MUTLU DÜŞLER SATICISI……………………ALİ GENÇLİ
Yaşam kendimize yolculuktur bir bakıma. Dünyaya geldiğimiz andan itibaren, doğanın bize yüklediği mükemmelliği keşfetme serüvenimiz başlar. İlk nefesi almakla başlar her şey. İlk soluk aynı zamanda dışımızdaki dünya ile ilk temasımızdır. En çok kendimiz olduğumuz süreç, dünyayı tanımaya başladığımız ve benliğimizdeki çatışmaları fark ettiğimiz yaşa kadar sürer.
Bir bilge; ‘Yaşam bir yollar yumağıdır’ der. Uzanır gider yollar. Dışımızdaki yolculuk; çevreyi oluşturan tüm nesneler ve kişisel alanımız içinde oluşan olaylarla devam eder. Bu yolculuğumuzda bazen irademiz içinde, bazen de istem dışı çaresizliğimiz bize eşlik eder.
Kendimizi tanıdığımız yaşlardan itibaren olgular bizi kendi dışımıza taşımaya başlar. Artık bizi sarmalayan çevrenin bir parçası oluruz. İç varlığımız hızla yabancılaşmaya, başkalaşmaya başlar. Yaşadığımız toplumun parçası haline geliriz. Ait olduğumuz toplum kendini hapsettiği sınırlar içinde bizi de öz duyularımızdan, isteklerimizden uzaklaştırır.
Artık davranışlarımız kendi arzu ve düşüncelerimizden çok toplumun isteğine gör şekillendirir. Ailemiz bizim bu günümüzü ve yarınımızı belirlemeye başlar. Onlar da toplumun kendine özgü yasaklarla örgüleşmiş kurallarının dışına çıkmamak adına bir çok istek ve düşlerinden vazgeçerek yaşarlar.
Sonunda mutsuz insanlar topluluğu, kısacık hayatlarını mutluluğu aramakla ve iç dünyalarına yolculukla geçirirler. Her dönemi ertelenmiş insanlar yolun sonuna geldiklerinde boş bir hayatın içinde geçtiklerini fark ettiklerinde artık iş işten geçmiştir.
“El alem ne der düşüncesiyle kendimize ördüğümüz duvarlar kadar yükseği yoktur.”
Farklılıklarımızın farkına varıp, kendimize ördüğümüz duvarları yıkmalıyız. Ne kadar yaşadığımız toplumun parçası olsak da kendi duygu ve düşüncelerimizin peşinden gitmeliyiz. Kendi gerçeğimizi keşfetmeli kendi koşullarımıza uygun bir yaşam seçmeliyiz. Beynimizin içinde kaygı ve korkuların sarıp sarmaladığı bir hayat tarzı yerine kendi hayatımızın uygulayıcısı olmalıyız. Öz güvenimizi yitirmeden içimizdeki cevheri keşfetmeli, başka hayatları taklit etmek yerine kendimiz olara yaşamayı başarmalıyız. İşte o zaman mutluluktan bize düşen pay daha da büyüyecektir. Ama geç kalmadan. Yaşamın ‘şimdi’lerden ibaret olduğunu unutmayalım. Dünün olumsuzluklarına ve yarının kaygılarına bu günü feda etmeyelim. Çünkü bir gün çok geç olabilir. “Jorge Luis BORGES” ustanın dediği gibi…
“Eğer, yeniden başlayabilseydim yaşamaya, İkincisinde, daha çok hata yapardım. Kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım. Neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar, Çok az şeyi Ciddiyetle yapardım. Temizlik sorun bile olmazdı asla. Daha çok riske girerdim. Seyahat ederdim daha fazla. Daha çok güneş doğuşu izler, Daha çok dağa tırmanır, daha çok nehirde yüzerdim.
Görmediğim bir çok yere giderdim. Dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye. Gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine.
Yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardandım ben. Yeniden başlayabilseydim eğer, yalnız mutlu anlarım olurdu. Farkında mısınız bilmem. Yaşam budur zaten. Anlar, sadece anlar. Siz de anı yaşayın. Hiçbir yere yanında termometre, su, şemsiye ve paraşüt almadan, Gitmeyen insanlardandım ben. Yeniden başlayabilseydim eğer, hiçbir şey taşımazdım. Eğer yeniden başlayabilseydim, İlkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım. Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla. Bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır,
Çocuklarla oynardım, bir şansım olsaydı eğer. Ama işte 85'indeyim ve biliyorum...
& quot;