Üniversitede Öğrenci Yaşamı: Fırsatlar ve Problemler
Doç. Dr. Osman Çekiç
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
Dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi Türkiye’de de üniversiteye devam etmek yeni nesil için hayatın ve kariyerlerinin vazgeçilmez bir aşaması olarak karşımıza çıkmaktadır. Ülkemize üniversiteye giriş ve yerleşme, program seçimi ve mezuniyet sonrası iş olanakları yoğun odak konusu olurken dört ila altı yıl süren üniversite süreci odak dışı kalmış; ancak son zamanlarda kalite süreci ve diploma denklikleri ile birlikte konuşulur olmuştur. Üniversite öğrencisi ya da yaşamı dediğimizde aklımıza gelen ilk şey maddi imkanları sınırlı yurda yerleşemediği zaman kalabalık, düzensiz ve temiz olmayan ortamlarda yaşayan ve ev sahiplerini ve komşuları huzursuz edecek noktada topluma uyum sağlayamayan gençler olmaktadır. Fakat üniversite eğitim süreci, çok boyutlu insani bir dönem olması nedeniyle öğrencilere sosyal, psikolojik ve gelişimsel olanaklar sunulmasını gerekli kılar. Bu nedenle de öznel bir çalışma alanı olmayı hak eder ki batı ülkeleri, özellikle ABD bu konuda önemli mesafeler kat etmiştir. Özellikle Alexander W. Astin (1977) tarafından yayınlanan “Dört Kritik Yıl” Ernest T. Pascarella ve Patrick T. Terenzini (1991, 2005 ve 2016) tarafından araştırmalara dayalı olarak yazılan ve 1990’dan bu yana üç kez güncellenen “Üniversite Öğrencileri Nasıl Etkiler” (How College Affects Students) serisi üniversitede öğrenci yaşamına ışık tutmuştur. Bu yazımızda üniversite öğrencilerinin karşılaşmış oldukları problemleri ve olası başa çıkma yollarını kısaca belirtmeye çalışacağız.
Yüksek Öğretim Kurumu 2018-2019 verilerine göre Türkiye’de ki 129 devlet ve 73 vakıf üniversitesinde 2,829,430 ön lisans, 4,420,699 Lisans ve 4,903,073 Lisansüstü olmak üzere toplamda 7,740,502 öğrenci öğrenim görmektedir. Toplam Üniversite öğrencilerinin 3,777,114 (% 49) u örgün, geriye kalan %51 i ise açık ve uzaktan öğretim de kayıtlıdır (YÖK, 2019). Bu sayının bazı ülkelerin nüfuslarından kat be kat fazla olduğu düşünülürse ciddi bir kaynak ve organizasyon desteği gerektirdiği açıktır. Bu yaklaşık 7,5 milyon öğrencinin yaşadığı bazı sorunlar olması kaçınılmazdır. Bunlar özetle; barınma, yiyecek, maddi olanaklar, ders çalışabilme, aileyi özleme, depresyon ve yalnızlık, sağlık sorunları, gelecek kaygısı ve arkadaşları ile olan sorunlar şeklinde özetlenebilir. Temelde bakıldığında Maslow tarafından 1943 te geliştirilen ihtiyaçlar hiyerarşisi üniversite öğrencileri için düşünüldüğünde, karşılaşılan birçok sorunu ortaya koymaktadır.
Barınma
Her ilde bir üniversite olmasına rağmen, üniversite öğrencileri genellikle ailelerinin yaşadığı iller dışında yaşamakta ve bu da ilk etapta barınma sorunu ortaya çıkarmaktadır. Büyük şehirlerde özel ve devlet üniversitesi sayısının fazla olması konut kiralarının yüksek olduğu bu yerleşim yerlerinde öğrencileri barınma gereksinimlerini karşılama konusunda zor duruma sokmaktadır. Bunun yanında nüfusu daha küçük olan şehirlerde de üniversite öğrencileri kültürel nedenlerle (kalabalık yaşamaları, yaşam şartlarının aile standartlarından farklı olması ve öğrencilerin sorumsuz davranışları nedeniyle) kiralama konusunda zorluk çekebilmektedirler. Türkiye de üniversiteler tarafında sağlanan barınma olanakları (yurt/ev) yok denecek kadar sınırlı olduğundan, bu görev Kredi Yurtlar Kurumu’na (KYK) verilmiştir. Fakat maddi olanaklar ve kurum yetersizliği nedeniyle KYK sınırlı sayıda öğrenciye olanak sunmaktadır.
Örneğin 2019-2020 eğitim öğretim yılında, ülke genelindeki 773 KYK yurdunda 678,763 öğrenciye hizmet sunulabilmiştir ki, bu toplam üniversite öğrencilerinin % 8.5, örgün eğitimde kayıtlı olan öğrencilerin ise % 18 ine tekabül etmektedir. Bu oranın dışında kalan öğrenciler özel yurt/apart ya da öğrenci evlerinde kalarak öğrenimlerini sürdürmektedirler. Devlet yurtlarında en düşük yurt ücreti aylık 200 TL iken, özel yurtlarda fiyatlar ciddi farklılık göstermekte. İstanbul’da yıllık en düşük yurt fiyatı 8 bin 500, en yüksek 42 bin, Ankara en düşük 4 bin 500 en yüksek 38 bin, İzmir en düşük 6 bin 500 en yüksek 30 bin, Kocaeli’de ise en düşük 7 bin en yüksek 20 bin TL. KYK yurt kapasitelerinin artırılması ve üniversitelerin yurt açıp işletmelerinin teşvik edilmesi bu sorunu nispeten azaltacaktır.
Maddi Olanaklar
Üniversite öğrencilerinin en önemli sorunlarından birisi de maddi olanaklarının kısıtlı olması. Yarı zamanlı çalışma alışkanlığının ve olanaklarının kısıtlı olduğu ülkemizde, öğrenciler aile desteği ve KYK tarafından sağlanan burs veya kredilere ihtiyaç duymaktadır. Fakat KYK burstan çok geri ödemesi olan öğrenim kredisi sunmakta bu da mezuniyet sonrası iş bulma problemi yaşayan öğrenciler için bir baskı oluşturmaktadır. Bunun yanında öğrenciler için sunulan KYK kredisinin miktarı da önem ar etmektedir. 2019-2020 eğitim öğretim yılında 500 TL olan öğrenim kredisinin izleyen yılda 550 TL olması planlanmaktadır fakat barınma yiyecek vb. gereksinimlerini düşündüğümüzde bu miktar öğrenciler için sınırlı kalmaktadır. Türkiye’de üniversitelerin ücretsiz olması öğrencilerin maddi sorunlarını nispeten azaltmakta, en azından bir de okul ücreti ödemeyi düşünmemektedirler. KYK kredi ve burs olanaklarının artırılması, gelire dayalı öğrenci kredi uygulamaları ya da öğrencilere belli oranlarda yarı zamanlı çalışma olanağı sunulması bu tür problemleri en aza indirebilir.
Okurken Çalışma
Öğrencilerin öğrenim süresince çalışmaları maddi olanaklarına katkı sağlaması açısından önem arz eden fakat iyi dengelenmesi gereken bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Çalışma miktarının, zaten okulda 15-20 kredi ders alan öğrencilerin derslerini etkilemeyecek şekilde düzenlenmesi gerekmektedir. Bunun yanında okurken çalışmak öğrencileri hayata hazırlamakta özellikle öğrenim gördükleri alanda çalışan öğrenciler için mezuniyet sonrası kolaylıkla iş bulma ve öz geçmişlerini oluşturma noktasında yararlar sağlamaktadır. Türkiye’de maddi maddi nedenlerden ötürü okul terki oranları büyük olmasa da kesin bir istatistikten söz etmek zordur. Son yıllarda İŞKUR üniversite öğrencilerine yönelik yarı zamanlı ya da mevsimsel çalışma programları hazırlamaya başlamış, bu programların planlı ve öğrenimi etkilemeden yapılması sayesinde öğrencilere daha fazla maddi olanak sağlanacaktır. Bu programlardan birisi olan Sosyal Çalışma Programları, üniversite öğrencilerinin bir yandan kamu kurumlarında toplumsal faydası olan işlerde çalışabilecekleri, diğer yandan mesleki niteliklerini geliştirebilecekleri programlardır. Program düzenlenebilecek alanlar şöyledir:
- Doğanın korunması.
- Kültürel mirasın restorasyonu, korunması ve tanıtılması.
- Kütüphanelerin bakımı ve düzeni.
- Kamu kurumlarının kültürel ve sosyal hizmetlerinin desteklenmesi.
Yiyecek olanakları
Üniversite öğrencileri gelişim çağında olduklarından sağlıklı yeme konusunda dikkatli olmalı, özellikle obezitenin hızla arttığı ve devlet eliyle de önlemlerin alınmaya başlandığı günümüzde sağlıklı yeme alışkanlıkları kazanmaları için çaba gösterilmelidir. Günlük konuşmalarda geçen “öğrenci makarna yer” düşüncesinin önüne geçilmelidir. Bu nispeten KYK yurtlarında kalan ve diyetisyen gözetiminde yemekleri düzenlenen öğrencileri için problem olmasa da, öğrenci evinde ve düzenli yemek verilmeyen özel yurt/apartlarda kalan öğrenciler için önemli bir konu olarak güncelliğini sürdürmektedir. Yurtlarda ve üniversite kampüslerinde öğrenciler için sağlanan yiyecek içecek desteği, öğrencilerin daha ucuza daha kaliteli ve dengeli beslenmeleri açısından önem arz etmektedir.
Aileden Ayrılma ve Özlem
Ailelerinden uzakta okuyan öğrencilerin en önemli problemlerinden birisi de ailelerine ve yaşadıkları yerlere karşı olan özlem olmaktadır. Öğrenciler kampüs ya da yurt hayatına alışmakta zorluk çekmekte bazen arada kalıp okul terkine kadar giden kararlar almaktadırlar. Ayrıca sık sık yapılan aile ziyaretleri öğrencilerin derslere odaklanmasını önlemekte hatta derslerine devam edebilirliklerini etkilemektedir. Son yıllarda iyice gelişen iletişim kanalları bu gereksinimleri azaltmış gözükse bile, aileleri ve yaşadıkları yerlerdeki arkadaşları ile sürekli iletişimde olan öğrencilerde onlarla birlikte olma isteğini artırmaktadır.
Fiziksel ve Ruhsal Sağlık Problemleri
Üniversitede bağımsız yaşamaya başlayan öğrenciler, eğer kendilerini koruma ve sağlıklı yaşama alışkanlıklarını edinmemişlerse- ki sınav odaklı bir sistemde sadece öğrencilik yapıp soru çözen öğrencilerin bu konuda çok başarılı olduğu söylenemez- kolay hasta olmaktadırlar. Kendilerini salgın hastalıklara ve hatta özensiz yaşama nedeniyle çağımızın problemi olan cinsel yolla bulaşan hastalıklara karşı savunmasız bırakmaktadırlar. Sürekli yalnızlaşan sosyal ortamlara uyum sağlayamayan, arkadaşları ile anlaşamayan, duygusal durumunu kontrol edemeyen ya da kendilerini hazırlıksız bir ilişkide bulan öğrenciler psikolojik sorunlar yaşamakta, yalnızlık, geri çekilme ya da depresyon belirtileri göstermektedir. Bunun yanında bu gibi duyguları bastırma ya da özgürlüğü her gece partiler yapma şeklinde algılayan belli bir grup ise dersleri ya da üniversitenin sunacağı kişisel, sosyal ya da gelişimsel olanakları ihmal ederek yıllarını partilerde arkadaş toplantılarında ve geceler boyu süren eğlence ortamlarında geçirebilmekte, bu da derslere ya da gelecek planlarına odaklanmada problemler ortaya çıkarmaktadır.
Gelecek Kaygısı
İlk yıllarda üniversiteyi kazanmanın mutluluğu, yeni bir ortama alışma, kişisel özgürlüğünü kabullenme ve yaşama, yetişkin bireyler olarak öğretim yapma gibi alanlara odaklanması gereken öğrenciler, öğrenim süreleri ilerledikçe gelecek kaygısına düşmektedirler. Özellikle üniversitenin son yılında başlayan mezuniyet sonrası ne yapacağım? Nerede iş bulacağım? Gibi hayati sorular öğrencileri meşgul etmekte ve geleceğe yönelik endişelerini artırmaktadır. Son yıllarda üniversite mezunu sayısındaki artışla birlikte kayıtlı üniversite mezunu işsiz oranında bir yükselme görülmekte ve bu istatistikler öğrencilerin kaygılarını haklı gösterir niteliktedir. Euronews tarafından 19/09/2019 tarihinde yapılan habere göre Üniversite mezunu işsizlerin sayısı 15 senede 10 kat arttı; 4 işsizden 1’i üniversite mezunu. Aynı haberde bu durum “Türkiye İş Kurumunun (İŞKUR) verilerine göre ülkede kayıtlı işsiz sayısı son 15 yılda 10 kat arttı. 2019’da 4 kayıtlı işsizden biri üniversite mezunu. Üniversite mezunu işsizlerin sayısı özellikle son yıllarda iyice yükselirken son 3 senede 2’ye katlandı. İŞKUR Ağustos ayında 4 milyon 44 bin kayıtlı işsiz olduğunu açıklarken bunun 1 milyon 34 bini üniversite mezunlarından oluşuyor.” şeklinde sayılarla da desteklenmiştir.
Okul Terki
Türkiye de nüfus üniversite eğitimine doymuş durumda değildir. “Ben okuyamadım çocuğum okusun”, “okuyup memur olsun” ya da “altın bileziğini taksın” gibi kavramlarla sanki üniversite okumanın her birey için bir zorunluluk olduğu belirtilmektedir. Bu yüzden üniversiteye yerleşme ve meslek seçimi önemli bir merak uyandırıp çalışma konusu olurken, okuldan ayrılma ve nedenleri çok fazla araştırılmamıştır. Fakat üniversiteden terk son yıllarda artmakta ve nedenlerinin araştırılması önemli hale gelmektedir. Gerek gelecek kaygısı, gerek maddi nedenler, gerek psiko-sosyal nedenler olsun öğrencilerin o kadar zaman ve emek harcayarak yerleştikleri yükseköğretim kurumundan ayrılma sebeplerinin araştırılması gerekmektedir. MEB tarafından bir soru önergesine verilen yanıtta son 5 yılda 1 milyon 115 bin 530 öğrencinin büyük umutlarla kayıt yaptırdığı üniversitelerinden kaydını sildirdiği ya da kaydını dondurduğu bilgisi geldi. 2017-2018 döneminde ise üniversiteyi bırakan öğrenci sayısı bir önceki yıla göre yüzde 92.2 gibi olağanüstü düzeyde artarak 408 bini aştı.
İçi Boşalan Diplomalar - Nitelik
Sosyal, ekonomik ya da kişisel problemlerin yanı sıra, öğrencileri etkileyen en önemli konulardan birisi de üniversitede sunulan eğitimin kalitesi. Gün geçtikçe ve üniversite sayısı arttıkça eğitimin kalitesi artmamakta, aksine yetersiz personel ve uzman açığı nedeniyle gittikçe kalite problemleri ortaya çıkmaktadır. Öğrencilere verilen diplomalar çoğunlukla yetenek, bilgi ve beceri düzeylerini yansıtmamakta, başka bir değişle üniversite diplomasının içi boşalmaktadır. Vakıf üniversitelerinin sayılarının artması ile bazı vakıf üniversitelerinin para ile diploma dağıtır hale gelmesi işten bile değildir. Mezun olan öğrenciler endüstri standartlarında bilgi ve beceriye sahip olmadıkları için iş başında eğitim ağırlık kazanmaktadır. Üniversite de nitelik sorununa birçok açıdan bakmak mümkün olmakla birlikte, bu yazımızda, öğrenciler, öğretim üyeleri ve kurumlardan kaynaklanan problemler şeklinde bir sınıflamaya gitmeyi uygun gördüm.
Yetişmiş Eleman Sorunu
Kalite düşüklüğünün birçok nedeni olabilir ama en önemlilerinden birisi niteliksiz öğretim üyeleri ve lisansüstü eğitimde yaşanan sorunlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Gün geçmesin ki akademik nitelikten yoksun bir doktora tezi, intihal ile suçlanan bir akademisyen ya da hak etmeden alınan kadrolar gündeme gelmesin. Bu yönüyle akademik personelin iyi yetişmiş olması önemli iken Türkiye’de yükseköğretim sisteminin çok hızlı büyümesi ile akademisyen niteliği yanında nicelik te ciddi problem olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu nedenle çoğu zaman nitelik niceliğe feda edilmekte ve kadrolar doldurulmaktadır. Bu hem öğrencilerin nitelikli eğitim almalarına neden olmakta hem de akademisyenlerin araştırma ve geliştirme konusunda yetersiz kalmalarını gözler önüne sermektedir. Akademik formasyon konusunda ki eksiklikler de lisansüstü eğitimde öne çıkmakta, doktora derecesi alarak sınıfa akademisyen/hoca olarak gidecek bireyler eğitimle ilgili dersler almadan sadece alan bilgisi ile yetişmektedir. Öğretmen adaylarına zorunlu tutula formasyon dersleri ve uygulamaları yeri geldiğinde öğretmenlerin öğretmenleri olacak akademisyenlerden esirgenmekte dolayısı ile, sınıf yönetimi, ölçme ve değerlendirme, öğretim ilke yöntemleri bilmeyen ve sınıf uygulamasından bi-haber akademisyenler yetişmektedir.
Kurumsal Problemler
Nitelik sorununu körükleyen başka bir etmen ise kurumsal anlayış, bakış açıları ve sınırlılıklar olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle devlet üniversitelerinde yöneticiler akademiyi bir memuriyet olarak görmekte, yakın çevrelerine garantili iş olanağı olarak bakmaktadırlar. Kurumlara ayrılan kaynakların bütün dünyada olduğu gibi Türkiye de de sınırlı olması laboratuvar, araç gereç ve araştırma bütçelerini sınırlamakta öğrenciler son teknoloji kullanarak çalışacakları alanlara yetersiz hazırlanmakta okuldan mezun olduklarında teknolojik gelişmeler onları çok gerilerde bırakmış olmaktadır. Ar-Ge ve girişimcilik konusu son yıllarda gösterilen çabalara rağmen yetersiz kalmaktadır. Bu sorunlar yetişmiş eleman ve niteliksiz lisansüstü eğitimi ile birleşince URAP (ODTÜ) dünya sıralamasında Türk yükseköğretim kurumlarının ilk 500 e bile girmede problem yaşadıkları görülmektedir. Kurum kaynaklı problemler çoğaltılabilir fakat bu yazı için kütüphane ve akademik kaynak probleminden de bahsedip konuyu bitireceğim. Birçok üniversitemiz yerleşik (residential) üniversite olmadığından derslerden sonra kampüsler boşalmakta üniversite yerleşkeleri adeta ölmektedir. Oysa beklenen gece gündüz, kütüphanesi araştırma laboratuvarları ve çalışma imkanları ile donanmış ve 7/24 yaşayan bir kurum kültürüdür. Basılı ve elektronik kaynakların akademisyen ve öğrencilerin çalışmalarını destekler nitelik ve nicelikte olması gerekmektedir. Kalite sorununu irdelerken kaç üniversitemizde 24 saat açık kütüphane vardır sorusuna verilen cevabı düşünmeliyiz. Memurlarda olan mesai mantığı ile saat 17.00 de kapanan bir kütüphane gün boyunca derslerle ilgilenen akademisyen ya da öğrenciye bir fayda sağlamaz.
Öğrenciler-Beklentiler
Kalite ve üniversite eğitiminden istenilen sonucu alma önündeki başka bir enge öğrencilerin kendileri olarak karşımıza çıkmaktadır. İlk ve orta öğretimde sınava odaklı bir öğretim programı izlenmesi ve öğrencilerin yaratıcı düşünce, sorgulama, okuma ve yazma gibi alanlarda yetersiz kalmalarına neden olmaktadır. Yüksek puanlar alıp bir programa yerleşen öğrenciler bilgi ve beceri açısından üniversite düzeyinde olmamakta, eksikleri öğretimin seviyesi düşürülerek tamamlanmaya çalışılmaktadır. Lisede öğrenilmesi gereken konuların öğrenilmeyip, üniversiteye sarkması birçok akademisyen tarafından eleştirilmekte niteliksiz öğrenci girişi derslerin düzeyinin dengelenmesini zorlaştırmaktadır. Ayrıca motivasyonu ve hayattan beklentileri düşük olan öğrenciler yeterince çaba göstermemekte sadece bazı kurumlara yerleşmek için bir araç/belge olarak gördükleri diplomayı elde etmeye çalışmakta ne öğrendikleri ya da üniversitenin onlara sağladığı ya da sağlaması gereken katma değere önem vermemektedirler.
Üniversite öğrencilerinin sorunlarını listelememiz, üniversite yaşamının tamamıyla problemli bir süreç olduğu kanısını ortaya çıkarmamalı. Önemli olan görülebilen ve önlem alınabilecek problemlerin en aza indirilerek öğrencilere kolaylıkla ve keyif alabilecekleri gelişim ve olgunlaşma imkanları sunan ortamları hazırlanmasına dikkat çekmektir. Özellikle kişisel ve ahlaki gelişim noktasında üniversite öğrencileri dikkatli olmalı ve kurumlar tarafından teşvik edilmelidir. Okuma ve araştırma alışkanlıkları kazandırılmalı, genel kültür ve girişimcilik düzeyleri, gönüllü organizasyonlara katılmaları sosyal sermayeleri artırılarak desteklenmelidir. Kurumsal olarak ta en önemli konulardan biriside öğrencileri ve ihtiyaçlarını önemseyerek bilimsel bir çalışma alanı olarak kabul etmek ve ileriye dönük plan ve programları hazırlamada destek olacak güvenli ve düzenli veri toplama ve analizi yapabilmektir.