Bireyselleşme; bağımsız kişiliğe varan gelişme süreci. Bireyselleşme ilkesi bir bireyi aynı türün bütün öteki bireylerden ayırmayı gerçekleştiren ilke bireyin varoluşunu gerçekleştiren ilkelerdir. Elbette bu durumun insan benliğiyle bağlantısı bulunmaktadır.
Her insanın bireyselleşme çabası büyük ölçüde kişiliğin gelişim sürecine bağlıdır. Oysa, geleneksel toplumlar batı toplumlarına göre çok güçtür. Çünkü, doğu toplumlarının batı toplumlarına göre bazı değerlerin günümüz çağdaş dünyasına hitap etmemektedir. Öyle ki, geleneksel toplumlarda halen çocuk yetiştirme biçimi bireyselleşme çabalarına engel olmaktadır. Çünkü, çocuk yetiştirme biçimi geleceğin yetişkinlerinin bireyselleşme ve bireyselleşmemesinde temel rol oynamaktadır. Geleneksel toplumlarda bu durumun belli başlı nedeni ise çocukların ebeveynleri tarafından kazandırılan değer ve tutumlarının bireyselleşmeme yönünde çocuklara ve dolayısıyla yetişkinliklerine yansımalarıdır. En açık örneği çocuklara uygulanan otoriter tutum ve davranışlarıdır. Bu durum çocuğun ileriki yaşamında bireyselleşmeme ile sonuçlanmasıdır.
Örneğin, şiddettin yaygın olduğu geleneksel yapılarda yetişkinlik yaşamında bireyselleşmenin mümkün olacağını kim söyleyebilir? Çünkü, çocuk bu davranışı kişiliğinin bir parçası haline getirmektedir. Otoriter tutum bireyselleşmemeye bağımsızlaşmamaya engel olan en büyük etkenlerden biridir. Çocuğun kendisine bu tutumu kendisine mal ettiğinden fiili ve psikolojik şiddeti benimsemektedir. Bu şiddet türlerine sahip olan bir insanın iç dünyası çatışma içinde olması muhtemeldir. Bu çatışmaları yaşayan bir kişi sağlıklı ebeveyn, çalışan, yurttaş olabileceğini kim söyleyebilir? Çünkü bu boyutlar hoşgörü adalet öğelerini içerir. Şimdi söyleyebilir miyiz? Bu öğelerden yoksun kişiler bireyselleşemez. Çünkü, bireyselleşme bir ölçüde yaşamı doya doya kucaklamaktan geçer. Sevginin hoşgörünün adaletin hüküm sürmediği bir iç dünyanın yaşamı sevgi ile kucaklaması mümkün mü?