Sınavlar Olmak Zorunda Mı?

Fikir Yazıları - Yeliz ÖZTÜRK

 

Yeliz ÖZTÜRK

Günümüzde eğitim sistemlerinde yaşanan köklü değişimlerin ve ölçme değerlendirme aracı olarak kabul edilen sınavların varlık nedeni emperyalizmin tezahürü olan neoliberalizim politikalarında ve temelde sınıflara ayrılmış toplum yapısında aranmalıdır. Neoliberalizmin bilinçli olarak topluma yaydığı "Bazı meslekler iyidir, kişiye toplumda statü sağlar." düşüncesi emek gücüne dayanan meslekleri değersizleştirirken zihin gücüne dayanan meslekleri yüceltmiştir. Okullar, kazancı yüksek mesleklere geçişin yolu olarak görülmeye başlanmış, eğitim para ile özdeşleşerek kişiye maddi kazanç sağlayan yatırım aracına dönüşmüştür.

 

Yeni liberalizm, eğitim harcamalarının ekonomik ilişkiler içindeki payını keşfettiği andan itibaren eğitim de piyasada alınıp satılabilen bir metaya dönüşmüştür. Sınırlı kaynakların en verimli şekilde kullanılmasını öngören mevcut iktisadi anlayışa göre eğitim de ancak onu hak edenlerin kullanabileceği bir metadır. Öğrenme ve öğretme süreçlerinde fayda sağlamayı ön plana çıkaran bu anlayış, faydayı da eğitimle verilen bilgilerin etkililiğini ve verimliliğini ölçmeye yarayan hesaplamalara dönüştürmüştür. Sınavlar, tam da egemen iktisadi anlayışın ölçme değerlendirme anlayışını yerine getirmek için biçilmiş  kaftan rolü oynamaktadır. Sınavlar ile başarı nicelleştirilerek insanlar aldıkları notlara göre başarılı ya da başarısız olarak gruplara ayrılır, sınıfsal ayrım böylece eğitim sistemi ile yeniden üretilir. Herhangi bir şeyin sağladığı faydanın hesaplanabilir olması iktisadi anlayış için vazgeçilmez bir unsurdur. Bu nedenle eğitimin ölçülebilir özellikleri ön plana çıkarken kişinin kendini bulması, tanıması gibi ölçülemeyen özellikleri arka plana itilmiş, görmezden gelinmiştir. Sınavlarda nesnel bir ölçüm aracı olduğu ifade edilerek kullanılan testler, tüm eğitim planlamalarını etkileyerek okulun asıl amacı olan insanın kendini gerçekleştirmesi, toplumsal değerleri edinmesi gibi teste konu olmayan öğrenme süreçlerinin eğitimden dışlanması sonucunu doğurmuştur.

 

J. Toylar Gutto "Eğitim Bir Kitle İmha Silahı" isimli kitabında, okulların bir nevi tanılama işlevi görerek notlar aracılığı ile öğrencilere eşitsizlik düşüncesinin aşılandığını, çocukların okulda bazılarının başarılı, bazılarının da başarısız olduğunu öğrendiğini ifade eder. Niçin bazılarının başarılı olduğu sorusunun cevabının eşitsizlikler üzerine kurulu toplumda değil de bireysel başarısızlıkta aranması egemen sistemin tam da olmasını istediği şeydir. Oysaki her birey, farklı şartlara sahip çevrelerden okula gelmektedir ve bu şartlar büyük oranda eşitsizlikler üzerine inşa edilmiştir. İçinde bulunduğu durumun olumsuz şartlarını öğrencilik yıllarında girdiği sınavlardaki başarısızlığına bağlayan kişiye bu konu üzerinde düşünme olanağı verilmez, birey bunu düşünmeyi aklına bile getirmez.

 

 Neoliberalizmle daha çok dillendirilmeye başlanan fırsat eşitliği ilkesi, eşitsizliğe vurgu yapan ve eşitsizliği derinleştiren bir anlam taşımaktadır. Farklı toplumsal tabakalardan gelenler, yasalar önünde eşit haklara sahip olsalar da fırsatları değerlendirebilme noktasında ayrışacaklardır. Yani sınıfsal ayrımın olduğu yerde, tek başına yasalar eşitliği sağlamayacaktır. Hukuki bir engeli olmamasına rağmen ekonomik olarak iyi durumda olmadığı için eğitimden eşit ölçüde yararlanamayanların varlığı bu durumu doğrulamaktadır. Öyleyse bireylerin bu hakları kullanabilme durumlarının da eşitlenmesi gerekir.

 

Eğitimde başarı sınav başarısına indirgenmiş, kişisel ilgi ve yeteneklerin arka plana itildiği bir eğitim sistemi tüm dünyaya hükümdar olmuştur.  Kazancı yüksek meslekler belli bölümlerde yığılmaya, bu yığılma da sınavların eğitim sistemlerindeki etkililiğini artırmaya yaramıştır. Ülkeler birbirinden farklı sosyal, siyasi ve ekonomik ilişkilere sahiptir ve ihtiyaçlar noktasında ayrışma gösterirler. Bu ayrıma dikkat edilmeksizin tüm dünyada eğitim sistemleri, küreselleşme ile birlikte  benzer şekillerde sınavlara duyulan ihtiyacın arttığı bir yapıya bürünmüştür. Öğrencilerin birçoğunu başarısızlığa mahkum eden bu sistemin tek kazananı sermayedar sınıftır. "Sınavlar olmak zorunda mı?" sorusu bu bağlamda ele alınmalıdır.