Sınıf Yönetiminde Öğretmenin Sınıf Yönetimi Rolleri Hakkında Yapmış Olduğu Röportaj

Eğitim Bilimleri - NAZMİYE HAZAR

Nazmiye Hazar’ın Prof. Dr. Tuncay Akçadağ İle Sınıf Yönetiminde Öğretmenin Sınıf Yönetimi Rolleri Hakkında Yapmış Olduğu Röportaj

Nazmiye Hazar: Hocam öncelikle Nirvana Sosyal Bilimler Dergisi’ne hoş geldiniz! Öğretmenin öğretme sürecinde sınıf yönetimi ile ilgili gerek öğretmen olarak sorumlulukları gerekse sınıf yönetimindeki rolleri hakkında öğretmenlerin dikkat etmeleri gerekenlerle ilgili neler sıralarsınız?
Tuncay Akçadağ: merhaba, hoş bulduk, çalışmalarınızda başarılar dilerim. Sınıf yönetimi konusu aslında öğretmenliğin temelini oluşturan bir olgudur. Bu başlık altında ele alınan konular sınıfta öğretmeni yönetici ve giderek lider yapan pozisyonları içermektedir. Söz gelimi, iletişimi doğru biçimde gerçekleştirme, sınıf kurallarını doğru biçimde oluşturabilme ve uygulayabilme, sorun davranışları doğru biçimde yönetebilme, öğrencilerin derse motivasyonunu sağlayabilme, olumlu davranışlarını pekiştirebilme, dersini amaçları gerçekleştirebilecek biçimde planlayıp uygulayabilme, ölçme ve değerlendirme becerileri bu kapsamda ele alınan konulardır. Ayrıca konuyu öğretmenin yöneticilik ve liderlik becerileri olarak iki aşamalı ele alınıp aktarılmasını da gerekli görüyorum. Öğretmenin yöneticiliğini mevzuatta ondan beklenilenler olarak düşünürsek, liderliğini de öğrencilerini ve sınıfını başarılı kılacak, onun yaratıcılığına, tarzına, adanmışlığına bağlı uygulamalar olarak düşünebiliriz. Temelde dikkat edilmesi gerekenler öğretmenlerin bu konuları konu olmaktan öte beceriye dönüştürebilmesi ve usulüne uygun profesyonelce kullanabilmeleridir.
Nazmiye Hazar: Öğrencilerin öğrenme sürecindeki başarısı ile öğretmenlerin sınıf yönetimi rolleri arasında nasıl bir ilişki olduğunu düşünüyorsunuz? Neden?
Tuncay Akçadağ: Yukarıdaki sorununuzun devamı olarak düşünebiliriz aktaracaklarımı. Sınıf yönetimi ile ilgili becerilerin doğru olarak uygulanması ve bu konudaki çalışmaların amacı öğrencilerin başarılarını artırmak ve sınıfa toplanmış topluluğun bir arada olmasının avantajlarını kullanmaktır. Bu konudaki çalışmalar da göstermektedir ki bu kapsamdaki uygulamaların çoğu öğrenci başarısını anlamlı düzeylerde etkilemektedir. Söz gelimi CNN’in internet sayfasında ilgimi çeken bir çalışmayı çevirerek (https://edition.cnn.com/2020/01/30/health/teacher-praise-wellness/index.html) Milliyet Blog sayfamda yayımladım. Çalışmanın başlığı “Öğrencilerini Takdir Eden Öğretmenler Öğrencilerin İstendik Davranışları Göstermesinde %30 Artışa Yol Açıyor” idi. Benzer örnekleri çoğaltmak mümkün. Öğlencilerin motivasyonlarını sağlamadaki beceriniz onların sınıfta olmalarını keyifli hale getiriyor ve derse olan ilgisini artırıyor. Kural oluşturmayı ve uygulamayı doğru yaptığınızda onların topluluk içerisinde nasıl davranacaklarını öğretiyor ve kurallara uyma alışkanlığını kazandırıyorsunuz. Dersinizi planlayıp ders amaçlarınızı zamanında ve etkili bir biçimde gerçekleştirdiğinizde öğrencilerinize zaman yönetimini ve planlı çalışmayı örneklemiş oluyorsunuz. Aslında bahsettiğimiz sınıf yönetimi ile ilgili becerilerin eğitimi, nitelikli öğretmeni elde etmenin en önemli ayağını oluşturuyor.
Nazmiye Hazar: Öğretmenin başarısı ile ilgili sınıf yönetimi rollerinde toplumsal yapı ve toplumun kültür değerlerinin nasıl bir etkisi olduğunu düşünmektesiniz? Bununla ilgili örnek verebilir misiniz?
Tuncay Akçadağ: Öğretmenin öğretmen olmadan yetiştirilme biçiminin öneminden söz etmemiz gerekiyor. Bireyin yetiştirilme biçimi veya şu ya da bu nedenle kişiliğine yansımış olumsuz öğeler, öğretmen olduktan sonra nasıl şekillenecek? Çocukların iyi öğretmenlerden ziyade iyi modellere ihtiyacı olduğunu varsayarsak öğretmenin doğru bildiği yanlış uygulamaları nasıl ele alacağız? Belki de bu sorunun cevabı bu günkü nitelik arayışlarımızın temelini oluşturuyor. Senge’nin dediği gibi bugünün sorunları önceki çözümlerimizden kaynaklanıyor. Gelişmiş ülkelerin uygulamalarında öğretmen olacak kişilerin seçiminin büyük önem taşıdığı ve öğretmen eğitimine gereken önemin verildiği, öğretmenlik mesleğine karar vermenin zor ve sorumluk isteyen bir yol gerektirdiği görülmektedir. 6 yıllık eğitimlerden sonra kişiyi zorlu mülakatlardan geçirip öğretmen olarak atanması söz konusu olmaktadır. Böylece okulda olması gereken doğru modellere ancak ulaşılabilmektedir.
Uzunca zamandır öğretmen eğitimleri yapmaktayım. Bir proje kapsamında uzman eğitici olarak 76 ilde toplamda altı bini aşkın öğretmenle sınıf yönetimi konularında yüz yüze eğitimler yaptım. Hala da devam ediyorum. Öğretmenlerim beni bağışlasınlar, gördüğüm tabloda bu işe uygun öğretmen sayısı %5-10 arasında. Büyük çoğunluk olması gerekenin uzağında. Bunun nedeni öğretmeni seçme ve yetiştirmedeki uygulamalardan kaynaklı. Eğitimlerde okulun, sınıfın, öğrenciliğin ne olduğu ile ilgili temel bilgilerin yokluğuna sıkça şahit oldum. Bu nedenle “iyi Öğretmen, Doğru Okul” diye bir kitap yazdım. Örneğin kendi geldiği ortamda dayak atmanın çok işe yaradığını, arada bir çocuğu dövmenin bir zararı olmayacağını, kendilerinin de okulda dayak yiyerek eğitildiğini savunan öğretmenler vardı. 19. Yüzyılın sonuna kadar bunun doğru kabul edildiği bilgisini kendilerine hatırlatmıştım. Dayak atan öğretmenin dayak atan çocuk yetiştirdiğinin anlaşılması gerekiyor.
Nazmiye Hazar: Bugünkü şartlarda pandemi süreci ile birlikte öğretimin işlevselliğinde teknoloji aracılığı ile senkron ya da asenkron öğrenme yaklaşımlarında öğretmenin sınıf yönetimi rollerindeki değişme hakkında öğretmenlere ne gibi önerileriniz vardır?
Tuncay Akçadağ: Öncelikle öğretmenlerimizin karşısına çıkan tablodaki sınıflar sanal sınıflar. Bu durumda oluşturulmuş bir sınıfta odaklanılan şey ders başarısı olmakta. Aslında ders planlama beceresi yüksek olan öğretmenler zorlanmazlar diye düşünüyorum. Sınıflarda derslerindeki amaç araç ilişkisini çevrim içi ortama taşıyacaklar sadece. Tabi ki uzaktan eğitim alanı ile ilgili diğer alt yapıları öğrenmeleri ve bu konuda bilinçlenmeleri gerekir. Belki burada ders tasarlamayı ya da planlamayı açmak gerekir. Ders planlama ile herhangi bir dersin o ders saatleri arasında kazandırılması gereken amaçlarının dikkat çekme/güdüleme/öğrenme deneyimi/sınama durumlarının birbiri ile desen oluşturacak biçimde yapılandırılmasından söz ediyorum. Her ders planında bu öğelerin sistematik biçimde etkileşiminin kurulmasından söz ediyorum. Bu öğelerin uygulanması sürecinde sınıf yönetimi ile ilgili her becerinin -kuralların uygulanması, sorun davranışların yönetimi, olumlu davranışların pekiştirilmesi, iletişim becerileri, güdüleme vb- varlığı söz konusudur. Söz gelimi dikkat çekmede öğrencilerin ders ile ilgili meraklarının uyanması, ilgilerinin oluşması düşünülmelidir. Çevrim içi ortamda dersin nasıl izleneceği ve bu kapsamda oluşan beklentiler kurallar konusunun içine girer. Öğretmen sınıf yönetimi ile ilgili konuları bunu çevrim içi ortamda nasıl yaparım sorusunu sorar cevabını oluşturur ve uygulayabilirse sanal ortamdaki sınıfını da yönetmiş olur sanırım.
Nazmiye Hazar: Öğretmenin öğrencilerini tanıması, Öğrencilerinin yaş ve gelişim özelliklerinin yanı sıra onlarla ilgili beklentilerinde doğru hedefler belirleyebilmesine önemli katkı sağlayan öğretim programlarının belirli bir müfredat içerisinde oluşturması kolaylık olabilmekte iken; bölgesel farklılıkların var olan müfredatlara uyarlanması sürecinde öğretmenlere ne gibi roller düşmektedir? Öğretmenler en çok ne gibi durumlarda güçlükler yaşamaktadırlar?
Tuncay Akçadağ: Sorunuzun cevabının başlığı “durumsallık” olarak verilebilir. Başlığı açarsak; sorunu oluşturan temel neden, oluşturulmuş ve detaylandırılmış tek bir müfredatın yurdun her köşesinde aynı çözücü etkiyi yapabileceğinin beklentisidir. Bunun böyle yapılmasının da bence önemli bir nedeni öğretmenlerin kendi ders programlarını oluşturacak yeterlikte olmadığı varsayımıdır. Oysa her öğretmen içinde bulunduğu duruma göre dersini tasarlayabilmeli, öğrencilerine mevcut durumundan hareketle hedefler koyabilmeli ve o durumda başarıyı tarif edebilmelidir. Diğer bir deyişle bulunduğu şartlarda dersi ile ilgili program geliştirebilmelidir. Tabi eğitim sistemi de buna olanak sağlayacak biçimde düzenlenmelidir. Kendi şartlarınızdan-gerçeklerinizden hareketle başarıyı yakalamak yerine bu şartlar göz ardı edilerek çocuğun kendi dünyasından uzak veya bağ kurmakta zorlandığı ögelerle öğretim yapmak aynı olmasa gerek.
Nazmiye Hazar: Öğrenme farklılığı olan öğrencilerin yanı sıra her geçen gün hızla eğitim bilimlerinde önem ve değer kazanmakta olan özel eğitim ve çok kültürlü eğitim ve eğitimde küryerel yaklaşımlarının bilincinde olan öğretmenin sınıf yönetimi ile ilgili sorumluluk ve rollerinde bilgi olarak bildikleri ancak deneyim olarak zorluk yaşadıkları durumlarla ilgili öğretmenlere ne gibi önerileriniz vardır?
Tuncay Akçadağ: Öğretmenler kendilerini sürekli olarak yenilemeli ve gelişen durumlara uyum gösterebilmeli diyeceğim ama çok yüzeysel ve yetersiz bir cevap olur. Öte yandan önereceklerimin üst başlığı bu. Asıl soru bu nasıl sağlanabilir? Öğretmenlerin nesneleri olan çocuklar sürekli ve hızlı bir değişim içindeler. Onların eğitim ihtiyaçlarını belirlemek ve bunu kolaylaştırıcı sistemler kurup işletmek kolay değil. Eğitim bu nedenle zorlanıyor ve bu denklemi çözmek küresel bir sorun. Diğerlerine göre bu sorunu çözüyor görünen ülkelere bakıldığında bu konuya yeteri kadar maddi ve manevi önem verdikleri ve kendi sistemlerini oluşturduklarını görüyoruz. Öyleyse bu durumu oluşturmada engel olarak görülen veya yavaşlatıcı-hız kesici- anlayış ve uygulamaları derhal terk etmek, işi bilenleri işbaşına getirmek, onlardan tam verim alacak biçimde bir çalışma anlayışı oluşturmak gerekiyor.
Sorunun cevabına yönelik yukarıdaki oluşum temelinde şunlar eklenebilir: sınıftaki öğrenciler önceden de olduğu gibi birbirlerinden farklı öğrenme tarzlarına ve farklı kültürlere sahiptir. Bilinen dört öğrenme tarzı, görsel, işitsel, dokunsal, kinestetik, her sınıfta farklı düzeylerde bulunmaktadır. Ancak dersler çoğunlukla görsellere ve sesle olan durum zorunlu olarak devreye girdiğinden kısmen işitsellere göre hazırlanmaktadır. Sınıf ortamları da öğretmen merkezli ve görsel öğrenci özelliğine göre oluşturulmuştur. Böylece daha ilk başta diğer öğrenenleri sistem dışına atıyoruz demektir. Öğretmenler farklılaştırılmış eğitimi ve buna benzer çalışmaları bilmek durumunda. Tüm çocukları başarılı kılmak ve onların kendi hızlarında ilerleyebileceği bir sınıf (öğrenme) ortamını sağlamak gerekmektedir. Buradan resme baktığınızda oluşturulacak sınıf ortamının aslında toplumun küçük bir örneklemi olduğunu görebiliriz. Toplumdaki birlikteliklerimiz her tipten ve kültürden öğreneni ve özel eğitim gereksinimi olan bireyleri kapsamaktadır. Okul bu grupların bir arada eğitimini organize edecek role sahip olmalıdır. Öğretmenlerde bunun en önemli sağlatıcısı. Bu sistemi kurmak ve işletmek kolay olmadığına göre ve sistemsel bir değişimi beklemek gerektiğinden bu durumda okul yöneticilerinin okullarını farklılaştırması en azından iyi bir başlangıç sayılabilir. Okulu öğrenen bir organizasyona çeviren ve başarılı çalışmalar yapan okullarımıza rastlıyoruz.
Nazmiye Hazar: Küreselleşmenin yanı sıra neoliberalizmin eğitime olan etkilerinde öğretmenlerin sınıf yönetimi rolleri ile ilgili ne gibi değişiklikler oluştuğunu düşünmektesiniz? Neden?
Tuncay Akçadağ: Üç şeyin kârı olmamalı; sağlık, eğitim ve savunma. Bu sektörlere kârı merkeze alacak ve bundan nemalanacak bir sistemi devreye sokarsanız tedavi hastalıktan beter olur. Nitekim öyle de oluyor. Neoliberal uygulamalar sosyal devletin neredeyse yok edicisidir. Parası olanın parayı çekebilmesi için temel ihtiyaçları araç olarak kullanması ve bunun giderek dünya politikası haline gelmesi, toplumun mutluluğunun bireyin mutluluğuna feda edilmesi bu uygulamaların başat özelliğidir. Bu çerçevede köy okullarımız kapanmak zorunda kalmıştır. Şehirdeki plansız yığılmalar başka eğitim sorunlarının oluşmasına yol açmıştır. Ekonomik sistem nasıl biçimlendirilirse eğitim sistemi buna ayak uydurmak zorundadır. Bu nedenle üç tip özel okulculuk oluşmuştur. Köklü, tarihi ve felsefesi var olanlar, deneme süreci içinde olanlar, sadece para kazanmak için, “merdiven altı” olan okullar. Bunların sayıları az olandan çok olana doğru gelmektedir. Denetimin olmayışı veya çok yetersiz oluşundan dolayı maalesef durum kontrol altına alınamamaktadır. Neoliberal demeyelim de belki liberal çerçevede eğitime bir hareketlilik kazandırmak, daha iyi denemelere fırsatlar vermek için özel okulculuk ciddi bir denetim sistemi ile devreye sokulabilseydi belki işe yarar sonuçlar elde edilebilirdi. Müfredata bağlı kalarak farklı eğitim felsefelerinin uygulanmasına fırsatlar oluşabilirdi. Bunları gerçekleştirecek gerçek anlamda vakıf okulları var. Ancak “para kazanmak” merkeze alındığında, diğer elamanların bu amaca hizmet edip etmediğine bakılır. Yani öğrenci, öğretmen, okul yöneticisi, bina vb. her şey bu işe yatırım yapan iş adamının para kazanmasıyla ilgilidir. Bu temelde öğretmenin de değeri onun iş verenine para kazandırıp kazandırmamasıyla ölçülür. Hal böyle olunca öğretmenin rolleri de buna göre değişecek, şekillenecektir: Öğrencileri okulun kapısında karşılayan ve çantalarını taşımak zorunda olan öğretmenler basına yansıdı. Yeni mezun olan öğretmenlere öğretmenlik dışında her işin yüklendiği ile ilgili haberleri okuduk. Sınıfın içinde öğretmenlerin disiplin sorunlarını iş kaybetme endişesi ile çözmeye cesaret edemediklerine, veliyi kızdırmamak için öğrenciyi şımartmaya varacak derecede ödün verdiklerine şahit oldum. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Sözün özü kurmuş olduğunuz düzen ne ise o düzene uygun davranışların oluşması kaçınılmazdır. Değişen rollerin nedenini oluşturulmuş sisteme bağlayabiliriz.
Nazmiye Hazar: Öğrenci sayısının öğretmenin sınıf yönetimi becerilerine nasıl bir etkisi olduğunu düşünmektesiniz? Neden?
Tuncay Akçadağ:& quot;Öğretmenliği ben bizdeki ustalık anlayışına ve çalışmalarına benzetiyorum. Anadolu’da bir iş yapılacaksa ustası bulunur, iş ustaya anlatılır, usta işi yapabilmek için malzemeleri ister, düşünür, ölçer, biçer ve işi bitirir. Bu anlamda biz öğretmeni usta kabul edersek, tek tip bir işin, aynı standartta, her öğretmene aynı biçimde verilmesinin mümkün olmadığını görürüz. Yani; 20 kişilik, aynı donanımda, ideal sınıflar her zaman her yerde olamaz. Öyleyse usta öğretmen şartlara bakar ve o şartlarda neyin daha iyi olacağını belirler ve işe koyulur. Kalabalık sınıflarda ortaya çıkan fırsatları görerek doğru yöntemlerle yapılan eğitimlerde ciddi başarılar sağlanabilir. Birleştirilmiş sınıflardaki eğitime olumsuz bir yöntem gibi yaklaşılır. Oysa benzer uygulamalar liderlik eğitimlerinde işe vurulmaktadır. Sınıfın sayısının çokluğu veya azlığı değil, hangi durumda neler yapılabileceğinin bilinmesi önem taşıyor.
Nazmiye Hazar: Eğitim ve öğretim sürecinde gerek öğrenciler gerekse öğrenciler açısından uyarıcıların oldukça yoğun olduğu ve öğretim araç ve gereçlerle ilgili öğretmenlerin oldukça kolay erişebilmekte oldukları bir teknoloji çağındayız. Bu yönde okullarda görev yapmakta olan öğretmenlerin ve okul yöneticilerinin ne gibi aksaklıklarla karşılaşabilecekleri ve karşılaşabilecek oldukları sorunlara ne şekilde çözümler üretebileceğine ilişkin görüşleriniz nelerdir?
Tuncay Akçadağ: Öğretmenlerin ve yöneticilerin teknoloji kullanımında sürekli hizmet içi eğitimlerle desteklenmesine gerek var sanırım. Teknolojiyi kullanmak hız kazandırır ve kaliteyi artırır. Eskiler “hacet yapar, el övünür” derler. Çoğu eğitimci, ne yazık ki okuldaki sorunları eğitim yoluyla çözme alışkanlığını kazanamamış durumda. Okul öğretmenini öğrenmeyi öğrenmeye yöneltmeli ki öğretmenler de öğrencilerine böyle yapsınlar. Hala mail adresi olmayan ya da mailini çocuklarına okutan ve onlar aracılığı ile cevap yazan öğretmenler var. Bu öğretmenden çok okulun sorunu olmalı.
Nazmiye Hazar: Sınıf yönetiminde öğretimin planlanma sürecinde öğretmenlerin en çok zorlandıkları şeyler nelerdir? Neden?
Tuncay Akçadağ: Bence öğretmenliğin bir meslek olmasındaki en önemli gösterge, öğretme işini sokaktaki, evdeki veya başka ortamlardaki öğretme işinden farklı yapabilme sanatını ortaya koyabilmektir. Yani profesyonel öğretici olmaktan söz ediyorum. Bu kapsamda bir öğretmen, dersinin hedefini belirler, sınıfın dikkatini ve ilgisini nasıl çekeceğini ayarlar, dersi hedefine ulaştırmada hangi yöntem, teknik, araç ve gereçlerin devrede olacağını tayin eder, amaca nasıl ulaşacağını böylece ortaya koyar ve son olarak amaca ne kadar ulaşıldığını anlayarak dersini bitirir. Ancak bu son bir dahaki dersin başlangıcını belirler. Bu düzenek profesyonel eğitimciliğin gereğidir. Yani dersini planlamadan bunu gerçekleştirme kolay değildir. Planlama düzeni sağlar, kayıt oluşturur. Öncelikle öğretmenlerin dersi tasarlama ve yönetme konusunda uyarılması, yanlış oluşan, “plan gereksizdir” kanısından derhal vazgeçilmesi gerekir. Planlamayı mesleğin bir parçası olarak görmek ve nasıl yapılması gerektiğine ilişkin eğitimler düzenlemek gerekir. Planlamadaki zorlanmaların nedeni bence nasıl yapılması gerektiğine ilişkin bilgi eksikliği ve yanlış algılardan kaynaklanmaktadır. Planlama dersi amacına ulaştırabilmek için en önemli araçtır. Plan amaç haline getirilirse zorlanma başlar. Öncelikle böyle bakılmalı. Öğretmen dersin hedeflerini duruma göre kolaylaştırmalı veya zorlaştırmalı, diğer unsurları hedefi gerçekleştirecek biçimde sıralayabilmelidir.
Nazmiye Hazar: Sınıf Yönetimi ile ilgili becerilerde zaman yönetimini etkin kullanabilme ile ilgili öğretmenlere ne gibi önerileriniz olabilir?
Tuncay Akçadağ: Zaman yönetimi de planlamayla ilgilidir. Planın bir tanımı zamanı kontrol altına almadır. İyi bir planlama ile zaman tuzaklarına düşülmemiş olunur. Planın hangi aşamasında olunduğu zamanı kontrol ederek anlaşılır. Buna göre gecikmelerin önüne geçilir. Zaman yönetimi/planlama ile aynı zamanda vizyonunuza göre hareket olanağı elde etmiş olursunuz.
Burada açıklanması mümkün olmayan zaman yönetimi teknikleri var. Öğretmenlerimizin bu konuda gerek hizmet içi eğitimlerle gerekse kaynaklardan okuyarak bu konuda bilgilenmeleri ve kendilerine uygun olan yöntemleri seçmeleri sağlanabilir. Bunlardan hemen aklıma gelen Covey’in zaman yönetimi. Covey’in Zaman Yönetimini “Etkili İnsanların Yedi Alışkanlığı” kitabından okuyabilirler. Diğer yaklaşımlar için de pek çok kaynak var. Hatta benim de bölüm yazdığım Anı yayınlarından Etkili Sınıf Yönetimi kitabı kaynak olarak gösterilebilir.
Nazmiye Hazar: Öğrencilerin hayata ilişkin olumlu deneyimler kazanmasında öğretmenlerin sınıf yönetimi becerilerinde sınıf öğrencilerine etkisi nasıldır? Neden?
Tuncay Akçadağ: Öğrencilerin hayata ilişkin deneyimler kazanması ve okul ya da sınıf yan yana geldiğinde öğretilenlerin yaşamdaki yeri ve uygulanması akla gelir. Burada da karşımıza ilerlemeci eğitim felsefesi karşımıza çıkar. Özetle öğretilen her şeyin hayatta bir işe yaraması söz konusudur. Bilgiyi sadece taşımaya yarayan ve taşıdığı halde kullanmayan bireylerin olmaması için bu yaklaşımın içeriğine bakmak gerekir. Bir okulda öğretmen eğitimleri yaparken öğretmenlere böyle bir önerim oldu. Dedim ki bir proje yapalım adı “öğrendiklerimizi yaşayalım” olsun. Her öğretmen ele aldığı ünitenin temel kazanımı ile ilgili bir yaşantı organize etsin ve öğrencilerle birlikte uygulasın. Çoğu öğretmen öğrettiklerinin yaşamdaki kullanımı ile ilgili örnek oluşturamayacağını söyledi. Ayrıca çok fazla iş yükünün oluşacağını bu nedenle müfredatı yetiştirmede sıkıntılar olabileceğini belirttiler. Örneğin bir öğretmen etkili dinleme becerileri konusunu işlediğini, etkili dinlemenin kurallarını çocuklara anlattığını ve örnekler verdiğini söyledi. Bunun yeterli olacağını bildirdi. Ben de öğrencileriniz sınıfta sizi etkili dinliyorlar mı diye sordum? Diğer soru da siz etkili dinleyebiliyor musunuz olabilirdi? Öğretmen zaman zaman diye yanıtladı. Gülüştük… Öğretmene, bir velinizle haberleşseniz, 18 kişilik sınıfınızı o veliye misafir olacak şekilde götürseniz, velinin ve sizin uygun bulduğunuz bir çocukluk anısını, sınıf dışı bir ortamda, veliye anlattırsanız, çocuklar da etkin dinleme becerilerini akıllarında tutarak anıyı dinleseler, siz de grup değerlendirmesi yaparak öğrencileri gözleseniz nasıl olurdu? Dedim. Olabilir hocam dediler. Ancak her konu için mümkün olmadığını belirttiler falan… diyeceğim gerçekten öğretilenlerin davranışa yansıması ile ilgileniyor olmak gerekir ki sınıfta da bu yansımaları görebilelim.
Nazmiye Hazar: Eğitimde demokratik sınıf yönetimi ile esnekliği nasıl tanımlarsınız? Neden?
Tuncay Akçadağ: Sınıf yönetimini sınıfta işlemesini istediğimiz düzen ve uygulamaların kontrol altında olması, sonuçta öğrencinin yüksek yararı ile sonuçlanacak bir işleyişin sağlanması olarak düşünebiliriz. Bunu sağlatırken tercih ettiğimiz tutum da otokratiklikten demokratikliğe doğru değişebilmektedir. Otokratik tavırlar ne kadar baskın olursa öğrencinin yüksek yararı da o kadar sıkıntıya girer. Her ne kadar öğretmenler yapmış otoriter tutumları öğrencileri öğrensinler “adam olsunlar” diye yaptıklarını söyleseler de bu davranışların etkileri sonuç olarak iddia edildiği gibi olmuyor. Çünkü öğrenciler model olarak öğretmenlerinden öğrendiklerini ve öğretmenlerinin tutumlarını hafızalarında kodlayarak onlar gibi davranma eğilimi gösteriyorlar. Demokratik bir toplum isteniyorsa demokratik tutum ve davranışların oluşturulması gerekmektedir.
Nazmiye Hazar: Sınıfta “esneklik” kavramı ile ilgili özellikle eski öğretmenlerin bu kavramı otoriteden uzaklaşma- rahatlık gibi tanımlamalar yapabildiklerini, genç öğretmenlerin öğretim becerileri ile ilgili klasik eğitim sistemine aykırı olan durumları öğretmenliğin değer kaybettiği gibi algılanabilmekte. Bu yönde genç öğretmenlerin eğitim ve öğretim süreçlerinde sınıf içi ya da sınıf dışı uygulamalarda kolaylaştırıcı unsurları doğru analiz edip öğrenmeyi hızlandıran ve öğrenme sürecini zevkli hale getirmelerini sağlatan öğretmenin esneklik ruhu ile ilgili görüşleriniz nelerdir?
Tuncay Akçadağ: Esneklik, farklılaştırılmış eğitim, durumsallık gibi yaklaşımlar aslında benzer sonuçları hedeflemektedir. Cevap aranan soru şudur: acaba hangi öğrenme yöntemi ile öğrenciler kendi şartlarında, hızlarında, özelliklerinde en fazla nasıl kazançlı çıkarlar? Bunun sağlanması için öğrencileri birey olarak kabul edip, onların durum ve koşullarına saygı duyup, her şeye rağmen onlarla karşı karşıya değil yan yana gelmeyi tutum ve davranış olarak benimsemek gerekir ki, bu da demokrat olmakla ilgilidir. Esnek öğretim yaklaşımı ile öğretim yapmayı düşünüyorsanız, sınıfınızdaki çocukların kendi hızlarında öğrenme olanağını sağlama, onların bireysel gereksinmelerini ifade etmelerine izin verme ve bu ihtiyaçları giderme, rahat davranabilecekleri bir ortam sağlama, özgürlük alanlarını genişletmelerine müsaade etme, bireysel ve ortak çalışmalara katılmalarıyla performanslarını yükseltme kısaca ayırt edici bir program ile hedefleri gerçekleştirmeyi istiyorsunuz demektir.
Bir öğretmenin amacı öğrencilerini sosyal, kültürel, ruhsal, zihinsel olarak geliştirmek, onları topluma kazandırarak ve başarılı birer birey olarak yetiştirmektir. Bu genel amaca araç olarak dersler oluşturulmuştur. Bir öğretmenin değeri öğrencisini bu duruma getirmeye ne düzeyde hizmet ettiği ile ölçülmelidir. Öğretmenin değer kaybetmesi sonucun buraya yaklaşmadığı anlamına gelir bence. Benimsediğiniz yaklaşım ne olursa olsun sonuç öğrencide görmek istediğimiz sonuç ile örtüşmüyorsa değersizleşirsiniz.
Nazmiye Hazar: Eğitim ve öğretim sürecinde esneklik kavramının kuralsızlıkla karıştırılmasının nasıl engelleyebiliriz?
Tuncay Akçadağ: sınıfta kuralsızlık diye bir şey olmaması gerekir. Her yaklaşımın kural oluşturma ve bu kuralları sınıfa öğretme biçimi farklı olabilir. Temelde kural düzen sağlamaya yöneliktir. Sınıfın anayasasıdır. Anayasa, benimsenen yönetim sistemi ile tutarlı bir biçimde yapılır.
Nazmiye Hazar: Peki hocam sınıf yönetiminde “Sınıf Kuralları” ile ilgili öğretmenlerin en sık yapmakta oldukları hatalar nelerdir? Bu Yönde öğretmenlerimize ne gibi önerileriniz olabilir?
Tuncay Akçadağ: Öğretmen eğitimlerinde de gördüğüm temel hata, kuralın ne anlama geldiği, kural oluşturma ve uygulama konularında öğretmenlerin ciddi bir bilgi eksikliği içinde oldukları ve bunu nasıl yapacaklarını bilmedikleri idi. Hatta kırtasiyeden “sınıf kurallarımız” diye matbu afişleri sınıflarına astıklarını gördüm. Her sınıfın kuralı, her evin kuralları gibi kendi gerçeğinden hareketle oluşturulur. Bu gerçeğin belirleyicileri de öğrenciler ve öğretmendir. Branş öğretmenlerinde bu durum kendi dersleri için geçerlidir; hatta sınıftan sınıfa farklılık gösterebilir. Öğretmenler kural ifadesi yazmakta çok zorluk çekiyorlar. Her yazılanın kural olarak kabul görmediği, kural ifadelerinin öğüt ve sınıf rutinlerinden farklı olduğunu anlamak gerekir. Kural ifadelerinin temelindeki mantık, ihlal edildiğinde sınıf düzenin bozulması, sınıf topluluğunun zarar görmesi söz konusu olmalıdır. Kural olarak yazılan maddelerinin karşılığında mutlaka gözlenebilir davranışların oluşturulması, kural maddesi ile ne yapılmak istendiğinin net bir biçimde anlaşılması gerekmektedir. Söz gelimi “saygılı olmak” kuralının ne anlama geldiği tartışmalıdır. Bununla neyin oluşmasını istediğinizi gözlenebilir davranışlar olarak belirtmek gerekir. Örneğin” konuşanı dinleme” bu kuralın gözlenebilir davranışı olabilir. Bu nedenle kural olarak yazılan maddeler beşi geçmemeli, onların altına yazılan gözlenebilir davranışlar gerektiği kadar çoğaltılmalıdır. Bunların içerisinde ihtiyaca yönelik olmayan, gereksiz, işlevsel olmayan maddeler yer almamalıdır.

Nazmiye Hazar: Hocam son olarak okulların alt yapı, sınıf donanımı, imkanlar, kadro vb. donanımlar tam olduğu halde eğitimde her zaman başarılı olunmadığını özel okulların imkan ve olanaklarına rağmen; devlet okullarının imkansızlıklarında yetişen öğrenci başarısı ile kıyasladığımızda var olan imkanlara göre gerçek anlamda nitelikli başarı elde edemediğimizi görmekteyiz. Bu durumla ilgili öğretmenlerimizin sınıf yönetimi becerilerinde güçlenmesi ve güçlendirilmesi ile ilgili gerek araştırmacılara gerekse okul yöneticilerine neler önermektesiniz?
Tuncay Akçadağ: Aslında yukarıdaki bahsettiklerimizin tamamı ister özel olsun ister devlet okulları olsun nitelikli öğretmen ve giderek iyi okullar elde etmek için yaptığımız açıklamaları içermektedir. Elbette konuşulacak pek çok şey var. Öğretme beceri ve sanatını kazanan öğretmenin eldeki imkanlarla en iyisini yapma gibi bir ustalığı söz konusudur. Öncelikle bu tür öğretmenlerin çoğaltılması için okulların her birinin bir gelişim planı ve hizmet içi eğitim programı olması gerekir. Okullar, sorunlarını eğitim aracı ile çözme alışkanlığını edinmelidir. Bunun için de eğitim yöneticiliğini meslek olarak edinmiş, akademik alt yapının üzerine uygulama zenginliğini edinmiş okul yöneticileri iş başına getirilmelidir. Yönetici yetiştirme ve atama politikaları bu içerikte ele alınmalıdır. Bu mesleğin bilim ve uygulama eşleşmesinin uzağında alınan kararlar zarar olarak geri dönecektir. Nitekim öyle de oluyor. Bu süreç bir sistem yaklaşımı içerisinde ele alınmalı, her değişkenin rolü buna göre değerlendirilip çarklar işletilmelidir.
Nazmiye Hazar: Hocam! Sizinle tanıştığıma çok memnun oldum. Buradan gerek Türkiye’de gerekse Kuzey Kıbrıs’taki pek çok öğretmene ses verecek cevaplar sundunuz. Çok teşekkür ederim. Yeniden görüşmek dileğiyle; hoşça kalın!

& quot;

& quot;