“ John Rawls “Bir Adalet Teorisi” Kapsamında Özgürlük Tanımlamaları ”

Bilimsel Makaleler - Rawls “Bir Adalet Teorisi” çalışmasının önsözünde dile getirdiği “Benim amacım, örnekleri Locke, Roussseau ve Kant’da bulunan sosyal sözleşme teorisini genelleştirmek, benzer nitelikteki bu teorilerin yüksek düzeydeki soyutlamasına ulaşan bir adalet k

 

“ John Rawls “Bir Adalet Teorisi” Kapsamında Özgürlük Tanımlamaları ”

ÖZET:

Rawls “Bir Adalet Teorisi” çalışmasının önsözünde dile getirdiği “Benim amacım, örnekleri Locke, Roussseau ve Kant’da bulunan sosyal sözleşme teorisini genelleştirmek, benzer nitelikteki bu teorilerin yüksek düzeydeki soyutlamasına ulaşan bir adalet kavramı sunmaktır.” (Rawls, 2017: 5) ifadesiyle Locke, Roussseau ve Kant’ın sosyal sözleşme teorilerini genelleştirerek, çalışmasının adalet kavramı ekseninde siyaset felsefesi açısından daha soyut ve daha varsayımsal bir boyutta olduğunu dile getirmektedir. Adalet kavramı konusunda Rawls’i diğer sosyal sözleşme teorisyenlerinden ayıran önemli hususlardan biride, teorisinin toplumdaki tüm değerlerin dağılımının, gelir ve refahla sınırlı olmaması, özgürlük gibi, eşitlik gibi, siyasal güç gibi, yaşamın sunduğu fırsatlar gibi anlamlı değerler üzerine kurulmuş olmasıdır. Bu çalışma da Rawls’in “Bir Adalet Teorisi” eserinde vurguladığı özgürlük anlayışını açıklayarak, bu kavram üstünde geliştirilen eleştirel yaklaşımlar ele alınacaktır.

GİRİŞ:

Rawls ilgili eserinde, özgürlük kavramını diğer bütün kavramların üzerinde tutarak oldukça önem vermektedir. Rawls’in özgürlük ve özgürlükten kast ettiği tanımlamalar bu çalışmanın ana konusudur. Düşünsel anlamda klasik liberalizm anlayışı ile örtüşen Rawls’in özgürlük kavramı tanımlamaları akademik anlamda birçok kişi ve düşünür tarafından eleştirilere de konu olmuştur. Bu çalışma da aynı zamanda özgürlük kavramı üzerinde Rawls gibi düşünmeyen ve Rawls’in teorilerini daha farklı eksende ele alan eleştirel bakış açılarına da yer verilecektir. Rawls’in ilgili eserindeki özgürlük kavramı tanımlamaları, eleştirel yaklaşımlar ve kişisel düşüncelerimi sunacağım bu çalışmanın özgürlük kavramı ekseninde,akademik açıdan fayda sağlamasını temenni ediyorum.

Rawls’in Özgürlük Kavramı Tanımlamaları ve Konu Hakkındaki Eleştiriler;

Bu bölümde Rawls’inilgili eserinde yer verdiği özgürlük kavramı üstünde durularak, ürettiği teoriler ve bu teorilere yapılan eleştirilere yer verilecektir. Bu bağlamda eserde oldukça kapsamlı bir şekilde ele alınan özgürlük, özgürlüğün değeri, eşitlik ve hakkaniyet gibi konular üzerinde durulacaktır.

Özgürlük, üstünde sayfalarca durulması gereken bir konu hiç kuşkusuz. Özgürlüğü bir akademik tartışma ya da felsefi yönden ele almadan, toplumsal bir ilişki olarak analiz eden Bauman, “Tarih boyunca, özgürlük ya üstün ya da zayıf güçler karşısında deneyimlenen bir ayrıcalıktır.”(Bauman, 2015: 142)  Diyordu.  Bauman iktisat ve özgürlük arasında ilginç bir bağ kurarak:  “Kapitalizm, özgürlüğü kişinin eylemlerini başka düşüncelerle ilgilenmeksizin, yalnızca (kendi) neden-sonuç hesabıyla yönetme kabiliyeti olarak tanımlar.”(Bauman, 2015: 64) şeklinde aktararak, özgürlük arzusuna dair şu ifadeleri dile getirmektedir: “Özgürlük arzusu, baskının deneyimlenmesiyle; yani kişinin rızasının olmadığı bir şeyi yapmaktan kaçamaması (en azından talep edilene razı olmaktan daha tatsız bir cezaya maruz kalmadan yapmaktan kaçamaması) ya da tam aksine yapmayı istediği bir şeyi yapamaması (en azından eylemi gerçekleştirememiş olmaktan daha tatsız bir cezaya maruz kalmadan yapamaması) hissiyle birlikte gelir.”(Bauman, 2015: 69)

Rawls “Bir Adalet Teorisi” adlı eserinde Adaletin iki ilkesi olarak belirttiği ve ilk sırada dile getirdiği “Birincisi: Her kişi, başkalarının özgürlüklerinin sunulduğu şemadakiyle yarışabilen en geniş temel özgürlükler şemasındakine benzer eşit haklara sahiptir.”(Rawls, 2017: 90) bir diğer tanımlama ile “Birinci Adalet İlkesi: Eşit Temel Özgürlükler ve Özgürlüğün Önceliği”(Avşar, 2006: 36) Herkes için eşit olmasını savunduğu özgürlükleri şu şekilde sıralamaktadır; “Siyasal özgürlük (oy verme hakkı ve kamu görevi yapma hakkı) ve ifade özgürlüğü ile örgütlenme özgürlüğü; vicdan özgürlüğü ve düşünce özgürlüğü; kişi olarak hak sahibi olmak özgürlüğü (kişisel), psikolojik baskıdan ve fiziksel saldırıdan korunma ve vücut bütünlüğünü koruma hakkı (kişi bütünlüğü), mülkiyet hakkı, keyfi olarak tutuklanmama ve yakalanmama özgürlüğü gibi kişi özgürlükleridir. Bu özgürlükler, birinci ilke kapsamındadır ve bu ilkeye eşittir.” (Rawls, 2017: 90) şeklinde açıklamaktadır.  

Kocaoğlu, Rawls’in özgürlük kavramı tasnifini, “Vatandaşların temel özgürlükleri” şeklinde belirterek bu kavramı şu şekilde açıklar;

“Siyasal haklar, konuşma ve toplanma özgürlüğü, düşünce özgürlüğü, mülkiyet özgürlüğü, keyfi tutuklanmadan sakınma özgürlüğüdür. Birinci ilkeye göre adil toplumun bireyleri aynı temel özgürlüklere sahiptir. Rawls’a göre bir sınıf, diğerlerinden daha geniş bir özgürlüğe sahip olduğunda bu özgürlük adalete aykırı olmaktadır. Bu nedenle tüm özgürlüklerin her birey için eşit olması sağlanmalı, aynı zamanda özgürlüklerin adil değeri her birey için garanti edilmelidir.”(Kocaoğlu, 2017:75)

Rawls ikinci adalet ilkesini şu şekilde belirtir; “Sosyal ve ekonomik eşitsizlikler şöyle düzenlenmelidir. Bunlar şu iki şeydir; (a) herkesin avantajının kabul edilebilir olduğu beklentisi ve (b) ekli pozisyonların ve görevlerin herkese açık olması.” (Rawls, 2017: 90) Avşar ise ikinci adalet ilkesini “Fark İlkesi ve Adil Fırsat Eşitliği İlkesi” (Avşar, 2006: 42) şeklinde açıklamaktadır.

Rawls’e göre;

“Bu ilkeler, seri bir düzen içinde ve birinci ilke ikinciye takaddüm edecek şekilde düzenlenmelidir. Bu düzenleme birinci ilke tarafından korunan temel eşit özgürlükler ihlalinin, büyük sosyal ve ekonomik avantajlar için doğrulanamayacağı ve tazmin edilemeyeceği anlamına gelmektedir.” (Rawls, 2017: 91)

Bahsi geçen ilkelerden “birinci ilkenin ikinciye takaddüm edecek şekilde” düzenlenmesine özgürlüğün önceliği tanımlaması yapılmıştır.

Rawls negatif ve pozitif özgürlük kavramları üzerinde durmayacağını şu şekilde açıklar;

“Adaletin birinci ilkesinin uygulamasının incelenmesinde, genellikle sorunlu bir konu olan özgürlüğün anlamı üzerindeki uyuşmazlıkları atlayacağım. Negatif ve pozitif özgürlük yandaşları arasındaki özgürlüğün nasıl tanımlanması gerektiği konusundaki tartışma benim kenara bırakacaklarımdan birisidir. Ben bu tartışmanın önemli bir kısmının tanımla ilgili olmadığına inanıyorum; aksine bu tartışma, bu özgürlüklerin çatışma durumuna gelmesinin nedeni, birkaç özgürlüğün göreceli değerde olmasındandır.”(Rawls, 2017: 229)Rawls’in bu tutumu Avşar tarafından “negatif ve pozitif özgürlük ayrımı konusunda net bir tavır sergileyemediği” (Avşar, 2006: 37) şeklinde eleştirilir.

Rawls, özgürlüğün sadece üç maddenin referansıyla açıklanabileceğini varsayarak;

“Serbest olan etkenler, bunların sınırlamalardan ve kısıtlamalardan serbest olması ve bunların neyi yapmakta veya yapmamakta serbest oldukları. Özgürlüğün tam açıklamaları bu üç şeyle ilgili enformasyon sağlar. Çok sık olarak belirli meseleler bağlamından saydamdır ve tam bir açıklama gereksizdir. O halde, özgürlüğün genel tanımı şu şekildedir; bu ya da şu kişi (veya kişiler) serbesttir (veya serbest değildir), bundan veya şundan (veya kısıtlamalar dizisinden) kısıtlıdır, şunu veya bunu yapmaktan (veya yapmamaktan) kısıtlıdır falan filan.” (Rawls, 2017: 230)şeklinde açıklar.

Kocaoğlu, Rawls’in bu tanımlamasını daha anlaşılır olmak üzere şu şekilde aktarmaktadır;

“Bu referans kimlerin özgür olduğuna, kişilerin özgür oldukları kısıtlamalara ve neyi yapıp yapmamada özgür olduklarına ilişkindir. Genel özgürlük tanımı şu formu takip etmektedir. İnsanlar kısıtlamalardan özgürdür bir şeyleri yapabilir ya da yapmazlar. Topluluklarda insanlar gibi özgür olabilirler ya da olmayabilirler. Kısıtlamalar hukuk tarafından tanımlanan yasaklardan ve görevlerden türetilebilir. Rawls, özgürlüğü yasal kısıtlamalar bağlamında tartışmaktadır. Rawls’e göre özgürlük, kurumların temel özelliği olmalıdır. Özgürlük, hakları ve ödevleri tanımlayan kamusal kurallar sistemidir.”(Kocaoğlu, 2017: 76)

Avşar, Rawls’in üç maddelik referans ile açıkladığı özgürlüğe dair şu tespiti yapmaktadır;

“Burada dikkat çekici olan nokta, Rawls’in sınırlamalar arasında ekonomik ilişkilere yer vermemiş olmasıdır. Oysa insanın biçimsel açıdan bir özgürlüğe sahip olması ile o özgürlüğü fiilen kullanma yeteneğine sahip olması farklı olgulardır. Çoğu durumda bir insanın herhangi bir özgürlüğe biçimsel açıdan sahip olması bir anlam ifade etmez, önemli olan o özgürlüğü kullanabilecek vasıtalara da sahip olmaktır. Örneğin demokratik bir toplumda biçimsel açıdan bütün vatandaşlar piyano çalma özgürlüğüne sahiptirler. Ancak, şayet insanların piyano alabilecek paraları yok ise ya da piyano çalmayı öğrenebilmek için gerekli eğitimi almaya maddi imkânları elvermiyorsa bu özgürlüğe sahip olmanın çok fazla bir anlamı yoktur.” (Avşar, 2006: 37-38)

Avşar’ın Rawls’in özgürlük tanımlamalarında iktisadi yönü ele almayışına vurgu yapması elbette önemli. Ancak Rawls bu hususu “özgürlüğün değeri” şeklinde açıklayarak ilgili eserinde şu açıklamayı yapmaktadır;

“Yoksulluk veya cehalet, genel olarak araç eksikliği sonucu birisinin haklarının ve fırsatlarının yetersizliği bazen özgürlüğün mutlaklığının sınırlamaları arasında sayılmaktadır. Ancak ben bunu söylemeyeceğim. Bunun yerine, bunların özgürlüğün değerini etkilediğini düşündüğümü söyleyeceğim.”(Rawls, 2017: 232)

Ayrıca Rawls sosyal adaletin amacı olarak, özgürlük ve özgürlüğün değeri arasında ayırt edici döneleri şu şekilde açıklamaktadır;

“Özgürlük eşit yurttaşlık özgürlüklerinin tam bir sistemini temsil ederken, özgürlüğün kişiler ve gruplar için değeri, sistemin bir yapı içinde tanımladığı kişilerin ve grupların amaçlarının ilerleme kapasitesine bağlıdır. Eşit özgürlük olarak özgürlük hepsi için aynıdır. Eşit özgürlükten daha az olanın yerine özgürlük ikame etme sorunu ortaya çıkmaz. Ancak özgürlüğün değeri herkes için aynı değildir. Bazılarının daha fazla otoritesi ve refahı vardır. Onun için onların amacı daha çok araç elde etmektir. Bununla birlikte, özgürlüğün daha az değerinin telafisi için, toplumun daha az şanslı üyelerinin kapasiteleri, onların amaçlarının elde edilmesini sağlasa bile, fark ilkesi mevcut eşitsizlikleri tatmin etmedikçe onlar bunu kabul etmeyeceklerdir. Ancak daha az değerdeki özgürlüğün telafisi için eşit olmayan özgürlük yapımı şaşırtıcı olmaz. Her iki ilkeyi birlikte almakla, temel yapı, değeri en az avantajlı olanlara maksimize eden düzenlemesiyle, eşit özgürlüğün tam tasarısının herkes tarafından paylaşılmasını sağlar. Bu sosyal adaletin amacını tanımlar.”(Rawls, 2017: 232-233)

Rawls özgürlük ve özgürlüğün değeri arasındaki ayrımı ele alırken, özgürlük kavramının, özgürlüğün değeri korunmuşsa anlamlı olduğunu ifade etmektedir. Bu bağlamda sosyal ve ekonomik düzenlemelerin herkesi kapsayarak, her kesimin avantajına olacak şekilde planlanmalıdır. Ayrıca iki adalet ilkesi birlikte ele alınarak temel yapı toplumsal açıdan en dezavantajlı grupların lehine olacak şekilde düzenlenmelidir. Bu tanımlar bir bütün olarak ele alındığında ise sosyal adaletin amacı olarak belirtilmiştir. Rawls’in özgürlük ve özgürlüğün değeri konusundaki tanımlamalarına Avşar, eleştirel yaklaşarak şu hususu vurgulamaktadır;

“Adalet ilkelerinin seçimin yapan başlangıç durumundaki taraflar özgür, eşit ve rasyoneldir. Adalet ilkelerinin seçimini de bu özelliklerine paralel şekilde yapmışlar ve herkes için eşit özgürlük ilkesini benimsemişlerdir. Peki bu ilkeyi benimserken neden aynı zamanda özgürlüğün değerinin de eşit olmasını talep etmemişlerdir? Rawls’ta bu sorunun cevabı açık değildir. Rasyonel insandan beklenen davranış, eşit özgürlüğü seçerken özgürlüğün değeri konusunda da aynı eşitliği talep etmesidir. Rawls’a göre temel özgürlükler bir bütündür ve bu nedenle hepsi birlikte bütünsel bir sistem içinde düşünülmelidir. Bir özgürlüğün değeri diğer özgürlüklerin nasıl tanımlandığına bağlıdır. Özgürlükler alanının geniş olması önemlidir, ancak bu tek tek özgürlükler bazında değil, bütün olarak özgürlükler sisteminin genişliğine bağlıdır.”(Avşar, 2006: 39)

Pavel, birey ve bireysel haklar üzerinde vurgu yaparak, Rawls’in özgürlüğün değeri ve ikame si ile ilgili tespitleri için şu analizi yapmaktadır;

“Bazı insanların çoğa sahip olması, diğer bazılarının aza sahip olmasını gerektirmez. Kişinin kendi vücudunun sahibi olduğu yolundaki Lockeçu prensibi daha da güçlendiren Rothbard, ahlâki olarak, bir grubun, diğer insanları, onların rızalarını almaksızın, hedeflerini gerçekleştirmek için kullanmasının mümkün olmadığını savunmaktadır. Aynı şey, bireysel hakları, yan kısıtlamalar olarak vurgulayan Robert Nozick için de geçerlidir. Rawls ise insanların tüketici olarak müstakilliği ile daha fazla ilgilenmiş gibi görünmektedir. Ona göre, adalet, insanların toplumun kaynaklarından kendilerine düşen eşit paydan daha azını almamalarını gerektirir. Bir kişi ya da grubun, başkalarının iyiliği için feda edilemeyeceği doğrudur, ancak Rawls’un düşündüğünün aksine, bu fakirler kadar zenginler içinde geçerlidir. Haklar, bireylerin, genelin iyiliğine feda edilemeyecek dokunulmazlığını ifade eder. Kendisine birileri tarafından biçilen paydan fazlasına sahip olan insanlar da bu hükmün dışında tutulamazlar. İnsanların uğruna feda edilebileceği bir varlık ya da makam söz konusu olamaz. Toplumda sadece bireyler ve onların bireysel hakları vardır.”(Pavel, 2003: 80) 

Öztürk, Rawls’in sosyal adalet tanımlamasına oldukça eleştirel bir vurgu yaparak şu ifadeleri kullanmaktadır;

“Rawls kendiliğinden düzeni yadsıyan ısrarlı tutumu ile iyimser bir yorumla sosyal adalete dair bildik/görünen kabuğun içinden ortaya çıkmaya hazır sosyalist bir etik politik duruşa sahiptir. Ancak adalet teorisinin sosyalist etik ile bir arada düşünülmesini engelleyen ve doğrudan teorinin kuruluş biçiminden kaynaklanan bir takım rezervler vardır. Bu rezervler sağcı iddiadaki aşırıcılığı da gözler önüne serecektir. Öncelikle filozof liyakat denilen neden-sonuççu zinciri, bir anlamda var olanın hak edilmiş olduğuna dair etik anlamlandırmayı uluslar arası bağlama taşımaz. Dolayısıyla onun adaleti kapalı evren anlayışının sonucu olarak toplumlar arası eşitsizliğe karşı duyarsızdır. Ayrıca liyakatin reddi her türlü adalet kavramlaştırmasını olanaksız hale getirecek kadar keskindir.”(Öztürk, 2007: 73)

Rawls ilk öncüllük kuralı olarak, özgürlüğün öncüllüğünü şu şekilde aktarmaktadır;

“Adalet ilkeleri sözlüksel sıralamaya göre sıralanmalı ve böylece özgürlük ancak özgürlüğün hatırına sınırlanmalıdır. Burada iki durum söz konusudur:
a) daha az kapsayıcı özgürlük, herkesçe paylaşılan tüm özgürlük sistemini güçlendirmelidir;

  1. b) daha az eşit özgürlük, daha az özgürlüğe sahip olanlar tarafından kabul edilmelidir.” (Rawls, 2017: 332)

Özgürlüğün öncüllüğü konusunu kapsayan açıklamaları ile Rawls, özgürlüğün mutlak olmadığını bir takım koşullar altında sınırlanabileceğini ifade etmektedir. Avşar’ a göre:

“….birinci durumda özgürlüklerin kısıtlanması herkes açısından geçerlidir. Herkes eşit özgürlüklere sahiptir ancak bu özgürlükler sınırlandırılmıştır. Herkes için eşit olan bu sınırlama, sonuç olarak herkesin yararına olmakta ve toplam özgürlükler sistemini güçlendirmektedir. İkinci durumda ise özgürlükler açısından eşitsizlik söz konusudur. Toplumsal yaşamın koşulları kimi durumlarda özgürlüklerin eşitsiz dağıtımı sorununu ortaya çıkarabilir. Rawls böyle bir durumda, eşit özgürlükten daha az özgürlüğe sahip olanların, bu özgürlük kaybını kabul edilir bulmaları gerektiğini ifade etmektedir.” (Avşar, 2006: 41)

Rawls’in özgürlük kavramına yönelik eleştirilen en önemli konu özgürlük ve özgürlüğün değeri arasında geliştirdiği teorilerdeki ayrım hususundadır. Özgürlük kapsamında herkesin eşit haklara sahip olduğunu ifade eden Rawls, konu özgürlüğün değeri olduğunda herkes eşit olmak zorunda değildir demektedir. Avşar’ın “piyano” örneğinde de dile getirdiği gibi özgürlük kavramını biçimsel açıdan etkileyici önemli unsurlardan biri olan iktisadi ve ekonomik boyutlarını da, daha kapsamlı ele alması konuyu hiç kuşkusuz daha sağlam temellere oturtabilirdi. Rawls’in özgürlük ve özgürlüğün değeri konusundaki ayrımı bu haliyle oldukça ütopik görünmektedir.

Öztürk, Rawls’ineşitlik ve özgürlük tanımlamalarına yönelik ilgili makalesinde eleştirel şu ifadeleri kullanır;

“Liberal teori dışından olaya baktığımızda, eşitlik aynı zamanda eşit özgürlük anlamına, dolayısıyla özgürlüklerin nasıl yaşanacağına mefhumuna/sorununun çözümüne karşılık geldiğinden, eşitlikten vazgeçilmesi durumu özgürlüğün ortadan kalkması ya da biçimsel bir illizyona dönüşmesi sonucunu beraberinde getirecektir. Dolayısıyla adaleti sağlamak üzere “eşitliği” kısmen vazgeçilir, “özgürlüğü” vazgeçilmez gören anlatı sorunludur. Çünkü eşitlikten vazgeçmek aslında özgürlükten vazgeçmek demektir. Bir mantıksal kategori olarak eşitliğin insanın var oluş durumuna karşılık gelen özgürlüğün yanında karşılaştırılabilir gerçek bir değeri yoktur. Eşitlik özgürlüklerin nasıl yaşanacağını gösterir tamlayıcı/tanıtıcı bir ilkedir. Dolayısıyla adaleti kurallara bağlarken eşitlik ve özgürlüğü iki eş ilke olarak kabul edip, bunlar arasındaki olası/var sayımsal gerilimde hangisine öncelik tanınacağını ilan etmek liberal siyaset felsefesinin retoriksel sığlığına teslim olmaktan başka bir anlama gelmeyecektir.” (Öztürk, 2007: 76)

Rawls, insanların ekonomik açıdan yetersizlikleri veya yoksulluk mefhumundan dolayı belirgin haklar ya da fırsatlardan yararlanamıyor oluşları, özgürlüğün mutlaklığı üzerinde herhangi bir sınırlamaya tabi değildir demektedir. Ona göre bu durum sadece özgürlüğün değerini etkileyen bir unsurdur ve özgürlüğün değeri insanlığın amaçlarını gerçekleştirebilme kapasitesi ile orantılıdır. Yani iktisadi açıdan en az avantajlı olanların maruz kaldığı sorunu “fark ilkesi” teorileri ile ele alan Rawls, Demir’in eleştirilerine konu olmuştur:

“Rawls, eşit özgürlük ve fırsat eşitliğini uygulama çabasında olsa da, fark prensibiyle adil bir toplumun gerçekleştirilemeyeceği açıktır, çünkü eşitsizliklerin en az avantajlı olan gurubun yararına genişletilmesinde, üst sınıfın alt sınıfı sömürmesine engel olacak herhangi bir engel bulunmamaktadır. Dolayısıyla, bu nokta da ortaya çıkan eşitsizlikler, sınıf çatışmalarına neden olmaktadır ve bu sınıf çatışmaları çözümlenmedikçe de eşit hak ve özgürlükler sağlanamaz.” (Demir, 2012: 9)

Çalışma kapsamında Rawls’in fark ilkesi teorilerine değinilmediğinden, kabaca fark ilkesi tanımını yapmak gerekirse; Rawls herhangi bir toplumda en az avantajlı kesimin özgürlüğün değeri konusunda sahip olamadıkları imkânlar için reçete olarak fark ilkesinin uygulanmasını önermektedir. Bu ilke en az avantajlı kesimin özgürlüklerinin değerini artırmayı amaçlayarak mevcut eşitsizlikleri kabul etmediklerinde, amaçlarını gerçekleştirme potansiyellerinin daha az olacağını ve mevcut eşitsizlikleri kabul etmelerini talep etmektedir. Cohen, fark ilkesi konusunda şu tespitlere yer verir;

“Bu ilke, en dezavantajlı toplumsal grup için ekonomik beklentileri maksimize etmemizi gerektirir. Bu çarpıcı ilke, bazılarının, sırf nadiren görülen bir yetenekle söz gelimi, başarılı bir vurucunun el göz koordinasyonu ya da olağanüstü matematiksel bir yetiyle doğmuş olmalarından dolayı diğerlerinden ekonomik açıdan daha iyi durumda olmalarının hadlerini belirlememizi gerektirir. Farklılık ilkesi düz bir eşitlik anlayışını gerektirmez: Bir cerrah, gayet meşru bir şekilde bir öğretmenden daha fazla maaş alır; zira daha yüksek olan gelir, pahalı eğitim ve öğretim masraflarını karşılar. Eşitsizlikler, hukukçuları ya da yüksek riskle çalışan kapitalistleri, aksi takdirde üstlenmeye isteksiz olacakları görevleri kabul etmeye teşvik etmek için de kullanılabilirler. Fakat adalet bu tür eşitsizliklerin en düşük gelir düzeyindekilerin en fazla faydasına olacak şekilde işlemesine hükmeder.”(Cohen, 2014: 5)

Avşar ise özgürlük ve fark ilkesi tanımlamalarında şu noktaya dikkat çekmektedir:

“Rawls’un özgürlük ilkesini anayasa aşamasında ele alırken, toplumsal ve ekonomik eşitsizliklerin düzenlenmesine ilişkin olan fark ilkesini yasama aşamasında ele alması da dikkat çekicidir. Başka bir ifade ile Rawls’a göre özgürlükler anayasa da düzenlenecektir ancak toplumsal ve ekonomik eşitsizliklerin giderilmesine yönelik düzenlemeler yasalarda yer alacaktır. Birçoklarınca liberalizme eşitlikçi bir boyut getirdiği iddia edilen Rawls’un sosyal devlet düşüncesinin vazgeçilmez unsurlarından olan toplumsal ve ekonomik haklara ilişkin düzenlemeleri anayasa düzeyinde değil de yasa düzeyinde ele alması kanımca onun ne derece eşitlikçi olduğunu da sorgulanır hale getirmektedir.”(Avşar, 2006: 125)

Rawls, liberal öğreti kapsamında ele aldığı eseriyle, oldukça farklı ideolojik temeller barındıran düşünürlerin eleştiri konusu olmuştur. Cohen’e göre;

“ Rawls’un özgürlük ve eşitlik arasında evlilik önerisi 1970’lerde ve 1980’lerde iki taraftan saldırıya uğradı: Liberteryen siyasal düşünürler, Rawls’un eşitlikçiliğine karşı çıkarken, komüniteryenler onun liberalizmine karşı çıktılar. En güçlü liberteryen eleştiri Robert Nozick’ten geldi. Nozick’inAnarchy, State, andUtopia başlıklı çalışması, yetkisinin sınırı, mülkiyet haklarını ve kişiyi saldırıdan korumakla çizilen, oldukça kısıtlı bir yönetimin bir “gece bekçisi devlet” felsefi bir savunusunu sunmaktaydı. Nozick’in temel felsefi düşüncesi bireylerin kendilerinin sahipleri oldukları ve diğerleriyle etkileşimlerinden koparabildikleri bütün getiriler üzerinde hak sahibi olduklarıydı. Buna bağlı olarak, eşitlikçiliğin, kişilerin birbirlerinin kısmî sahipleri oldukları yönündeki ahlâki açıdan iğrenç bir fikir üzerine kurulduğunu ileri sürmekteydi. Komüniteryen taraftan ise, Michael Walzer ve Michael Sandel, Rawls’un eşitlikçiliğini belirli açılardan paylaşırken, tutarlı bir eşitlikçiliğin, bireyleri dayanışma duyguları ve ortak değerlerle bağlanmış bir topluluğun üyeleri olarak gören anlayış üzerine kurulması gerektiğini ileri sürüyorlardı: Aksi takdirde, topluluğun yeniden dağıtıcı ilkeleri bireyler açısından keyfî yükler olarak anlaşılabilirdi. Ancak, komüniteryenlere göre böyle bir anlayış Rawls’un kişileri, özerk seçim yapabilen, toplumsal bir sözleşmeyle biraraya gelmiş fâiller olarak alan daha bireyci anlayışıyla çatışıyordu. Dahası, bu bireyci resim tutarlı değildi ve bu anlayışı desteklemek bireysel ifade ve örgütlenme haklarına aşırı dikkat sarfetmekle topluluk bağlarını tehdit edebilirdi. Kısaca, hem liberteryenler hem de komüniteryenler liberalizmle eşitlikçiliğin evliliğini reddettiler.”(Cohen, 2014: 7)

Cohen’in ideolojik gerekçelerle üretilen eleştirilere karşı ifade ettiği ve bir nevi Rawls savunusu olarak tanımlayabileceğimiz bu açıklama, Rawls’in teorilerini sorgulanmaz kılmıyor. Bu teorilerde daha az avantajlı kesimlere özgürlük ve eşitlik konusunda biçilen rol ve yazılan reçete negatif bir ütopya olarak karşımızda duruyor. Nitekim Öztürk bu hususu şu ifadelerle dile getiriyor;

“Siyaset teorisine yönelmiş bilinç insana dair diğer kavramlaştırma bloklarından süzülen yargılarla yeniden ele alındığında Rawls kuramının entelektüel değeri iyice tartışmalı hale gelir. Mesela kendi çıkarını bilmeyen insanların kurduğu adalet toplumunda bu topluma ilk hızını veren başlangıç varsayımı sorunludur. “Kendi” çıkarını bilmeyen insanların kendilerini nasıl bildikleri sorusu Rawls’i çokça zorlayacak niteliktedir. Kendine dair bilinç çıkarlar, beklentiler, özlemler üzerinden şekillenmez mi? Kuşkusuz evet. Varoluşumuza dair bilinç varlığımızı diğer varlıklardan ayıran aklı özetler en başta. Dolayısıyla kendi çıkarlarını bilmeyen insanların kendileri adına adalet sözleşmesi yapmaya yeltenmesi her şeyden önce ontolojik açıdan olanaksızdır. Ölü bir insan nasıl yaşayan bir insan gibi davranamazsa, kendi çıkarını bilmeyen insanlarda kendisi gibi davranamaz. Ama tabii bir gerçek dünya sorunu o dünyanın özgün koşullarından soyutlanarak çözüldüğünden dile getirdiğimiz kaygı Rawls için ikna edici olmayacaktır.”(Öztürk, 2007: 81)

Bu bölümde ilgili kaynaklar vasıtası ile Rawls’in eserinde aktardığı özgürlük tanımlamalarına ve Rawls’e yöneltilen eleştirilere yer verilmiştir. Hiç kuşkusuz özgürlük gerek siyaset felsefesi açısından gerekse toplumsal bir kavram olarak ele alınması gereken oldukça önemli bir konu. Kişisel görüşlerimi aktaracağım sonuç bölümüne geçerek bu bölümü burada noktalıyorum.

SONUÇ:

Rawls’in özgürlük kavramı değerlendirmeleri ile ilgili göze çarpan en önemli konu, özgürlük ve özgürlüğün değeri arasında vurguladığı ayrımdır. Özgür olma açısından herkes eşit haklara sahipken, konu özgürlüğün değeri olduğunda herkes eşit olmak zorunda değildir demektedir. Bu düşüncenin devamında ise diğerlerine göre daha az vasıtaya sahip olan dezavantajlı kesim için sunduğu reçete de, var olan eşitsizlikleri kabullenmeleri gerektiğini belirtmektedir. Rawls’e yöneltilen en önemli eleştirilerden biri olan bu husus, toplumsal eşitsizlikler düşünüldüğünde hiç kuşkusuz haklı gerekçeler barındırmaktadır. Avşar’ın “piyano” örneğinden daha net şekilde anlaşılacağı üzere özgürlüğün değerinin de herkes için eşit olabileceği teoriler geliştirmek gerekmektedir. Zira Rawls’in bu konudaki tespitleri oldukça ciddi çelişkiler barındıran ütopik varsayımlar içermektedir.

Rawls özgürlük ve eşitlik kavramları üstünde ürettiği teorilerde, bu kavramların en temel etkileyici unsurları olan ekonomik ve iktisadi koşulları göz ardı etmiştir. Örneğin fizikte bir eğik atış sorusu çözerken sürtünmeyi (ilgili maddenin rüzgâr v.b. koşullar tarafından maruz kaldığı etki) teoride sıfır alsanız dahi, pratikte aerodinamik koşullar gereği asla sıfır olamaz. Rawls’in teoride temellendirmeye çalıştığı bu kavramların, ekonomik ve iktisadi etkileri hiç kuşkusuz sıfır değildir. Bir pozitif bilim olan fizik sorusu örneğinde de görüleceği gibi etkiyi sıfır aldığınızda soruyu çözersiniz ancak pratikte farklı bir sonuçla karşı karşıya kalabilirsiniz. Rawls’in özgürlük ve eşitlik kavramları üstünde ürettiği teoriler, içerisinde temel etkileyici unsurların var olmadığı döneler barındırdığından, pratikteki yansımaları da sorgulanır haldedir.

Rawls ilgili eserinde özgürlüğü önemsediğini defalarca dile getirmesine rağmen nedense pozitif ya da negatif özgürlüğe dair net bir duruş sergilemekten kaçınmıştır. Konuyu “nispi değerler” noktasında ele alan Rawls, konu fark ilkesi olduğunda ise kısmen ele almış görünmektedir. Bu konudaki yaklaşımı da çelişkili görünen bir diğer husustur. Özgürlüğün mutlak olmadığını ve belli koşullar altında sınırlanabileceğine vurgu yapan Rawls,özgürlük ilkesini anayasa aşamasında, eşitsizliklerin düzenlenmesine ilişkin fark ilkesini ise yasama aşamasında ele alması da bir diğer dikkat çeken husustur. Toplumsal ve iktisadi haklara ilişkin düzenlemelerin anayasa düzeyinde değil de, yasa düzeyinde ele alınması bir takım eleştirilere neden olurken eşitlikçi olduğunu da sorgulanır hale getirmektedir.

Rawls birer varsayım olarak ürettiği teorilerde, en temel etkileyici unsurları göz ardı ederek sağlam bir temele oturtamamış, pratikte uygulanabilirliği sorgulanan, özgürlük kurumların temel özelliği olmalı derken, aynı zamanda sosyal ekonomik ve eşitsizlikler noktasında ortaya attığı reçete ile, ayrıştırıcı görünen ütopik bir eser sunmuştur. Hiç kuşkusuz toplumsal yaşamda Rawls’in özgürlük kavramı üstüne geliştirdiği teorileri ele alacak pratikte mümkün olmadığını gösteren onlarca örnek verilebilir.Rawls’in kendi ifadeleri ile çelişen teorileri yerine, toplumsal yaşam için daha gerçekçi ve iktisadi yönün de ele alındığı özgürlük kuramlarının geliştirilmesi gerektiği kanaatindeyim. Rawls tarafından siyaset felsefesi kapsamında ele alınan bu konu için Öztürk’ün ilgili eserinde sorduğu “ilkeler adaleti getirir mi?” (Öztürk, 2007: 82) paradoksunu çözümleyerek, yanıt arayışlarını geleceğe taşımamız gerekmektedir.  

 

 

KAYNAKÇA:

 

Avşar, H. (2006). John Rawls'un Adalet Teorisi. Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi.

Bauman, Z. (2015). Özgürlük (2 b.). (K. Eren, Çev.) İstanbul: Ayrıntı Yayınları.

Cohen, J. (2014). TÜBA Açık Ders. 6 5, 2017 tarihinde http://www.acikders.org.tr/file.php/123/LectureNotes/2.pdf adresinden alındı

Demir, A. (2012). John Rawls’un Fark Prensibine Karşı Marksist Eleştiriler. e-akademi(129), 1-11. 6 5, 2017 tarihinde http://www.e-akademi.org/incele.asp?konu=RAWLS%92UN%20FARK%20PRENS%DDB%DDNE%20KAR%DEI%20MARKS%DDST%20ELE%DET%DDR%DDLER&kimlik=1354188367&url=makaleler/ADemirRawls.pdf adresinden alındı

Kocaoğlu, M. (2017). John Rawls Adalet Teorisi ve Temel Kavramları (3 b.). Ankara: İmaj Yayınevi.

Öztürk, A. (2007). Rawls'ın Adalet Teorisi Ya Da Biçimsel Hak Anlayışının Teorik Açmazları Üzerine. İ.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, 57-86.

Pavel, C. (2003). Özgürlük ve Hakkaniyet. (F. Davut, Dü.) Piyasa, 79-83.

Rawls, J. (2017). Bir Adalet Teorisi (1 b.). (V. A. Coşar, Çev.) Ankara: Phoenix Yayınevi.