Eğitimin her zaman temel amacı özgürlük olmalıdır. Başka bir ifadeyle öğrencileri duygu, düşünce ve davranış açısından yeterli kılarak özgürleştirmek olmalıdır. Ancak, eğitim sistemimizin bu anlayışa sahip olup olmadığı şüphe götürmektedir. Bu köşe yazısında bu şüphenin hangi noktalarda doğduğu ele alınmaktadır.
Kuşkusuz, bu konu çok boyutlu olarak ele alınmalıdır. Bu boyutlar içerisinde okul yönetimi, öğretim ve psikolojik ve danışma boyutu başlı başına rol oynamaktadır.
Ülkemizde, okullar halen 1900’lerin anlayışı ile yönetilmektedir. Okul yöneticileri siyasi kaygılarla atandığından bu olumsuz durum öğretmenlerin iş doyumu ve moralinin düşük düzeyde bir seyir izlemesine neden olmaktadır. Böylece, öğretmenin sınıf yönetiminde olumsuzluk yaşandığı gibi bu durum öğrencilerin başarısını düşürmektedir. Sonuç, öğrencilerin düşünce ve duygu ve davranış boyutu gelişemediği için özgür olamamaktadır.
Diğer taraftan, öğretmenlerin belli başlı sorunları öğrencilerde belli tutum ve davranışların gelişmesine engel olmaktadır. Öğretmenlerin belli başlı sorunları arasında özlük hakları ve yetişme koşullarındaki olumsuzluklar gelmektedir. Yine öğretmenlerin okul yönetimi ve meslektaşlarınca mobbinge uğraması, tükenmişlik stres yine insan ilişikleri konusunda yetersizlikleri bu öğretmenlerimizi olumsuz etkilemekte; bu da dolaylı yollarda öğrencilerde geliştirilecek özgürlük anlayışına ket vurmaktadır.
Yine, okullardan psikolojik danışma ve rehberlik boyutunda sorunlar yaşanmaktadır. Halen psikolojik boyutunun geçerliliği bazı çevrelerce tartışılmaktadır. Halen; rehber öğretmenlere bazen alanının dışında işler verilmekte; bu da öğretimi ve öğrenciyi olumsuz etkilemektedir.
En önemlisi 1980’lerden beri neoliberal müfredat programı uygulanmakta: sonuçta bu programla demokratik değerlere inanmayan bireyler yetişmemekte ve dolayısıyla özgür öğrenciler yetişememektedir.