Gelişim beraberinde değişimi de getirir ancak tersini söylemek her zaman mümkün değildir. Ülkemizde özellikle son 20 yılda siyasal, sosyo-ekonomik, demografik ve kültürel alanlardaki önemli değişimler beraberinde ilköğretim ve ortaöğretim düzeyi başta olmak üzere eğitim kademelerinin tüm düzeylerinde birçok yasal, yapısal düzenleme ile program geliştirme çalışmalarını da beraberinde getirmiştir. Yakın dönemli bu değişimlere 2017 yılında yenilenen, ilköğretim, ortaöğretim, özel eğitim ve rehberlik, mesleki ve teknik öğretim programlarıyla, 2018 yılında yenilenen öğretmen yetiştirme lisans programları örnek olarak verilebilir. Hâlihazırda Hükümetin 2023 hedefleri doğrultusunda farklı eğitim kademelerine ve düzeylerine dönük program çalışmaları sürdürülmektedir.
Bir eğitim programı toplumun ve bireyin sahip olması beklenen değerleri ile ihtiyaç ve istekleri üzerine yapılandırılır. Eğitim alanında reform niteliği taşıyan bir düzenlemenin başarılı olması, bu ihtiyaçlara yanıt verilmesi, birbiriyle etkileşimde bulunan bir dizi unsurun süreç içerisinde dikkatle planlanması ve yürütülmesi ile gerçekleşebilir. Eğitim programının geliştirilmesi sürecindeki en önemli unsurlardan biri programın bağlamıdır. Bu bağlamı oluşturan başat unsurlar arasında programın uygulanacağı toplumun sosyal, demografik, ekonomik, coğrafik ve kültürel özellikleri ile mevcut yasal, yapısal düzenlemeler ve siyasal hedefler gösterilebilir. Geliştirilen bir programın başarılı olabilmesinin en temel koşullarından biri, program amaçlarının tüm bu unsurları dikkate alan bir ihtiyaç analizine dayanması ve pilot uygulama ile gerekli değerlendirmeler tamamlandıktan sonra yaygınlaştırılmasıdır. İhtiyaç analizi ve pilot uygulama süreci iyi yönetilemeyen programların işlevsel olmasını beklemek pratikte mümkün değildir. Bir eğitim programının geliştirilmesinde en fazla zamanı ise bu iki süreç, yani ihtiyaç analizi ile pilot uygulama aşamaları almaktadır. Ülkemizdeki eğitim programlarının geliştirilmesi ve uygulanmasında neredeyse tüm eğitim paydaşlarında yılgınlık yaratan değişimin hızı biraz da bu iki aşamanın yeterince dikkate alınmamasından kaynaklanmaktadır. Şöyle ki, ihtiyaç analizi süreci, bilimsel araştırma yöntemlerine uygun olarak bağlama ilişkin unsur ve tüm paydaşlardan toplanacak verilere dayanması gerektiğinden en az bir yıllık bir süreyi gerektirir. Programın amaçlarının belirlenmesi ve buna bağlı olarak diğer öğelerinin tasarlanması sonrasında programın niteliğine ilişkin paydaş görüşlerinin değerlendirebilmesi ve olası aksaklıkların giderilmesi, diğer bir ifadeyle programın genele yaygınlaştırılmadan önce bir ön değerlendirmesinin yapılabilmesi için pilot uygulamaya ihtiyaç bulunmaktadır. Bu uygulamanın da asgari bir yıllık süre gerektirmesinden dolayı kapsamlı bir eğitim programın geliştirilebilmesi ve uygulanabilmesi için en az 3-5 yıl arası bir süreye gereksinim bulunmaktadır. Buna karşın, ülkemizde yakın dönemde yapılan program çalışmaları incelendiğinde bu sürenin çok daha kısa olduğu dikkati çekmektedir. Program geliştirme sürecinin ihtiyaç analizi ile pilot uygulama aşamalarının çoğunlukla atlandığı veya hızlıca tamamlandığı ve aylarla ifade edilebilecek kadar kısa bir sürede programların genele yaygınlaştırılmaya çalışıldığı dikkati çekmektedir. Kuşkusuz bu durumun birçok nedeni olabilir ancak bu nedenler arasında politik kararlarda yaşanan ani değişimler ve karar verici konumdakilerin görev değişimlerinin kısa olması da gösterilebilir. Ülkemizde, bazı istisnalar haricinde Milli Eğitim Bakanlarının ve Talim Terbiye Kurulu Başkanlarının ortalama görev süresi 2-3 yıl arasında değişmektedir. Daha açık belirtmek gerekirse Kasım 2002 tarihinden günümüze kadar siyasal açıdan istikrarlı sayılabilecek tek parti iktidarında, 17 yılı aşkın bir sürede, Millî Eğitim’de 8 Bakan, Talim Terbiye Kurulunda ise 8 Başkan görev almıştır. Kapsamlı bir eğitim programının geliştirilebilmesi için gereken süreden çok daha kısa olan bu görev süreleri, karar vericiler üzerinde muhtemel bir baskı oluşturmakta, kendi dönemlerinde değişimleri hayata geçirerek uygulama sonuçlarını tanıtma gayretiyle program geliştirme sürecinin bazı önemli basamaklarını atlamalarına neden olmaktadır. Devlette süreklilik esas olsa da her yeni gelen yöneticinin kendi projelerini hayata geçirmek istemesi, programların istikrarını tehlikeye atmakta ve eğitim paydaşlarında bir anlamda reform yorgunluğu yaratmaktadır. Diğer yandan, gerçekleştirilen program çalışmalarının çoğunda en önemli paydaş olması gereken öğretmenlerin geniş katılımının sağlanmamasından da kaynaklanan sorunlar, programların öğretmenler tarafından da kabul edilmesini zorlaştırmakta ve programların uygulanmasına yönelik öğretmen direncini arttırmaktadır.
Özet olarak, programların başarılı olabilmesinin birçok koşulu bulunmaktadır. Bunlar arasında en temel koşul ise sistemli olarak toplanan bilimsel veriler ve geniş paydaş katılımı ile program geliştirme ilkelerine uygun bir program anlayışının hayata geçirilmesidir. Eğitim politikalarında ve yönetici atamalarında benimsenecek istikrarlı bir yaklaşım ile uzun vadeli olarak tasarlanan çalışmalar eğitim programlarına yönelik direnci sınırlandırarak programların başarısını ve kabul edilebilirliğini de arttıracaktır.