“BİR ZAMANLAR” İNSANLIĞIN YAŞAM KAYGISI
İki ayna arasında durup kendimize baktığımızda durmadan ufalan, ama art arda sonu gelmez aynalar görürüz. “Bir zamanlar” deyiminin anlamı da budur. Ayna deneyimini oyun gibi tekrarlayıp bazen geriye doğru gidildiğinde başlangıca erişemeyeceğimizi fark ederiz. Çünkü her başlangıcın ardında “bir zamanlar” sözü gizlidir. Geriye doğru aydınlanma deneyimi insana çok şey öğretebilir. İnsan merakla “bir zamanlar nasıldı?” sorusunu doğaya, insana sorduğunda Dünya Tarihini öğrenebilir. Akdeniz’de 150 bin yıl önce oldukça uygar halklar yaşadı. Bu insanlar, rahat ve iyi bir yaşam için değil, bir anlamı olan yaşamı bulmaya uğraşıyorlardı (Gombrich, 2009). Bu yazıda, Antik Yunan’da yaşam kaygısına dair bazı anektodlara değinilecektir.
İ.Ö. 2000’lerde denizlere ve adalara egemen olan gelişmiş bir Girit Minos uygarlığı (İ.Ö. 2000 - İ.Ö.1100) yükselir. Girit Minos kültüründen etkilenen Yunanların Ataları Mikenler, Girit’e yerleşirler. Girit kültüründen Linear B yazısını öğrenirler. Linear B tabletler, günlük yaşamın her boyutunu denetim altına almaya çalışan bürokrasiye işaret eder (Rodgers, 2014). İ.Ö. 1100’de, Yunanlılar, Yunanistan’a geldiklerinde, çeşitli lehçeler konuşan güneyde Dorlar, Kuzeyde İyonlar ve Eollardı. Tunç silahları kullanan bu hünerli denizciler, Yunanistan’ın güneyinde bir çınar yaprağına benzeyen Peleponez Yarımadası’nın en ucuna kadar inmişlerdi. Katı bir askeri devlet olan Sparta’nın kurucusu Dorlar kurdukları kenti tanrıça Atena’ya adadılar. Homeros bu tanrıçanın, denizci Odisse’a (Odysseus) nasıl yardım ettiğini anlatır. İyonlar ise Fenikelilerden harflerle yazma becerisini öğrendiler. Atinalıları en çok gerçeği ve güzeli bulma uğraşısı ilgilendiriyordu. Bu öğrenme kaygısı, sanat alanında olağanüstü gelişmeler sağladı. Sanatçı Phedias’ın Dünya mimarlığına örnek olan Akropolis adlı eseri en yalın ama en görkemli tapınaktır (Gombrich, 2009). Atina şehrinin üzerinde muhteşem bir şekilde yükselen Parthenon tapınağı da dünyanın en ünlü tapınağıdır. İ.Ö. 650-520 arası dönem İyonya Aydınlanması olarak adlandırılır (Rodgers, 2014). Cornford (2015) Milet Okulunun kozmolojilerini yani evren oluşum modelerini bilimin şafağı olarak betimler. Antik Yunan’da gerçeğin, akılcı resmine ulaşmanın, doğru yaşam yolu için bilgi edinmenin tek yolu akıl yürütmekti. Kent devletleri olan bütün Yunanlıları birbirine bağlayan ortak şeyler vardı: Olimpiyat, bilgelik (felsefe), tiyatro, şiir - Dionysosça ve Apollon Karşıtlığı- demokrasi (Gombrich, 2009). Çünkü Yunanlar sporculara, şairlere, sanatçılara büyük bir ilgi ve hayranlık duyuyorlardı (Rodgers, 2014).
İnanç, Onur, Spor
İ.Ö. 776’da Zeus’un onuruna her dört yılda bir Olimpiya’da büyük spor yarışmaları düzenlenirdi. Bütün Yunanlılar; Dorlar, İyonlar, Ispartalılar ve Atinalılar koşma, cirit atma, güreş ve araba yarışlarında kazanmayı büyük onur sayarlar, sade bir ödülle yani zeytin dalından yapılmış taçla ödüllendirilirlerdi. Olimpiyat oyunlarındaki şampiyonların heykelleri sanatçılar tarafından en doğal haliyle yontulurdu. Şairler onlar için şarkılar bestelerlerdi (Gombrich, 2009). Helen Dünyasının en büyük etkinliği olan Olimpiyatlar sürekli savaş halindeki Yunanlılara ateşkes imkânı sunuyordu (Rodgers, 2014).
Demokrasi
Kleisthenes ve Themistokles adlı iki devlet adamı radikal demokrat görüşleriyle Atina’da demokrasinin gelişmesine öncülük etti. Yunan’da demokrasi, İ.Ö. 500 dolaylarında ortaya çıkmıştır. Pers İmparatorluğunun yükselişi ve yıkılışı kabaca Atina demokrasisi ile aynı dönemdir. İspanya’da Kıbrıs’a kadar ilerlemiş Yunan Devletleri (yaklaşık 1000 devlet) dönemin gücü Persleri yenmek için birleştiler. Bu insanlık tarihindeki en önemli mücadeler arasında sayılır (Rodgers, 2014). Solon büyük bir reformcuydu. Solon, hazırladığı anayasada yurttaşları ne yapması gerektiğine kendilerinin karar vermesini sağladı. Yurttaşlar pazaryerinde yapılacak işleri oyladılar. Herkese düşüncesini belirtme hakkı tanındı. Halk meclislerinde Atinalılar her konu üzerinde açıkça konuşmayı, gerekçelendirmeyi, karşı görüşleri tartışarak kabul veya reddetmeyi kavramışlardı. Halk meclisinde ustaca konuşan üstün bir demokrat olarak çağa damgasını vuran Perikles, daima eşitliğin yüceliğine inandı. Perikles, Kleisthenes’in kardeşinin torunuydu (Rodgers, 2014) İ.Ö. 444’te İyon kentlerini, denizcilikte çok ileri düzeyde olmaları için işbirliğine soktu (Gombrich, 2009). Meclis başlangıçta ticari ve toplumsal bir merkez olan Agora’da toplanırdı. İ.Ö. 500’den sonra Akropolis’in batısındaki Pnyks Tepe’sine taşındı, ortalama dokuz günde bir toplanırdı. İ.Ö. 400’lerde yenilgiler sonrası oluşan “Onbirler Kurulu” yalnızca 3000 yurttaşa sivil haklar tanıdı. İ.Ö. 399’da kriz döneminde, Sokrates, inançları yüzünden Atina’da idam edilen tek kişidir (Rodgers, 2014).
Bilgelik / Felsefe
Felsefe, hem dünyanın nasıl olduğu hem de onun bilgisinin nasıl edinilebileceği sorularıyla uğraşır. Enikonu gelişmiş her felsefi sistemin iki boyutu vardır: Teori ve yöntem. Bilinç, felsefenin önemli kategorilerindendir. Antikçağda felsefe, toplumsal bilincin özel bir biçimi olarak ortaya çıkmıştır (Suslakov ve Yakovleva, 2013). Halk meclislerinde olduğu gibi, haksızlık, iyilik, kötülük, cesaret ve bunun gibi insan davranışları hakkında gerekçelendirme yaparak tartışılırdı. Özellikle İyon kentlerinde; (Miletus, Efesus) felsefe daha çok ilerlemişti (Gombrich, 2009). İ.Ö. 585’te
Başlangıç (arkhe) “dünya düzeninin nasıl doğuşu sorusu” 6. yy düşünce sisteminin en temel kaygısıydı (Cornford, 2015). Thales’in güneş tutulmasını yorumlamasıyla başlayan felsefe, Demokritos’un atomculuğuyla doruğa ulaşır (Cornford, 2015; Barnes, 2004). Yunan atomculuğu, Farrington tarafından “evrenin doğası üzerine Thales ile başlayan ussal düşünme hareketinin eski çağlardaki zirvesi” olarak tanımlanır (Thomson, 1997). Roma İmparatoru Justiniaus’in Atina Üniversitesi’nde pagan felsefesini yasaklamasıyla felsefe dönemi kapanır (Barnes, 2004).
Yunan’da felsefe, birbirine eşit olmayan üç döneme ayrılır: 1. dönem (İ.Ö. 585 - İ.Ö. 400) Felsefenin sorunları, kavramsal boyutun gelişmesidir. İnsan ruhunun derinliklerine gözlerini çeviren felsefe, Sokrates tarafından başarılan ve Delphoi’nin “kendini bil” ilkesiyle özetlenen devrimdi (Cornford, 2015). Batı Uygarlığının zirvesindeki Anadolu’daki İyonya şehirlerinde, kendini bilme ihtiyacı en önemli kaygıydı. Erdemli olmak politik bir sorundu. 2. dönem (İ.Ö. 400 - İ.Ö. 100) Platon, Epikür, Stoa ve Kuşkucuların, mantık, etik ve fizik konularını ele aldıkları okul dönemidir. En uzun süren 3. dönem ise öncellerin incelendiği, yorumlandığı ve açıklandığı dönemdir (Barnes, 2004).
Tiyatro, Şiir Dionysosça ve Apollon Karşıtlığı
Düşüncede bilgelik, biçimde güzellik arayışıyla şiir sanatı doğdu. Şiirdeki en büyük yenilik, Tiyatronun gelişmesiydi (Gombrich, 2009). Yunanlılar tarihin çok erken bir döneminde şiir ve felsefede üstün bir yere sahipti. Kranz (1994) trajikliğin, insan zekâsıyla uzlaştırılamayan karşıtlık olduğunu söyler. İnsan dünyasının trajik karşıtlıklarla dolu olduğunu ilk betimleyen ve Avrupa trajedisinin yaratıcısı Aiskhylos’tur. Herakleitos’un zıtların birbiri içine girişi yasası, Sophokles tarafından yetkinliğe ulaştırılmıştır, Kral Oidipus adlı eser, bu yasaya sanatta bir örnektir (Thomson, 1997). Sophokles’in trajedilerinde, insanın tüm yaşamı boyunca alçakgönüllü olmayı öğrenmesi gerektiği konu edilir. Euripidies, eserlerinde tüm kadınları filozof gibi konuşturur (Kranz, 1994). İyonya lehçesiyle yazan Homeros’un şiirleri de Yunan kültürünün temelidir (Rodgers, 2014). Nietzsche’ ye (2011, s. 20- 50) göre sanatın sürekli gelişimi biri Apollonca, biri Dionysosça olan iki yönlülük içerir. Adları Greklerden alınan bu iki eğilimin yolları ayrıdır ancak yanyana ilerler. Schopenhauer Apollon’u “Maja’nın örtüsü içinde yakalanan insan” diye niteler. Homeros, kendi içine gömülmüş, ışıl ışıl düşler gören, salt Apollonca olan bir sanatçı örneğidir. Görsel sanatların Tanrısı Apollon bilgelikler öğretir. Dionysosça etkide insanlar, sevince kapılır. Oyunlar, korolar yaşamın coşkusudur. Maja’nın örtüsü yırtılıp atılmıştır. Dionysos insanıyla Hamlet arasında benzerlik vardır: Her ikisi de varlıkların özüne gerçek bir bakış yöneltmiştir. Dionysosça sanatın yaratıcı gücüdür.
İnsan, doğanın üstün usuyla bir olmaya itilir. Richard Wagner, Dionysos müziğiyle uygarlık bağlantısından söz eder. Ulusların tarihi değişmesine karşın sanatın gücü sonsuza değin aynı kalır.
Sonuç olarak, Yunanlılar güzelliğe aşk, bilgeliğe sevgi duyan özgür olmanın dünyanın en soylu duygusu olduğuna inanan halklardır. Yunan eğitim deneyimi, bilginin nesnesinin akıl olduğunu göstermiştir. Apollonca düş evreninde ve Dionysosca yaşam coşkusunda tragedya sanatını yaratmışlardır. Bu uygarlığın en ileri aşamasıdır. Antik Yunan’da tüm düşünsel, fizik ve etik çalışmalar, uslamlama yoluyla doğa ve insan üzerine gerçekleri açıklama çabasıdır. Sorulan sorular, soyut düşüncenin gelişmesinde birer aşama olur. Buna öncülük eden filozoflar bu entelektüel etkinlikleri, tüm şehri dolaşarak yaygınlaştırmışlardır.
Kaynakça
Barnes, J. (2004). Sokrates Öncesi Yunan Felsefesi. (Çev. H. Portakal). İstanbul: Cem
Yayınevi.
Cornford, F.M. (2015). Sokrates Öncesi ve Sonrası (Çev. C. Şengör, Se. Onan).
İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
Gombrich, E. H. (2009). Genç Okurlar İçin Kısa Bir Dünya Tarihi. (Çev. A. Mumcu).
10. Baskı. İstanbul: İnkilap Kitabevi.
Kranz, W. (1994). Antik Felsefe. Metinler ve Açıklamalar. (Çev. S. Y. Baydur). İstanbul: Sosyal
Yayınlar.
Nietzsche, F. (2011). Müziğin Ruhundan Tragedyanın Doğuşu. (Çev. İ. Z. Eyuboğlu).
İstanbul: Say Yayınları.
Rodgers, N. (2014). Antik Yunan. (Çev. Ü. E. Uysal). İstanbul: Türkiye İş Bankası
Kültür Yayınları.
Suslakov, B.I. ve Yakovleva, L.A. (2013). Felsefe Elkitabı. (Çev. S. Mutlu) İstanbul:
Yordam Kitap.
Thomson, G. (1997). Eski Yunan Toplumu Üstüne İncelemeler. İlk Filozoflar. (Çev.
M. H. Doğan). 2. Basım. İstanbul: Payel Yayınevi.