GELECEĞİN EĞİTİMİ İÇİN GEREKLİ YEDİ BİLGİ
Okuduğum yüzlerce kitap arasında başlığı ilgimi çeken, her okumamda farklı katmanlarını görebildiğim, şimdi ile gelecek arasında bağlar kurabildiğim bir kitabın hem tanıtımını hem de yorumunu sizlerle paylaşmak istedim.
“Geleceğin Eğitimi İçin Gerekli Yedi Bilgi” adlı kitap Edgar MORİN tarafından yazılmıştır. Felsefeci, antropolog, sosyolog olan MORİN 1921 yılında doğdu. Paris’te tarih, sosyoloji, ekonomi, felsefe, coğrafya ve hukuk alanlarında eğitim gördü. İkinci Dünya Savaşı sırasında(1942-1944 arası) Fransız ordusunda teğmen olarak hizmet verdi. 1945’te, Almanya’da askerî ataşe olarak görev aldı. 1950 ve 1960 yılları arasında gazetecilik yaptı. 1989 yılına kadar CNRS(Bilimsel Araştırmalar Ulusal Merkezi)’de araştırmacı ve daha sonra bölüm başkanı olarak görev aldı. Yazarın birçok eseri bulunmaktadır ve eserleri birçok yabancı dile çevrilmiştir. Edgar Morin’in, “Geleceğin Eğitimi İçin Gerekli Yedi Bilgi” kitabının Türkçeye çevirisi Hüsnü Dilli tarafından yapılmıştır. Kitabın ilk baskısı 2003 yılında yapılmıştır. Özetini hazırladığım bu kitap, Mayıs 2010 yılı genişletilmiş 3. baskısıdır. “İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları” tarafından basılarak okuyucu ile buluşturulmuştur, 91 sayfadır ve 7 bölümden oluşmaktadır. Yararlanılan kaynaklar belirtilmemiştir. Kitap sonunda dizin bulunmaktadır. Bölümlerin isimleri şöyledir:
1-Bilmenin Körlükleri: Hata ve Yanılsama
2-Akla Uygun Bir Bilginin İlkeleri
3-İnsanlık Durumunu Öğretmek
4-Dünyalı Kimliği Öğretmek
5-Belirsizlikleri Göğüslemek
6-Anlamayı Öğretmek
7-İnsan Türünün Etiği
Bölüm-1 Bilmenin Körlükleri: Hata ve Yanılsama (Sayfa:1-13)
1-Bilginin Aşil Topuğu: Her bilgi kendi içinde hata ve yanılsama tehlikesi içerir. Eğitim, bilginin bu iki cepheli sorununu göğüslemek durumundadır. Hataların en büyüğü hata sorununu küçümsemek, yanılsamaların en büyüğü de yanılsama sorununu küçümsemek olacaktır. Eğitim, az ya da çok ölçüde, hata ve yanılsama tarafından tehdit edilmeyen bilgi bulunmadığını göstermelidir. Eğitim de hata, yanılsama ve körleşmelerin kaynaklarının aranıp bulunmasına yoğunlaşmalıdır. Aklımız, bilinçsizce, işimize gelen anıları seçmek ve işimize gelmeyenleri bastırmak hatta silmek eğilimindedir ve herkes kendine gurur okşayıcı bir rol biçer. Bilinçsiz yansıtmalar ya da karıştırmalarla hatıraları saptırma eğilimine girer. Bazen, yaşanmış olduğuna inanılan ama gerçekte olmayan hatıralar olduğu gibi, kimi zaman da asla yaşanmadığına inanılan bastırılmış hatıralar vardır. Böylece hakikatin, yeri doldurulmaz kaynağı olan bellek, hatalar ve yanılsamalara maruz kalabilir.
2-Damgalama ve Normalleştirme: Kültürel damgalama doğumdan itibaren insanları önce aile kültürünün, ardından okul kültürünün damgasıyla damgalar, daha sonra üniversitede ya da meslek yaşamında sürer gider. Düşüncelerin toplum bilimsel ve kültürel ayıklanması hakikate nadiren boyun eğer; tersine, gerçekliğin aranması karşısında acımasız olabilir.
3-Nooloji: Sahip Olma: İnançlar ve düşünceler sadece aklın ürünleri değildir, aynı zamanda yaşamı ve gücü olan ruhsal varlıklardır. Böylelikle, bize sahip olabilirler. Bir düşünce ya da bir kuram ne sadece araştırılmalı ne de kendi hükmünü buyurganca dayatmalıdır, göreceleştirilmiş ve evcilleştirilmiş olmalıdır. Bir kuram, insan öznelerin uyguladıkları bilişsel stratejilere yardımcı olmalıdır.
4-Beklenmeyen…: Beklenmeyen bizi şaşırtır. Beklenmeli, yani beklenmeyen beklenmelidir. Beklenmeyen geldiğinde, yeni olguyu gerçekten kabul etmekten, aciz kuramın içine onu zorla sokmaktansa, kuram ve düşüncelerimizi gözden geçirmeyi becerebilmeliyiz.
5-Bilginin Belirsizliği: Her tür eğitim için, bilim bilme olanağımız üstüne büyük sorgulamalarda bulunma gerekliliği de buradan doğar. Bu sorgulamalarda bulunmak, her tür bilme girişiminin oksijenidir. Oksijen nasıl ilkel canlı varlıkları, yaşamın bu bozucu maddeyi panzehir olarak kullanmaya başlamasına kadar öldürüyordu ise basit bilgiyi öldüren belirsizlik de karmaşık bilginin panzehiridir. Her ne olursa olsun eğitim, vazgeçilmez desteklerini eğitimde bulması gereken bir serüven olmaya devam etmektedir.
Bölüm-2 Akla Uygun Bir Bilginin İlkeleri (Sayfa:15-24)
1-Bilgide Akla Uygunluk Üzerine: Bilişsel eksiklikten kaçınmak için, ne kadar rastlantısal ve güç olursa olsun, dünyanın kilit sorunlarının bilinmesine çalışılmalıdır. Dünyanın dünya olarak bilinmesi, hem anlıksal hem hayati bir gereklilik durumunu almıştır. Bu, yeni binyılın her yurttaşının evrensel sorunudur. Bilginin akla uygun bir bilgi olması için eğitim, aşağıdakileri aydınlığa kavuşturmalıdır.
Bağlam: Yalıtık enformasyon ya da verilerin bilinmesi yetersizdir. Bilgi ve verileri, anlam kazanabilmeleri için, kendi bağlamları içinde ele almak gerekir. Anlam kazanabilmesi için sözcüğün, kendi ortamını oluşturan metne ve metnin de, kendini dile getirdiği bağlama ihtiyacı vardır. Sözgelimi aşk sözcüğünün anlamı, dinsel bir ortamda ve dinle ilgisi olmayan bir ortamda değişir.
Bütün: Gezegen olarak dünya bir ortamdan öte bir şeydir, parçası olduğumuz, hem örgütleyici hem örgütleri dağıtıcı bir bütündür. Bütünü yeniden oluşturmak gerekir. Gerçekten de parçaları tanımak, bilmek için bütünü yeniden oluşturmak gerekir.
Çok boyutluluk: İnsan ya da insan gibi karmaşık birimler çok boyutludur; nitekim insan hem biyolojik hem ruhsal hem toplumsal hem duygusal hem akılsaldır. Toplum da tarihsel, iktisadi, toplum bilimsel, dinsel vb. boyutlar içerir. Akla uygun bilgi bu çok boyutluluğu tanımalı ve kendi verilerini onun içine dâhil etmelidir.
Karmaşıklık: Akla uygun bilgi, karmaşıklık olgusunu göğüsleyebilmelidir. Complexus (Latince karmaşık) birlikte örülmüş, dokunmuş anlamına gelir. Eğitim, karmaşık olana, çok boyutlu bir yaklaşımla bağlama ve bütüne göndermede bulunmaya yatkın bir genel zekâ geliştirilmelidir.
2-Genel Zekâ: Genel zekâ ne kadar güçlüyse özel sorunları irdeleme yeteneği de o kadar güçlüdür. Bilgilerin harekete geçmesi ile genel zekânın etkinleşmesi arasında karşılıklı ilişki vardır.
Eğitim, aklın esas sorunları ortaya koyma ve çözme konusundaki doğal yeteneğini geliştirmeli ve bununla bağlantılı olarak genel zekânın tam olarak kullanılmasını teşvik etmelidir.
3-Temel Sorunlar: Gerçekten aşırı uzmanlaşma (parçalara ayırdığı) geneli ve (ortadan kaldırdığı) özü görmeyi engeller. Genel kültür, her tür bilgiyi ya da her tür düşünceyi bağlamı içine oturtmaya çalışma kışkırtmasını kendi içinde barındırırken, kollara ayrılmış bilimsel ve teknik kültür, bilgileri parçalara böler, birbirinden ayırır ve bölümlendirir. Böylece bunların bağlam içine oturtulmasını daha da güçleştirir. Burada söz konusu olan, ayıran ve indirgeyen bir düşünceyi, ayırt eden ve bağlayan bir düşünceyle değiştirmektir. Ne bütünlerin bilgisi için parçaların bilgisini ne de sentez için analiz terk etmek söz konusudur, bunları birleştirmek gerekir. Gezegen çağımıza özgü gelişmeler bizi kaçınılmaz olarak karmaşıklığın meydan okumalarıyla yüzleştiriyor.
Bölüm-3 İnsanlık Durumunu Öğretmek (Sayfa:25-37)
Eğitim, insanlık durumu üstüne bir ilk ve evrensel dersi içermelidir. İnsanı tanımak, önce insanı evrenin içinde konumlandırılmaktadır, onu evrenden çekip almak değildir. İnsanlık durumumuzu, varoluş durumumuzu sorgulamak, öncelikle dünyadaki durumumuzu sorgulamaktır. İnsanlık durumunu dünyadaki yerine oturtmak için, doğa bilimlerinden kaynaklanan bilgilerle, insanın çok boyutluluk ve karmaşıklığını aydınlatmak için beşeri bilimlerden kaynaklanan bilgilerin birleştirilmesi gereği ve beşeri bilimlerin, yalnızca felsefe ve tarihin değil, aynı zamanda edebiyat, şiir ve sanatın paha biçilmez katkılarını bunlara dâhil etme gereği ortaya çıkmaktadır.
Eğitimin esas yönelimlerinden birinin, insan karmaşıklığının incelenmesi ve araştırılması olduğu görülüyor. Eğitim, insanın çok yönlü yazgısını göstermeli ve örneklerle açıklamalıdır: İnsan türünün yazgısını, yani bireysel yazgıyı, toplumsal yazgıyı, tarihsel yazgıyı; kısaca birbirine geçmiş ve birbirinden ayrılmaz tüm yazgıları… Bu yönelim, tüm insanların ortak durumunu ve bireylerin, halkların, kültürlerin çok zengin ve gerekli çeşitliliğini öğrenmeye, dolaysıyla bunun bilincine varmaya ve nihayet yeryüzü yurttaşları olarak kökleşmemize varmalıdır.
Bölüm-4 Dünyalı Kimliği Öğretmek (Sayfa:39-52)
16. yüzyıldan itibaren gezegen çağına girdik ve 20. yüzyılın sonundan beri de küreselleşme aşamasındayız.
1-Gezen Çağı: İnsanın tarihi, tüm kıtalarda tüm gezegeni kapsayan bir diaspora ile başladı, sonra modern zamanlardan itibaren, insan diasporasının parçaları arasındaki iletişimin söz konusu olduğu gezegen çağına girdi.
Küreselleşme, kuşkusuz, birleştiricidir ancak hemen eklemek gerekir ki özünde “çatışmacıdır” da. Küreselleştirici birleştirme, karşı etki yoluyla doğurduğu kendi negatifini de peşinden sürükler: Balkanlaştırma. Dünya giderek daha küçük bir olurken aynı zamanda bölünmektedir. Ulus-devletler hâlinde genele yayılan parçalanmaya prim veren, çelişkili görünse de yine gezen çağının kendisidir: Nitekim ulusun bağımsızlaşma talebini yüreklendiren de dünya çapındaki uygarlaştırıcı aydınlaştırma akımına tepki olarak ortaya çıkan ve kaynağını atalarının kimliğine dayandıran bir harekettir ve bu talep genele yayılmış gelecek bunalımıyla yoğunluk kazanmıştır. 20. yüzyıl, gezegen döneminin demir çağından çıkmadı, demir çağına gömüldü.
2-20. Yüzyılın Mirası: 20. yüzyılın, bilimsel bilginin tüm alanlarında görülmedik ilerlemeler çeşitli ilaçlarda ve cerrahide tıbbi ilerlemeler, sınaî, kişisel, evle ilgili makinelerin kullanışında özgürleştirici gelişmeler gerçekleştirdiği açıktır. Ancak 20. yüzyıl, aynı zamanda, iki barbarlığın ittifakını yaşayan bir yüzyıl oldu: Birincisi, çağların derinliklerinden geldi ve savaş, katliam, sürgün, bağnazlık getirdi; donmuş, anonim olan ikincisi, hesaptan başka bir şey tanımayan ve bireyleri, onların bedenlerini, duygularını, ruhlarını görmezden gelen bir akılsallaştırmanın içinden geldi ve teknik-sınai ölüm ve köleleştirme güçlerini çoğalttı. Bu barbarlık çağını aşmak için, önce, bu çağın mirasını tanımak gerekiyor. Bu miras iki yönlüdür, hem ölümün hem de doğumun kalıtıdır.
İnsan sevgisinin bitmek tükenmek bilmeyen kaynaklarına da güvenebiliriz. Kuşkusuz 20. yüzyıl sevgi eksikliğinden, kayıtsızlıklardan, sertlik ve acımasızlıklardan çok çekti. Ama kendini yalancı söylencelere, yanılsamalara, sahte tanrılara veren ya da küçük fetişizmler içinde donup kalan bir sevgi aşırılığı da üretmiştir. En kötü tehlikeyi taşıyan aynı zamanda en iyi umutları taşır: Bu, insan zihnidir ve zaten bu nedenledir ki düşüncede reform sorunu hayati bir nitelik kazanmıştır.
3-Yeryüzünde Olma Kimliği ve Bilinci:
Gezegenin birliği, küçülmüş ve kendi içinde bağımlı bir dünyanın akılcı askerî talebidir. Böylesi bir birliğin, bizi ilk ve nihai vatan olarak görülen “yeryüzüne” bağlayan karşılıklı bir aidiyet bilinci ve duygusuna gereksinimi vardır. Gezegenimiz üzerinde ‘orada olmayı’ öğrenmemiz gerekiyor. Orada olmayı öğrenmek; yaşamayı, paylaşmayı, iletişimde bulunmayı öğrenmek demektir. Bu, sadece tekil kültürler içinde ve bu kültürler aracılığıyla öğreniliyordu. Artık yapmamız gereken aynı zamanda yeryüzü-gezegeninin insanları olarak var olmayı, paylaşmayı, iletişimde bulunmayı, düşünce ve duygu ortaklığı kurmayı öğrenmektir. Sadece bir kültür varlığı olarak değil, aynı zamanda yeryüzü varlığı olarak, hâkim olmamalı, tersine kendimizi adamalı, düzenlemeli, iyileşmeli, anlamalıyız.
Biz, gezegen çapındaki insanlık olarak, yaşamın esas işi olan ölüme direnmeyi sürdürmeye söz verdik. Dünya’yı uygarlaştırmak ve Dünya’da dayanışmayı sağlamak, insan türünü gerçek insanlığa dönüştürmek; sadece ilerlemeyi değil, aynı zamanda insanlığın hayatta kalmasını isteyen her eğitimin temel ve küresel hedefi oluyor. İnsanlığımızın bu gezegen çağındaki bilinci bizi, birinin diğeriyle, herkesin herkesle karşılıklı dayanışmasına ve merhamet duygusu içinde olmasına götürebilmelidir. Eğitim, bir gezegeni anlama etiği içermelidir.
Bölüm-5 Belirsizlikleri Göğüslemek (Sayfa:53-64)
İnsanlık tarihinin, bilinmeyen bir serüven olduğunun ve hâlen de öyle kaldığının bilinci. Zekânın büyük bir zaferi de insanın yazgısını önceden haber verme yanılsamasından nihayet kurtulmak olacaktır. Gelecek, önü açık ve önceden kestirilemezdir. Kuşkusuz tarihin akışı içinde iktisadi ve toplum bilimsel belirlemeler vardır ama bunlar tarihin akışının yolunu ya da yönünü değiştiren sayısız yol kazaları ve rastlantılarla istikrarsız ve belirsiz ilişki içindedirler.
Her şey sadece yenilik ve yaratımlardan ibaret değildir. Yıkımlar da vardır. Bunlar, yeni gelişmelerden doğabilirler. Nitekim teknik, sanayi ve kapitalizmdeki gelişmeler geleneksel uygarlıkların yıkılmasına yol açar. Gerçek apaçık görülemez, okunamaz. Üstelik daha önce gördüğümüz gibi, düşünceler ve kuramlar gerçeği yansıtmazlar, çoğu kez yetersiz ve hatalı şekilde tercüme ederler. Bizim gerçeğimiz, gerçeğe ilişkin düşüncemizden başka bir şey değildir.
Tarih boyunca, olanaklının olanaksıza döndüğünü, ne yazık ki pek çok kez gördük ve insanın sahip olduğu en zengin olanakların hâlâ gerçekleştirilmesi olanaksız olarak kaldığını kestirebiliriz. Ama aynı zamanda, umulmadık olanın olanaklı olduğunu ve gerçekleştiğini de gördük; olası olandan daha çok, olası olmayanın gerçekleştiğini de birçok kez gördük. O hâlde umulmadık olanı ummayı ve olası olmayan için çalışmayı bilelim.
Bölüm-6 Anlamayı Öğretmek (Sayfa:65-75)
Matematiği ya da herhangi bir disiplin anlamak için eğitmek başka şey, insanın anlaşılması için eğitmek başka şeydir. İnsanlar arası anlayışı öğretmek, insanlığın anlıksal ve manevi dayanışmasının koşulu ve güvencesidir.
İnsana özgü anlama, açıklamayı aşar. Açıklama, soyut ya da maddi şeylerin düşünsel ya da nesnel olarak anlaşılması için yeterlidir. İnsana özgü anlama için ise yetersizdir. İnsana özgü anlama, öznenin özne tarafından bilinmesini içerir.
Kendini anlamama başkasını anlamamanın çok önemli bir kaynağıdır. İnsan kendi eksiklik ve zayıflıklarını kendinden gizler, bu da başkasının eksiklik ve zayıflıkları karşısında acımasız olmayı getirir.
Anlamak, aynı zamanda, durmadan öğrenmek ve yeniden öğrenmektir. Anlama, insan iletişiminin hem aracı hem amacıdır. Karşılıklı anlama olmadan bireyler, uluslar, kültürler arası ilişkilerde ilerleme olması mümkün değildir. Anlayışın yaşamsal önemini anlamak için, zihniyetlerde reform yapmak gerekir, bu da karşılıklı bir eğitim reformunu gerektirir.
Bölüm-7 İnsan Türünün Etiği (Sayfa:77-86)
Bireyler, insan türünün üreme sürecinin ürünleri olmakla sınırlı değildir, zira aynı süreci her kuşaktan bireyler üretmektedir. Bireyler arasındaki etkileşimler toplumu üretir ve toplum da bireyler üstünde etkide bulunur. Kültür, tür açısından, kendini üreten bu etkileşimlerden doğar ve bu etkileşimlerle birlikte toplumu ve bireyleri üretir.
Etik ve siyasal tasarımız hem birey-toplum ilişkisini demokratik yönde hem de birey-tür ilişkisini insanlığı gerçekleştirme yönünde geliştirmeyi gerektirir, diğer bir değişle birey-toplum- tür üçlüsündeki terimlerin karşılıklı gelişmesini. Elimizde, daha iyi bir geleceğin kapılarını açabilecek anahtarlar yok. Önceden çizilmiş bir yol bilmiyoruz. Ama kendi amaçlarımızı ortaya koyabiliriz: İnsanımlaşmanın, bir dünya topluluğu içinde dünya yurttaşlığına erişme yoluyla insanlaşmaya geçişinin sürdürülmesidir.
Sonuç ve değerlendirme
UNESCO’nun isteği üzerine kaleme alınan bu kitap tamamen Edgar MORİN’in kişisel görüşlerinden oluşmaktadır. Geleceğin eğitimine, ne gibi amaçlar konulmalı? Dünyamızı daha yaşanabilir kılma umudunu veren bir eğitimin ana çizgileri ne olmalı? Sorularının cevaplarını vermeye çalışmıştır. Bütün bu kitap kendi görüşleri olduğu için kaynakça bulunmamaktadır. Kaynakça metnine ise mizahi ifadeler yerleştirmiştir. Kitabı ilk okuduğumda anlamada zorluk çektim. İkinci sefer okuduğumda etik kavramının üzerinde yoğunlaştığını, tüm insanların haklarını koruyabilmek ve insanlar yetiştirebilmek için bütün dünya insanları olarak bir eğitim sistemine ihtiyacımız olduğunu savunmaktadır. Kitap çeviri olduğu için birçok yerinde anlam karmaşası ve bozulmaları bulunmaktadır. Farklı bir bakış açısıyla yazılan bu kitabı her eğitimcinin okuması gerektiğini düşünüyorum.
Sevgili okur!
Unutmayalım, her kitap yeni düşüncelerdir. Her yeni düşünce ise geleceğe açılan farklı kapılardır. Herkese keyifli okumalar diliyorum.
Saygılarımla.
Kadir BAYŞU
KAYNAKÇA:
Morin, E.(2010). Geleceğin Eğitimi İçin Gerekli Yedi Bilgi. İstanbul. İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.