Ken’arlarım Uçurun

Fikir Yazıları - Eskidim, sevmeyin beni. Siz severken… Eskidim. Ellerim buruştu, göz kenarlarıma uçurumlar düştü ve sizin bir ağacınız yok oysa yâr ucunda, öpmediniz ki tek kez, tohum düşmedi oraya. Çünkü siz tohumun tek bir yere, o koca kara boşluğa, size ne yapsanız

Ken’arlarım Uçurun

Eskidim, sevmeyin beni.

Siz severken… Eskidim. Ellerim buruştu, göz kenarlarıma uçurumlar düştü ve sizin bir ağacınız yok oysa yâr ucunda, öpmediniz ki tek kez, tohum düşmedi oraya. Çünkü siz tohumun tek bir yere, o koca kara boşluğa, size ne yapsanız meyve vermeyecek o yere düştüğüne inandınız. Bu nedenle nefsiniz her ne zaman isterse, bilhassa geceleri karanlıkta mümkünse eskidiğimi görmeyeceğiniz saatlerde, inatla, vurgulayarak, ite kaka bu kötülük tohumlarıyla beni suladınız.

Elleriniz yumuşamadı hiç, sevmeyin lütfen beni.

Şüphem yok ki onlar böyle değildi, mini miniydi, pamuktu. Anneniz hep böyle sevdi o ellerinizi, bunları katarak yoğurmuştu onları nasıl günah olsundu. Sonra neden bilmem yüzyıllardır olan masallar kattı avuçlarınıza, onun da avuçlarında bundan başkası yoktu. Dedi ki “evladım biz hallederiz, sen otur.”, dedi ki “Erkek adamsın ya hu! Erkek dediğin ağlar mıymış hiç?, dedi ki “oğlanmıııışşşşoğlaaannn”, kız olsaydı bir sessizlik çökecekti ya eve, köşeden sıyırmıştı, haykırırdı tabi oğlan olacaktı. Böyle sertleşti elleriniz. O dedi ki “bu kızı sana alayım mı?” siz ellerinize baktınız, o dedi ki “elinin kiridir.” siz sertleşen ellerinizi başka anne kuzusunun göz kenarlarındaki henüz oluşmamış o uçurumların en uzak yerine, o kaygan kara deliğe uzattınız. Siz beni göz kenarlarımdan hiç öpmediniz, öpseydiniz bunca sertleşmezdiniz belki. Bırakın sevmeyin beni.

Kanatıyorsunuzn’olur sevmeyin, kan atıyorsunuz efendim.

Yanınıza almıyorsunuz. Gökyüzünü kendinize ev yapıp beni bu dört duvarın içinde unutuyorsunuz. Diyorum, bu hücre sizin hiç öpmediğiniz uçurumlara gebe. Siz kimin gö’z çukurlarını öptünüz ben eskirken, siz hangi gö’ğ çukurundaydınız hücrem bana mahkumken, hangi uçuruma kıyı oldu dudaklarınız söyleyin lütfen. Allah biliyor ya güzel sevebilirdiniz belki, o hikayelere bunca inanmasaydınız eğer. Şimdi sevmeyin hadi.

Ağız sularınızı çeker misiniz lütfen günah kokuyor da.

Beni annemden kopardınız, beni yürüdüğüm yoldan kopardınız, tam güzel kokacaktım beni dalımdan, beni kendimden kopardınız. Eşit sevmediniz, eşitliği hele hiç sevmediniz, günah sizdiniz. Ama siz bana günah dediniz, benden günah çocuğu doğurmamı beklediniz. Ben oysa herkese ve belki her şeye eşit ihtimale inanmıştım. Ahh, ihtimallerimi beklerken eskidim ben. Taşınamadım, bu derin derin dondurucunun içinde soğukluğumdan şikayet eden sizle yaşadığımı sandım. Siz keşke sarmasaydınız.

Başımın üstü bulutlu, yer yüzünü sürüyor tabanlarıma da zamanı yaprakların rengine asıyorum. Asmayayım diyorum, çukurlarımı gördükçe ucunda bitmeyen ağaca küs yine de onun dallarına yüzümü asıyorum. Siz bana mahkeme diyorsunuz duvarı diyorsunuz, anladığım kadarıyla adaleti yüzümden okuyor onu turşudan başka bir şeye benzetemiyorsunuz. Şimdi aynaya bakın ve sevmeyin beni.

Niye asitlendim ya hu, soruyor musunuz kendinize? Köklerim çürüdü efendim. Siz bir damla suyu çok gördünüz de hangi omuz çukurlarına çağlayarak gittiniz? Ben beni doğuran rahme bile gidemedim, çünkü siz izin vermediniz. Lütfen böyle sevecekseniz e bi zahmet sevmeyiniz.