KKTC’de Eğitim Genel Bakış Tarihçe- üniversitelerin Çoğalması ve Öğrenciye Hizmette Ulaşım Sorunu
Türk tarihinde Kıbrıs’ın Osmanlılar tarafından fethedilmesi bir İstanbul fethi kadar önemli ve tarihi açıdan bu bilgi sürekli göz önünde de bulundurulan bir değer niteliği taşımakta. 1571’de Osmanlı İmparatorluğu’nun Kıbrıs Adası’nı fethetmesi ile birlikte Anadolu topraklarından pek çok Türk Kıbrıs Adası’na yerleşir ve Türkler o tarihten bu günlere kadar gerek toplumsal, gerek ekonomik, gerekse politik anlamda varlığını yürütebilmek için mücadele etmekte. 1572’den beri Kıbrıs Adası’nda yaşamakta olan Kıbrıslı Türkler eğitimlerini önce Osmanlı Devleti, daha sonra da Türkiye Cumhuriyeti eğitimine eşdeğer ve paralel bir biçimde devam ettirir. 1573 yılında Osmanlı idaresinde olan Kıbrıslı Türklerineğitimleri İptidailer (ilkokullar) ve medreselerle yürütülür. Ancak 1878 yılında adanın geçici olarak İngiltere’ye kiralanmasıyla birlikte adadaki Kıbrıslı Türklerin eğitimi İngiliz yöneticilerinin kontrolü altına girer. Daha sonra 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ilan edilmesi ile birlikte Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’nın 88/2 maddesi ile Kıbrıs Eğitim Bakanlığı’ nın kurulması söz konusudur. Azınlık eğitimi işleri Rum Bakanlığı içinde kontrol altına alınınca zamanla TC Milli Eğitim Bakanlığı’ndan üst düzeydeki eğitim uzmanlarının desteği ile eğitim politikalarımız şekillenmeye başlar. Eğitimin planlanmasında, oluşturulan müfredat programları yerel şartlara uydurularak öğretmenlere meslek içi eğitim kursları düzenlenerek hizmetler görmeleri sağlanır.
Kıbrıslı Türkler Anadolu’dan göç ederek yerleştikleri bu küçücük ada parçasını kendilerine yurt edinirken ana vatan ile bağlarını her zaman sıcak tutmuştur. Kıbrıslı Türklerin eğitimde ilk darbe süreci 1963 yılında sivil savaşın başlamasıyla yaşanır.Eğitim hizmetlerinin çalışmaları savaş ve çatışmalarda yaşanan kayıpların ardından, zamanla bugünlere ulaşmıştır.1974 Mutlu Barış Harekâtından sonra Kıbrıs Türk eğitim sisteminde değişmeler yaşanır. 26 Ağustos 1974 yılına kadar Cemaat Meclisi ile yürütülen eğitim –öğretim işleri bu tarihten sonra Milli Eğitim Bakanlığı tarafından düzenlenmeye başlar. 1975 yılında 1. Milli Eğitim Şurası’nda alınan karalarda toplumun amaç ve ilkelerinin yanı sıra çağdaş eğitim anlayışı ile Türkiye’nin paralelinde eğitim yapısı ve kapsamı oluşturulur. Ardından 1979 yılında İleri Teknoloji Enstitüsü kurularak ülke ihtiyaçları doğrultusunda nitelikli insan gücünü yetiştirmek amaçlanır.1983yılında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilan edilmesi ile sıragelen Milli Eğitim Yasası’nın çıkması ile Kıbrıs Türk Eğitim Sisteminin temeli bu yasa çerçevesinde oluşturulmasına bir fırsattı. Nitekim 5 Mayıs, 1985 tarihinde halkoylamasına sunulup halkın %70.18’inin “evet” oyu ile kabul ettiği KKTC Anayasası, 15 Kasım 1983 yılında kendi kaderini tayin ederek kurduğu devlete Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Devleti adını veren Kıbrıs Türk halkı dünyada var oluş mücadelesini halen daha sürdürmektedir. KKTC Anayasası’nın kabulüne müteakiben 23 Mayıs 1986 yılında kabulü gerçekleştirilen Milli Eğitim Yasası’nın çıkması önemli bir gelişme olarak Kıbrıs Türk eğitiminin temelleri atılmış olur.
KKTC Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı’nın teşkilat yapısına baktığımızda Bakanlık makamı, bakan, müsteşar ve özel kalem müdüründen oluşur. Bakan ve müsteşarın altında bakanlık müdürü yer alır. Bunların dışında Talim Terbiye Dairesi, Yükseköğrenim ve Dış İlişkiler Dairesi, Genel Ortaöğretim Dairesi, Mesleki Teknik Öğretim Dairesi, Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları, Milli Eğitim Denetleme, Değerlendirme ve Yönlendirme Kurulu, İlköğretim Dairesi, Eğitim Ortak Hizmetler Dairesi, Kültür Dairesi ve Devlet Senfoni Orkestra ve Korosu da bakanlık müdürlüğüne bağlı dairelerdir. Okullarokul müdürleri, müdür muavini ya da müdür yetkili öğretmenler (sorumlu öğretmenler) tarafından yönetilir. Okullarda öğrenci sayısına bağlı olarak kadro ve alt yapılar oluşturulmuştur ve her okul bağlı bulunduğu daire ile iş birliği halinde eğitim ve öğretim faaliyetlerini yürütmektedir. Her ne kadar Türk Eğitim Sistemi’nde okullar yetkili kurullarca hazırlanmış olan kanun, tüzük, yönetmelik, yönerge, genelge ve yazılarla yönetilmekte olsalar da adanın kuzeyinde yönetim işleyişlerini yürütmekte olan yöneticilerin pek çoğu dış güçlerin olumsuz etkisi ile de yüz yüzedirler. Okul yöneticileri kendilerine yasal olarak verilen görevleri, yasal metinde belirtilen haliyle yerine getirmeye çalışmakta olsalar bileKKTC Milli eğitim sistemi mevcut hükümetlerin politik kararları doğrultusunda sürekli değişim yaşamaktadır.Sürekli değişen kitaplar, siyasi atamalarla bakanlık üst yönetimine atanan müdürlerin belirlenmesinde eğitim işleri ile ilgili nitelik ve bilgi donanımı bakımından en iyinin belirlenmesinde niteliğin siyasi güç ve siyasi irade ile belirlendiği bir süzgeçten geçiş vardır. Bunların yanı sıra küçük bir toplum olmanın getirisi olarak herkesin birbirini tanıyor olması apayrı bir sorun. Samimiyetin getirisi ile iletişimde hiyerarşik bir yapının olmadığı yakınlık nedeni ile zaman zaman yöneticiler alacak oldukları kararlarda iş odaklı olamayıp, ilişki odaklı bir yaklaşımla yönetim becerilerini ortaya koymaktadırlar. Oysa bu durum topluma farkında olmadan hak ve hukuk ile ilgili algısal mesajlarda olumsuzluk içeren kalıcı izler bırakabilmektedirler. Herülke kendi belirlediği amaçlar doğrultusunda eğitim faaliyetlerini yürütmekteyken uluslar kendine has değerleri, inançları ve normları bu tür yönetsel süreçlerde daha fazla yansıtmaktadır. Eğitimin her kademesinde demografik düzenin değişimine bağlı olumsuz etkiler yaşanmaktadır. Ülkede her geçen gün nüfus artışı gerçekleşirken, nüfusun artmasına paralel olarak okullaşma oranında herhangi bir artış sağlanamamaktadır. Devletin yaptırım gücüne bakıldığında eğitim için ayrılan bütçe fonlarının yetersizliğinden ötürü eğitim ihtiyaçlarında sadece ilkel şartlarda sınıf alt yapılarının tamamlandığını gözlemlemekteyiz. Öğrencilerin eğitim ihtiyaçları için gerekli olan defter, kalem, kitap vb. türdeki okul kırtasiye malzemelerinin okulöncesi ve ilköğretim kademesine kadar sağlandığı, bu sürecin sonrasında eğitim ile ilgili sorumluluk yükünün devletin üzerinden alınıp, aileye yüklendiği bir tabiatın var olduğunu söyleyebiliriz. Her yönetim bir önceki yönetimin yapmış olduğu şeyleri siyasi görüş farklılığı ile değerlendirmeye alıp, eğitimde yapılan iyi işlerin ilerlememesi ve sürekli aynı adımda bir ileri bir öne doğru gitmekten herhangi bir yol kat edemediğimizi düşünmekteyim. Ülkeler eğitime verdikleri değerle insana verdikleri değeri ortaya koyarlar. Ortaya koyulan bu değerler zamanla insanlarda yer edinerek ortaya çıkar. Sürekli popülarite hayranlığı ile beğenilen ve moda olan şeyleri taklit eden eğitimcilere, eğitimde yararlı şeyleri yapmalarına ve sunmalarına olanak sağlayacak fırsatlar sunamıyoruz.Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bir hukuk devletidir ve anayasamızdaki yasalar doğrultusunda işleyişlerimiz yürütülmektedir.Eğitim sistemimizi düzenleyen pek çok yasa ve yönetmelikler vardır. Yapısal olarak örgün ve yaygın eğitim olarak iki ana bölümden oluşmakta olan eğitim sistemimizde hizmet veren tüm ilkokullar örgün eğitimin bir parçasıdır. KKTC’de 113’ü devlet 12’si de özel olmak üzere toplam 124 adet ilkokul, okulöncesi eğitim ve özel eğitim kurumu örgün eğitim faaliyetlerini Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı’na bağlı İlköğretim Dairesi’ne bağlı olarak yürütmektedirler. 2018 yılında elde edilen verilere dayalı olarak ülkemizde 87 okul müdürü ve 66 müdür muavini ile birlikte 1551 öğretmenin iş birliği yürüterek milli eğitimin amaçları doğrultusunda çalışmakta olduğunu, bu sayının bu günü düşünecek olursak daha da fazla olmuş olabileceğini söyleyebiliriz (KKTC Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı Eğitim Ortak Hizmetler Dairesi Müdürlüğü 2017-2018 İstatistik Yıllığı, 2018).Okullaşma ile ilgili oranlar ortaokul, liseler ve üniversiteler hakkında da bilgileri yıllık eğitim istatistiği raporlarından temin edilebilir.
Bugün dünyamızda 236 ülke bulunmaktadır. Bu ülkelerin bir kısmı Birleşmiş Milletler (BM) tarafından tanınmakta, bir kısmı ise Birleşmiş Milletlere üye değildir. BM tarafından tanınan 193 ülke vardır ve ne yazık ki Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) BM tarafından tanınmayan ülkeler arasında yer almaktadır. Bu olumsuz durum Kıbrıslı Türklere olumsuz olarak etki etmektedir. KKTC’nin varlığını resmi olarak tanıyan tek ülke Türkiye’dir. Son zamanlarda dünyaya kendini üniversiteler ülkesi olarak tanıtmayı başaran Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bir bilim ülkesi olma yolunda hızla gelişim göstermektedir. KKTC’de açılan ilk üniversitenin İleri Teknoloji Enstitüsü olarak kuruluşundan 14 yıl sonra KKTC Cumhuriyet Meclisi tarafından 2/1993 sayılı “Yükseköğretim Kurumları Kuruluş, Görev, Denetleme ve Akreditasyon Yasası” ile 15 Ocak 1993 tarihinde YÖDAK ( Yükseköğretim Planlama, Denetleme, Akreditasyon ve Koordinasyon Kurulu ) kurulmuştur. (YÖDAK Hakkında Kurumsal Tarihçe, 2019). KKTC’de YÖDAK tarafından tanınmış 29, YÖDAK haricinde 9, Toplam 38 Üniversite eğitim- öğretim vermektedir. Dünyanın çeşitli ülkelerinden eğitim almak için Kıbrıs’a öğrenciler gelmektedirler. Bu öğrenciler ülkemiz ile ilgili yaşam biçimimiz ve ülkemizin barış ve huzur dolu bir yapı içeren kültüründen ötürü oldukça mutlu üniversite hayatı yaşamakta gibi görünüyor olsa da ülkemizin nüfus yapılandırması ile ilgili karşılaştığı zorluklar değişen dünyaya ayak uydurma süreci ile ilgili hazırlıklarının yetersiz olmasından kaynaklanmaktadır. Üniversitelerin açılması ve bu yatırımların sağlanmasında Türkiye KKTC’ye inanılmaz olumlu destek sağlamakta.
Gerek Türkiye’den ülkemize gelen öğrenciler, gerekse bu ülkeye akademisyen olarak gelip bilime ve ilime katkı sunan hocalarının bu topraklara gerek maddi gerekse manevi anlamda olumlu fayda sağlamakta olduğunu hissedebiliyoruz. Ancak ülkede nüfus planlaması ve şehir planlamaları ile ilgili uzun vadeli geleceğe dayalı planlamaların yetersiz olması rahatsızlık uyandıran bir eksiklik. Gençler huzurlu olarak gerek sokakta gerekse evlerinde rahatça ve özgürce yaşadıklarını ifade etseler de gelir kaynakları Türk lirası olan bir ülkede ev kiralarının sterlin olması öğrencileri olumsuz etkileyen olumsuz bir durum. Bunların yanı sıra şehirlerarası toplu taşımacılık ile ilgili üniversitelerin kendi imkânları ile sağladıkları okul servislerinin yetersizliği öğrencileri olumsuz etkileyen bir diğer unsur. Belediyelerin ulaşım servislerinin taşımacılık ile ilgili boyutu ne yazık ki oldukça ilkel bir durumdadır. Bu yönde devlet destekli ulaşımda yapılanmanın ihtiyaçları karşılıyor olmamasından ötürü öğrenciler zaman zaman mağduriyet yaşamaktadırlar. Her toplumun kendine has gerçekleri vardır. Bu gerçekler bazı toplumlarla uyumlu olup örtüşürken, başka bir toplumla zıt olup çarpışabilir. Bu nedenle toplumların inançları, değerleri, normları ve gerçeklerine bağlı olarak eğitim sistemlerinde izledikleri ideolojiler de birbirinden farklı olabilmektedir. Toplumların kendine has kurmuş oldukları devletle birlikte felsefi yaklaşımları, yasaları, yasaları yürüten organları ve bu organların işleyişlerini yürüttükleri kurum ve kuruluşlar, o devletin politik sistemini oluştururlar. Ülkeler kendi politik ideolojilerini eğitim yoluyla topluma aşılamaya çalışmaktadır (Sönmez, 2005). Nitekim ülkemizde olan yetersizlikleri görememe nedenimiz kim bilir dizilerde ve televizyonlarda izlediğimiz gelişimlerin sadece birer hayal ürünü olduğunu kanıksamamamızdır kim bilir?
Ülkede yerleşik olan nüfusun bu olumsuzluğa araç sahibi olma ve trafikte şoför olma çözümü üretmeleri insanın kafasında şu soruları oluşturabiliyor: Bu yıl 36. Kez cumhuriyetini kutlayacağımız ve 1974’den bu güne kendi kaderini kendi belirleyen Kıbrıslı Türkler 45 yıldır ulaşım ve toplu taşımacılık ile ilgili ne durumdadır? Gözle görülür bir biçimde yollarda alt yapı ile ilgili gelişmelerin olduğu, hız tedbiri için radar kameralarının sayısının çok olduğu, kurallara uyulması için yüksek meblağlar içeren trafik cezalarının kazalara tedbir amaçlı trafiğe etkisi nedir? Peki adliye kararlarında ağır cezaların yaptırım olarak uygulanıyor olmasına rağmen, hala daha trafik kazaları devam etmekte olmasındaki asıl sebep nedir? Ülkede her gün yaşanan trafik kazaları basın ve medyaya yansımakta. Her ailede en az bir canın trafiğe kurban gittiği bu ülkede toplu taşımacılık ile ilgili ihtiyacın sağlanmaması büyük bir eksiklik. Eğitimde mihver derslerbaşlığı altında toplumda bütünlük sağlanması açısından trafik eğitiminin zorunlu ders olmasına dair gerçekçi atılımların sağlanamaması aslında kazaların devam etmesine olumsuz bir etken olarak düşünülmelidir. Seyir halinde araçların eşgüdümünü sağlayan robotlar olmadığına göre, trafikte yaşanan olumsuz her vaka toplumun iletişim ve algılarla ilgili bazı değerlerinde farklılıkları olduğunu bizlere söyletebilir. Aynı dili konuşan, ancak farklı algılamaların olduğu Kuzey Kıbrıs’ta dolaylı yoldan ayrımcılık devletin toplumu birbirinden araç sahiplerinin arabaları ile kamu alanına çıkartması ile ortaya çıkmaktadır. Daha sonra kamuya açık alanlarda kamusal yaklaşımı arayan devlet, kamusal düşünce becerisi için hiçbir deneyimi olmayan insan topluluğundan trafikte bütünleşmelerini istemektedir. Oysa bir bebeğin benmerkezcilik sürecinden kurtulabilmesinde anne baba disiplin anlayışlarının aktif olmasındaki gereklilik eğitimde trafik ile ilgili yaşanılan sorunlarda ceza uygulamalarının çağ dışı kaldığı günümüz dünyasında eğitim ile disipline etme gerekliliğini bizlere apaçık yaşadığımız talihsiz süreçlerin bitmemesi ile ifade ettiriyor.Trafikte toplu ulaşımda birlik ve bütünlüğü sağlayan metroların, trenlerin, otobüs ve faytonların ihtiyaç olduğunu ne yazık ki devletin üst bürokrasisinde yer alan devlet büyüklerinin henüz görebildiği bir sorun gibi algılamamalıyız. Çivi çakılana kadar çiviye vurmamız gerekiyorsa, bu toplumda yaşayan her bireyin gerek öğrencisinin, gerek öğretmeninin, gerek doktorunun, gerek anne baba ve çocuğun arz ve talepleri ihtiyaçlar listesine girene kadar yılmamalıyız. Son zamanlarda KKTC devleti kazaların yaşandığı süreçlerde trafik kontrollerini, cezaları arttırma eğiliminde olduğu için toplumun büyük bir çoğunluğu memnuniyet dile getiriyor. Oysa bu yaptırımlar olmasına rağmen kazaların cezalarla engellenemeyeceğini görmemiz gerekiyor. Bunun eğitim desteği ile ulaşım ile ilgili alt yapılanmada yollardan öte taşımacılıkta profesyonel olan araç sürücüleri tarafından sağlanması bir güvenlik önlemi olarak düşünülmesi gerekmekte. Devlet yolcu güvenliği için barkot ve kart sistemine geçişi sağlamalı. Toplu taşımaya hizmet verecek her aracın konfor yapısı, insanları kendi araçları ile seyahat etmeye mecbur bırakmaması çok daha değerli olacaktır. Bu hizmet sağlandığında sol trafiğin aktif olduğu, öğrenci çoğunluğunun ise Türkiye’den gelen öğrenci nüfusu olduğu ülkemizde gençlerin zorunlu olarak araç kiralamak, ya da araç satın almak, ya da ülkelerinden araçlarını alarak bu ülkede eğitim görmek zorunda kaldığı masraflardan kurtulacaktır. Toplumun bütünleşmesine engel olan pek çok olumsuz süreç ülkeye gelen yabancı nüfusun etkisiymiş gibi basına yansıtılırken, bu sorunun asıl temel nedeninin problemleri doğru tespit edememek ile ilgili şikâyetler olarak nitelendirmemiz gerekiyor. Toplumun sivil toplum kuruluşları, üniversiteleri, siyasi partilerinin rahatsızlık dile getirilen durumların ortadan kaldırılması ya da çözümlenmesi ile ilgili problem çözme becerilerinin geliştirilmesine katkı sunabilecek düzeye gelebilmelidir. Böylelikle toplum olarak birbirimize saygı duyan, birbirimizi anlayan, birbirimize değer veren pek çok insani özelliklerimizi yeniden canlandırabileceğiz kim bilir? Bu ülkede yolculuk esnasında yaşlılara yer vermeyi unutmamış bireylerin olup olmadığını tahmin edemeyecek noktadayız. Engelli olan ya da hamile olan kadına sıra veren bireylerin varlığının azaldığını hastanelerde sıra beklerken duyarsız ve acımasızca başkalarının sırasını işgal edenlerden görebilmekteyiz oysa. Bu tür örneklerin trafikte yaşadıklarımızdan farkı olduğunu sanmıyorum. Yaya geçidinde duran, yayaya yol verme normları ile yaşam süren Kıbrıs Türkü bu ülkeye gelen ve birlikte aynı havayı soluduğumuz insanlara ülkemiz ve insanlarımızı yaşadıkça deneyimletiyor. Kendimizi ve değerlerimizi sadece restoranlarla, el sanatları, müzikleri, halk oyunları, yemeklerimizle takdim etmenin yeterli olabileceğini sanıyorsak, yanılıyoruz. Mesela bizim toplum olarak insani bir yapımız vardır. Bu yapı komşuluk ilişkilerinin çalışan anne- baba yapısından ötürü bozulmasından ötürü kendini toplu ulaşım ve etkileşimin sağlandığı yollara daha fazla taşımış durumdadır. Gelişmiş ülkelerde bu etkileşim koruyucu tedbir içeriğinde olsa da; toplumlar birbirleri ile ve gelen yabancıların o toplumun kurallarına uyum çerçevesinde ortak bir dille hareket etmelerine fırsat sunabiliyor.
Bu ülkeye bir şekilde geçici ya da kalıcı yerleşen her insanın bu ülke ile ilgili devletin çalışma ve işleyiş şekli ile ilgili güzel şeyleri ülkelerine taşımalarına ihtiyacımız olmadığını düşünmemeliyiz. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti belki de çok az bir zaman sonra bir bilim ülkesi olmakla dünyaya kendini tanıtacaktır. Bir ada ülkesi olarak ada insanının sıcaklığı acılara duyarsızlık gösterilirse ada sıcaklığı kutuplardaki soğukluk kadar buz kesebilir belki de. Ülkemizde iç huzurumuza etki eden trafik ve toplu yaşam alanlarının olduğu kamuya açık her alanında ihtiyaçlara uygun insanlara hizmetleri sunmak zorundayız. Hem kendimizi sevmek adına, hem de değer vermek adına trafikle ilgili toplu taşımacılığın sağlanmasına yönelik büyük bir ihtiyacımız tamamlanırsa huzurumuz ve birbirimize olan değerlerimiz ve tutumlarımız güzelleşebilir.Bu hizmet ülkemizde sorunlardan şikâyet eden çoğunluğun oldukça fazla olduğu nüfusa girişimcilik ruhu yüksek olan iş adamlarının yaratacağı imkânlarla sağlanabilir kim bilir? Kim bilir pek yakın bir tarihte ülkemize gelmeden önce bu ülkeyi Hawaii ve Hollywood gibi sanıp hayal kırıklıkları ile bu ülkeden giden turistlerin de beklentilerine olumlu bir renk olur.