Olmuyordu, ne yapılsa işler düzelmiyor hatta daha da kötüye gidiyordu. Çünkü sorunun nedeni yanlış yerlerde aranıyor, çağdaşlaşma ve kalkınmada eskiyi ıslah etmenin ötesinde bir şey yapılmıyordu. Aklıselim insanlar varsa da sözlerine kulak tıkanıyor ya da önlerine engeller konuyordu. Böylece 3.Selim ile başlayan 2.Mahmut'la devam eden Tanzimat dönemiyle belirginleşen ve somut adımlarla kendini gösteren çağdaş dünyaya uyum sağlama çabaları ne eskiyi koruyabildi ne yeniyi kurabildi. Bir yerlerde yanlış yapılıyordu ve bu yanlışın ne olduğu gayet açıktı ancak günün şartları, ekonomik koşullarla birleşince Osmanlının basireti bağlanmıştı. Olmuyordu. Basireti çözecek olan halktı, kimsenin gözü halkı görmüyordu.
"Türk milletinin efendisi gerçek müstahsil olan köylüdür." Buradaki müstahsil üreten, üreterek kalkınmaya katkı saylayan köylüyü anlatmaktadır. Bu sözüyle M. Kemal Atatürk, üreten köylüyü milletin efendisi saymış üretmenin önemine dikkat çekmiştir. Bugün köy enstitülerinin kuruluşunun 80.yıl dönümü. Kısa bir döneme çok şey sığdıran bu enstitüler, Atatürk 'ün hayalini gerçekleştiriyor, kaç yüz yıldır kaderine terk edilen Anadolu köylerini kalkındıracak aydın zihinler yetiştiriyordu. Çok şey yazıldı köy enstitüleri adına, çok şey söylendi. Sadece eğitim değil bir köyün her yönüyle gelişmesine kapı aralayacak kültürel, sanatsal faaliyetlere de yer veren bu enstitülerde köyüne bağlı insanlar yetişiyordu. Onlar da birer eğitim neferi olacak, Anadolu insanının içine düştüğü kör kuyudan çıkmasına vesile olacaktı. Değerlendirilecek araziler, ekilip biçilecek topraklar vardı. Dünya sürekli değişiyor, gelişiyordu ve insan dünyanın neresinde olursa olsun insandı. Anadolu köylüsü de her alanda ilerleyecek, aydınlanma en ücra köşelere kadar ulaşacaktı. Köy enstitüleri bunun için vardı.
Schooling The World... Türkçesiyle dünyayı okullu yapmak... Hintli bir köy kadını anlatıyor : "Amerikan misyoner okullar açılmadan önce, gençlerimiz burada köylerimizde tarlada çalışıyordu. Ekip biçmesini biliyorlardı. Doğanın suyun temiz kalması gerektiğinin farkındaydılar. Bu okullar açıldıktan sonra köylerini terk edip şehre gittiler. Artık elleri ceplerinde geziyorlar ve hiçbir şey yapamıyorlar." Köy enstitüleri, insanını toprağına bağlayan bir projeydi. Yıllardır batıyı taklitten öteye geçemeyen yenilikler gibi değil bize ait bize özgüydü. İnsan hem köyünde, memleketinde kalıp hem de insanca yaşayamaz mıydı? Köy enstitüleri bunun olabileceğinin kanıtıydı. Az zamanda çok şey başarmıştı, eksikler olabilirdi doğru ama halkına değer veren bir anlayışla bu eksiklikler tarihin çöplüğüne atılabilirdi.
Köy enstitülerinin mimarı İsmail Hakkı Tonguç, dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel, onlar Türkiye'nin bir uçtan bir uca ilerlemesine imkân verecek bir projeyle istendiği takdirde neler yapılabileceğini ortaya koydular. 3.Selim'in göremediği 2.Mahmut'un görüp de yapamadığı kimi Tanzimat aydınlarının bilip de eğilmeye cesaret edemediğini bir soruna Köy Enstitüleri projesiyle çözüm getirmeye çalışmışlar, bunun da ötesinde çözümü hayata geçirmişlerdi. İstediğiniz kadar yenilik yapın, çağdaş medeniyeti alıyoruz deyin bunu ülke sathına yaymadıkça asla başarılı olamazsınız. Bu proje, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm ülkeyi baştanbaşa saracak kendine has, güzel bir düşüncenin eseriydi. Tek başına yeterli olmasa da önemliydi, umuttu, vatansever insanların böyle özgün fikirleriyle birleşip Türkiye’nin geleceğine yönelik bir atılım yoluydu. Bu nedenle birilerini rahatsız etti...