En Büyük Ritüel:Okumak

Bilimsel Makaleler - İnsanın kendi eylemleri üzerinde refleksiyonda bulunmasıhiç de kolay değil. Nasıl kitap seçer ve nasıl okurum? Aslını sorarsanız, bir okuyucum bu soruyu yöneltene değin hiç üzerinde düşünmemiştim. Ben mutlaka haftada bir gün değişik kitapçılara uğrar, kit

En Büyük Ritüel:Okumak

Hasan Aydın

İnsanın kendi eylemleri üzerinde refleksiyonda bulunmasıhiç de kolay değil. Nasıl kitap seçer ve nasıl okurum? Aslını sorarsanız, bir okuyucum bu soruyu yöneltene değin hiç üzerinde düşünmemiştim. Ben mutlaka haftada bir gün değişik kitapçılara uğrar, kitaplar arasında uzunca vakit geçirir ve bundan büyük mutluluk duyarım. Eğer büyük şehre (Ankara, İstanbul vb.) gitmişsem zamanımın bir bölümünü mutlaka kitapçılara ayırırım. Bu arada kütüphane içerisinde kitap kokusu arasında dolaşmak, onlara dokunmak, usulca açmak ve hızlı bir incelemeyle satır aralarına uzanmak bir ritüel zevki verir bana. Kitap seçerken, benim için öncelik sırası her zaman klasikler olmuştur. Eğer Doğu ve Batı dillerinden klasik bir felsefe ya da bilim metni çevrilmişse, mutlaka onu alırım. Bu ilgiyle ilgili bir durum. Ancak Türkçesini bulduğum klasiklerin aslına ulaşmak da benim için çok önemlidir. Bunun dışında seçimimde, zihnimde tartıştığım, sorunsal edindiğim konularla ilgi kitaplar da öncelikli bir yer edinir. Bu bağlamda, yaşamımda mitoloji okumaya ayrılmış 1 yılın, Tanzimat sonrası Türk tarihine ayrılmış 2 yılın, bilim ve felsefe tarihine ayrılmış uzun bir zaman diliminin olduğunu söyleyebilirim. Benim kitap seçerken diğer bir takıntım (?) bir düşünürü okumaya karar vermişsem, onun her çıkan kitabını hiç düşünmeden almak ve okumak. Tabi, bir akademisyen olarak çalışma alanımla ilgili hemen tüm kitapları alıp okumaya çalışmak da seçimi gerektirmeyecek değin önemli bir etkinlik benim için.
    
Bunların dışında seçimimi neler etkiler?
    
Öyle zannediyorum ki, en çok kitapların adına ve yazarına dikkat ediyorum. Adı dikkatimi çeken kitabın yazarını, kariyerini vb. ilgiyle okur, kitabın içindekiler kısmına göz atar, en son arka kapaktaki tanıtım yazısını okurum. Eğer ilgimi çekerse, onu alırım. Benim okuduğum kitaba sahip olmak gibi ilginç bir özelliğimin daha olduğunu söylemeliyim. O yüzden eğer kütüphaneden bir kitap almışsam ve yeni baskısı yoksa onu fotokopi eder ve fotokopi üzerinden okurum. Sonra aslına rastlarsam fotokopisi olsa bile onu yine satın alırım. Bu benim zihnimde, kitaba ve yazara saygının bir gereği sanki…

Nasıl okurum?

Okumaya başlamadan önce mutlaka, kitabın adı, yazarı ve basım yeri, hangi yayın evi tarafından yayımlandığını incelerim ve zihnime yerleştirmeye çalışırım. Bu özelliği kazanmamda değerli hocam ve danışmanın Prof. Dr. Mehmet Dağ’ın Yüksek Lisans yaparken uyarılarının etkili olduğunu düşünüyorum. Ona bir kitaptan söz ettiğimde hemen yazarı kim, ne zaman basılmış vb. sorardı. Hatırlayamayınca mahcup olurdum.
    
Analitik olarak geriye dönüp baktığımda beş tür okuma etkinliğimin olduğunu gözlemliyorum.
    
1. Pragmatist Okuma:
Yer yer kitabın hepsini okumaktansa, ilgimi çeken bölümleri okumayı tercih ederim. Bu aslında akademisyenlikten dolayı kazanılmış bir özellik. Eğer bilimsel bir çalışma yapıyorsanız, sadece araştırma konusunda odaklanır ve onu okumaya yönelirsiniz.
    
2. Hızlı Okuma ya da Tarama:
Bu tür okuma da akademisyenliğin bir ürünü olsa gerek. Hızlı okumada, genelde paragrafı bütün olarak görmeye çalışır, özellikle giriş ve sonuç bölümlerine odaklanırım. Eğer ilgimi çekerse derinlemesine okuma etkinliğine girerim.
    
3. Fişleyerek Okuma:
Kitap, benim için çok değerli bilgiler içeriyorsa, mutlaka o bilgileri fişlerim. Fişlere ad verir ve bir zarfta ya da okuduğum kitabın içerisinde biriktiririm. Fişlemenin güzel bir yanı, bilginin kalıcılığını sağlamasıdır; yazma eylemi adeta birkaç kez okumayı içeriyor.
    
4. Çizerek Okuma:
Bu okuma biçimi, sanırım en çok yaptığım okuma türü. Her ne kadar çizmek kitabı yıpratsa da, çizmek adeta çizdiğim bilginin zihnime işlenmesini sağlıyor gibi… Bazen kitapta çizilmedik yer kalmaya bilir.
    
5. Tartışarak Okuma:
Hangi türden okuma etkinliği içerisinde olursam olayım, mutlaka yazarla tartışarak okurum. Zihnimdeki paradigmamla çelişen bir bilgiyle karşılaşmışsam, o konuda sorular sorar ve tartışmaya dalarım. Dogmatik olmamaya çalıştığım için, yazarın benim fikrimi her zaman değiştirme olanağı vardır. Ancak gerekçeleri iyi olmalı ve benim gerekçelerimi çürütmelidir. Eleştirel okuma alışkanlığım gereği, okuduğum sayfanın yanında daima sorularla karşılaşmak ya da yazarın görmediği noktayı not etmek gibi bir tutumum vardır.
    
5. Çapraz okuma:
Çapraz okuma etkinliğinde, yazarın karşıt kavramlara yüklediği anlamları bulma ve metnin analitik tutarlığını irdeleme ön plana çıkmaktadır. Bu açıdan okuma etkinliğinde benim için tutarlı bir sonuca ulaşma her zaman önem taşımıştır.

    
Bunların dışında, okuma etkinliğimde, bir diğer husus, dikkattir. Özellikle yabancı dilde, Arapça ve İngilizce yazılmış bir kitap okuyorsam, yani okuduğum metin kendi dilimde değilse, satırların üzerinde elimi gezdirerek, hatta bazen heceleyerek okumaya çalışırım. Bu alışkanlığı kazanmamın bende önemli bir anısının olduğunu anımsatmak isterim. Yüksek Lisans yaparken, seminer ödevi hazırlıyorum. Konu, Kur’an’da çeşitli yaratma kavramları. Kur’an’daki kavramlara erken dönemde yüklenen anlamları bulmak için, İsfehanî’nin el-Müfredat fî Garîb el-Kur’an adlı eserini kütüphaneden aldım. Kitap yaklaşık 1 ay bende kaldı. Seminer ödevini hazırlayıp, hocam Prof. Dr. Mehmet Dağ’a verdim. Hocam, ödevi alıp kısa bir incelemeye tabi tuttuktan sonra, İsfehanî’nin yapıtının adını yanlış yazıp yazmadığımdan emin olup olmadığımı sordu. Kitabın adını el-Müfredât fî Gara’ib el-Kur’an olarak yazmışım. Hocam, Gara’ib değil, Garîb olsa gerek diye düşünüyorum dedi. Ben gayet emin bir biçimde, Gara’ib olmalı dedim ve ekledim: O kitabı ben bir ay boyunca inceledim. Hocam erinmezsen kitabı kütüphaneden al gel dedi. Çıktım, kütüphanede kitabın olduğu rafa yöneldiğimde, kitabın adının Gara’ib değil Garîb olduğunu gördüm ve mahçup bir biçimde kitabı almadan hocamın odasına döndüm ve kendisinin haklı olduğunu söyledim. O zaman bana şu ölümsüz sözü söyledi: “Asla çok iddialı olma; duyular insanı yanıltır; bilim insanı çok titiz olmalıdır. Eğer farklı dilde yazılmış bir kitabı okuyorsa gerekirse parmaklarıyla satırları sürmeli ve hecelemelidir.”

Evet, benim okuma biçimim böyle. Ya da geriye dönüp okuma etkinliğimi irdelediğimde ilk bakışta bunlar aklıma geliyor. Ama tekrar etmek gerekirse, kitap seçme ve okuma etkinliği benim için coşkulu bir ritüel. Bir sohbet. Bir hesaplaşma. Bir tür tartışma. Varolma biçimi.