"Sevgi; yalnız bir insana bağlılık değildir. Bir tutumdur. Kişinin yalnız bir sevgi nesnesine değil, bütünüyle dünyaya bağlılığını gösteren bir kişilik yapısıdır .Kişi yalnız bir tek kimseyi seviyor, başka her şeye karşı ilgisiz kalıyorsa sevgisi sevgi değil,genişletilmiş bencilliktir.” KARL MARX
Küresel salgın yaşadığımız bu günlerde ortada bir söylem dolaşıyor. “Şu an tüm dünya birlik ve beraberlik içinde ve salgınla mücadele ediyor. Acaba salgın tehdidi geçince de bu böyle sürecek mi? “
O yüzden bu günkü yazımı sevgi(sizlik) üzerine kurmaya çalıştım.
Daha küçücükken çocuklarımıza sorarız beni seviyor musun? ardından ne kadar? diye de teyit ettirmeye çalışırız.
Büyüdükçe biz sevdiğimiz kişilere “seni dünyalar kadar çok seviyorum” demeye başlarız.
Çünkü sevginin sadece bir sözcük olduğunu öğrenmişizdir büyüklerimizden.
Gerçekten sevgi nedir biliyor muyuz ?
Anne babamız seni seviyorum derken diğer taraftan dayak atarsa bu sevgi gösteri simi oluyor.
Biz anne babamızı seviyor muyuz yoksa korkuyor muyuz?
Anne, baba, otorite karşısında “sever de döver de” lafı ne kadar gerçekçi acaba?
İnsanlık tarihi boyunca bütün dinler, felsefeler, öğretiler temellerinde sevgi olduğunu iddia eder.
Ama insanlık tarihi ve günümüz gerçeklerine baktığımızda her şey sevgisizlik üzerine kuruludur.
Savaşlar, acılar, şiddet, bencillik, sömürü.
Evet bir sevgi var belki.
Benden olanı sevme yani koşullu sevgi.
Benim ailemden, benim ırkımdan, benim milletimden, benim inancımdan, benim partimden, benim düşüncemdensen seni seviyorum.
Ne yazık ki koşulsuz sevgiyi öğrenebilen çok az insan çıkmıştır dünyamızdan.
Sevgililikte bile “sen benimsin” düşüncesi yok mudur?
Ben, benim, acaba bunu bize çevirsek bir bütün olduğumuzu idrak etsek daha güçlü sevgiler ortaya çıkmaz mı?
Neden böyle sevgisiz toplumlar oluşturduk dünya üzerinde.
Tüm dünyada geçerli bir kanı vardır babalar sevgilerini göstermezler.
Onlar gücü temsil eder ve otoritedir.
Anne ile dengeyi sağlar.
Ama genelde çocukların büyük çoğunluğu anneden daha fazla dayak, terlik yediği halde babadan daha çok korkak.
Acaba bu durum bizlerin eksik kalan duygusal bir yanımız mı?
Sevgilerimizi korku ile mi bastırıyoruz ?
Tek neden olarak bunu görmek yanlış tabi ki.
İsterseniz biraz teori üretmeme izin verin. Adı üzerinde teori, doğru olduklarını iddia etmiyorum.
Bir aile düşünelim.
Ailede farklı bir çocuk dünyaya gelsin. Nörolojik veya psikolojik rahatsızlığı olan bir çocuk.
Diğer kardeşlerin yaklaşımı nasıl olacaktır ?
Anne baba farklı çocuğa daha fazla itina edip, koruyup kollayacaklarından dolayı istemeden de olsa diğer kardeşler arasında bir ayrımcılık yaratacaktır.
Sevginin bir bütün olduğu öğretisi ile yaklaşılmayan çocuk farklı kardeşe acıyarak yaklaşacaktır.
Belki de bilinçaltı bir sevinç duyacaktır. İyi ki ben böyle doğmadım düşüncesi ile.
Aile büyükleri de “ne büyük bir günah işledim” suçluluk duygusu ile diğer çocukların psikolojilerine ağırlık veremeyecektir doğal olarak.
Farklı kardeş büyüdükçe farklılığının farkına vardıkça savunmasız ve güçsüz olduğundan dolayı daha demokratik bir tavır sergileyerek savunma mekanizmaları geliştirecektir.
Ya da doğru yaklaşılamayacağı için kendi kabuğu içine çekilerek dünyadan kendini soyutlayacaktır. Ya da intiharın eşiğine gelecektir.?
Böyle bir ortamda büyüyen sağlıklı çocuk, kişiliğini geliştirirken farklı kardeşten dolayı toplumsal dışlanmışlığında etkisi ile nasıl sevgi mekanizmalarını geliştirerek sevginin bir bütün olduğunu öğrenecektir.
Ya da yine bir aile düşünelim.
Bu kez anne veya baba farklı olsun.
Çocuk büyüdükçe farklı olana karşı olan sevgisi acıma hatta nefrete dönüşecektir.
Çünkü büyüdükçe sorumlulukları artacaktır. Belki daha erken olgunlaşacak, çocukluğunu, gençliğini yaşayamayacaktır.
Ayrıca diğer eşinde farklı eşe karşı duyguları değişecek, sevgisi sevgisizliğe doğru kayacaktır.
Çocuk hem kendi iç dünyasında hem de farklı olmayan ebeveyn’in karmaşık duygularından etkilenecek karman çorman bir kişilik geliştirecektir.
Düşünebiliyor musunuz ve ne acıdır ki bir çocuğun, sırf farklı olduğu için doğru düşünemediği için ve diğer yaşıtlarından daha fazla yaşamsal yük bindiği için omuzlarına, farklı ebeveynin en yakınları tarafından bile destek görmediğini görmesi sonucunda “ben, anne mi (baba mı) sevmiyorum” demesi.
Acıma duygusu ile karışık çelişki ile büyüyen çocuk nasıl sevgi duygusunu geliştirebilecek?
Diğer ebeveyn den yada uzmandan destek görmezse bu çocuk sevgi besleyebilir mi?
Gerçek sevgiyi öğrene bilir mi ?
Kişiliği geliştiği çağlarda, ergenlikte eksik sevgisini neyle tamamlayacak aşırı uçlar, bağımlılık, alkol, yanlış arkadaşlar; gençlikte, sevdiğini düşünerek her şeye karşı ilgisizlik ve dünyanın kendisi ve sevgilisinden ibaret olduğu yanlış düşüncesi ile, bunu sorgulamayacağı için de sorunlu bir yuva ve belki de yine sorunlu sevgisiz ortamlarda yetişecek yeni nesil çocuklar.
Burada otoritenin eğitim ve öğretimi bilinçli olarak geriye götürmesini tartışmadık bile daha.
Düşünmeyen, sorgulamayan bireyler yetiştirmek otoritenin işine geliyor.
Çünkü, sağlıksız ailesel eğitimi alan çocuk sağlıksız öğrenimden geçtikten sonra ortaya çıkan sağlıksız toplumu yönetmek çok daha kolay.
Üzerine birazda korku saldınız mı toplumun otorite için yeme de yanında yat misali bir yönetim.
Tabi sürekli eleştirdiğim aydınlar, siyasilerde bu toplumlardan çıkmakta. Dolayısı ile sevgi diye “genişletilmiş bencilliği” tercih etmeleri çok normal sanırım.