VENÜS
Güzel bir bahar günü, erken sabahı güneş doğarken kuş sesleri ile yasemin kokan güne gözlerini açtı hastane yakınında küçük bankın üzerinde. Günleri bulmaya çalışıyordu pazartesi, salı, çarşamba perşembe... Bugün çalışması gerekiyor muydu acaba! İyi ki karıştırıyordu. Hem ne önemi vardı onun için günün hangi gün olduğunun sanki! Orospu! Kulaklarında çınlıyordu, orospu! Bir tek bu aklından çıkmayan. Nasıl bir şey, üzerinden yıllar geçmesine rağmen onu biraz daha rahatsız ediyor her gün.
Yoksul günlerdi. Okula gitmeye başlamadan çok öncesinde eve, anneciğine her zaman yardım eder onun yükünü hafifletmeye çalışırdı. Boncuk mavisi gözleri her şeye rağmen ışıl ışıl yanardı. En mutlu olduğu zamanları hatırlıyor. Annesinin gün sonunda onu yatağına alıp altın sarısı dalgalı saçlarını okşayarak anlattığı masalları şimdi çok özlüyor.
Sanki bir masaldı yaşadığı. Orospu! Gidin başımdan artık, beni rahat bırakın. Kaçtım sizden her şeyimi bırakıp, siz nerede yaşıyorsunuz? Ordan da kaçmalıyım!
Artık neredeyse elli. Yine yaşamaya başladığı yere geri dönmüş küçük evinin terasında mis gibi ekmek kokusuyla uyandığı çatı katında çok acıktığını fark etti. Şimdilerde yiyecek ekmek bile bulmak ne kadar güzeldi. Zenginlik günleri sona ermiş, bu günleri de kabullenmiş, yaşamına yalnız devam ediyordu.
Varlıklı bir ailenin, esmer uzun boylu yakışıklı sert görünen sakin çocuğuydu o. Kolay yaşadığı bir yaşam ona, her zaman şans getirmişti. Üniversite yıllarında aşkı bulduğu o sırma saçlı, boncuk gözlüsünü bir gün bile olsun unutamadı.
Banktan hışımla fırladı. Sağa sola yumruklar yağdırıyor, ‘’Defolun, gidin başımdan! Ben orospu değilim!’’ diye, bağırıyordu. Onu duyan kimse yoktu, şehir uyuyordu hala. Onu duyan kimse olmamıştı, uyanıkken de insanlar.
Üniversite yıllarında, ailesinin burs sağladığı fakir kızdı onun aşkı. Köyünden okumak için şehre gelmiş, ürkek bakışları, utangaçlığı, çalışkanlığı, durumundan kurtulmak için gösterdiği çaba çok etkilemişti Akın'ı. Yıldız’dı, Akın'ın Venüs Yıldızı’ ydı. Onunla Tanıştığı andan itibaren şanslı yaşamına daha da şans gelmiş, üniversiteyi bitirdikten sonra başladığı işinde iyi paralar kazanmış şehirde yaşam yerine köyde bir yaşamı tercih etmişti.
Yıldız, Çoban Yıldızı’ ydı köyünün. Annesi onu öyle severdi, Çoban Yıldızı’ m benim. Tüm yokluklarına rağmen, babasız olan kızını üniversiteye gönderip zengin, mutlu bir yaşam sürmesi tek hayaliydi anneciğinin. Ana kız yıllarca yoksullukla mücadele etmiş, sonunda liseyi bitirip Ankara'da hemşirelik fakültesinde okumaya hak kazanmıştı. Okuyacaktı. Belki çok yorulacak ama okuyacaktı. Hayatta sahip olduğu onu seven tek anneciği vardı. Üniversiteyi kazandığı yıl başvurduğu burslardan biri ona çıkınca büyülenmişti sanki. Her şey birdenbire değişiverdi. İlk aşkıydı onun. Gerçi köyde ona aşık olan çok erkek vardı ama hiçbiri onun gibi şefkatli bakmıyordu.
Okul bittiğinde Yıldız, köyünde çalışmayı tercih etti. Son günlerinde annesinin yanında olmak onunla rahat, mutlu bir hayatı tatmak istiyordu. Akın, onu o kadar çok seviyordu ki daha o bir şey istemeden o teklif etmiş de köyde yaşamayı.
Davullar çalıyor, zeybekler oynanıyor, yeniliyor, içiliyordu. Yıldız’ın mutlu günlere başlangıcıydı bugün. Mutlu günler çok kısa sürdü. Doğumunda eline aldığı erkek çocuk ona mutluluk yerine talihsizlik getirdi. Doğumunun ikinci günü çok sevdiği annesini kaybetti. Çocuğunu büyütmeye çalışıyordu tüm işittiği kötü kelimelere rağmen. Orospu! Neden orospu? Zenci bir çocuk dünyaya getirmişti.
Köydeki yaşam, zenci bir çocuk babası olmasıyla başlayan bir şanssızlık girdabına soktu onu. Bir sabah ekmek kokusu ile uyandığında ekmeğin yanında bir veda mektubu ve üstünde sadece ‘’Beni arama!’’
Yıldız, günleri hatırladı bugün cuma. Çalışması gerekmiyor. Çalışmaya gücü de yok. Eve gitse, uyusa ve bir daha hiç uyanmasa! Bunu öyle çok istiyor ki!
Akın, tek başına büyüttü çocuğunu. Onu mutlu etmek için, elinde avucunda ne varsa verdi. O,mutsuz bir çocuktu. Sandı ki, satın alabildikleri onu mutlu ederdi. Büyüdükçe kötüleşti, Erol. Babasının sahip olduğu tüm varlığı gözünü kırpmadan silip süpürdü. Babasının elinde sahip olduğu sadece bu küçük çatılı köy evi aklında yıldızlı anıları.
O gün hastanede zenci bir çocuk dünyaya geldi. Yıldız, onu kucağına aldı, bağrına bastı öptü öptü öptü... Gözyaşları ile fısıldadı ‘’Orospu!’’