AHLAK EĞİTİMİ
Kimilerinin din eğitimi alan kişinin ahlaklı olacağına ilişkin iddiası doğru değildir. Çünkü dinlerin insanlığa doğruyu, güzeli, iyiyi salık vermesi doğrudan insanları ahlaklı hale getirmez. Eğer bir toplumun eğitimi sorgulayıcı değil ezberci, bilimsel değil nakli ve dogmatik ise insanlar hazıra alışır. Bu ise teslimiyetçi ve kaderci yapar. İnsanların bir kısmının iradelerini şeyhine teslim ettiği bir yerde, insanların emeklerini sömürenler artacaktır. Bu iddiaya destek olarak, bir eğitimci olarak sınav başlamadan öğrencilerimden yöneltilen şu soruyla örnek verebilirim:
“Öğretmenim sizde diğer öğretmenlerimiz gibi kopya çekersek öbür dünyada hakkınızı helal etmeyecek misiniz?”
“Kul hakkıyla Allah’ın karşısına gelinemeyeceği” öğretilen öğrenciler, kopya çekmenin öğretmenin ve arkadaşlarının emeğini hiçe saymak yani “kul hakkı yemek” olduğunu düşünmekle birlikte böyle bir soru sorulması ilk defa başıma geliyordu. Şaşırmıştım. Öğrenciler kopyanın emek hırsızlığı olduğu için yanlış bir şey olduğunu, dahası bunun dinen de yasak davranış olduğunu biliyor ama bir yandan da öğretmenin “helallik” vermesiyle bu meselenin Allah katında sorun olarak görülmeyeceğini düşünüyorlardı.
Eleştirel, vicdani eğitimin verilmediği bir ortamda dini kısıtlamalar bile insanları yanlış yoldan döndüremiyor. Aksine ne kadar vicdandan, ahlaki değerlerden yoksunsan, din bu ahlaksızlığı meşrulaştırmanın bir aracı haline geliyor. Demek ki sadece dini eğitim daha ahlaklı hale getirmiyor. Her şeyden önce emeğe, vicdana, düşünmeye, aklın kullanımına, insan onuruna, dayanışmaya dayalı ahlaki bir eğitim, öğrencilere insani değerleri kazandırır. Ahlak akla dayanır. Ahlak, aklı emeğe saygı, vicdan, hoşgörü, paylaşım temelinde kullanmakla oluşur. Bu ise cennet ödülü, cehennem korkusundan uzak bir eğitimle olanaklıdır. Çünkü ödül ve korku ile bağlantılı eğitim, sorgulamaktan uzak günah-sevap ikilemine neden olarak kişiye vicdani olanı bulmasında zorluk yaşatacaktır. Örneğin şortlu bir bayanı otobüste darp eden kişi, ifadesinde “dinin gereğini yerine getirdim” diyerek davranışını meşrulaştırabilmektedir.
Sorgulamadan, eleştiriden uzak bir toplumun vicdani duyguları gelişemez, dinsel ahlakı da yeterli olamaz. Bugün yaşadığımız FETÖ darbesinde “gerçek İslam’ı yeryüzünde hakim kılma” gerekçesiyle cemaat unsuru askerler, soruları çalmakta, hak etmedikleri mevkiye gelmekte, halkına silah doğrultmakta hiçbir ahlaki sorun görmemişlerdir. Aksine onlara “din uğruna her yol meşrudur” anlayışı öğretilmiştir. Dinin dogmatik öğretimi aklı devre dılı bırakmaktadır. “Dindar nesil”, “altın nesil” yetiştirme iddiasının vardığı yer en sonunda darbe olmuştur. Görüldüğü gibi din nasıl siyasallaşmışsa ahlak da cemaatlerin, partilerin güdümünde siyasallaşmaktadır.
Dinlerin temelinde “ahlak” bulunmakla beraber, sorun, ahlakın yalnızca dine ait bir değer olduğudur. Açıkladığımız üzere ahlak sorunu esasında din değil laiklik meselesidir. Laik eğitim, bireyleri düşünmeye, sorgulamaya dolayısıyla aklının yardımıyla emeğe değer vermeyi öğrenmesini sağlar. Kişiyi doğru, vicdani, güzel olanı bulmaya, ahlaklı olmaya yöneltecektir. Oysaki dinin haricinde bir ahlak anlayışı olabileceğini reddedenler kendi ahlak anlayışını da dayatmaktadır. Bu ise toplumsal huzuru bozar.
Çünkü her insan ahlak anlayışını dine veya dinin belli yorumuna bağlı olmadan ortaya koyabileceğini iddia edebilir.
Ahlaklı bir toplum için dindar olmak gerektiğini dolayısıyla “dindar nesil yetiştireceğiz” diyenler, dindar olmayanların “ahlaksız” olduğunu iddia etmiş oluyorlar. Oysaki bilimde gelişmiş, kendini ateist yada deist olarak tanımlayanların çoğunluğu oluşturduğu ülkelerdeki suç oranları, Türkiye de dahil Müslüman toplumlardaki suç oranlarından düşüktür. Örneğin ateizmin ve deizmin yaygın olduğu Japonya’da gelen bir mühendis Gebze köprüsünün inşaatının halatı kopuşunda suçlu olduğunu düşünerek, üstelik köprü trafiğe açılmadığı ve kimseye zarar gelmediği halde intihar etmişti. Bu durum Japon insanının insana değer veren bir eğitimle yetiştirilmesiyle ilgilidir. Dolayısıyla dindarlıkla-ahlak arasında doğrudan ilişki olduğu iddiası haksızdır. Ahlak meselesi insana değer verme meselesidir. Ahlak erdem meselesidir, erdem ise bilgi ve eleştirel düşünmekle kazanılır.
Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Hayri Kırbaşoğlu da ahlakın temelde din sorunu olmadığını şöyle ortaya koymuştur:
“Ülkemizdeki ahlak Türkiye’de yaşayan Müslümanlar, İslamiyet’ten hızla uzaklaşıyor. Sadece görüntüye takılıp kalıyorlar, işin şov tarafındalar. Oysa İslamiyet’in şartlarının yanı sıra bir de ahlak tarafı var.”
Bu noktada İnönü Üniversitesi’nde, 7-9 Nisan 2005 tarihlerinde 32 ilahiyatçı bilim adamının katılımıyla düzenlenen “Ülkemizde Laik Eğitim Sisteminde Din Öğretimi Kurultayı”nda alınan kararlarda din öğretiminin toplumla bütünleşmiş, sosyal İlişkileri geliştirici, katılımcı, özgüveni olan, kendini ifade etme ve eleştirel düşünce yeteneğine sahip bireylerin yetişmesine katkı sağlayacak şekilde verilmesi gerektiği belirtilmiştir.
Sonuç olarak önce vicdanlı, insan onuruna, kadın-erkek eşitliğine, emeğe saygılı bireyler yetiştirmeliyiz ki din adına söylenenler anlam bulsun. Bundan dolayı Ahlak Dersi ilk, orta, lise seviyesinde Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi içinde değil, başlı başına ders olarak okullarda okutulmalıdır.
NOT: Konuya dair “Laikliği Doğru Anlamak” kitabımı İnceleyebilirsiniz.