Dijital Yerliler Covid- 19 Salgını ile Eğitim Sistemlerine Bir Reform mu Getirtiyor?

Eğitim Bilimleri - Nazmiye HAZAR

Li Wenliang denilince aklımıza dünyanın bir başka ucunda olsak da sosyal medyada bir pandemi tehdidi ile insanlığı uyarmaya çalışan içindeki insanlığı bitirmemiş bir doktor geliveriyor akıllara. Bir göz doktoru olan li Wenliang Çin’in Wuhan kentinde başlayan salgın hastalıkla ilgili meslektaşlarına uyarı çağrısında bulunmaktan ötürü polis tarafından dedikodu yaymakla suçlanıp uyarılmıştı. Hastalıkla ilgili corona virüs türüyle haberlerin yayılması bile engellenmeye çalışılmıştı hatta. Daha sora bu genç doktorumuzun haklı olduğu çağrı yetkililerce geç anlaşılmıştı. Li Wenliang bulaştığı yeni corona virüs  (Covid-19 )  hastalığına yenik düşerek 34 yaşında hayata gözlerini yumdu ( youtoube, 2020).

Li Wenliang 14 Mart Dünya Tıp Günü’nde tüm dünyaya örnek olan bir doktor olarak kahramanlığında bilimin ve  fenin gerekliliğini savunan yürekliliği ile insanlığa adeta bir ders veriyordu anılırken. Li Wenliang başta ülkesi olan Çin ve de dünyanın asla unutmayacağı bir doktor olarak tarihte bilineceğe benziyor.

Dünyada her geçen gün bir değişim ve bir farklılaşma meydana gelmekte. Bu değişimlerin tümünü gelişim olarak değerlendirmemiz sanıyorum pek de doğru olmayacaktır. Değişimin olmadığı yerde entropinin olacağını bilmek akıl ve zihinsel becerileriyle insanı diğer canlılardan üstün kılsa da tehdit ediyor kim bilir?  Bugün dünyada küreselleşmenin meydana getirdiği değişiklikleri yönetebilmek oldukça zor bir durum olarak nitelendirilebilir. Hareketliliğin olduğu, sürekli canlılığın ve zamanın akışı ile rekabet içinde olduğumuzu her an hissetmekteyiz.  Yeni dünyanın değişen değerlerini yönetebilmek ve yeni dünyada entropiye uğramadan varlığınızı yürütebilmek üstün özellikli ve ayırt edici özelliklerinizin olmasını zorunlu kılmaktadır. Son zamanlarda Çin’de başlayan ve bugün hemen hemen tüm dünyayı etkisi altına alan  Covid- 19 ile mücadeleler hala daha devam etmekte. Çin hükümeti Covid-19’un ne olduğunu biliyor olsa idi; bu yönde bilgi ya da deneyime sahip olan bir durumda olsaydı belki de dünyada bu kadar çok can kaybı ve hastalığın yayılması daha hızlı engellenebilecekti kim bilir? Çin’de  vakalarının yoğun olma nedeni bilinmeyen bir süreci ve hareketliliğin nasıl yöneteceğini bilmemekle ilişkilendirilebilir. Nitekim bugün dünyanın pek çok ülkesi bu hastalıklarla mücadele ederken, mücadele eden ülkelerin başarılı oldukları ya da hatalı oldukları durumları değerlendirerek kararlar üretmeye çalışmaktadırlar.  Bilimsel verilere dayandırılarak uzmanların görüşleri ve tıp bilimcilerinin uyarılarını dikkate alarak ülkeler tedbir almaya gayret gösteriyor. Bugün Türkiye de uluslararası konferanslar ya da iller arası tele konferanslar aracılığı ile bu hastalıkla ilgili tedbir çalışmalarını yürütmekte olduğunu duyabilmekteyiz. Ancak her ne kadar önlem alınmaya çalışılsa da; toplumlarda kuralları ihlal edenlerin davranış benzerlikleri hemen hemen tüm ülkelerde benzemektedir.  İnsan nerede olursa olsun, hangi ülkede doğup büyürse büyüsün ve hangi dile ya da dine mensup olursa olsun, hangi ırktan gelirse gelsin insan her yerde insan ve bu sorun tüm dünyanın baş etmeye çalıştığı başka bir sorun kim bilir?

Sosyal medyada yapılan paylaşımlarda birbirine empati yapamayan, bencilleşen ve acımasızlığın yanı sıra duyarsızlaşma eğilimlerini ortaya koyan insanlar bozulan değerlerin farkında oldu kim bilir?  Bu değerlerin tüketime endeksli yaşam, küreselleşmenin bir getirisi olarak çalışma ve iş hayatının yoğunluğu, toplumsal- cinsiyet rollerimiz, eğitim sistemlerimiz, medya ve dejenere olmuş algılarla bir ilişkisi var mıdır?  Öyle ya da böyle teknolojinin hayatımıza kattığı hız bizi kim bilir bizden de etmiş kim bilir? Her neyse; öyle görülüyor ki gözle görülmeyen bu katil virüs dünyada büyük bir nüfus değişikliğini de beraberinde getireceğe benziyor. Her ülke kendi toplumu için uğraş sarf ederken salgının insandan insana bulaşma riskinden ötürü sosyal alanların artık ölü alanlar olması tüm ülkelerde ekonomik krizleri de beraberinde getiriyor. Dünyada tüketim ve üretimle ilgili aksaklıklar yaşanırken, işletmelerin pek çoğu ortadan kaybolma durumu ile karşı karşıya kalmıştır. Hatta bu ülkeler açısından değerlendirildiğinde akıllara ülkelerin bile bu süreçte dağılıp kaybolabileceği endişesini de getirmiyor değil. Ancak tüm bu anlattığımız insan davranışları, insan tepkileri elbette insanın yetiştirilmesi ya da eğitilmesi ile ilgili eğitim sistemlerine de rakip olmuş bir eğitimin varlığını ortaya koyabilmeli. Evet! Değerli okuyucular! Dijital oyun sektörü dünya tüketim amaçları uğruna eğitimi bile ele geçirmiş olan ekonomik krizleri yaşamayan tek sektör gibi değerlendirilebilir.  Dijital oyun sektöründe insanın kendinin bile insan modelinde beğenmediği bir takım hallerini besleyici kaynak unsuru da olmuş durumdadır.  Peki, eğitim sistemimiz kimlerden/ nelerden etkilenmektedir?

  1. Savunma ve sanayi,
  2. Diğer ülkelerde var olan eğitim sistemleri,
  3. Bilim
  4. Teknoloji
  5. Sağlık,
  6. Ekonomi
  7. Siyaset,
  8. Kültür,
  9. Aile,
  10. Medya,
  11. Savunma,
  12. Sanayiden

etkilenen eğitim sistemi açık bir sistem olarak değerlendirilmelidir. Elbette eğitimin etkilendiği tüm bu sistemler insanı etkilediği için eğitimi etkilemektedirler. Bu sistemlerin pek çoğu zaten birbiri ile sürekli etkileşim ve iletişim halinde olsa da; eğitim tüm bu sistemlerden farklı değerlendirilmelidir. Kısaca belirtmek gerekirse eğitimin doğrudan insana yönelik olması ve eğitimin sistem olarak çıktıları diğer sistemlerin girdi kısmını oluşturduğu için gelecek eğitime yatırım yapan ülkelerin elinde olacaktır kim bilir? Peki, bugün  bizim ülke olarak durumumuz ne?

İnsana toplumsal ve manevi değeri de kazandıran eğitim son zamanlarda salgın bir hastalık nedeniyle aksamış durumdadır. Bu duruma hazırlıklı olan ülkeler dijital çağın bir getirisi olarak eğitimi uzaktan idare etse de bu tür bir yapının sürdürülebilir ve programlı olması sistemin bir bütün olarak çalışmasını gerektirmektedir. Yani bilişim teknolojilerinde uzmanlığını geliştiren kimselerin, akademisyenlerin, üniversiteler ve bakanlıkların işbirliğini gerekli kılmaktadır. Hatta  eğitimdeki amaçlar doğrultusunda yapılacakların  planlı ve programlı olması için büyük bir emeği de gerekli kılan diğer  ekiplerin eğitimi ( eğiticinin eğitimi- öğretmenin eğitimi), eğitim açısından  UZEM/(  Uzaktan Eğitim Merkezi)  merkezlerinin varlığı ya da her ülkelerde oluşması dijital eğitime destek gibi düşünülebilir.   Eğitime etki eden unsurları örneklerle açmamız gerekirse;

Örneğin kur değişiminin değişmesinin öğretmenlerin maaşlarını etkilemesi eğitimin ekonomiden etkilenmesine bir örnek olabilir.  Okçabol (1985)  “?vergi düzeni, işsizlik, ? ? fiyat artışları, milli gelir, bireylerin gelir düzeyi” gibi ekonomik değişkenlerin eğitim sistemini etkilediğini belirtmenin yanı sıra “?siyasal sistem, kamuoyu, uluslararası ilişkiler, siyasal partilerin ” eğitim sistemine etki eden değişkenler olduğunu vurgulamıştır. Dil, din ve inançlar adı altında kültürü düşünecek olduğumuzda ise;  kültürün eğitimi etkilemekte olduğunu, ailenin eğitim unsuruna etki eden önemli faktörler içinde yer aldığını hepimiz bilmekteyiz.  Eğitim gören bireyin ne gibi hakları olduğunu biliyor olması, hukukun eğitime olan etkisi olarak değerlendirilirken; “görev ve sorumluklarını yerine getirme bilinci ile ilgili toplum yapısının da eğitime etki eden özellikleri doğru değerlendirilmekte midir?” sorusunun cevabını düşünebilmemiz gerekmektedir. Bunların dışında doğadan gelen bir takım unsurların da eğitimi etkilemekte olduğunu bilirken; eğitim verilen bölgedeki iklim, o bölgede meydana gelen doğal afetler, yangın vs. durumların bile eğitimi etkilediğini bilerek eğitim sistemini inşa etmeliyiz. Okullarda rehberlik hizmetlerinin varlığı bile eğitimin sağlık sisteminden etkilendiği gerçeğinin bir kanıtı iken; öğrencilerin gerek psikolojik sağlık durumları gerekse salgın hastalık gibi durumların eğitimi etkilediğini görmezden gelmek mümkün değildir. Tarihsel açıdan incelediğimizde  "Kara Ölüm” veba salgını, viral kanamalı ateş salgını, İspanyol vebası, Kolera salgını, Çiçek hastalığı salgını, Tifüs salgını, İspanyol gribi, HIV-AIDS salgını, HIV-AIDS salgını, Domuz gribi, Ebola salgını ve 2019 yılının son aylarında Çin’de ortaya çıkan yeni tip Corona virüs salgını (COVİD 19)  pandemiye dönüşmesi ile birlikte tarihte büyük ölümlere neden olan salgın hastalıklar arasında değerlendirilebilir (Vakti Haber, 2020). Bunların yanı sıra eğitime etki eden bilim ve teknoloji artık her yerde.  Savunma ve sanayinin yanı sıra medya ve iletişimi ele alacak olduğumuzda sosyal medyanın, televizyonun, basın organlarının teknoloji ile olan etkileşiminin eğitimi etkilediğini gözden çıkarmamızı söz konusu bile olamaz.

 Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde 10 Mart itibari ile eğitim veren kurumlar ülkemizde salgın hastalığa yakalanan Alman bir turistin hastaneye kaldırılması nedeniyle eğitime ara vermek zorunda kalmıştır. Hastalık her geçen gün sayısı artarak ilerlemekte insan varlığını tehdit etmekte.  Bunun hemen birkaç gün sonrasında Türkiye’de de durum bizden farklı değil.  Eğitime pek çok üniversite ve özel okul dijital ortamlarda devam etmeye çalışmakta.    Okullarda olan eğitime ara verilse de sürdürülebilir eğitim programları çerçevesinde uzaktan eğitim ( UZEM) ile öğrencileri dijital çağda dijital imkânlarla eğitim verilmeye başlanması teknolojik gelişim ve çağa ayak uydurma durumumuzu da ortaya çıkarak bir fırsat kim bilir?  KKTC  ilköğretim öğrencileri dijital eğitim ile ilgili mevcut sürecin daha da uzayacağı öngörülmesi nedeni ile 30 Mart tarihinde “eğitim.mebnet”  adresinden uzaktan eğitime başlayabileceklerdir. Bu sürecin nasıl dönütlerle ilerleyeceği, eğitim paydaşları içinde başta öğrenciler aileler ve öğretmenlerin ne gibi tepki vereceği henüz bilinmiyor.  Başlangıçta bilgisayar ya da telefon üzerinden sürüdürülecek olan eğitim ile ilgili bu imkânlara sahip olamayan aileler için de bir takım geliştirici faaliyetler yapabilecektir diye umuyoruz. Öğretmenlerin de merakla beklediği UZEM etkinlikleri KKTC için bir ilke adım atma durumu olarak da değerlendirilebilir.   

Öğretmenler öğrenci ve velilerle yüz yüze iletişim halindeyken onları gördüklerinde daha sağlıklı ve daha verimli iletişimler gerçekleştirebilmektedirler.  Sosyal medya algılar üzerinden yönetildiği için bizim ifade ettiğimiz ya da karşı tarafın bize yazarak ifade etmeye çalıştığı şeyler aktarılmak istendiği gibi algılanmayabiliyor.  Bu da iletişimin bozulabilme riski açısından oldukça önemli bir unsurdur.  Pek çok öğretmen okul sonrası ailelerle iletişim kurmak ve eğitimin evde kalan kısmıyla ilgili mesai sonrası velilere kendi sınıfı ya da öğrenci grubu için oluşturduğu grup içinde mesajlar iletebilme, ödevleri hatırlatabilme, öğrenci gelişimine destek durumlara imkân sağlarken, aile katılımını doğrudan internet üzerinden de gerçekleştirme fırsatı da yakalamaktadır.  Ancak İngilizceden türeyen “weisure time” kelimesine dikkat çekmekte fayda var. Çağımız insanının iç içe geçmiş hayatlarını ifade eden bu “weisure time” durumuna müdahil olurken kendimizi nasıl koruyabileceğimizi de bilmemizde fayda var ( Toduk, 2014). Okulda biten eğitim sürecinin ardından yemek yerken, televizyon izlerken ya da başka bir işle meşgulken telefonlarımızdan maillerimizi kontrol edebiliyor ya da iletmek istediğimiz cevapları mesaj yoluyla hemen ulaştırabiliyoruz.  Ancak bunların yanı sıra farkında olmadan işlerimizi kolaylaştırdığımız gibi zaman zaman bu dönütleri sağladığımız kitlenin bizi yorması durumuyla da yüzleşebileceğimizin bilincini ne yazık ki yaşadıkça deneyimleyebiliriz.  Yorulduğumuz anlarda kontrol edemeyip veliyi memnun edememek bizim sosyal yaşantımızı olumsuz etkileyebildiği gibi farkında olmadan özel hayatımıza dâhil ettiğimiz, ya da özel hayatlarına dâhil olduğumuz bu süreç bize adeta mesleki becerimizle ilgili farklı bir stres yükleyebilir.  Bu nedenle yönetim ve denetim ile ilgili sıkıntıların olabileceği ve algısal farklılıkların yanı sıra zamanla ilgili öğrenmenin kendi özel hayatı içinde ailesi ya da başka işlerle uğraşırken geçirdiği zamanın mesai sonrasında devam etmesi bir sorun olarak değerlendirilebilir. Mesai sonrası olan yaşam içine dâhil edilen ailelerden kaynaklı oluşabilecek yanlış anlaşılmalar, dedikodular,  eğitim konusu dışında yakın sosyal ilişkilere de kapı açabileceğinden olumsuzluğa neden oluşturmadan öğretmenlik vizyonuna yaraşır biçimde kurumsal bir çerçeve içinde mesleği icra etmek çok daha önemli bir unsurdur.  Bu vizyona kucak açacak olan kurum da her okul için milli eğitim ve kültür bakanlığı olmalıdır.  Eğitimciler bu tarz yakınlaşmaların risklerinin bilincinde olmalıdırlar. Aksi takdirde samimiyet ve iyi niyetle başlattığımız bu yakınlaşma amacın anlaşılma boyutu farklı algılarla biçimlenirse bilmediğimiz sonuçlarla karşılaşabiliriz.   Bunların dışında eğitici( öğretmen ) velilere bu sosyal bağlılığı doğru anlatma becerisine sahip olamazsa bir süre sonra ailenin öğretmeni yorabileceği bir sürece zemin de hazırlanmış olacaktır.  Açıkçası profesyonellik gerektiren bir yönetim gerektiren bu tür oluşumlarda oldukça dikkatli ve sıfır hata payıyla ilerlemek asıl amaç olan aile katılımına olumlu destek sağlayabilir.

 Öğretmenler bir şekilde öğrencileri için ailelerle internet üzerinden bazı sosyal iletişim ağlarında oluşturulan gruplarda iletişim kursalar da bu otorite,  zaman yönetimi,  güvenli internet kullanıcıları, mahremiyet hatta kolektif bağlamda işe odaklanma bakımından öğretmeni zorlayacak olan bir durumu da beraberinde getiriyor. Yüz yüze eğitimin olmadığı bu süreçte iletişimde algısal farklılıklar, kötü niyet, zamanı etkili kullanma, amacı doğru tanımlama, zorbalık bakımından yönetimin öğretmene devredildiği iletişim ağının kontrolü sınıf yönetimi ile kıyas edildiğinde oldukça zor bir süreç olduğunu da bilmemiz gerekmektedir. Yöneticilerin bir kısmı toplum temelli eğitimde dijital kaynakları kullanım ve suçların yanı sıra özellikle kimlik hırsızlığının yaygınlaşmış olduğu sosyal ağların birer risk faktörü olduğu bilincinde oldukları için çalışanlarını korumak adına bu yönde girişim sağlama isteğine olumsuz yanıtlar verebilmiştir.  Ancak başka bir boyuttan teknolojinin bir yenilik, öğretmenin istekliliği ve sosyal ağlardaki velilere olan güven duygusu yüksek olan yöneticiler eğitimin aksaması sorununa çözüm amaçlı öğretmenlerin öğrencileri için oluşturmuş oldukları çalışmalara olumlu yanıt veren yöneticiler de olmuştur.  Oysa başta “veli zorbalığı” ile ilgili bir tehdit unsuru haline gelen WhatsApp gruplarının profesyonellik ve kurumsallaşma adına da bir risk içerdiğini ne derecede biliyor olduğumuz sorusuna en başta okul yöneticileri doğru cevaplar bulabilmelidirler. Örnek vermek gerekirse yakın çevremizden bir örnekle bu soruya bir cevap bulabilmeliyiz. 2010 yılında  İstanbul Kültür Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekan vekili Prof. Dr. Özge Hacıfazoğlu’ nun Türkiye’de 10 ilçede görev yapmakta olan 500 öğretmenle yapmış olduğu çalışma sonucunda öğretmenlerin “veli zorbalığı” na uğrama durumları ve öğretmenlerin mesai sonrası zamanlarını bunaltıcı nitelikte yoran mesaj yağmurlarına maruz kaldıkları sonucunu ortaya çıkartmış olup TC Mili Eğitim ve Kültür Bakanlığı bu konuya el koyarak öğretmen ve velilerin iletişim kurabilecekleri alanları E-okulun devreye girmesi ile bu sistem üzerinden sağlayabileceklerini belirterek eğitimde adeta olumsuzluk içeren az önce saydığımız birkaç küçük olumsuzluğun yanı sıra dünya da gerçekleşmiş olan pek çok olumsuz örneğin varlığı bilinciyle öğretmenlerin güvenliğini sağlamayı başarmıştır (GÜNCEL EĞİTİM, 2010). Bu bağlamda adanın kuzeyinde de öğretmeni koruyucu bir tedbir çalışmasının oluşturulması bir gereklilik olarak düşünülebilir.

Dijital yerliler ( digital natives)  olarak tanımlanan günümüz teknoloji çağının getirisi olan bilgisayar, internet, dijital oyunlarla birlikte dijital araçları tanıyarak büyüyen nesildir.   (Prensky, 2001a; Bourdon, 2005).   Başta çocukların olmak üzere toplumun her kesiminden insanın oyuncu olarak kullanımında olan popülerliği üzerine çeken dijital oyunlar oldukça fazla oyuncu kitlesine sahiptirler.

Dijital yerliler olarak tanımlamakta olduğumuz günümüz yeni nesil insanı teknolojiyle doğup büyüyen ve gündelik yaşamlarında teknoloji adeta onlar için oldukça önemli bir unsur niteliği de taşımaktadır. Oldukça hızlı gelişen teknolojiyi çok hızlı bir biçimde içselleştirebilme becerisine sahip olan bu nesil dijital oyunlarla vakit geçirmeyi de çok seviyorlar.  Dolayısıyla eğitimde araç olarak değerlendirilmesi gereken bir diğer öneli unsur dijital oyunların eğitim programlarındaki amaçlara hizmet eder biçimde planlamalar doğrultusunda üretim yapması olabilir. Dijital oyunları tasarlayacak olan firmalar ne yazık ki; eğitim ve öğretim açısından belirli bir ilke ya da amaç doğrultusunda hazırlanmış olmasalar da eğitim politikalarına ve  devletlerin insan yetiştirme çalışma ve faaliyetlerine rakip olan bir tehdidi olduğunu görmemiz gerekmektedir. Dijital oyunlar niteliğine göre beş gruba ayrılır:

  1. Aksiyon oyunları
  2. Macera oyunları
  3. Rol yapma oyunları
  4. Simülasyon oyunları
  5. Strateji oyunları

Dijital oyunlar kendi içerisinde oyunun oynanama amaçlarına göre farklı farklı tiplerle biçimlendirilir. Bu oyunlarda kullanıcı oyunun türüne göre amacına göre;

-güçlü oyuncu

-sosyal oyuncu

-aylak oyuncu

-pasif oyuncu

-tesadüfü oyuncu

-fırsatçı oyuncu

 tiplerinde roller üstlenebilmektedirler. Bu rollerin her birinde farklı duyguları da besleyen kullanıcıların en başta oynadıkları oyunların gerçek olmasa da belirli özellikleri onların farklı roller üstelemelerine ve haz almalarını da sağlamaktadır. Oyunlardaki kriterlere göre kullanıcının durumunun oyun süreci biter bitmez hemen değerlendirmeye tabi tutulması,  puanlandırılmaya sokulması ya da derecelendirilip seviye atlaması, ya da performansın olumlu ya da olumsuz yönlerinin hızlı bir biçimde değerlendirilmesi ile hızlı sonuca varan bir işleyişi olması dönütlerin hızlı olmasından kaynaklı bu oyunların çekiciliğini arttırmaktadır.  Dolayısıyla eğitimde araç olarak kullanılacak oyunları seçecek olan eğitimcilerin bu rollerin ne amaca hizmet ettiğinin bilincinde olmaları eğitime etki edecek farklı değişkenlerin dikkate alınmasının yanı sıra planlama ve analizlerin doğru yürütülmesine kolaylık sağlayacaktır. Bunların yanı sıra dijital öğrenme ve öğretme işlevlerinde başarılı olabilmelerinde bilinçli bir yetkinliğe sahip olan öğretmen öğrenme ve öğretme sürecinde dijital yerlilerden kendini yabancılaştırmadan onları anlayabilecek ve bu durum sosyal ilişkilere de olumlu olacaktır.  Ancak dijital oyunlar her ne kadar sizlere olumlu yönlerinden bahsediyor olsak da aynı zamanda özellikle küçük yaş grubundaki çocukların sağlıklarını olumsuz etkileyebilecek riskleri de içermektedir. Heyecan duyarak oyuna kapılan çocuğun bilmediği kişilerle iletişim halinde olması ve bu kişilerin iyi niyetli kişiler olup olmaması çocuğun ayırt edebileceği bir unsur değildir. Anne ve babaların dijital oyunlar ve teknoloji kullanımında çocuklarını başıboş bırakma gibi bir lüksleri olmadığı apaçık ortada. Çocukların ev ortamında dijital oyunlarla geçirdiği süreçte ihmal edilmediği veya istismara maruz olmadığı anlamına gelmemelidir. Çağın bize ne getireceğini bilmiyor olabiliriz ancak tahmin edebilmek bilimsel kaynaklardan istifade ederek insanı tanıyarak tedbir ve önlemler çerçevesinde eğitimde ailelerin de eğitime ve eğitim sorumluluğuna dâhil edilmesi riskleri önlemek ya da oluşabilecek olumsuzlukları iyileştirmek adına faydalı olacaktır. Dijital oyunlar çocuğun sosyal- bilişsel- eğitsel- fiziksel ya da sağlık gelişimine olumlu yönlerine katkı sunduğuna dair bilimsel veriler olsa da yatırımcıların eğitimci olmadıklarını bilmek de gerekiyor.

Çağımız devlet ve özel okulları eğitim- öğretim süreçlerine dijital yerlileri katmakla ilgili çalışmalar yürütmektedirler. Bu amaçla eğitim programlarının planlanması ve sağlanmasında dijital yerlilerin kendine has özelliklerini doğru analiz etmek durumundayız. Araştırmalara göre dijital yerli olarak kabul edilen milenyum çağının öğrenenleri ve öğrencileri kendilerinden bir önceki kuşaklardan farklı olduğunu ve ayırt edici özelliklerinin de olduğu yönündedir. İnternet keşfi ile gelişmekte olan bu nesil sosyal ağları ( facebook, myspace, flick, whatsApp, viber, vb.) etkin kullanabilme becerisine sahip olmaları yönünden diğer kuşaklardan ayırt edilebilir niteliklere sahipler. Araştırdıkları herhangi bir konuyla ilgili ulaşmak istedikleri bilgiye hiper metinler ve arama motorları ( Google, Microsoft edge, yandex, atavista vb.) aracılığıyla kolaylıkla erişebilmeleri de bir ayırt edici unsur olarak düşünülmelidir.  Kuşak olarak sınıflandırıldığında “Z Kuşağı”, “ C Kuşağı”, “net Kuşağı” gibi isimlerin de verildiği dijital yerlilerin özelliklerini iyi tanıyıp onların ihtiyaçlarını doyuran nitelikte eğitimde paradigmalar yaratılmalıdır ( Oblinger ve Oblinger, 2005; Tonta, 2009; Şahin, 2009; Bilgiç, Duman ve Seferoğlu, 2011).

Ülkelerde insan sağlığını ve insan varlığını tehdit eden yeni tip corona virüsü nedeniyle can güvenliği adına eğitim okulsuz devam etmektedir. Kimi ülkelerde eğitime ara verilmesine rağmen dijital eğitimle bu eksiklik giderilmekte olsa da;  gelişmemiş ülkelerde eğitim aksamış durumdadır. Teknolojinin ve üretimin oldukça sık kullanıldığı Çin’de okullar kapandıktan sonra dijital eğitim programlarına geçildi.  Uzun bir aradan sonra 2020 Şubat Ayı içinde Çin’de 200 milyon çocuk çevrimiçi ( online) eğitime başlaması çocuklar için de bir farklılık olarak değerlendiriliyor. Telefona bakan bir ortaokul öğrencisine kendisine ne okuduğuna dair soru soran gazeteciye cevap olarak “beden eğitimi dersi” cevabının alınması eğitimde dijital araçlarla beceri kazandırılamayacak dersleri de akıllara getirebilmeli ( Fifield, 2020). Eğitmenin ve öğretmenin birbirinden farklı beceri kazandırma yolları olduğunu, hatta beceri gerektiren derslerin ölçme- değerlendirme biçimlerinin uygulamaya, performansa ya da katılıma dayalı ölçemediğini görebiliyoruz.

Salgın hastalıktan ötürü dijital öğrenme, online eğitim ve uzaktan eğitime tüm ülkeler ihtiyaç duymaktadır. Görülmektedir ki;  bugün günümüz dünyasında bu  tür salgın hastalıklar ya da afet yönetimi ile ilgili tedbir,  planlama ve  ön hazırlığı olan  ülkeler avantajlı bir durumdadır.  Türkiye Milli Eğitim ve kültür Bakanlığı ilköğretimden lise dönemine kadar eğitimi bilişim ağı (EBA) üzerinden devam ettiriyor. Bu durum  gerek aileler gerek eğitimciler gerekse öğrencileri de  oldukça mutlu etmektedir.   Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde az önce bahsettiğimiz salgın hastalıklar, doğal afet yönetimi ile ilgili Milli Eğitim ve kültür Bakanlığı’na bağlı herhangi bir birim olmamasından kaynaklı bu yokluğun varlığı ne yazık ki milli eğitimin daire birimleri üzerinde ayrı bir yük söz konusudur.  Uzun süre ve disiplinli bir planlama gerektiren bu hassas konularla ilgili ilk patlak bu yıl 2020 yılında Covid 19 pandemisinin yol açtığı ilk sorun olarak algılanabilir. Ancak dijital dönüşümle ilgili dijital eğitimin sadece dijital kitaplar ile sağlanabilecek bir eğitim olmadığı, bunun yeterli olmadığını da görebilmemiz gerekmektedir.  Eğitim ekonomisi ve planlaması açısından değerlendirdiğimizde ortaöğretim ve lise öğrencilerinin kullanmakta oldukları müfredat Türkiye EBA uygulaması ile devam ettiğinden hem zaman hem enerji bakımından büyük bir avantaj sağlamış gibi görünüyor. Ancak ilkokullarda şu günlere kadar;  her okul kendi imkân ve kendi bildikleri ile ilemeye gayret etmektedir.  Bu yaşanılan süreçlerle ilgili KKTC Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı öğretmenlerin interneti öğretim amaçlı kullanım konusuyla ilgili mevcut durumları da dikkate alarak alt yapı ve imkânların geliştirilmesi yönünde eksikliklerini giderebilmelidir.  Wallace (2004) öğretim faaliyetlerini gerçekleştiren öğretmenlerin bilgi kaynağı olarak internetin kitap, kütüphane ve alan gezisi olarak kullanabileceklerini ve bu yönde içeriklerin sunulmasında televizyon, projeksiyon aletleri ya da laboratuvarlardan yararlanabileceklerini belirtmektedir.  Wallace (2004) öğrenme ortamında küçük grup çalışmalarının organize edilmesinin önemli bir unsur olduğunu da ifade etmektedir.  Adanın kuzeyinde ve Türkiye de devlet okullarının kalabalık olan sınıf mevcutlarının var olması, teknoloji okuryazarlığının öğrenciler arasında düşük olması, öğretmenler arasında ise orta düzeyde olması, herhangi bir standartla tüm okullarda eşit imkân ve alt yapının sağlanamaması teknoloji destekli eğitimin sağlanmasında sorun olarak değerlendirilebilir.  Hatta teknoloji destekli sınıflar için aile desteğinin yeterli düzeyde sağlanamaması durumu da değerlendirilmesi gereken bir başka sorun olarak düşünülebilir.  Hatta EBA uygulamalarında hayranlıkla takip ettiğimiz Türkiye okullarında bile beklenenin aksine özel okullarda görev yapmakta olan öğretmenlerin de sınıf yönetim süreçlerinde teknoloji kullanımı ile ilgili sorunlar yaşadıkları bazı tereddütleri olduğu görülmektedir (Algan, 2006; Şen, 2009; Secer, 2010).

Türkiye Milli Eğitim Bakanlığı 30 Nisan’a kadar ülkede yaygınlaşması devam eden salgın hastalıktan ötürü okulların açılmayacağını basına duyurdu.  Nitekim çocuklar hiçbir ayrım gözetmeksizin ekonomik düzeyi en üst düzeyde olanın da en alt düzeyde olan ailenin de çocuğuna evde televizyon aracılığı ile sunulan dijital eğitimin eğitimde fırsat eşitliği açısından adaletli olduğunu belirtmemizde yarar var.  Öğrenciyle sınırlılık,  aileyle sınırlılık açısından sadece amaca hizmet eden bu uygulama eğitimde amaçların gerçekleştirmesine büyük katkı sağlamakta. Sosyal ağlar aracılığı ile öğretmen kimliğinin farklı durumlara dönüşebilme riskinde algı yönetiminin bilincinde olan TC Milli Eğitim Bakanlığı öğretmenlerin velilerle sadece öğrenci ve eğitim nedeniyle bir iletişimde olduğunu hissettirirken veli- öğretmen sınırlarını da belirlemiş bulunmaktadır.

O halde dijital eğitim ve dijital oyunlarla teknoloji destekli eğitim ve öğretim faaliyetlerinin gerçekleştirilmesinde gelişmiş ülkelerin yatırım olarak değerlendirdiği ve büyük meblağlar içeren proje hazırlıklarında ne tür sıra ve yöntemler uygulamakta olduklarını bilimsel verilere dayandırarak ülkemize sağlamamız gerektiğini artık kabul etmemiz gerekmektedir.  Çocukların olmazsa olmaz olarak kullandıkları teknolojik cihazlar ve dijital oyunların üretici şirketlerin çocuklara olumsuz ne tür kazanımlar sağlayacağı ile ilgili herhangi bir durdurucu önlem olmadığı gerçeğinden yola çıkarak dijital oyunların avantajları ve dezavantajları çocuk ve aile eğitimlerinde teknoloji kullanımı ile ilgili bilinçlendirme- farkındalık sunumlarıyla da yeterli olmayacaktır. Neyin doğru neyin yanlış olduğunu, hangi tür oyunun ne kadar sürede oynanması gerektiğini çocuğa asıl sağlayacak olan eğitilmiş anne ve babalar olacaktır.  Çocuğun gerçek ve sanal dünyayı ayırt etmesi, insanlıkla ilgili değerleri yitirmeden, sağlıklı bir biçimde dengede büyümesi ve gelişmesi toplumun geleceği açısından önemlidir. Önemli olan gerçek hayattan kopmadan dengeyi sağlayabilmektir.  Okul yöneticileri okullarında görev yapmakta olan öğretmenlerin teknoloji kullanımı ile ilgili okula katmak istedikleri girişken projelerini dikkate almalı ve bu yönde bu projelerin gerçekleştirilmesi ve yürütülmesinde isteklilik gösteren öğretmene moral ve motivasyon sağlayabilmelidirler.  Bu tür girişimleri yapmak isteyen öğretmenlere destek olan okul yöneticileri okul kadrosunun da korku ve ön yargıları ile bilmedikleri teknoloji ya da dijital oyunlar- etkinliklere olan dirençlerini kırmalarına bir güç sağlayacaktır.  Eğitimin çekici olabilmesi için teknolojinin her geçen gün bizi daha da içine aldığı günümüz dünyasında, dijital oyunların eğitim kurumlarına hizmet etmelerine yönelik amaçların doğabilmesi bu yönde isteklerin ve taleplerin olması ile sağlanabilir. 

Ülkede son zamanlarda yaşanılan bu süreç bizlere olası sel, felaket, yangın ya da salgın hastalıklar ile ilgili eğitim ve öğretimi nasıl yürütebileceğimize dair de bir ders verirken afet ve kriz yönetimi ile ilgili devletin bir eksikliğini de ortaya çıkartmaktadır. Hatta dijital ağlardaki riskleri ve sosyal medyada toplum huzurunun olumsuz etkilendiği paylaşımlarla ilgili günümüz dünyasında siber suçların sıkça çoğaldığı gerçeğini de göz önünde bulundurmamız gereklidir.  Dolayısıyla bilişim yasası ve bilişim suçları ile ilgili önemli yasal kararların oluşturulması gerekmektedir ve bu yasalar ve toplum duyarlılığını arttırıcı bilinçlendirme hizmetlerinde vatandaşlık derslerinin mihver ders niteliği ile ilköğretimin ilk kademesinden başlatılması kaydıyla KKTC anayasa ve hukuku ile insan haklarına uygunluğuyla her yaş düzeyine göre düzenlenip programlandırılmasını da akıllara getirmektedir. İnsanları devletlerin bile yönetmekte zorlandığı, empati ve değerlerin kaybettirildiği teknoloji ve dijital dünyanın bize kazandırdıklarının yanı sıra tüketim firmalarının hiçe sayarcasına şekillendirdiği yeni toplumlar eski değerlerimizin özlendiği toplum olma özelliğini;  yani insanlığını kaybetmeden yeniden düzenlenmelidir.  Dijital yerliler olarak adlandırılan yeni neslin teknolojik gereksinimlerinden kaynaklı ihtiyaçlarını giderdikleri dijital oyunlar ya da sosyal ağların çocuk ruh sağlığı uzmanlarınca değerlendirilip travma ve acil durumlarla ilgili kim bilir insan kaynakları içinde her okul, her devlet dairesine yardım sağlayabilecek devlete ait bir kurumun da ihtiyaç olduğunu söyleyebilmek mümkün görünmektedir. Bu nedenle yeni kuşağın başta eğitim olmak üzere devletleşmeye ve siyasette bile reform yaratmakla ilgili bir baskı oluşturduğunu yaşadıkça ve deneyimledikçe öğreneceğiz kim bilir?

Kaynakça:

 Bilgiç, H. G., Duman, D. ve Seferoğlu, S. S. (2011). Dijital Yerlilerin Özellikleri ve Çevrim içi Ortamların Tasarlanmasındaki Etkileri. Akademik Bilişim 2011, 2-4 Şubat 2011 / İnönü Üniversitesi, Malatya. blinger, D. G., ve Oblinger, J. L. (2005). Educating the Net Generation. Available from www.educause.edu/educatingthenetgen/

Okçabol, R. (1985). Sistem Kavramı ve Eğitim Sistemimiz. ? E ğ itim ve Bilim ? , 9(53).

Şahin, M. C. (2009). Yeni Binyılın Öğrencileri’nin Özellikleri. Anadolu University Journal Of Social Sciences, Cilt/Vol.: 9- Sayı/No: 2 : 155–172.

Toduk, Y. (2014). 2023 Lideri Dijital Çağın Liderlik Sırları. Doğan Egmond Yayıncılık ve Yapımcılık Tic. A.Ş. 1. Baskı/ Şubat 2014/ ISBN 978-605-091868-7. Sertifika No: 11940.  s. 137-138.

Tonta, Y. (2009). Dijital Yerliler, Sosyal Ağlar ve Kütüphanelerin Geleceği. Türk Kütüphaneciliği 23, 4 (2009), 742-768.

Secer, M. (2010). İlköğretim Öğrencileri ve Öğretmenlerinin Performans Görevleri ve Bu Görevlerde İnternet Kullanımı Hakkındaki Görüşleri. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Eğitim Programları ve Öğretimi ABD, Mersin Üniversitesi, Mersin

Şen, S. (2009). İlköğretim Okulu Yöneticilerinin ve Sınıf Öğretmenlerinin Bilgisayar Tutumları. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi.

Wallace, R. M. (2004). A framework for understanding teaching with the internet. American Educational Research Journal, 41, 447-488, 2009.

İnternetten Ulaşılan Kaynaklar:

1.Fifield , Anna (17 Şubat 2020) tarihinde post reports gazetesinin “In China, 200 million kids have gone back to school. Online” konu başlıklı haberinden  23 Mart 2020  tarihinde;

“https://www.washingtonpost.com/world/asia_pacific/in-china-200-million-kids-have-gone-back-to-school-online/2020/02/17/e5cc6f10-5131-11ea-80ce-37a8d4266c09_story.html”adresinden alınmıştır.

2.GÜNCEL EĞİTİM. ( 2010). “ Öğretmenlerin “Whats App grubu” sorununu bakanlık çözdü; işte yeni yönetm…” konu başlıklı haber 23 Mart 2020 tarihinde

“http://www.guncelegitim.com/mobil/haber/13968-ogretmenlerin-whatsapp-grubu-sorununu-bakanlik-cozdu-iste-yeni-yontem.html adresinden alınmıştır.

3.Vakti Haber ( 14 Mart 2020) “Dünya'nın gördüğü en ölümcül salgın hastalıklar!” adlı haber başlığından 22.03.2020 tarihinde, “https://www.habervakti.com/tarih/dunyanin-gordugu-en-olumcul-salgin- hastaliklar-h99095.html” adresinden alınmıştır.

 4.com (6 Şubat 2020) “Coronavirus whistle-blower doctor Li Wenliang dies from  the disease” 22 Mart 2020 tarihinde, “https://yandex.com.tr/video/preview/?filmId=16720391435047685645&text=g%C3%B6z%20doktou%20li%20wenglian%20%C3%A7in%20%C3%B6l%C3%BCm&path=wizard&parent-reqid=1585084884342903-1186487430775279312600087-man1-4503&redircnt=1585084894.1” adresinden alınmıştır.