Aristoteles’e Göre “Philosophia"nın Temeli: "Aporia“
Hasan Aydın
Aristoteles’e göre, felsefe başlangıçtaki bir güçlükten (aporia) (Metafizik, 982b 10), çatışan argümanlardan dolayı deneyimlenen bir güçlükten (Topika VI, 145b) doğup büyüyen bir merak (thauma) duygusuyla başlar (Metafizik, 982 b 10).
Yani aporia yoksa, hayret, her ikisi de yoksa felsefe de yoktur. Bu anlamda felsefe bir tür ‘philo-aporia’dır.
O şöyle der:
“Şimdi olduğu gibi, başlangıçta da, insanları felsefe yapmaya iten şey, hayret (thauma) olmuştur. Onlar başlangıçta açık güçlükler (aporia) karşısında hayrete (thauma) düşmüşlerdir. Daha sonra yavaş yavaş ilerlemişler ve ay, güneş ve yıldızlara ilişkin olayları, nihayet dünyanın oluşumu gibi büyük sorunları ele almışlardır. Şimdi bir sorunu fark etmek ve hayret etmek, kendisinin bilgisiz olduğunu kabul etmektir. Şimdi, bilgisizlikten kurtulmak için, felsefe yapmaya giriştiklerine göre, onlar, kuşkusuz herhangi bir faydacı amaçla değil, sırf bilmek için bilimin peşine düşmüşlerdi” (Metafizik, 982 a 15-20).
Şu halde bilgisizliğini fark eden insan (bu Platon tarafından sık sık işlenmiştir, özellikle Menon diyaloğu bu bakımdan önemlidir), bu bilgisizlikten kurtulmak için felsefe yapmaya başlar.
Aporia’yı görüp, bilgisizliğini kavrayan insan nasıl felsefe yapacaktır?
Aristoteles’in yanıtını şu pasajlarda görmek olasıdır:
“Bir sorunu çözmek isteyen kimsenin önce onu her yönüyle incelemesi yararlıdır. Bunun da nedeni düşüncenin daha sonra kendisine kendinse erişeceği kolaylığın daha önceki sorunların çözümünü gerektirmesidir ve hakkında herhangi bir şey bilinmeyen bir sorunu çözmek mümkün değildir. Ancak düşüncemizin karşılaştığı güçlük nesnesinin bizzat kendisinde bir soruna işaret etmektedir. Çünkü bir sorunla karşılaşması bakımından ele alınan düşüncenin durumu, zincire vurulmuş bir adamın durumuna benzer. Onun da bu adam gibi ileri gitmesi mümkün değildir. Bundan dolayı (…) sorunları her yönden incelemeksizin araştırmaya girişmek, nereye gitmek gerektiğini bilmeksizin yürümek, hatta belli bir anda insanın aradığı şeyi bulup bulmadığını bilmemek anlamına geleceğinden, önce bütün sorunları gözden geçirmek gerekir. Çünkü aksi takdirde, tartışmanın sonunu açık olarak göremeyiz. O, ancak daha önce sorunları ortaya koymuş olana açık görünür. Nihayet mahkemede karşıt görüşleri savunan insanları dinler gibi birbirine karşıt bütün kanıtları dinleyen bir insan, zorunlu olarak, daha doğru yargıda bulunma imkanını elde eder (Metafizik, 995 a25-35).
“Başka durumlarda da olduğu gibi, görünen olguları ve daha önceki sorunları ele alıp böylece bu etkilenimler konusunda tüm genel kanıları olabildiğince göstermek gerek; hiç olmazsa en önemlilerini ve asıl olanlarını. Zorluklar çözümlenir, genel kanılar geride bırakılırsa, yeterince gösterilmiş olacaktır (N. Ethic, VII, 1145b 5).
Anlaşıldığı kadarıyla Aristoteles, aporia’nın çözümüne açılan kapının, onu bütün yalınlığıyla ortaya koymaktan geçtiğine inanmaktadır. Yani önce sorunu iyice saptamak, Platonik meteforla, zincirleri çözmek gerekir. Aksi takdirde, insan hem ne yapacağını bilemesi, hangi yöne adım atacağını kestirmesi ve amacını ortaya koyması mümkün olmaz. Şu halde, aporia’nın çözme yolu, sorunun her yönüyle incelenmesi, sorunun çözümünü gerektiren diğer sorunların görülmesi ve çözülmesi, tıpkı mahkemedeki gibi, farklı iddiaların birbir ele alınmasıdır.
Aristoteles'e göre aporia ortaya konulduktan sonra çözümleri farklı olabilir:
Yapılan araştırma;
Endoksa’yı (genel kanıyı) genel kanıyı (genel kanılardan yola çıkan akıl yürütme=diyalektik) geçerli kılabilir (N. Ethik, VII, 1145b; topics, I,100ab).
Yeni bir hipotez ileri sürebilir (Peri ouron, II, 219292a).
Makul bir çelişkinin varlığına ulaşabilir (E. Ethic, VII,1235b; 1246a)
Fakat Aristoteles’e göre, çözüm her ne olursa olsun, felsefi yöntemin canevi sorunu ortaya koyma ve sorunu çözüme kavuşturmaya çalışmaktır ve bu zor ve ağır bir görevdir.