Dijital Yerliler
“Sokakta koşmayan, top oynamayan, dizini yaralamayan çocuklar büyüyor” ve ben bunu romantik kaygı ile söylemiyorum. Bunlar eksildikçe dönüştüğümüz şey, başka bir insan modeli...
Her şeyin bir dengesi olmalı, çocukluk da bir denge meselesi... Bir insanın maksimum nöron sayısına ulaştığı yaş iki yaştır, ileriki yaşlarda ise bu yarı yarıya düşüyor, çalışmayan, çalıştırılmayan nöronlar yok oluyor, kendi kendimizi var ederek ya da yok ederek kişiliğimizi oluşturuyoruz. Merhameti, sevgiyi, saygıyı bir canlıyı sevmeyi bu yaşlarda kazanır, sosyal ilişkilerinin temellerini bu yaşta atarız. Temelde çocuklara öğrettiğimiz şeyleri, geleceğe yatırım olarak düşünürsek aslında sorunu çözeriz.
Teknolojinin sınır tanımadığı, kısa zamanda birçok kaynaktan çok şey öğrendiğimiz, bilgiye ulaşmanın zaman almadığı bu yüzyılda bizden ve çocuklarımızdan beklenen, bilgiyi üretmemiz, sorgulamamız, işbirliği geliştirmemiz. Birçok alanda da yetkin olmamız gerekiyor. Biz teknoloji ile doğmadık sonradan gördük, sonradan öğrendik. Ama şimdiki nesil teknoloji ile doğdu o yüzden çocukları bundan mahrum etmek, soyutlamaya çalışmak yanlış olacaktır, teknolojinin sonradan görmeleri biziz yani dijital göçmenleriz, çocuklarımız ise dijital yerlileri... Bu demek değil ki çocuklara sınırsız zaman tanıyalım, gerçek hayattan koparalım. Her şeyde bir denge olduğu gibi burada da doğru dengeyi kurmak önemli. İster istemez çocuklar, gençler sinirli, gergin, tahammülsüz; tabiki sadece onlar değil, bizlerde aynı durumdayız. Ele geçirildik adeta, küçücük telefonlara sığdırdık dünyayı, bunun sonu var mı, yok.
Fakat ne kadar çok teknoloji ile donatılsak da ne yazık ki yanlış bir algı ile teknolojiyi kullanmaya devam ediyoruz. Uzmanlar iki, üç yaş çocuklarının hayatında bilgisayar, tablet ve televizyonun olmaması; okul öncesi çağındaki çocukların dijital deneyiminin ise günde otuz dakika gibi bir zamanla sınır olması gerektiği tavsiyesinde bulunuyor. Her şeyi bilen bizler teknolojik araçları da sadece işimize geldiği gibi kullanıyoruz. Çocuk parkında bile telefon ya da tabletle oynayan çocuklar görebiliyoruz. Otobüste yolculukta çocuğun elinde telefon, evinde elinde televizyon kumandası. Çocuklar sınırsız izliyor, sınırsız oynuyor. Çocukların artık hayatlarında gerçek arkadaşlar yerine sanal arkadaşlıkları var, sosyal hayattan bir haber bir nesille karşı karşıyayız. Yetişkinler için bile kontrol edilemeyen bu durum, çocuklar ve gençler için daha da vahim. Dijital bağımlılık gelişti, yoksunluk, eksiklik hissediyoruz. Bu çağa, insanın dijital teknolojiye hükmetmesi belki söz konusu değil ama en azından kontrol etmeye çalışması mümkün...
Çocuklar için birkaç küçük öneri olsa, çocukların hayal güçlerini zorlasak, oyun kurmalarını sağlasak örneğin, ekranların yerini biz alsak belli bir süre, kendilerini çevrelerini keşfetmelerine olanak tanısak, doğru planlamalar yapsak, çocuğa ayırdığımız süre daha uzun olsa. Üretmeye paylaşmaya özendirsek, çocuklar kendileri üretse, kendi oyunlarını kurup hayal güçlerini ortaya çıkarsa ve tasarlasa, bundan bir yıl sonrasını öngörmek belki mümkün değil fakat çocukları üretmeye teşvik etmek yol çizmek kolay, zaman ayırmak kolay. Unutmayalım ki bir çocuğa verilecek en güzel şey tablet veya telefon değil; ilgi ve sevgidir. Dengeli ve bugünü anlayan çocuklar için yol gösterici olalım.
& quot;