Eğitimde Ailenin Önemi
Toplumda fazilet ve rezilet kelimelerinin ne anlama geldiğini insan ilk kendi ailesinden öğrenmeye başlar. Kişi çocukluk döneminde bu iki kavramı doğru ve özümsemiş biçimde anlamlandırabilirse yetişkinliğe hazırlık dönemlerinde topluma faydalı bireyler olma yolunda ilerler. Bu tür hikâyeler kuşkusuz yaşayan tarihteki hikâyelerde mevcuttur. Her ne kadar kişinin karakterinde iyiyi seçebilmesi ya da yapabilmesi ile ilgili alacak olduğu kararlarda kişiyi yönlendiren duygu ve erdeme fazilet desek de; fazilet kelimesi sözcüklerin bir araya getirilmesi ile yaşatılabilecek bir olgu değildir. İslam Dini’nde bile fazilet “ olgunluk” ya da “erdemlik” olarak tanımlanmaktadır. Faziletin insanı güzele yönlendirdiği ve ahlaki sorumlulukları yerine getirmeyi sağlattığı, hatta kişiye insani değerlerde iyi huyların edinmesine de kolaylaştırıcı nitelikleri ile de vitamin değeri olduğunu söyleyebiliriz. Çevremizde sağlam karakterli insanların pek çoğunda var olan özellikler de dinimiz açısından da faziletli kimseler olabilmektedirler. Nitekim bu unsurların geliştirilmesinin temeli yine toplumda aile kavramı ile ilgili temellerin oturtulduğu düzenle de ilişkilidir. Cömertlik de merhameti gerekli görmeyi ele aldığımızda çocuğun sosyal çevresinde başkalarına yardımcı olmak için var olan imkânlar çevresinde insanlardan sakınmadan kendi olanakları ile yardım amacını öğrenebilmesi kimi zaman cömertliğin kimliğe yansımasını ummak adına ipe un sermek gibidir. Ancak bu tür değerlerin planlı ve programlı amaçlar doğrultusunda pedagojik esaslar doğrultusunda yapılandırılmasında eğitim kurumları çok önemli bir merkezdir. Eğitim çocuğun ailede oluşturduğu karakter ve kişiliğine toplumsal değerler bütünlüğünde değer katmak adına önemli bir unsurdur. Ancak günümüz yüzyıl insanlığında eğitimin sadece okullarda formal yollarla öğrenciye etki yarattığını sanmak kuşkusuz büyük bir yanılgı içerisine düştüğümüzü tanıklık ettiğimiz olaylarla göstermektedir. Çocuklar elektronik ekranlardan edindiği olumlu ya da olumsuz düşünce deneyimlerini biz yetişkinlere de yansımakta iken değer yargılarımıza ters durumlarda kuşak çatışmaları ile de karşı karşıya kalabilmekteyiz. Her geçen gün insanoğlunun inşa ettiği şehir kültürünün getirisi olarak insanlık doğadan uzaklaşmaya maruz kalabilmektedir. Hepimize bir parça toprağa ve temiz havanın solunduğu yeşil manzaranın yoksunluğunun fotoğraf veya resimlerle moral olurken; adeta evlere hapsolduğumuz dört duvarlarda enerjisi oldukça yüksek radyasyonlara ailelerimizle maruz kalmaktayız. Toplumsallaşma, aile ve birlik kavramlarının değerlerimizde kaybolduğunu görmek sanıyorum hepimizi gelecek kuşaklar adına ürkütmektedir.
Toplumun en küçük sosyal kurumlarından biri olan ailenin toplum örf, adet, değerlerinin yanı sıra hukuk kuralları ile de biçimlendiğini bilmekteyiz. Anne, baba ve çocuklardan oluşan bu küçük sosyal kurum yapısının oluşturulması sürecinde aile bireylerinin her birinin gerek birbirlerine gerekse yaşamakta oldukları topluma karşı bir takım sorumlulukları vardır. Aile kavramı ile ilgili tanımlamaları incelediğimizde toplumda kan bağı ya da evlilik bağı ile bir araya gelen en küçük toplum biriminin aile olduğunu belirtebiliriz. Aile bireylerinin birbirlerine karşı olan sorumluluklarının yanı sıra aile varlıklarını yürüttükleri ve mensubu oldukları toplumun toplumsallaşma sürecinde de aktif bireyler olarak bir takım sorumlulukları bulunmaktadır. Nitekim aile içerisinde huzur, muhabbet ve neşeyi içtenlikle yaşayan bireyler bu duyguları topluma da ayna şeklinde yansıtacaktırlar. Toplumda ailenin tahribata uğraması şüphesiz toplumsal huzura da olumsuz yansıyacaktır. Sürekli çatışma ve tartışmaların olduğu bir aile ortamında yetişen çocukların olumsuz duygu ve davranış bozuklukları yetişkin olduklarında toplum huzuruna çeşitli suçlar içinde yer alabilmelerine neden olabilmektedir. Bu nedenledir ki toplumun en küçük sosyal kurumu olan aile devletler tarafından da yasalarla korunmaktadır ve yasalar çerçevesinde güvence altına alınmıştır. Her toplumda aile sorunlarının topluma, toplum sorunlarının da aileye yansır. Bu nedenle devlet sosyo-kültürel olanaklarla hem topluma hem de aileye etki etmektedir.
Türk toplumu aile kavramına değer veren, akrabalık ilişkilerini kültür değerleri içerisinde değerlerimiz adı altında saygı, sevgi, hoşgörü ve merhametin yanı sıra yardımlaşma ile kucaklamayı başarmış bir toplumdur. Kültürel değerlerin ilk sosyalizasyon süreci her birey için ilk aile çatısı altında şekillenir ve bireyin sosyalizasyon süreci yaşı ilerledikçe sosyal çevresinin de etkisi ile temellerini oturtmaktadır. Dünyada her geçen gün küreselleşmenin bir diğer getirisi de aile bağlarının köreltilmesi ve ana baba ayrılıklarının her geçen gün gerek Türkiye’de gerekse adanın kuzeyinde hızla çoğalmakta olduğuna tanıklık etmekteyiz. Hatta bu olumsuzluklara tanıklık eden gençlerin pek çoğunun evlilikten korktuğunu, “Bekârlık sultanlıktır” atasözü ile bekârlığın özgürlük olduğunu öne sürdüklerine de tanıklık edebilmekteyiz. Oysa özgürlük biz sorumluluk üstlendikçe edindiğimiz bir konfordur. Yani sorumluluk bilinci gelişmiş olan bireylerin evlilik ile ilgili üstlenmekte oldukları sorumluluklar onların huzurlu ve sosyal yaşamlarında hedeflerine ulaşmakla ilgili edindikleri norm ve değerlerin de sağlıklı ilerlemesine etken bir refah olmaktadır. KKTC devleti boşanma ile ilgili son yıllarda çiftlerin boşanmalarına ilişkin zorlayıcı tedbirler alsa da boşanma oranı her geçen gün çoğalmaktadır ve bu ayrılıklar sonucunda pek çok çocuk küçük yaşta anne ve babanın bütünlüğünün olmadığı aile ortamlarında büyümektedir. Toplumda aile içi şiddet, kadın ve erkeğin her ikisinin de çalışması ile birlikte kadının değişen rollerinin henüz Türk toplumu olarak kadının ev hanımlığı ile ilgili sorumluluklarında yardıma ihtiyaç duyması ile ilgili gerçeklerin görmezden gelinmesi de büyük bir dezavantaj olarak düşünülebilir. Pek çok erkek aile değerlerinde kadın rollerini kültürel değerler kapsamı içinde biçimlendirmektedir. Toplumda kadının ebeveynlik sürecindeki yalnızlığını başta annelik rolünde doğum sonrasında kadının iş hayatına kısa bir süre sonra başlamak zorunda kalması annelikle ilgili rollerini çocuğu ile yeterli zaman geçirememesine neden olan bir düzenle yüz yüzeyiz. Annelerin çaresiz ve oldukça ağır bir sorumluluk olan insan yetiştirme ve büyütme sürecinde yalnızlığını her çalışan anne işinden izinli olduğu loğusalık sürecinde hissedebilmektedir. Bu sorunların temel nedeni evlatlarımızı yetiştirirken onlara nasıl rol model olduğumuzla ilgili gerek aile bireylerimizin gerekse yasal olarak kadınlarımızın özellikle sağlıklı annelik yapabilmeleri ile ilgili devletin kadınlara yasal haklarla ilgili “annelik” lütfu ile ilgili geleceğe yatırım yapmakla ilgili bir düzenlemenin olmamasıdır. Sosyal devletlerde ise yasaların gücünü kamu spotları çerçevesinde topluma doğrudan ya da dolaylı yollarla rol model olan reklamlarda ya da dizilerin yanı sıra filmlerde algı logaritmalarının doğru kodlanması ile ilgili toplum algısında doğru şemaların kodlanması ile ilgili çabalarında ciddi anlamda stratejik planlamalar olduğunu görebilmekteyiz. Nitekim bu tür yaptırımların sağlanabilmesinde eğitim, sağlık, yargının yanı sıra pek çok sivil toplum kuruluşunun birlik ve bütünlük halinde çalışması bir gereklilik olarak düşünülmelidir. Gelişmiş ülkelerde aile kavramına verilen değer ve önem özellikle Batı toplumlarında ailenin bölünmesinden kaynaklanan yıkıcı eylemlerin arttırılması nedeni ile son yıllarda bütünleştirici bir yönde şekillenmektedir. Türk toplumunun dış ülkelerin de gözleminde güçlü aile yapısı ile bilinmektedir. Peki, adeta tüm milletlerin özendiği bu özellik ile ilgili dış dünya ülkelerinin Türk Devletlerini zayıflatma politikalarında toplum olma özelliğini kazandıran ve birlik- beraberlik ve yurt sevgisini manevi olarak hisseden Türk toplumu adına biz yetişkinler toplumda üstlendiğimiz sorumluluklar gereği nelere karşı uyanık olmamız gerekmektedir? Öncelikle “Edindiğimiz mesleklerin icraatlarını en iyi haliyle yerine getirebilmekle ilgili isteklilik ve çabamızda sınırlarımızı zorladığımızdan emin miyiz?” sorusuna dürüst cevap verebilmemiz gerekmektedir. Bunun yanı sıra “Evlenme lütfuna erişip hayatımızı birlikte idame etme yolunda ilerlediğimiz hayat arkadaşımıza ne derecede sevgimiz ve güven duygumuzla ilgili samimiyiz?” sorusunda da kendimizle samimi olarak yüzleşebilmemiz gerekmektedir. Hatta “Anne ve babalarımız başta olmak üzere akrabalarımıza karşı ne derecede içten ve samimi insanlığımız var? Ve tüm bunların çerçevesinde yetiştirmekle mükellef olduğumuz yavrularımıza ne derecede iyi insan yetiştirmek adına rol model olmaktayız?” sorularına cevap vermekle ilgili duygu ve düşüncelerimizde hakkaniyete değer verir bir yanıt sunabilmemiz gerekmektedir.
Yorgunluktan evlerimizde adeta çocuklara bakıcılık görevi gören tablet ve telefonlarda çocuklarımızın ekranda izlemekte oldukları filmleri seçerken nelere dikkat etmekteyiz? Yoksa izdivaç programlarında olduğu gibi son yıllarda Türk sineması ile ilgili filmlerde arz ve taleplerde kadın rolleri ile ilgili değişen yapılaşmalara ne denilebilir? Ekran görüntülerinde evlilik hayatlarında mutsuzlukların çözümü ile ilgili mutluluğu aile dışında başka bir bireyden aramaları ile ilgili doğrudan ya da dolaylı olan mesaj ve kodların çocuklarımıza gelecekte kuracak oldukları yuvalarında en ufacık bir çatırtıda çözümün terk etme ya da aldatma olduğunu gözlemledikleri filmlerden edinme risklerinin varlığını yok mu sanıyorsunuz? Bir bakıma çocuk için eğlence aracı olan dijital oyun araç gereçleri ile ilgili çocuğun denetlenmesi ve sağlıklı büyümesi ile ilgili sınırlılık ve takipler çerçevesinde yönlendirmede çocuğuna yeterli derecede rehber olmayı başarabilen kaç ebeveynimiz vardır? Peki; biz eğitimciler tercih ve kararlarımızda rol model olabilmekle ilgili acaba ne durumdayız?
Eğimde oyun kavramı ile ilgili çocukların gelecekte edinecekleri rollere hazırlıkları önemli bir unsurdur. Çocuk oyunları her insanın birey olma sürecinde sağlıklı deneyimlerle yetişkinliğe de hazırlanması sürecindeki ön hazırlıkta yararlandığı bir araçtır. Eğitimde oyun ile ilgili ile ilgili savaş ve şiddet unsuru taşıyan silah ya da tabanca gibi oyuncak malzemelerine özenen erkek çocuklarının bu oyuncakları kullanmasına izin vermeyen barışçıl insan yetiştirme isteğimizle ilgili gelecek yıllarında vatani görev olarak yaşamlarında askerlik görevi ile yüzleşecek olan çocukların askerlik yapmak istememelerindeki sebepte vatanı düşmana karşı korumaya ilişkin görev üstlenmeye olan isteksizliklerin sebebi sizce neler olabilir? Her geçen gün biraz daha acımasızlaşan dünyadaki kapitalist düzenin tüm dünyayı esir aldığı zaman yolculuğunda ev ekonomisi ile ilgili kadının çalışmak zorunda olması nedeni ile annelik rollerini yerine getirmesine engel olan faktörlerin toplumsal yozlaşmaya etkilerinin farkında olan toplum nüfusunun yüzde kaçıdır sizce?
Çocuklarımızı ne derecede tanıdığımızın bilincinde miyiz? Öğretmenlik mesleğinin bilincinde olan öğretmenler bazı konularda pek çok anne ve babadan mesleğin getirisi olarak çocukları tanıma ve anlama adına şanslı sayılabilirler. Ancak evlat sahibi olan her annenin çocuğa etki eden karakteristik özellikler tüm mesleklerde olması gereken nitelikler olarak düşünülmese de insan varlığı artık her meslek grubunda insanı tanıma ve anlamayı gerektirir nitelikte olabilmelidir. 2020 yılına damgasını vuran Corona virüsü etkisi ile normal yaşamlarımızda pek alışık olmadığımız maske, eldiven ve siperliğin yanı sıra dezenfektan ürünleri bu çağ içinde çocukluğunu yaşayan okulöncesi ve ilköğretim çağındaki çocuklara ne tür izler bırakacağını henüz tam olarak tahmin edememekteyiz. Ancak başta sosyal mesafe ve paylaşım ve etkileşimden uzak olmak tüm toplumlarda toplumsallaşma süreçlerinde değer ve normlara da etki edebilecek nitelikte ciddi bir sorundur. Pandemi sürecinde evde yalnız kalan çocukların eğlence unsurları ev ile ilgili işlevlerde yer almak ya da televizyondaki çizgi-film ya da filmler olabilirken, sosyo -ekonomik farklılıklara göre bu durumlar da değişebilmektedir. Ebeveynlerin insan sağlığını tehlikeye atan Covid 19 nedeni ile eğitime ara veren çocuklarının kişilik ve ruhsal gelişimlerinde onlara olan yaklaşımlarında sergilemiş oldukları tutum ve davranışların onlara ayna gibi yansıyacak bir tılsım değeri olduğunu hepimiz bilmekteyiz. Ancak çocuklarını tanıma ve anlamakla ilgili iki durumu göz önünde bulundurmayı da ihmal etmemek gerekmektedir. Bunlardan biri bazı çocukların realist, bazı çocukların ise hayalperest oldukları gerçeğidir.. Her çocuk elbette yaratıcı düşünce ve zekaya sahiptir. Fakat çocukların seçtikleri kitaplar, izledikleri şarkılar ve hatta dinledikleri müzikler bile onların dünyaya bakış felsefelerini yansıtabilmekte olduğunu biz yetişkinlerin onları takip ve izleme süreçlerinde doğru anlamamız adına gerekliliği kuşkusuz kaçınılmazdır. Realist çocukların dokunsal özelliklerinin yanı sıra mantıksal matematiksel zekâ güçleri hatta fen ve teknolojilere ilgisi dikkat çekerken, hayalperest çocukların sanatın yanı sıra görsel ve işitsel algılarının üst düzeyde olması hatta insan ile ilgili iletişim, moda, üretim ve tüketimde kalite vs. gibi konularak önem vermekte olduklarını belirtebiliriz.
Her geçen gün aile danışmanlığının önem kazanmakta olduğunu, ebeveynlere akıl ve ruh sağlığı yerinde olan bireyler yetiştirebilmeleri ile ilgili rehberlik hizmetlerinin sağlanması ihtiyacını eğitimciler olarak hissedebilmekteyiz. Bir sınıfın içerisinde 30 ya da 35 tane çocuğun olduğunu düşündüğünüzde her çocuğun farklı farklı hanelerden bir sınıfta toplandığını hepimiz bilmekteyiz. Her ne kadar ortak dil olarak Türkçe konuşan iletişimde pek çok çocuğun anadilinin Türkçe olduğu okul yapılarına sahip olsak da son yıllarda değer algılarında aileye önem veren bir toplum olarak anne- babası boşanmış çocuklarımızın yalnızlığı ile ilgili okullarda da herhangi bir güçlendirme politikasının olup olmadığını tartışabilmemiz gerekmektedir. Gelecekle ilgili yatırımların sağlanmasında Türkiye devlet olarak bir takım politikalar icra edebildiğini basın ve yayın kuruluşları aracılığı ile sürekli görmekteyiz. KKTC’de henüz kadın şiddet ve terör eylemleri ile ilgili kamusal hizmet adına oturtulmuş bir düzen olmasa da çeşitli sivil toplum kuruluşları aracılığı ile topluma fayda sağlamaya gönül vermiş insanlar kendi çabaları ile bir takım uğraşlar sergilemektedirler. Gerek Türkiye’de gerekse Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde diğer gelişmiş dünya ülkelerinde olduğu gibi ev ekonomisine katkıda bulunmak niyetiyle çalışmakta olan kadınlarımızın aileye karşı sorumluluk sürecini uzaktan eğitim sürecinde oldukça fedakâr bir biçimde dengede tutmaya çabalamaktadırlar. Her ne kadar erkekler ev ekonomisine katkı sağlama süreçlerini kadınlardan daha önce deneyimleyen babalar bir takım değerleri çocukluklarında var olan düzene göre değerlendirebilmektedirler. Dolayısıyla annelik ve babalık görevlerinde de eşlerin birbirlerine olan tutum ve davranışlarında uyumsuzluklar olduğunda eşlerin birbirleri ile iletişimi kopabilmekte ve bu durum aile müessesesini yaralayabilmektedirler. Aile içi şiddet ve eşlerin uyumsuzluk süreçlerinin bir kısmı boşanma ve ayrılıkla neticelenebilmekte iken; pek çok evliliğin de anne ve baba kavgalarına tanıklık eden çocukların hane içinde yaşamakta olduğu fiziksel ya da duygusal istismarların da var olduğunu tahmin edebilmekteyiz. Bu anlamda gerek okullar, gerek sosyal hizmetler, gerekse hukuksal anlamda yeni yaptırımların hareketlilik gerektirdiğini hissedebilmekteyiz. Anne ve babası ayrılmış olan pek çok çocuğun yasa ve kanunlar çerçevesinde baba izni olmadan yurt dışı sosyal faaliyetlerden mahrum kalabilmekte olan her geçen gün okulların en fazla şahitlik ettiği aile sorunlarından biri olabilmektedir. Bunlar dışında sağlık ya da eğitim masraflarında nafaka sorunları da en çok bilinen sorunlardan biridir. Boşanma sonucunda velayeti anne üzerinde kalan çocuklara baba tarafından verilmesi umulan nafaka parasının yatırılmaması sorunu çocuğun hem kişisel gelişimine hem de eğitim gelişimine olumsuz yansıyabilmektedir. Anne babalıkla ilgili görev ve sorumlulukları üstlenmeye istekli olamayan ebeveynler çocuklarına yanlış model de olabilmektedirler. Bu bağlamda devletin ciddi anlamda başta okullar olmak üzere sosyal hizmetler ile işbirliği yapmakla ilgili çocuk haklarının işlevleri ve eksikliklerin geliştirilmesinin yanı sıra uluslararası standartta her hakkın yasallaştırması gerekmektedir. Boşanmış anne ve babaların çocuklarının yanı sıra aile içi şiddete maruz kalan her çocuğun da devlet tarafından korunmakta olduğuna olan güvencenin sağlanması da kuşkusuz bir yasal gerekliliktir. Ebeveynlerin çocukları ile ilgili bir takım kararlarda söz hakları olabildiği gibi çocukların sağlıklı yetiştirilmesi ve gelişimleri ile ilgili sorumluluk ve görevleri ile ilgili de yasal düzenlemelerin gerekliliği okullarda öğretmenlerin tanıklık etmekte olduğu örneklerle doludur. Sağlık aşılarının ihmal edildiği, ağız ve diş bakımının yanı sıra bedensel olarak bağışıklık seviyesi düşük olan, beslenme ve bakımın yanı sıra hijyenden muaf olan ev ortamlarında yaşamakta olan çocukların durumlarını doğru gözlemleyebilmek ve takibinin yapılması gerekmektedir. Bu süreçlerde okullarda yapılan gözlem ve raporların okul idaresi ve bakanlıklar işbirliğinde çocuğun gelecekteki yaşamında sağlıklı bir yurttaş olarak yetiştirilmesine hizmet edebilir bir yol haritası oluşturulması gerekmektedir. Devletin bu yönde ihtiyaç analizleri yapabilmesi ve bu ihtiyaçların sağlaması ile ilgili varsa istek ve taleplerin doğru değerlendirilmesi toplumsal ihtiyaçtır. Yoksulluğun ve yoksunluğun aile bütünlüğünde çocuk yetiştirmekle ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının yanı sıra sivil toplum kuruluşları işbirliğinde ne gibi eksiklikler ve yetersizlikler olabileceği bilimsel araştırmalar çerçevesince şekillendirilmelidir. Bu çerçevede yer alacak olan her yatırım bir insan kaynağı yatırımı olacaktır. En önemlisi eğitimde aile katılım faaliyetlerinin veli eğitimleri ile ilgili boyutları stratejik planlar çerçevesinde adım adım geliştirilip planlanması toplumsal kalkınma adına ailede yara ve bu yara izlerinin iyileştirilmesinde oldukça önemlidir.