandım gözyaşlarını silmek istedim ama ekran buz gibiydi silemedim. Oysaki okulda olmuş olsaydı ellerimle silerdim gözyaşlarını. Gerçi şimdi pandemi dönemi peçete uzatır ağlamasını söylerdim. Ruhumuz birbirimize doğru akar sonra gülümserdik, oysa ekran karşısında böyle mi? Çocuk resmen depresyon geçiriyor, müdahale bile edemiyorsun ne kadar acı ne kadar büyük çaresizlik.
Okullarda açılan Dyk kurslarında öğrenciyi toparlamakta zorluk çektik, öğrenci zaten geçen Mart ayından bu yana kopmuş her şeyden ve son derece dağınık vaziyette idiler. Hele bizim öğrencilerimiz gibi göç eden ailelerden gelen çocuklarla bu eğitim işleri daha da zor. Neden zor? Evet, bu zorluğun nedenini sizlere kısaca şöyle izah edeyim, çocuklar evde oturup ders çalışabilmiş ya da ders takip edebilmiş değiller, Çocukların hepsi sağda solda ya minibüslerde muavinler, ya sayfiye yerlerinde garsonlar. Dolayısı ile geçen Mart ayından bu yana doğru düzgün EBA 'da derse girebilen çocuğumuz olmadı. Sınıf öğretmenleri arkadaşlar, ders öğretmenleri arkadaşlar sürekli velileri arayıp durduk lakin öğrenciler uzaklaştıkça uzaklaştılar, ellerimizden sabun köpüğü gibi kayıp gittiler geçen yılın 12. sınıfları yüzlerini bile göremeden çocuklar mezun oldular. Bu nasıl mezun olmaksa ne biz anladık ne de kendileri. Öğrencilerimiz okulda olsalardı derslere adapteleri daha rahat olacaktı, amma velâkin veliye de anlatamıyorsun bazı şeyleri. Ders yapıyorsun EBA 'da öğrenciden çok veli konuşuyor, çocuk mikrofonunu açıyor, iki kelime söyleyecek arka taraftan velinin acayip şekilde bağırmasını duyuyorsun. Sanki çocuklar EBA' ya keyiflerinden oturmuş gönül eğlendiriyorlar, veliler bizlere bu imajı vermek için ellerinden gelen her şeyi yaptılar. Tabi burada tüm velileri kast etmiyorum, ama bu tip velilerle çok karşı karşıya kaldık maalesef. Hal böyle olunca çocuklar bir döküldüler Eba'ya derse gelmek çocuk için acı verici olmaya başladı. Oysaki çocukların EBA'ya geliş sebepleri bile öğretmeninin sesini duyabilmek onu iki dakikada olsa görebilmekti. Öylesine yalnızlaştılar ki evlerde, çocuklar mental olarak ister istemez algılarında sorunlar oluştu. Tüm olumlu ya da olumsuzluklara rağmen ki benim için çok olumsuz bir tecrübe isi, estek köstek bir seneyi kapattık çok acı ama çok acı verici bir deneyimdi benim için. Rabbim nasıl bir sınama yaptı ise bilemiyorum ama bildiğim tek bir şey ülke genelinde 2019-2020 eğitim öğretim yılına denk gelen neslin travmaya maruz kaldığı ve bu bir yılın acısını kolay kolay atamayacaklarıdır. Öğretmenler travmaya mazur kaldığı gibi öğrencilerde travmaya maruz kaldılar hem de travmanın hası, hem de mis gibi alası. Bu travma öyle bir şey ki bu çocukların hayatından tam bir yıllarını alıp götürdü. Zihinsel kapasitelerinin bir yıl daha etkin kullanımı ile zekâ katsayılarının bir tık daha yükseleceği zaman, eğitime ara verilmesi ile birlikte bir düşüş bir gerileme gerçekleşti tüm öğrencilerde. Kendi kendime böyle düşünüp dururken pat okullar açılacak denildi ve 12 Ekim pazartesi günü ortaokul 8. sınıfların okula gelmesi ile yarı dönüşümlü okullar açılmış oldu.
12 Ekim pazartesi günü çocukların okula gelmesi ile birlikte, okul koridorları şenlendi yarımda olsa koridorlar gülümsüyordu. Yalnız işin garibi okul kollarını açmış ama çocuklar yabancılaşmış, ürkek ve korkaklardı, öğretmenlerde ona keza kendi kendine yabancılaşma kavramının içinde sanki yok olmuşlar, çaresizce yeniden birbirleri ile dost olmaya çalışıyorlardı. Çok garip bir çelişki vardı okulun genel yapısının içinde ve kişilerin tutumlarında, davranışlarının ortaya koyduğu anlatım biçimlerinde çok garip tutumlar vardı.
Öncelikle hepimizde maskeler sanki her an hepimiz bir yerlerden Conona Virüs kapacakmışız gibi ürkek ürkek birbirimize bakmalar, yan yana geçerken bile neredeyse aramıza hat çizerek geçmeler, su bile içerken çekinmeler. Baktım öylece herkese her şeye sadece tuhaf tuhaf baktım, sonrasında ise öğrencileri incelemeye başladım. Bazı çocuklar aşırı stresten keke meleme davranışı içine girmişlerdi, bazıları ise farkında olmadan ya kafalarını sallıyorlar, ya ağzını şapırdatıyor, ya da kaşlarını aşağı yukarı oynatıyordu. Anlaşılan o ki çocuklar okula uzak oldukları zaman içinde sadece bilişsel değil, davranışsal bedensel boyutta da gerileme göstermişler ve bu gerileme tik şeklinde davranış boyutuna dönüşmüştü. Seyreltilmiş eğitimde olsa, dönüşümlü eğitimde olsa adına ne derseniz deyin ama bir an önce okulları açın lütfen. Gençlerin ve çocukların durumları iyi değil hepsi bön bön bakıyorlar, eskiden en azından bi eleştirel düşünceleri vardı, itiraz ederlerdi şimdi hepsi koyun gibi olmuşlar ne söylerseniz söyleyin itiraz bile etmeden boyun eğiyorlar. Kendi kendime dedim bu yoksa yüzlerindeki maskenin mi sırrı. Bunların bilinçaltına işlemiş “Konuşmak yok “ diye artık ağızlarını bile açmayan birer vatandaş olmuşlar. Eyvah bizim uzaktan eğitim meğerse çoktan olmuş uzaktan bitim. Bu bitirim öyle bir şey ki hem öğretmeni, hem öğrenciyi hem de velileri çatır çatır gerek sağlık, gerek maddi gerek manevi bitirdi vallahi ve hiç birimizin sesi duyulmadı. Girdap içinde kayboldu gitti duygularımızla birlikte çığlıklarımız. Bir an önce eski günlere dönme özlemi ile diyorum bu uzaktan bitirimin son bulmasını diliyorum
Felsefe Öğretmeni
Nesrin KARADUMAN

& quot;