Türkiye üniversitelerinin listelendiğinde bir haylı kabarık olan sorunları bulunmaktadır.Bu sorunların önde gelenleri arasında;akademik ve idari liyakatsizlik,kayırma ve kadrolaşma,öğretimin niteliksizliği,kaynakların ve bilimsel çalışmaların azlığı,ar-ge ve proje yetersizliği,özerklik ve demokratik katılımcılıktan yoksunluk gibi pek çok sorun sayılabbilir.Demokrasinin olmazsa olmazı olan yönetsel mekanizmalarda kadınların eşit temsili de üniversitelerin çok önemli sorun alanını oluşturuyor. Yıllar geçiyor, üniversite sayısı artıyor,seçimli seçimsiz atama dönemleri yaşanıyor ancak bu sorun bir türlü çözülmüyor.Devlete giydirilen “baba” kıyafetinden üniversiteler de üzerine düşeni fazlasıyla alıyor.Bir elin parmaklarını geçmeyecek iyi niyetli düzenleme ve düzeltme girişimleri de zaman içerisinde uygulanmayarak ve unutturularak buharlaşıp yok oluyor.
YÖK 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü nedeniyle üniversitelerdeki öğrenci,akademisyen ve yönetsel düzeydeki kadın oranlarının istatistiklerini yayımladı.İstatistiklere göre kamu ve vakıf üniversitelerinde görev yapan akademisyenlerin %55,05’i erkek,%44,95’i kadınlardan oluşmaktadır.Öğretim üyesi(prof.doç.dr.öğrt üyesi) kadrolarında istihdam edilen akademisyenler arasında kadınların oranı %39,20,erkeklerin oranı %60,80’dir.Ön lisans,lisans,yüksek lisans ve doktora öğrencileri arasında kadınların oranı %48,12 erkeklerin oranı %51,87 olarak istatistiklere yansıtılmıştır.
İstatistikler bizi şaşırtmadı.Hatta kadın rektör sayımızın Avrupa ülkelerinin kadın rektör sayısının yarısı kadar olmasına hiç şaşırmadık.Çünkü bu tablo 5 yıl,10 yıl,15 yıl,20 yıl kısacası yıllar önce de böyleydi.10 yıl öncesinde ise üniversite sayısı 163 kadın rektör sayısı %5,5’ti.Aradan geçen 10 yılda 39 yeni üniversite kurulurken kadın rektör oranındaki artış sadece 1,5 puan oldu.Oysa 210-2020 arası dönemde Avrupa’da kadın rektör oranının %9,5’ten %14,03’e çıktığını görmekteyiz.Kaynak YÖK Verileri.Rakamlar tablonun son 5 yılda da değişmediğini söylüyor.Üniversite sayısı son 5 yılda 184’ten 202’ye çıktı ancak kadın rektör sayısı 5 yıl önceki sayıda kalmaya devam ediyor.5 yıl önce %7,06 olan kadın rektör oranı YÖK’ün açıkladığı son verilere bakıldığında %7 oranında olduğu görülmektedir.Aynı verilerde dekanlıklarda görev yapan akademisyenlerin oranı da verilmiş.Buna göre, devlet üniversitelerinde %15,26 olan kadın dekan oranı vakıf üniversitelerinde %25,92 genelde ise %18 olduğu bilgisi yer almaktadır.
Üniversitelerin yönetsel mekanizmalarında piramidin tabanına inildikçe kadın oranı göreceli bir yükselme gösteriyor olmasına rağmen genel akademisyen sayısına orantılandığında hala yetersiz denilecek noktada oldığumuzu belirtmeliyim. Toplumsal cinsiyet eşitliği kavramına yer vermeme konusunda bütün faaliyet alanlarında özel hassasiyet gösteren YÖK’ün, benzer hassasiyetini istatistiklerde kullandığı tanımlarda görmekteyiz.YÖK, 18 yaşın üzerinde olan öğrencileri tanımlarken erkek tanımına karşı kadın tanımını kullanmak yerine “kız” tanımını kullanarak aslında YÖK’e ve üniversite yönetimlerine egemen olan bakış açısını ortaya koymaktadır.YÖK’ün halihazırda hafızasında ve ajandasında, karar mekanizmalarının oluşumunda cinsiyet eşitliği temelli bir kavrama yer olmadığını bu tanımlamalardan anlamak mümkün.
Sonuç olarak,kadın öğrenci ve akademisyen sayısında ki artış elbetteki çok önemli bir gelişmedir.Ancak bu gelişme kadar, kadınların yönetim kademelerinde erkekler ile eşit temsiline olanak sağlanması da o kadar önemli ve üniversite iklimi için yaşamsaldır. Kadınların yönetim kademelerinde eşit temsiline duyulan ihtiyaç,insanın havaya,suya,toprağa duyduğu ihtiyaç kadar değerlidir. Eş değerlilik ve eşit temsilin sözde değil özde varlığı, toplumun dönüşümüne,bilimsel ve teknolojik gelişmeye,demokrasinin ilerlemesine,kurumsallaşmasına ve kalıcılaşmasına,üniversitelerin demokratik değişimine yapılabilecek en büyük katkı olacaktır.Bu anlayışı esas almayan düzenleme ve uygulamalar göstermelik olmaktan öteye geçmeyecektir.Alaaddin DİNÇER/Eğitimci/12.03.2020