Parçalı Bir De Bulutlu

Edebiyat - Merhaba, ben çirkin ördek yavrusu. Ben, kapısı çalmayan, ama çocukluğu, annesi, yarını çalınan ben. Ben, Hiç… Kimse… Yaprak yetmiyor artık örtmeye üryan yerlerimi, namus temizlensin kanla örtün olur mu üzerimi.

 

Merhaba, 

ben ayrık otu.

Ben, telefonları çalmayan.

Elmanın vitamini olamayan, olsa olsa kursakta kalmış ademe elma olan ben, kimlik belirleyicisi yani erkekliği sivrileştiren. 

Sizin anlayacağınız gözlerini günah açmış ben.

İnsanı anlamaya çalıştım aslında, vallahi uğraştım. Bir çocuğa, içinde önceki çiçeklerin kanlarının kaldığı tırnaklarıyla bir „insan“ın uzandığını ve ondan çocukluğunu ç’aldığını gördüğümde vazgeçtim.

Ben de tam insanoğlu oluyordum ne yalan söyleyeyim. Bir baba aile efradından bir ak sakallıyı kıramayıp da kızını hısım oğluna peşkeş çektiğinde utandım bi, vazgeçtim.

Bir gün insanımı elleyecektim, ellerimi de uzatmadım değil hani uzattım. Bir bakkal amca 50 kuruş için harama tenezzül ettiğinde işte o ellerim titredi geri çektim, vazgeçtim.

Şereflidir insan olmak dediler, vallahi tam inanacaktım da. Bir genç adam içindeki şeytana yenilip de bir gecesini gündüz etmek için bir kadının gecesine parmaklarını geçirdiğinde korkudan kalbim çıktı, vazgeçtim.

Bir ciğer madeninin göğü yarın sabah yeniden görüp görmemesi bir sigara külüne, üç-beş adamın da dolar gözlerine bakıyordu ve pufff kül oldu. Ben bakamadım aynaya, sonra vazgeçtim.

İnsan doğruldu dediler, insan insan oldu dediler bana, bir şey sandım kendimi. Sonra bir köpek açlıktan ölünce, bir kedi böğrüne yediği tekme ile son kez nefes alınca ya da belki verince belim öne meyillendi, eğildim vazgeçtim.

Yeryüzündeki her şeyin onun hatırına yaratıldığı o asil varlık ailesinden olmak vardı. Annesinin karnından çoğunluktan başka bir ten rengi ile doğduğu için „soylu“lar sınıfında görülmeyen, ikincil olan, köle olan, hiçkimse olan bir çocuk görünce ellerime baktım, beyazdım, kızaramadım, vazgeçtim.

Sıcacık evinde cüz’i tercihleri üzerine amel eden, geri kalan her şeyin onun iradesine boyun eğdiği akıllı mahluk sanacaktım kendimi az daha. Bir çöp kenarında donarak sonsuz uykuya gözlerini açmış bir çocuk görünce vallahi üşüdüm ben de ama donmadım, vazgeçtim.

Meyve bana, gök, yer bana, yere rahmetin düşmesi benden, nefes alıp vermesi toprağa lütuf olan ben… Bu masala inanacaktım az daha göğsüm kabaracaktı. Üzerinde sayılar yazan kağıtlara sahip fermuarlıların ve bu sayılarla kendisine merdivenler inşa edilmiş yarını satın almış çocukların, matematik bilmeyen babaların „cahil“ çocuklarına efendi olduğunu gördüğümde dedim ki dünyaca bilgi kirli, beni cahil et Allah’ım, vageçtim.

İnsan olmaya çalıştım ben, haksızlık etmeyin bana, ben de haksızlık edemem doğrusu kendime. Ama ip nasıl koptu biliyor musunuz?

„Anne gitme, anne lütfen ölme“ dediği yerde çocukluğunu, kalbini, aklını, sevgisini, ANNESİNİ bırakmak zorunda kalmış bir çocuğun başını elleri arasına alarak yerinden çıkmış gözleri önünde „ölmek istemiyorum“ diyerek can çekişen, kandan kolye yapmış bir anne gördüğümde yutkunamadım, uyuyamadım, anne olamadım, kadın olamadım, insan olamadım, benden insan olmazmış zaten anladım, 

sonra diyorum ya işte bir daha dönmemek üzere vazgeçtim.

Utanamıyorum bile…

Merhaba,

ben çirkin ördek yavrusu.

Ben, kapısı çalmayan,

ama çocukluğu, annesi, yarını çalınan ben.

Ben,

Hiç…

Kimse…

Yaprak yetmiyor artık örtmeye üryan yerlerimi, namus temizlensin kanla örtün olur mu üzerimi.

 

Esin AL