Dünden Yarına Eğitim Sistemimiz (2)

Eğitim Bilimleri - Ali GENÇLİ Yazdı

2. BÖLÜM

Eğitim modelleri yöneticilerin beklentileri ve geleceğin kurgulanması hedefine göre seçilir. Nasıl bir birey yapısı, zihniyeti isteniyorsa ona uygun bir eğitim modeli tercih edilir. Mustafa Kemal Atatürk Cumhuriyet’in kurulmasıyla tüm yurtta eğitim seferberliğini gerçekleştirerek, yurttaşları bilgili ve vasıflı bir toplum yaratılmasını hedefliyordu. Böyle insanlardan oluşmuş bir toplumun, uygarlıkta büyük mesafeler kaydedeceğini biliyordu. Eğitimde yol haritası bu şekilde çizilmişti.

Cumhuriyet’imizin Eğitimde başlattığı devrim, 1924 yılında Tevhid-i Tedrisat (Öğrenim Birliği) yasası kabul edilmiş ve ülkedeki bütün eğitim kurumları Maarif Vekaleti’ne (Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığı’na) bağlanmasıyla başlamıştı. Türkiye’de milli, laik, modern esaslara dayalı bir eğitim sisteminin uygulanması hedeflenen bu yasayla aynı zamanda eğitim işlerindeki çok başlılığın kaldırılması sağlandı. Öğretim Birliği Yasasıyla tekke ve zaviyeler kapatılmıştır. Millet Mektepleri ve Halk Evleri açılarak eğitim seferberliği başlatılmıştır. Aynı dönemde, okuma yazma oranını arttırmak, Avrupa ile ilişkileri kolaylaştırmak, öz Türkçeyi yeniden canlandırmak ve halkı çağdaşlaştırmak için Harf Devrimi gerçekleştirildi. Arap harfleri yerine konan Latin harfleri ile yurttaşların okur-yazarlık oranının da yükselmesi sağlanmıştı. Eğitimi birleştirip, bütünleştirmekle birlikte, Milli demokratik ve laik bir toplum oluşturmak, eğitimi çağdaşlaştırmak, kültür kirliliğini önlemek ve Cumhuriyet rejimini güçlendirecek eğitim sistemini oluşturmak hedefi de bu yasa sayesinde gerçekleştirilmiş oluyordu. 1933 Yılında İstanbul Üniversitesi kuruldu. Medreseler kapatıldı. Yabancı okulların zararlı faaliyetleri durdurulurken, bu okullarda Türkçe dersleri zorunlu hale getirildi. Din adamı gereksinimini karşılamak için İmam Hatip Liseleri ve İlahiyat Fakülteleri açıldı. Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu kuruldu, Halkevleri açıldı. Bu Cumhuriyet kurumları, Türk Milli eğitimine büyük katkılar sağladı. Kabuk değiştiren eğitim sistemimiz, Avrupa ile aramızdaki gelişmişlik açığını kapatmak için, Öğrenim Birliği Yasası kapsamında Avrupa’ya öğrenci yollamış, burada öğrenim gören gençler, döndüklerinde değerli bilim insanlarının yetişmesini sağlamışlardır. Atatürk’ün eğitim ve kültür reformunda yetenekli Türk gençlerinin yüksek öğrenim için yurt dışına gönderilmesi projesi özel bir yere sahiptir. Bu aydınlanma projesi çerçevesinde bazı gençler, Ulu Önder’in arzusu ve bizzat yönlendirmesiyle Arkeoloji, Eskiçağ Tarihi, Hititoloji ve Klasik Filoloji öğrenimi görmek üzere Almanya’ya, gönderilmiş, yurda dönüşlerinde üniversitelerimizde görev alarak, bilim dallarının kurucu kadrolarının oluşturulması ve kurumsallaşmasında çok önemli bir rol oynamıştır.

Genç Türkiye Cumhuriyeti galip çıktığı Kurtuluş Savaşı'nın ardından çağdaş bir ülke olabilmek adına yepyeni bir mücadelenin içindedir. Bu yeni savaşı kazanabilmek için, devletin çok kısıtlı olanaklarına rağmen, ülkenin her yanından sayısı 750 başarılı öğrenci yurtdışında okumaya gönderilir. Bu gençler Atatürk'ün ''Sizleri bir kıvılcım olarak gönderiyorum, volkan olarak dönünüz!'' sözleriyle uğurlanır. İşte burada; ne tür bir eğitimle, Ata’mızın nasıl bir toplum yaratmak istediği ortaya çıkıyor. Bu ülke böyle kurtarıcıya, parçalanmış, yok edilmiş bir devletin enkazı üzerine bu günkü Cumhuriyeti kurabilmenin gücü buradan geliyordu.

Yurt dışına öğrenci yollanmasına, 29 Ekim 1924’te Maarif Vekaleti’nin açtığı Avrupa sınavıyla da uygulanmaya başlanmıştır. İlk açılan sınavda Avrupa’da öğrenim hakkı kazanan 22 genç Almanya, Belçika ve Fransa’ya gönderilmiştir. Ocak 1925 tarihinde İstanbul’dan bir gemiyle yola çıkan bu gençler döndüklerinde, kendi alanlarında yüksek başarı sağlamış bu gençlerden bazıları; Ulvi Cemal Erkin, Cemil Sena Ongun, Ekrem Zeki Ün, Sadi Irmak, Suat Hayri Ürgüplü, Osman Horasanlı, Ali Münip Karsan’dır.

Bu seçilmiş Anadolu gençlerinin bir çoğu, daha yaşadıkları kentten çıkıp İstanbul’u bile görmemişlerdi, Avrupa kentleriyle tanışmışlar ve orada devletin sağladığı yüksek ödeneklerle zorluk çekmeden öğrenimlerini sürdürmüşlerdir. II. Dünya Savaşı'nın darmadağınık ettiği yıllarda eğitim gören öğrenciler, döndüklerinde her biri bu ülkenin tarihine bilimine, sanatına, sanayine öncüler olarak geçtiler ve tüm bu dallarda ülkemizde ilk ciddi adımlar bu insanlara aittir.

Haşim Şensoy, Türkiye'nin ilk Elektrik mühendislerinden, Keban Barajı projesini gerçekleştirdi. Cevdet Arun, Türkiye'nin ilk beden eğitimi öğretmeni, halk danslarının grup halinde sergilenmesini sağlayan ilk ekibin kurucusuydu. Hasan Tahsin Önalp, 44. Hükümetin Bayındırlık Bakanı oldu. 24, 25 ve 44'üncü hükümetlerin Sanayi Bakanı Şahap Kocatopçu, 1916 doğumlu. Belçika ve ABD'de eğitim gördü. İlk metalürji mühendisi Bahri Ersöz, ilk Endüstri Mühendisi Adnan Erkmenol, ilk sanat tarihçisi Oktay Aslanapa, ilk kimya mühendisi Adnan Şener, Türkiye'nin ilk makine mühendisi, Hamit Geriş yüzlerce gençten sadece birkaçı.

Bu gençlerimizden birçoğu iki-üç diplomayla geri dönmüş aralarından 13 öğrenci savaş sırasında Almanya'da hayatını kaybetmişti. Her biri önemli kurumların başında yöneticilik yapmıştır. Bu gün kullandığımız bardak, bindiğimiz araba ve daha pek çok şey bu değerli insanların yaratılarından bize kalanlar.