Uçmaya Zorlanan Balıklar
“Düşünme, anlama, araştırma ve sorun çözme yetkinliği gelişmiş,milli kültür ve demokrasinin bilincinde, iletişime ve paylaşıma açık, sanat duyarlılığı, öz güveni,öz saygısı, hak, adalet, sorumluluk bilinci yüksek, öğrenmeyi bir yaşam tarzı haline getiren, sağlıklı ve mutlu bireylerin yetişmesine ortam ve imkan sağlamaktır “deniliyor MEB 2019-2023 Stratejik Planında.
Yani hayata hazır, sağlıklı ve mutlu bireyler yetiştiren bir eğitim sistemi hedefleniyor. Sağlıklı, mutlu diyor. Şimdilerde bakıyorum da çocukların gözlerine; ışık yok, renk yok, heves yok. Çünkü mutsuzlar, sadece akademik açıdan yetiştirmeye çalışıyoruz çocuklarımızı.
“Öğretme “ dayatma, öğrenme ise gönüllülük gerektirir. Tam da burada başlıyoruz yanlış yapmaya. Akademik olarak desteklerken; sosyal, duygusal yönlerini aç bırakıyoruz çocuklarımızın... Mutsuzlar çünkü sanat yok, müzik yok, spor yok, resim yok.Dersler var, sınavlar var, yarış var. “Senin çocuğun bu okulu, benim çocuğum bu okulu kazandı “yarışı içindeyiz. Hal böyle olunca çocuklarımızın hayal güçlerini kendi ellerimizle mahvettik. Çocuklarımız şimdilerde sadece bakıyor. Ağaca bakıyor fakat ağaçtaki yaprağı, meyveyi, çiçeği, böceği görmüyor. Sadece bakıyor ama güzellikleri fark edemiyor. Geleceğimiz, umudumuz, mutluluğumuz, hayata tutunma çabamız olan çocuklarımızı akademik donatıları dayatarak öğretmeye çalışıyoruz. Öğrenmeye teşvik etmiyoruz. En okumuş olanımızdan hiç okumamış olanımıza kadar bizler, onlar için bir hayat planlıyoruz. Çocuklarımızın hayatlarını, kariyerlerini, geleceklerini velhasıl her şeyini bizler planlıyoruz. Eğitimleri için harcadığımız paralardan dem vuruyoruz eşe dosta. İstiyoruz ki ayakları hiç taşa değmesin, doğsun, büyüsün, gelişsin... Hazırladığımız, incelikle planladığımız hayatı yaşasın. Bu mümkün mü? Tabiki mümkün olmayacak. Çocuk düşmeyi, kalkmayı, hata yapmayı, kendi başına karar verip karar almayı da öğrenmeli, verdiği kararın arkasında durmayı da bilmeli. Hep bir plan program içinde “proje çocuklar “yetiştirmeye çalışmayalım ne olur. Okul öncesinden başlayarak liseye kadar çocuklarda olan yetenekleri buduyoruz sürekli. Çocuk tam müziğe, görsel sanatlara , oyuna yönlenecekken “yok yok ders çalışman lazım, sonra yaparsın “diyoruz. Sonra mutsuz çocuklar, mutsuz yetişkinler olarak çıkıyor karşımıza.
Halbuki çözüm basit; çok şey öğretmeye çalışmadan beceri kazandırmaya çalışşsak, yapamadıklarında rehberlik etsek, içlerinde olan yeteneklerini budamasak her şey çok daha kolay olacak. Her şeyi kararında yapsak, kantarın topuzunu kaçırmasak, kendi yeteneklerine göre eğitimlerini versek, gelişimlerini göz ardı etmesek, ne kadar güzel olurdu. Hem çocuklar hem de biz yetişkinler ve eğitimciler sağlıklı ve mutlu olurduk.
Köy enstitülerinin duvarında bulunan bir yazıyla bitirelim.
“Burada hiçbir balık uçmaya, hiçbir kuş yüzmeye zorlanmaz. Her öğrenci yeteneğine göre eğitilir”
& quot;