Özgürlüğe İçsel Yolculuk
Özgürlüğümüzü nasıl elde ederiz?
Bağımlı kişilik yapısından nasıl kurtuluruz?
Etkili eğitim nasıl olur?
Bu sorular kişiliğimizin bağımsız yönde gelişmesi, kendimizi gerçekleştirebilmemiz ve etkili bir eğitim-öğretim için üzerinde düşünülmesi gerekli.
Eğitimci bir akademisyen olan Hasan Güneş yeni yazdığı “Özgürlüğe İçsel Yolculuk” adlı kitabında bu soruların yanıtını veriyor. Yazar, kitabında, psikoloji, eğitim bilimleri alanındaki bulgulardan yararlanarak bireysel özgürlüğün nasıl sağlanacağını ele alıyor.
Yazarın özgürlük problemine yaklaşımı üzerinde durulmalı. Özgürlüğü dogmatik bilgiden kurtulmak ve sorumlulukla birlikte ele alıyor. Yazara göre özgürlük, kişinin ne isterse onu yapıp, dilediğini duyumsamak ve düşünmek değildir. Özgürlük sadece bağımsızlaşma da değildir. Özgür olmak kişinin zekâsıyla birlikte bütün yeteneklerini kullanmasıdır. Peki bu nasıl olacaktır?
Önerilerini şöyle belirtiyor:
“Bu da çevremizdeki kişi ve kurumları tanımakla mümkündür. Dogmatik bilgilerden kurtulup özgürleşmek bir iç görü meselesidir. Eğer kişi böyle bir yaklaşımı benimsemişse özgürlükten korkuyordur. Çünkü dogmatik bilgilerle kendisini güvende hissediyor demektir. Özgürlük bir korkuya zorlama-ya karşı koyuştur. Eğer bir kişi güven için dogmatik ve güncelliği olmayan bilgilere başvuruyorsa o kişi özgürleşemez. Üstelik bazı kişiler için özgürlük ürkütücüdür. Çünkü sorumluluk getirmektedir.”
Yazar, kitabında şu kavramların özgürlükle ilişkisini açıklamaya çalışıyor: Eşitlik, adalet, yarışma, eleştirel düşünce, uyum sağlama, analiz, sentez, kaygı, sevgi, iş doyumu, özsaygı, bireyleşme, sorumluluk
Yazarın bu kavramlardan bazılarına dair fikirlerini sunalım. Örneğin bireyin sentez yapma özelliğine sahip olmasının, sistemi bütün olarak görmesini sağlayarak toplumsal sorunlar ve bireysel sorunları anlamada bir dayanak olabileceğini belirtmektedir. Yine sürekli gergin ve kaygılı bir yaşam, kişinin bireyleşme ve özgürleşme çabalarına engel olacaktır. Çünkü gerginlik kişinin baskı altında yaşamasına neden olmakta ve daha özgür olmasına engel olmaktadır.
“Nasıl oluyor da güven duygusu kişinin bireyselleşmesine neden oluyor?” sorusunun yanını şöyle veriyor:
“Çünkü kişilerin kendisinden beklentilerin neler olduğunu bilmek kişiye gerilimden kaçınmasını sağlamaktadır. Bu da kişinin özgürlük çabasına destek sunmaktadır.”
Kitabın ilginç başlıklarından birisi “Çalışma Ortamı”. Hasan Güneş iş yaşamının kalitesinin bağımsızlaşmayla ve demokrasiyle yakından ilişkisine dair şunları vurgulamakta:
“İşinden doyum sağlayan kişiler ancak mutlu insan olabilirler. İş doyumu büyük ölçüde kişilerin kendisini ilgilendiren kararları içselleştirilmesi ile mümkündür…Okullarda kararlar merkezden verildiğinden öğretmenler kendilerini etkileyen kararları verememektedirler. Oysa öğretmenler, eğitimli çalışanlardır. Öğretmenler, kendilerini ilgilendiren kararları verebilirler. Böylece de öğretmenler işinden doyum sağlayabilirler. Yine bu durumda öğretmenler kendilerini bu açıdan değerli hissedebilirler.
Yine aynı durum diğer kurumlar için de geçerlidir.
Özellikle bu kurumlarda da çalışanlar kararlara katılmakta yoksun kaldıkları için demokrasi kültürü gelişememekte; bunun da hem bireye hem topluma maliyeti yüklü olmaktadır. Çünkü özgürlük ideal demokrasi kültüründe olabilir.”
İş yaşamının, çalışma ortamının empati kuran, adil, kararlara katan ilişkilerden oluştuğunda kişinin düşüncelerini daha rahat söylediği ve uyguladığı görülmekte; bu da üretimini artırmakta ve yaptığı işten doyum sağlamaktadır.
Yazarın kullandığı kavramlardan biri de Desantrasyon. Desantrasyon kişinin yargı ve değerlendirmelerinde kendi konumundan ben merkezli ve sübjektif bakışından sıyrılıp objektif bir konuma geçmesidir. Yazar, kendi merkezinden çıkmayı genel olarak zihinsel ve moral gelişimin bir üst aşaması ve gruplar arası ilişkilerde önyargılardan kurtulmanın koşulu olarak kabul ediyor. Sorunları, olay ve olguları değerlendirirken tarafsız, aktif olanların özgürleşebileceğini; çünkü bireysel veya toplumsal sorunların çözümünde sübjektiflik kişiyi bir ölçüde sınırlayabileceğini ve onu etkili sonuçlara götürmeyebileceğini savunuyor. Bağımsızlaşma bir ölçüde önyargılardan sıyrılmayı gerektirir. Çünkü önyargılar, temeli olmayan kalıp yargılardır ve düşünme ürünü değildirler. Düşünme ürünü olmayan önyargılar insanı özgürleştiremez.
Evren sürekli değiştiği için insanın kendi doğası; dolayısıyla da duygu ve düşüncelerin değişmesi demektir. Bu sürecin kişi tarafından bilinmesi kişinin kendisini tanıma eylemidir. Yazar kendini tanıyan bireyin kendi duygu ve düşüncelerini yaşamasını sağlayacağına vurgu yapmaktadır.
Yazar çocuğa özsaygı kazandırmanın çocuğun öğrenme, sevme ve üretme yeteneğini güçlendirmekte olduğunu, bunun da çocuğun değerli olduğuna inanması, bir şeyler önermesi ve kendi kendisiyle de barışık olmasına bağlı olduğunu belirtmektedir.
Gereksiz ve lüks tüketimin özendirildiği bir toplumda üretimin özgürlüğü sağladığına yönelik iddia ilginç görülebilir. Fakat insan toplumsal bir varlık olarak topluma kattığı ölçüde toplumsal uyumu gerçekleşecektir. Bu da üretimle olanaklıdır.
Bireyin kendine özgü düşüncelere sahip olma, bunları başkalarına söyleyebilme, bireyleşmedir. Peki bireyleşmenin önemi nedir?
Yazarımız bu soruyu şöyle yanıtlıyor:
“Bireyselleşmenin hem kişisel hem de toplumsal sonuçları bulunur. Çünkü bireyselleşmeyen kişi, seçimini yapamaz, kendini yaşayamaz ve varoluş yolunda çaba gösteremez. Bu da o kişinin mutsuzluğu demektir. Halen özgürce karar vermeyip oy verme davranışını başka/başkalarına ipotek eden kişiler var. Böyle bir durumda ülkemizde bireyselleşmenin tam olarak anlam bulduğunu söyleyebilir miyiz? Diğer taraftan, insanların temel gereksinmesi olan kendini gerçekleştirme; bireyselleşmeden bağımsız düşünülemez. Başka bir ifade ile kaliteli yaşam, iyi yaşam elde edebilir mi? Örnek olarak demokratik değerleri içselleştirebilir mi? Yine, demokrasiyi yaşatabilir mi? Tabi ki hayır.”
Gerçekten de kendini yeteneklerini tanıyamamış, bunları uygulamamış, kendini baskı altında hisseden kişiler bireyleşemez.
Yazar eğitimin temel amacının özgürlük olması gerektiğini savunuyor; öğrencileri duygu, düşünce ve davranış açısından yeterli kılarak özgürleştirmek. Fakat, okul yöneticilerinin siyasi kaygılarla atanmaları, öğretmenlerin iş doyumu ve moralinin düşük düzeyde bir seyir izlemesine neden olmakta; böylece, öğretmenin sınıf yönetiminde olumsuzluk yaşanmakta ve öğrencilerin başarısı düşmektedir. Sonuçta ise, öğrencilerin düşünce, duygu ve davranış boyutu gelişemediği için özgür olamamaktadır. Öğretmenlerin özlük hakları ve yetişme koşullarındaki olumsuzluklar, okul yönetimi ve meslektaşlarınca mobbinge uğraması, tükenmişlik, stres, insan ilişikleri konusunda yetersizlikleri de doğrudan ve dolaylı yollardan öğrencilerin özgürlük anlayışına ket vurmaktadır.
Yazar 1980’lerden beri uygulanan neoliberal müfredat programının demokratik değerlere inanmayan bireyler yetiştirmekte ve dolayısıyla özgür öğrencilerin yetişememekte olduğunu vurguluyor. Neoliberal müfredat programının temel özelliği kapitalist ve küresel güçlere insan kaynağı yetiştirmeyi amaçlaması, tek tip öğrenci yetiştirilmesine yol açmaktadır.
Yazar yaşamaya karşı gösterilen coşkusal tutumu, bağımsızlaşma ve özgürlüğü sağlamada önemsemektedir. Bu hususta en başta ebeveynlerin çocuklarla ilişkilerini sorgulayarak ebeveynlere şu önerilerde bulunuyor:
1- Çocuklarla empati kurmak,
2- Çocukları karara katmak,
3- Çocukların onuru olduğunu düşünmek,
Coşkulu bir yaşan için kişi kendisi dışındaki kişiler için bir şey yapmalıdır. İnsan ancak böylece kendisini aşabilir ve yaşamı kucaklayabilir.
Yazar öğretme-öğrenme sürecini olumsuz etkileyen bencil öğrencilerin kazanılması için öğretmenin grup sürecine ağırlık veren öğretim yöntemlerine yönelmesini, bu öğrencileri informal etkinliklere katmasını öneriyor.
Sınav odaklı ve ezberci öğretim yerine düşünmeye dayalı öğrenmenin gerçekleştirilmesi gerektiğini savunan yazar, böyle bir anlayışın gelişmesinde öğretmenin sağlayacağı iklimin demokratik olmak zorunda olması gerekliliğine dikkat çekiyor. Böyle bir iklimin özellikleri şunlar olmalıdır:
1. Çok yönlü iletişim,
2. Her öğrencinin duygu ve düşüncelerine ifade etmesine fırsat verme,
3. Öğrencilerin düşünmelerini sağlarken ipuçları verme,
4. Farklı öğretim yöntemleri kullanma,
5. Sınıfta öğrenciler arasında çatışmaları çözme,
6. Sınıfta özgürlük, adalet ve eşitlik ilkeleri göz önünde bulundurulmalıdır.
Hasan Güneş’in özgür bir kişiliğin oluşması yönünde “Özgürlüğe İçsel Yolculuk” adlı kitabında açıkladığı kavramların bilince çıkarılması gerekliliği muhakkak. Açıkladığı kavramların uygulanması noktasında da çocuğun özgürleşmesi öncelikle aileyle ilgili olduğu için ailelerden eğitimine de önem verilmelidir. Çocuk okul hayatına başladığında ise eğitimi okulda verilen bir olgu olmaktan çıkarmalı ve aileleri de bu işe daha fazla katmalıyız. Bunun nasıl olacağı eğitim camiasını oluşturanlarla ele alınmalıdır.
Kitap bireysel özgürlük meselesini çeşitli kavramlar etrafında kısa kısa ele aldığı için birey ve özgürlük meselesine ilişkin genel bir çerçeve çiziyor. Özgürlüğe giden yolda içsel yolculuk yapmak isteyenlerin yararlanacağı bir kitap olmuş. Emeğine sağlık.