Değişen ve Gelişen Dünyaya İnsanoğlunun Ayak Uydurmak Zorunda Olduğu Bir Gerçektir

Eğitim Bilimleri - Meral TIRAŞ

 

İnsan olmanın sırrı yaşamak değil, uğruna yaşayacağı bir şey olmasıdır. ”  (FYODOR DOSTOYEVSKİ) 

21. Yüzyıl Becerileri

Harvard Üniversitesinden Dr. Tony Wagner’in yaptığı bir araştırma olan 21.yüzyıl Becerileri, 21.yüzyıl öğrencilerinin ihtiyaç duyduğu bazı becerilerin olduğunu savunuyor. Günümüz üniversite ve üniversite öğrencileri üzerinden yazacağım ve Tony Wagner’in birer beceri olarak gördüğü bu becerileri benim bu becerileri birer beceri olarak değil birer gereklilik olarak gördüğümü ve bunların nasıl nitelikleştirilebileceği hakkındaki düşüncelerimi yazacağım.

1) Eleştirel Düşünme ve Problem Çözme

Kendi sorunlarını elindeki tüm imkânları kullanarak çözme eylemi bir beceri değil bireysel yaşamın getirdiği bir gerekliliktir. Bu gerekliliği yerine getirirken tüm imkânları kullanıyor muyuz, yoksa kullandığımızı mı sanıyoruz?  Ailenin çocuğuna küçük yaştan itibaren öğretmesi gereken bir değeri okul pekiştirmekle, korumakla ve karaktere oturtmakla  görevlidir. Problem çözmenin ayrılmaz bir parçası olan eleştirel düşünme ise sorgulama ile  merak edilen sorulara dogmatik yaklaşmayıp çözüm odaklı bir şekilde analitik düşünen, felsefe bilincine sahip bireylerde bu gereklilik kendini doğru bir seviyede göstermektedir. Günümüz üniversite öğrencilerinin kendini fark etme ve kendini eğitme bilinci her şeyi akademisyenlerden bekleyen ve ders dışı eğitimin ne olduğunu bilmeyen) olmadığı için eleştirel düşünmenin günümüz üniversite öğrencilerinin üzerinde pek etkisi olduğunu düşünmüyorum.( Bu sözlerim bir genelleme değildir, Üniversite öğrencilerimiz bana kızmasınlar)
Zaten eleştirel düşünmenin en önemli ayağı felsefe okuyarak analitik çerçevede çözüm odaklı tartışmaktan geçmekte değil midir? Konuşamayıp tartışamadıktan sonra düşüncelerimizin bir önemi var mı?

2) İşbirliği Yapmak

Burada işbirliğinden kastedilen kişinin önüne gelen herkesle bir işbirliği, fikir paylaşımı içinde olması değil, öğrencinin değer verdiği düşüncelerini alanının en iyisi olan insanlarla vegerçekten bilen insanlarla işbirliği içerisinde olmasıdır. Böylelikle sonucun ve sürecin kalitesi de artacağına inanıyorum. Çünkü: İşbirliği veya grup çalışması adı altında yapılan çalışmalarda üyeler belli bir nitelikte değilse ortaya istenen nitelikte bir iş de çıkmayacaktır. Peki, bu işinin en iyisi olan insanlar  düşüncelerini paylaşmak isteyen öğrencileri oturup bekliyorlar mı? Eğer öğrenci bu insanlarla fikirlerini nitelikli bir süreçle beraber nitelikli bir sonuca ulaştırmak istiyorsa harekete geçip bu insanları bulup kendini onlara ifade etmenin, fikirlerini paylaşmanın, tartışabilmenin ve öğrenebilmenin yollarını aramalıdır diye düşünüyorum, sizce de böyle olması gerekmiyor mu?

 3) Etkili Sözlü ve Yazılı İletişim

Dil, insanoğlunun şu ana kadar faydalandığı en önemli araçtır. Dili sözlü, yazılı ve yahut bedensel olarak kullanan insan: fikirlerini, hayallerini, duygularını, vb. ifade etmek ister. İfade etmek istediklerini doğru bir şekilde karşıya aktarabilmek için de kişinin en önce ana dilini etkili ve doğru bir biçimde kullanması ve bunun farkında olması gerekir. Kişi bunu sağlamak için ne yapmalıdır? Diksiyon eğitimi mi almalı, özgüvenle ilişkilendirilen bir şey olan sözlü sunumlar mı gerçekleştirmelidir, başka neler yapmalıdır? Önemli olan öğrencinin doğru bir iletişim sağlamak için bir şeyler yapması gerektiğinin farkında olması ve ardından da bunu eyleme dökmesi gerektiğinin farkına varması olabilir mi?  Öğrenci anadilinde gösterdiği başarıyı yabancı dillerde de göstermelidir. Çünkü iletişimini sadece kendi diliyle sınırlayan öğrenci, kendi fikir, anlam ve hayal dünyasını da sınırlandırmış olur. Wittgensteinın da dediği gibi "Bizim anlam dünyamız dil ile ifade edebildiğimiz kadardır” . Burada ifade etmek istediğim bir insan ne kadar çok dil bilirse veya bildiği dillere ne kadar hâkim olursa fikirleri, hayalleri ve anlam dünyası da o kadar genişleyecektir. Bu da onun düşüncelerini doğru bir şekilde anlatmada, ifade etmede ve daha başka bir sürü beceriyi kullanmada işine yarayacaktır.

4) Bilgiye Erişme

Bilgiye erişmenin en kolay olduğu bir dönemde miyiz, yoksa nitelikli bilgiye ulaşmanın en kolay olduğu bir dönemde miyiz? Bence bilgiye ulaşmanın en kolay olduğu bir dönemdeyiz gibi görünüyor. Nitelikli bilgiye erişmede iyi bir dönemde değiliz gibi sizce de böylemi? Tam tersine en zor olduğu dönemlerden birindeyiz. Neden mi? Çünkü günümüzde İnternet tembelliği denen bir şey var. İnsan, internetten araştırdığı bilgiyi araştırılmış bilgi zannediyor. Hâlbuki ki bize internetten sunulan bilgi hazır bilgidir, üzerinde araştırma kelimesi ile bağdaşlaştırılabilecek en ufak bir bağ yok gibi. Kütüphaneleri, arşivleri arşınlamadıktan sonra görsel, yazılı, sözlü veya birinci elden kaynaklara ulaşmak için bir çaba sarf etmedikten sonra ortaya nitelikli bir araştırmanın çıktığından söz edilebilir mi? Günümüz üniversite öğrencileri de hazır bilgiye o kadar çok alışmış ki bu da merak edip meraklarının üzerine düşme hevesini de alıp götürecek gibi. Zaten kişiliklerine oturtulmuş bir bilme, öğrenme, merak etme, sorgulama değerlerine sahip değiller. Bu değerlere sahip olmayınca araştırma diye ortaya çıkardıkları şeyler de tartışmaya açıktır. En kötüsü de öğrencilerin çoğu üniversiteyi ve dersleri sadece iş bulabilmek için gerekli araçlar olarak görüp okulda anlatılanlarla yetinmeleridir. Maalesef, anlatılanların daha derin içeriğini sorgulamıyor ders dışı vakitlerini nasıl geçireceklerinde bocalar hale geldiler.

Evet, yazımın sonuna gelmiş bulunmaktayım. Öncelikle şunu söylemek istiyorum benim yukarıda paylaştığım fikirlerim tamamen bireysel değerlendirmedir, kesinlikle genelleme değildir. Tabii ki de bireysel bağlamda farklılıklar ve yanlış anlamalar görülebilir neticede her davranış ve her hayat kişiye aittir. Umarım asıl söylemek istediklerimi doğru ve anlamlı bir şekilde dile getirmişimdir.

‘Bir şeyi gerçekten yapmak isteyen bir yol bulur, istemeyen mazeret bulur.’ (E.C. Mckenzie)