Dünya vatandaşlığına çağrı

Fikir Yazıları - Armağan Öztürk yazdı

DÜNYA VATANDAŞLIĞINA ÇAĞRI

Armağan Öztürk

İnsanlık aşısı ve ilacı olmayan bir salgın hastalıkla mücadele etmeye çalışıyor. Corona milyonlarca insanı hasta etti. Milyarca insanı ise evlerine kapattı. Ne zamandır kendisini bu kadar çaresiz hissetmedi insanlar. Bilime güveniyoruz. Elbet aşısı bulunacak diye beklemekteyiz. Ayrıca salgının ilk çıktığı yer, yani Uzakdoğu coğrafyasında olumsuz yayılım kontrol altına alındı. Benzeri bir gelişmenin dünyanın geriye kalan kısımlarında da olacağını umuyoruz. Salgını atlatamazsak zaten konuşacak bir şey kalmayacak. Bu işten en az zararla çıkarsak devletler ve toplumlar bakımından yeni bir düzenin inşa süreciyle karşı karşıya kalacağız. Çünkü insanlar sadece evlerinde oturmuyor. Aynı zamanda hem korkup hem de düşünüyor. Devletin kapitalist ve ulusal nitelikleri ciddi ölçüde sorgulanmakta. Bu durumda şaşılacak bir şey yok. Çünkü salgının bu denli yıkıcı etkiler doğurmasına yol açan asıl unsur onun biyolojik karakteri değil aslında. Neo-liberalizm tarafından iğdiş edilmiş kapitalizm ve yozlaşmış kapitalizme eşlik eden yüzlerce ulus devlet olmasaydı bambaşka bir manzarayı konuşabilirdi insanlık.

Alt sınıfların, yani geniş yoksul kitlenin insani mobilizasyonu hoş karşılanmıyor. Virus salgını öncesini durumu hatırlayalım. Pek çok ülke, mültecileri ülkelerine almamak ve hatta kaçak yollarla ülkesine gelmiş olanları dışarıya atmak için yoğun bir gayretin içerisindeydi. İlgimizi orta ve üst sınıflara çevirdiğimizde ise bambaşka bir tabloyla karşı karşıya kalıyoruz. Her bir halkın varsıl ve nitelikli kesimleri çalışma, okuma ve turizm gibi yollarla birbirleriyle temas ediyor. Genel eğilim doğulu ve güneyli halkların batı dünyasına gelmesi yönünde. Bu son hatırlatma bağlamında açık olan husus şu: Salgının küreselleşmesiyle neo-liberal küresel düzen arasında doğal bir bağlantı var. İnsanlığın bir kısmı uzun süreden beri sınırlar olmaksızın dünyanın her yerinde yaşayabiliyor. İşte bu nedenle küresel bir meseleye dönüştü corona.

Kapitalizm dünyayı küreselleştirdi. Ama bu küresellikte iki tane çok ciddi sorun var: Ortak bir kamusallık kurulamadı. Ortak bir dünya devleti veya devletler federasyonu yok mesela. Zayıf da olsa bir Birleşmiş Milletler ve insan hakları hukuku mevzuatına sahibiz. Ancak Birleşmiş Milletler insanlığın devasa sorunları karşısında diplomatik bir büro gibi çalışıyor yalnızca. Gerçek değil, çünkü gerçek bir gücü yok. İnsan hakları ise devlet desteğinden yoksun kaldığı noktalarda boş bir gösterene dönüşüyor. İnsanları koruyan şey insan hakları değil yurttaşlık hakları ve devletler.

Diğer sorun bölünmüş siyasi kompozisyon. Tüm insanlığın ortak iyisini koruyacak ortak bir res publica yok. Wallerstein’in dünya sistemi dediği şey içerisinde yaşıyoruz. Tek bir dünya ekonomisi var ama çok sayıda ulus devlet varlığını koruyor. Ekonomiyle siyaset alanları arasındaki bu uyumsuzluk kapitalizmin her bir ulusa ve o ulusalların kamusal hayatlarına kolay ve yıkıcı bir şekilde müdahalesini kolaylaştırıyor. Türkiye dahil olmak üzere pek çok ülkenin son çeyrek asırda yaşadığı şey sosyal nitelikleri ağır basan ulus devletler çağında biriktirdiği tüm kamusallığın kötü bir temsili demokrasi ve yanlış bilinç üreten bir gösteri toplumu lehine yitirilmesi.

Salgın günleri küresel ekonomi, yerel siyaset ve cılız kamusallık üzerine bina edilmiş çarpık dünya sisteminin yeniden inşası için bir fırsat sunuyor hepimize. Çünkü hepimiz kendi devletimizi başka devletlerle karşılaştırıyoruz. Alınan önlemleri hem zamanlama hem de nitelik bakımından yetersiz bulmaktayız. Ayrıca kapitalizme fazlasıyla bağımlı hale gelmiş devlete karşı öfke büyüyor. İşçileri koruyamıyoruz çünkü. İnsanlar çalışmazsa nasıl yaşayacak sorusunun bir yanıtı yok kapitalist düzende. Ayrıca her şey fazlasıyla paralı ve pahalı hale gelmiş durumda. Salgınla mücadelenin aynı zamanda devasa bir ekonomik krizi tetikliyor olmasının asıl sebebi bu. Corona’yı atlatsak bile derin bir ekonomik buhran bizi bekliyor.

Terör, mülteci krizi ve iklim krizi karşısında işlevsizleşmiş dünya sistemini artık yenisiyle değiştirmenin vakti geldi. Tüm insanlık için ortak bir düzeni ve bu bağlamda dünya vatandaşlığı idealini yeniden düşünmeliyiz. Ulusal kimlikleri aşan ve tüm insanlığı kapsayacak ortak bir politik sadakat oluşturma zorunluluğu bu salgın dahil olmak üzere her türlü belaya karşı tek umudumuz. Bu yola girmeyi geciktirdiğimiz sürece kapitalizmin krizi her zamanki gibi geçici bir kriz olacak ve her bir birey için kamusallıktan yoksun sefil yaşantı hayatın normu ve normali olarak devam edecek.