İsmail Mahir Efendi'nin Köy Enstitüleri'ne Fikri Kaynaklık Yapan Konuşması

Bilimsel Makaleler - Nirvana Sosyal Bilimler Sitesi

İsmail Mahir Efendi, gerek öğretmen okulu müdürlüğü yaptığı dönemde gerekse Kastamonu milletvekili sıfatıyla Osmanlı Meclis-i Mebusan’da eğitim sorunlarımız üzerine yaptığı konuşmalarla, çocukların korunmasına yönelik iz bırakmış eğitimcilerimizden ve siyaset adamlarımızdandır. Kendisinin 1914 yılında Meclis-i Mebusan’da eğitim bütçesi üzerine yaptığı konuşmada eğitimimizin birçok sorununa değinir. Bunlardan biri eğitim birliği ilkesidir. İsmail Mahir Efendi aşağıda okuyacağınız konuşmasında eğitim kurumlarının Bakanlıklar arasında dağıtılmasını eleştirir. Yine bu konuşmasında Köy Enstitülerinin de fikri kaynaklarından sayılan önerisini dile getirir. 17 Nisan Köy Enstitülerinin Kuruluşu ve Köy Enstitüleri Haftası nedeniyle Nirvana Sosyal Bilimler sitesi olarak İsmail Mahir Efendi’nin bu konuşmasını okuyucularımızın ilgisine sunuyoruz. 1916 yılında 46 yaşındayken yitirdiğimiz mecliste kendisini “yoksul halkın milletvekili” olarak niteleyen bu aydınımızı da bu vesileyle bir kez daha saygıyla anıyoruz. (Nirvana Sosyal Bilimler)

Meclisi Mebusan

1 Temmuz 1330 (1914)

İKİNCİ CELSE

Kuşat Saati: 1.50

REİS: Halil Beyefendi

KÂTİPLER: Bedi El Müeyyet Bey (Şam), Ali Haydar Bey (Saruhan)

İSMAİL MAHİR EFENDİ (Kastamonu) — Malumu aliniz olduğu veçhile Maarif, bizde şimdiye kadar layıkı veçhile terakki edemedi. Bunun esbabım arayacak olursak görürüz ki, her nezaret aynı zamanda maatteessüf birer Maarif Nezaretidir. Nafıa Nezareti kendi vazifesinden başka, bir de Maarif Nezaretinin vazifesini ifa ediyor. Ziraat Nezareti de kezalik böyledir. Çünkü, mahiyetlerinde Ticaret mektepleriyle Orman mektepleri ve Kız Sanayi mektepleri, daha bilmem ne mektepleri var. Soma bir de Evkaf Nezareti var ki, aynı mektepler, hem Maarif Nezaretinin, hem de Evkaf Nezaretinin idaresi altındadır. Bir de, Babı Meşhihat var. Hülasa kaç Nezaret varsa, zannederim Dahiliye Nezaretiyle Hariciye Nezareti hariç olmak üzere...

KİRKOR ZÖHRAP EFENDİ (İstanbul) — Defteri Hakanide de Kadastro Mektebi var.

İSMAİL MAHİR EFENDİ (Devamla) — Evet, orada da var. Rica ederim şu çorba gibi olan işte Maarif nasıl terakki eder? Burasını nazarı dikkate alınız. Defteri Hakani bu mektebe mi bakacak, yoksa Defteri Hakani işlerine mi? Rica ederim, bu mektepten vazgeçin de, şu Defteri Hakaniyi İslah etsin. Beş seneden beri İslah etmek için bize bu kadar vaidlerde bulundukları halde, hâlâ bir şey yapmadılar.

MEHMET SADIK EFENDİ (Denizli) — İşte o mektebi Defteri Hakaniyi İslah etmek için açmışlar.

İSMAİL MAHİR EFENDİ (Devamla) — O mühendis mektebinin bir şubesi olacaktır. Hülasaa her Nezaret, mesela, Ziraat Nezareti denilince Ziraat Mektebinin idaresi ona ait bulunsun diye hatıra gelmiş. Haydi oraya vermişler. Sanayi mektebi denilince, bakmışlar Sanayi Müdüriyeti nerede, evvelce Nafıa Nezaretinde idi şimdi Ziraat Nezaretine geçmiş, haydi oraya verelim demişler. Orman mektebi kimin idaresinde olsun? Orman Müdüriyeti nerededir? Ziraat Nezaretinde, o da orda olsun. Mekatibi Vakfiye var, Vakıflara kim bakıyor? Evkaf Nezareti, haydi bunlar da Evkaf Nezaretine verilsin. Zannetmeyiniz ki, bu mekteplerin umumuna az para sarfediliyor, çok para sarfolunuyor. Bendeniz zannetmem ki, başka memleketlerde böyle olsun, taksimi amal kaidesine tevfikan bütün Nezaretlerin vezaifi ayrılmıştır. Ben zannederim ki, Ziraat Nezareti yalınız kendisine ait olan işlere bakacaktır; fakat mektep işi ile hiç zannetmem ki iştigal edebilsin. Nafıa Nezareti kezalik, kendi işiyle meşgul olacak iken, hiç münasebeti yok. Mühendis Mektebi Nafıa Nezaretine rabdolunuyor; neden? Zira, yollara Nafıa Nezareti bakacak, bari Mühendis Mektebi de orada olsun fikri akla mülayim gelmiş; fakat bir kerre tetkik edilmemiş ki, başka memleketlerde acaba nasıldır.

SASON EFENDİ (Bağdat) — Zatı aliniz tetkik buyurdunuz mu?

İSMAİL MAHİR EFENDİ (Devamla) — Tetkik ettim efendim.

SASON EFENDİ (Bağdat) — Pekâlâ, istifade edelim.

İSMAİL MAHİR EFENDİ (Devamla) — Bendenize kalırsa, bu karışık işleri yoluna koymalı, Maarif Nezareti bir tane olur, Harbiye Mektebi Harbiye Nezaretinde, Bahriye Mektebi Bahriye Nezaretinin idaresinde olur, bunu anlarım. Çünkü, onun muallimleri zabitandan olacak ve o talebeler de zabit namzedi de; fakat öyle birtakım mektepler ki, en esaslı mekteplerdir. Memleketin karnını doyuracak, memleketi mesut edecek mekteplerdir. Bunlardan, ahalinin mesuliyetini temin edecek ve esaslı üç kısım mektep var; Ziraat, Ticaret Sanayi ve Mühendis mektepleridir. Mühendis mektebiyle Sanayi Mektebi de, ikisi de birdir.

Efendiler, pekâlâ bilirsiniz ki, bir memlekette ticaret, ziraat, sanayi olmazsa, memleket her vakit mahva mahkûmdur. Bu ziraat ve sanaat ve ticareti vücuda getirecek ise, ancak bu arz etmiş olduğum üç kısım mekteptir. Bu üç kısım mektebin bugün sahibi yoktur. Buna bir zerre kadar ehemmiyyet vermiyoruz. Siz eğer erbabı sanat, ticaret yetiştirmeyecek olursanız, bu memlekette hiçbir vakit felah memul değildir. Size geçen gün arz etmiştim; ahali tembeldir, kahvehaneler baştan ayağa kadar doludur. Bu halde, bu Devletin bütçesi nasıl kapanır?

Anadolu'da kadınlar çift sürer, erkekler oturur. Çünkü, bilmezler ki bir iş yapsınlar. Kadınların sürdüğü çift ile hasıl olan ekinler Aşar varidatı alarak bütçemizi kapatmak istiyoruz. Rica ederim, bu zavallıların ektikleri, biçtikleri ekinlerle acaba bu bütçe kapanır mı? Onun için bu mekteplere son derece ehemmiyyet vermek lazım gelir. Son derece ehemmiyyet vermek için de gayet iyi düşünmek lazım gelir. Bu mektepleri nereye rabdetmek lazımsa oraya rabdetmeli, orası bunları ıslah etsin.

Efendiler, bu mektepleri o Nezaretin idaresinden kaldırınız. Bundan üç sene mi, dört sene mi evvel bu mekteplerin ıslahı için bendeniz takrir vermiştim. Bu ait olduğu Nezaretlere havale edildi, bir komisyon teşekkül etti. Bunu nazarı dikkate alınız ki, o vakitten beri bir şey yapılmadı, olduğu gibi kaldı. Güya, Mühendis Mektebinde makine şubeleri, mimar şubeleri vesaire yapılacaktı, birinci dereceden mühendis yetiştirilecekti. Seneyi mektepleri Makine Mühendis şubesinin kondüktörlerini yetiştirecekti; yani ikinci sınıftan mühendis yetiştirecekti. Türuk ve Maabir mühendislerinin kondüktörü için büyük bir mektep yapılacaktı, böyle karar verildi. Yetmişbin lira sarfını Meclisi Mebusan tasdik etmişti, bu tahsisat, gerek binaya ve gerek muallimler vesaireye sarf olunacaktı. Maatteessüf hiçbir şey olmadı efendiler. Yetmişbin lira habaen mensura gitti. Şimdi anladınız mı? Bunun için bendeniz takrir veriyorum. Mühendis mekteplerinin yekdiğerine münasebeti olduğu halde, muhtelif nezaretlerde bulunduğundan dolayı terakki etmiyor.

Bendeniz teklif ediyorum : Üç Nezaretten mürekkep bir komisyon teşkil olunsun, bu mekteplerin programlarını, tertibatını hazırlasınlar. Şimdi arz ettiğim Mühendis Mektebini de yapacaklardır. Bütün şuabatanı ihtiva etmek üzere binasını da o suretle hazırlasınlar. Bunun için nazarı dikkatinizi celbederim. Zira, işitiyorum ki, o binayı başka türlü yapıyorlarmış. Nazarı dikkatinizi celbederim, mesele gayet mühimdir ve gayet büyüktür. Memleketi yegane mesut edecek şu üç kısım mekteptir. ("Doğru " sedaları)

Bir de, Darülfünunlardan bahsolunuyor idi. Darülfünun denilince: Biz, zannediyoruz ki yalınız Hukuk şubesi, Edebiyat şubesi, Ulumu Diniyei Aliye şubesi ve Tabiiyat şubesidir. Biz bunları anlıyoruz. Bunlar, gerçi lazımdır; fakat acaba Mühendis mektepleri, Sanayi mektebi, Ziraat ve Ticaret mektepleri onun şuabatındandır da, bunlar Darülfünundan değil midirler? İşte ben diyorum ki, islah olunurken, peşin bunları ıslah edelim. Avrupa'dan muallim getirmek lazım gelirse getirmeliyiz ve ben öyle zannederim ki, getirmek ihtiyacındayız.

Bir de, Sultani mektepleri meselesi var. Bunu Emrullah Efendi Hazretleri, memlekette peşin icat etti, aleyhine o kadar kıylü kaali mucip oldu ki, anlayan da söyledi, anlamayan da. Malumu aliniz olduğu veçhile eskiden bizde birtakım İdadiler var idi. Yalınız tedrisatı taliye icra olunuyordu. Kısmi rüştisi ve iptidaisi yok idi. Bunların programlan da gayet bozuk idi. Bunlar da maatteessüf fikri tenvir edecek hiçbir ders yok idi. Tarih kalkmıştı, lisan dersleri pek ehemiyetsizdi, yalnız biraz riyazi tedris olunuyor idi.

Şimdi, İptidai ve Rüşti kısımlarını ihtiva etmek üzere bu İdadi programları ıslah edildi. Bunlar yine İdadi mektebidir; fakat kısmı iptidai ile kısmı Müştiyeyi ihtiva ediyorlar.

Efendiler, bu mektepler son derecede lazımdır. İsmi ister Sultani olsun ister İdadi kalsın. Ne derseniz deyiniz. Avrupa'da da böyledir. Memaliki Osmaniyyede kısmı iptidaisi olmayan İdadiler pek çoktu. Yalnız Selanikte bir iki mektep var idi ki onlar leyli idi. Bu mekteplere Bağdat'tan, Basra'dan, Kafkasya'dan, Rusya'dan, Erzurum'dan bilmem nereden hangi uzak yerlerden talebe geliyordu. Ücretle kaydolunuyorlardı. İşte bu mekteplerin kısmı iptidaisi olduğu için zengin olan evliyaı etfal çocuklarını getirip veriyorlardı. Bunun için Emrullah Efendi bu Sultani mekteplerini tesisinden dolayı şayanı şükrandır. Nazır Beyefendi Hazretleri de bunları bihakkın ıslah ettiğinden dolayı şayanı şükrandırlar.

KİRKOR ZÖHRA P EFENDİ (İstanbul) — Haki payiniz de bunları söylediğinizden dolayı şayanı şükransınız.

İSMAİL MAHİR EFENDİ (Devamla) — Siz de itiraf edersiniz ki evvelce bu mektepler açılmazdan evvel ne kadar talebe vardı? Üçbin kadar. Halbuki şimdi dokuzbin talebeye varıyor. Bunu da nazarı dikkatinizi celbederim. Bu miktar az bir şey değildir. Bir de bu mektepler yalnız Sultani mektebi denilmek için yapılmamıştır. Bütün evladı Osmaniyyan ecnebi mekteplerine devam ediyorlar. Bir katre çocukların hissiyatı milliyye ve hissiyaü diniyyesi başka tarzda terbiye ediliyor. İşte bu mektepler o çocukları için oradan kurtarılmak için yapılmıştır. Biz isteriz ki çocuklarımıza terbiyeyi diniyye ve terbiyei milliyye verelim.

Avrupa'ya talebe göndermek meselesine gelince: Bendeniz, dört beş sene evvel teklif etmiştim. Bendeniz o vakit dedim ki, bunların başına mükemmel bir müfettiş gönderilsin, başıboş bırakılmasın dedim. Ben zannederim ki, Nazır Bey bunu nazarı dikkate almıştır ve bunların başına bir de müfettiş tayin etmiştir ve birçoğunun da kaybını terkin etmiştir. Biz, bu talebeyi göndermeliyiz. Fakat, Japon usulü dairesinde göndermeli ve oradan geldikten sonra bunları dehşetli bir imtihana tabi tutmalıdır, Bir taraftan da oradan muallimler celbettirerek, lazım gelen mektepleri ıslah ederek birçok erbabı fen yetiştirmeliyiz.

İptidai mekteplerine gelince: Asıl meselenin ruhu buradadır. Darülmuallimat müdürü bulunduğum sırada Maarif Nezareti ile temas ettim. Bu hususta hakikaten Maarif "Nazırı Beyefendinin zamanı nezaretinde maaşükran pek büyük himmet ve gayret göstermekte olduklarını anladım. Bunu başka bir şeye hamletmeyiniz. (Handeler) Katiyen size tavsiye edeceğim; meydana getirdikleri aşari görünüz. Hakikaten büyük Bir hatve atılmıştır. Esaslar katiyen vazedilmiştir. Hem yalnız lafla değil, memaliki saireyi medeniyyede nasıl ise tamamıyla programlar öyle ıslah edilmiştir.

Ana mektepleri tedrisi iptidaiyye programları ve talimatnameleri ve tedrisatı taliye ve aliye esasları velhasıl kaffesi vaz edilmiştir. Yalnız, maatteessüf parasızlıktan Hükümetin kımıldayacak hali yoktur. Bakınız, Romanya bizden otuz sene evvel ayrılmış olduğu halde bugün kırkmilyon lira bütçesi var. Bunun yedimilyon lirasını maarife hasr ve tahsis etmiş, öyle beşyüzbin lira ile maarif kolay kolay taammüm etmez. Maarif demek muallim demektir. Muallim bulduğunuz anda maarif ve mektep mevcut demektir.

MEHMET SADIK EFENDİ (Denizli) — Yalnız muallim değil, para lazım.

İSMAİL MAHİR EFENDİ (Devamla) — Parayı kazanmak için erbabı fen ve ilim yetiştirmek lâzımdır. Para da kafa ile kazanılır. Ziraat ticaret sanaat ilimle olur. ilimsiz bunlar olmaz. Mamafih fedekarlık etmelidir. Ne vakit bütçenizi tevazün ettirmek isterseniz maarifi terakki ettiriniz. Maarifi terakki ettirmedikçe bütçede tevazün hasıl olmaz. Vaktiyye bir Maliye Nazırı öyle demişti. Bütçe kapanmadan evvel maarif ve nafıa olamaz. Mesele böyle değildir. Maarif terakki etmedikçe hiçbir vakit bütçe kapatılamaz. Ahalinin aklı ermez. Şimdi bendeniz diyorum ki, şu bütçemizin bu haliyle mevcut vesaitimizden azlığı ile bu masarifi bilhassa maarifi iptidaiyyemizi pek yakın bir vakitte ileri götürmeyiz. Ben öyle zannediyorum ki, bu gidişle belki yüz, yüzelli senede ancak maarifi tamir edebiliriz. Bendeniz başka memleketlerin yaptığı gibi ve onlara yakın bir surette bir şey tasavvur ediyorum ve bunu da teklif edeceğim.

Bunu Hükümet de nazarı dikkate alsın. Tasvip ederseniz siz de nazarı dikkate alın. Bendenizin teklif edeceğim surette hiçbir köyünüzü on sene içerisinde mektepsiz bırakmayacaksınız ve bunu da böyle yapmalıyız. Bendeniz diyorum ki, aşağı yukarı yetmiş tane sancağımız var. Yahut memleketi yetmiş mıntıkai maarife ayırırız. Bu sancakların çiftlik olan bir yerinde yahut arazii emiriyyeden bulunan bir mahallinde bir zükura ve bir inasa mahsus gayet vasi leyli iptidai mektepleri vücuda getiririz. O sancak dahilinde kaç tane köy varsa hesaplarsınız. Nerelerde mektep yapacak isek oralardan bir kız çocuğu ve bir erkek çocuğu alıp mektepe koyarız. Bittabii kız mektebinin birçok tertibatı olacak. Dokumacılık, aşçılık, dikişçilik. Kadınların ziraatten yapabilecekleri tavukçuluk ve saire gibi. Erkek mekteplerinde de tamamıyla ziraat işleri. Bunlara dört sene tahsili iptidai gösterelim ki, Türk çocukları gayet zeki olur üç senede darülmuallimini iptidaiyyenin programını bunlara gösterelim. Mecmu tahsil yedi sene eder. Bir sene de mükemmel tatbikat görür; sekiz sene oldu mu, sekiz seneye kadar o köylüleri mecbur edersiniz. Muallim süknası ve mekteplerini o mekteplerin ufak modeli suretinde olmak üzere köylerinde yapsınlar.

RIZA PAŞA (Karahisarı Sahip) — Bu fikrinizi Maarif Nazırına söyleyiniz.

İSMAİL MAHİR EFENDİ (Devamla) — Maarif Nazırı pekala biliyor; fakat para veriniz. Müsaade buyurun, ben bir fikir söylüyorum. Sonra o erkeği o kıza veriniz, düğün edersiniz. İki lira maaşla köyüne kemali memnuniyyetle gider. Çünkü o köyün yanıbaşında yapılacak numune tarlasının hasılatını o muallim ve muallime alır. Bundan başka çaremiz yoktur. Bu suretle memaliki Osmaniyye dahilinde yapılmadık bir köy mektebi kalmaz. Şu suretle hem muallim ve hem de muallimeye malik olursunuz.

("Kafi " sadaları) Ben başka bütçelerde söylemeyeceğim.

Yalnız bu bütçe hakkında söylüyorum. O vakte kadar Medarise Darülmualliminlere dehşetli ehemmiyet verirsiniz. O mektepler, onlar da artık depoluk vazifesini yaparlar. Aşiret mektebini ve başka köylülerin mektebini yapınız. Bu mekteplere pek çok masraf gidecek zannetmeyiniz. Bu mekteplere pirzola, kıvırcık eti değil, köylü ne yiyorsa onu vereceğiz. Köylüler ayran, ayranlı çorba, pilav yiyorlar. Îşte biz de onları yediririz. Köylü battaniyesi üzerinde bir aba ayağında, köylü yemenisi. İşte bu suretle yapılırsa az vakitte terakki edilmiş olur. Böyle yapılmazsa Darülmuallimin ve Darülmuallimattan talebe çıksın da ondan sonra derseniz o vakit ancak üçyüz senede bu muallim ve muallimeler meydana gelir.

Arz ettiğim şey belki size garip gelir. Hele aşiret olan yerlerde bu mektepler farzı ayndır. Yatacak yerlerine de gayet kalın ağaç karyola yaparım. Bundan sonra kız mektepleri için iki üç dakika kadar nazarı dikkatinizi celbedeceğim. Bu mesele hayat ve memat meselesidir. Eğer biz, kızlarımızı okutmayacak olursak emin olunuz ki ahalimizin yarısı hatta sülüsanı yok demektir. Şimdiye kadar garip bir fikir hasıl olmuş. Arz edeyim. Kadınların okumasını hoş görmeyenler pek çoktur. Vaktiyle kızlar iyi okutulmamış, bir parça eğri büğrü yazı yazmış, bir parça da yalan yanlış gazete okumuş. İşte o kadar. Halbuki kadınların okuması böyle değil. Kadınlar tamamıyla bir çocuk karnına düştüğü günden Darülfünuna çıktığı güne kadar o çocuğun terbiyei bedeniyye ve fikriyyesine nezaret edecek. Ondan sonra evinin işlerini yapacak. Artık evin çamaşırından, dikiş ve biçkisinden ve sairesinden anlayacak. Malumu aliniz kadınların yapabileceği ziraat işleri mesela tavukçuluk, gülcülük, arıcılık ve sütçülük ve saire gibi. Bunların kaffesini bilecek ve yapacak. Nitekim eski kocakarıların cümlesi bunları yapmıştır. Eski kocakarılardan belki İstanbul'da da vardır. Bunların tezgâhları vardı. Halbuki bunların kaffesi bugün bırakılmıştır. Bundan dolayı da kadınların hepsi sinir hastalığına duçar olmuşlardır. O kadın bir hiçmetçi tutuyor, kendisi katiyen elini suya sokmuyor. Halbuki o tercüme ettiğimiz programlarda bir kont karısı, bir Reisicumhur karısı, bir İmparator karısı bu derslerin hepsini okuyor ve bilfiil tamamen yapıyor. Vaktiyle bizim analarımız da böyleymiş. Böyle olmasaydı bizim memleketimizin bir tarafı Viyana, diğer tarafı Hint denizlerine kadar gitmezdi.

Bunlar ancak o koca analar sayesindedir. Eğer biz bunları hazırlarsak vatanımızı kurtarmış oluruz. Bunun için bunları tamamıyla hazırlayalım ve bu hususta epeyce fedakârlık da edelim; zira bunlar lafla olmaz. Fazla tasdi etmek istemem. Bir de Darülmuallimat faslı geldiği vakit de bazı maruzatta bulunacağım.

Yayınlandığı Yer: https://www.tbmm.gov.tr/tutanaklar/TUTANAK/MECMEB/mmbd03icf01c002/mmbd03icf01c002ink033.pdf