EĞİTİMDE DUYGU YÖNETİMİ-2

Psikoloji-Sosyal Psikoloji - Duyguların Önemi

EĞİTİMDE DUYGU YÖNETİMİ-2

Duyguların Önemi

Duygular, bireylerin öğrenme süreçleri ve akademik başarıları üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Eğitim ortamlarında, duygusal deneyimlerin, öğrencilerin motivasyonlarını artırmak, sosyal ilişkilerini güçlendirmek ve performanslarını iyileştirmek gibi çok çeşitli etkileri olduğu kanıtlanmıştır. Bu bölümde, duyguların öğrenme, motivasyon, sosyal ilişkiler ve öğrenci performansı üzerindeki etkileri örnek olaylar ile pekiştirilerek detaylı bir şekilde ele alınacaktır. Olumlu duygular, öğrenmeye yönelik daha güçlü bir bağ ve yaratıcı düşünme becerisi sağlarken, olumsuz duygular ise öğrencilerin bilişsel kaynaklarını tüketip performanslarını olumsuz yönde etkileyebilir. Duyguların doğru bir şekilde yönetilmesi, öğrencilerin sosyal ilişkilerini geliştirmelerine ve daha verimli öğrenme deneyimleri elde etmelerine katkı sağlar. Ayrıca, duygusal destek ve empati, öğrencilerin birbirleriyle daha güçlü bağlar kurmalarını ve grup çalışmalarında daha başarılı olmalarını sağlar. Bu bağlamda, duyguların eğitimdeki rolü, sadece bireysel başarıları değil, aynı zamanda topluluk içindeki iş birliğini de doğrudan etkiler.

1. Öğrenme ve Motivasyon

1.1. Olumlu Duyguların Etkisi: Fredrickson’un “Genişlet ve İnşa Et” teorisine göre, olumlu duygular bireylerin algılarını genişleterek öğrenme ve yaratıcı düşünmeyi destekler (Fredrickson, 2001). Bu durum, öğrenme süreçlerine daha derin bir bağlılık ve motivasyon sağlar. Öztürk ve Demir (2016) ise olumlu sınıf ikliminin öğrencilerin akademik başarılarını artırmada önemli bir etken olduğunu vurgulamışlardır.

Bir lisede, bir matematik öğretmeni derse başlamadan önce öğrencilerine bir zekâ bulmacası sunar. Bu etkinlik, hem eğlenceli bir başlangıç sağlar hem de öğrencilerin motivasyonunu artırır. Öğrencilerin derse katılım oranı artar ve yapılan testlerde başarı seviyelerinin yükseldiği gözlemlenir.

1.2. Olumsuz Duyguların Etkisi: Gross’un (2002) çalışmaları, kaygı gibi olumsuz duyguların öğrenme süreçlerini olumsuz etkilediğini ve öğrencilerin bilişsel kaynaklarını tükettiğini ortaya koymaktadır. Bununla birlikte, Yıldız (2014), sınav kaygısının özellikle lise düzeyindeki öğrenciler üzerinde duygusal ve bilişsel gerilimler oluşturduğunu belirlemiştir.

Bir öğrenci, sınav kaygısı nedeniyle sınav sırasında kendini ifade edemez ve bildiği soruları bile yanlış cevaplar. Öğretmen, öğrenciyi sınav sonrası bir destek programına alır ve stres yönetimi teknikleri öğretir. Bir sonraki sınavda öğrenci, daha sakin bir tutum sergileyerek kaygısını kontrol edebilir hale geldiği görülür.

1.3. Motivasyon Kaynağı Olarak Duygular: Ryan ve Deci’nin (2000) Öz Belirleme Teorisi, bireylerin içsel motivasyonlarının olumlu duygularla güçlendiğini ifade etmektedir. Kaya ve Uslu (2020), öğrenci motivasyonunu artırmak için övgü ve ödülün duygusal etkilerinin nasıl yönetilmesi gerektiğine dair öneriler geliştirmiştir. Bu öneriler, eğitimcilerin öğrencilerin motivasyonunu etkili bir şekilde artırmak için övgü ve ödül kullanımını dengeli ve stratejik bir şekilde ele almalarını sağlamayı amaçlar. Öne çıkan bazı temel öneriler şunlardır:

Övgü ve Ödülün Zamanlaması: Öğrencilere verilen övgü ve ödüllerin zamanlaması çok önemlidir. Kaya ve Uslu, övgülerin ve ödüllerin, öğrencilerin başarıları hemen ardından verilmesinin daha etkili olduğunu belirtmişlerdir. Bu şekilde öğrenciler, başarıları ile ödüller arasındaki ilişkiyi daha iyi kavrayarak motivasyonlarını artırabilirler.

Övgü ve Ödülün İçeriksel Duygusal Değeri: Öğrenciyi motive etmek amacıyla yapılan övgülerin ve ödüllerin, öğrencinin gelişimine odaklanması gerektiği vurgulanmıştır. Yüzeysel övgüler yerine, öğrencinin özel çabaları ve başarıları üzerine yapılan övgüler, daha güçlü bir içsel motivasyon yaratır. Örneğin, bir öğrencinin problem çözme sürecindeki özgün yaklaşımını övmek, daha etkili olabilir.

Bireyselleştirilmiş Övgü ve Ödüller: Kaya ve Uslu, her öğrencinin motivasyon kaynağının farklı olduğunu ifade etmişlerdir. Bu nedenle övgü ve ödül uygulamalarının öğrencinin bireysel ihtiyaçlarına göre özelleştirilmesi gerektiğini savunmuşlardır. Bazı öğrenciler dışsal ödüllerle motive olurken, bazıları içsel ödüllerle daha iyi motive olabilir. Bireyselleştirilmiş yaklaşım, motivasyonun sürdürülebilir olmasına yardımcı olur.

Övgüde Denge: Öğrencilere verilen övgülerin gerçekçi ve dengeli olması gerektiği belirtilmiştir. Aşırı övgüler öğrencilerin gerçekçi olmayan beklentiler geliştirmelerine ve yalnızca ödül için çaba sarf etmelerine yol açabilir. Bu nedenle, övgülerin öğrencinin gerçek çabalarıyla uyumlu olması ve öğrenciyi daha fazla çaba göstermeye teşvik etmesi gerektiği vurgulanmaktadır.

Ödülün Sıklığı: Ödüllerin aşırı kullanımı, öğrencilerin dışsal motivasyonla içsel motivasyonu karıştırmasına yol açabilir. Kaya ve Uslu, ödüllerin fazla sıklıkla verilmesinin öğrencilerin yalnızca ödül almak için çaba harcamalarına neden olabileceğini, bu yüzden ödüllerin zamanla azaltılması gerektiğini savunmuşlardır. Bu durum, öğrencilerin içsel motivasyonlarını artırarak, daha sürdürülebilir başarılar elde etmelerini sağlar.

Bir ortaokul öğretmeni, öğrencilerinden bir projeyi tamamlamalarını isterken onları bireysel olarak motive etmek için övgü dolu sözler kullanır. "Bu konuda çok yaratıcı bir fikrin var!" diyerek özgüvenlerini artırır. Bu yaklaşım, öğrencilerin projenin tamamlanmasına daha istekli katılmalarını sağlar.

2. Sosyal İlişkiler

2.1. Empati ve Duygusal Bağlar: Salovey ve Mayer’in (1990) duygusal zeka modelinde, empatiyi duygusal zekanın temel bileşenlerinden biri olarak tanımlar. Bu modelde empati, başkalarının duygusal durumlarını doğru bir şekilde algılayabilme ve bu duygulara uygun bir şekilde yanıt verebilme yeteneği olarak tanımlanır. Empati, sosyal ilişkilerde ve özellikle sınıf ortamlarında önemli bir rol oynar, çünkü bireyler arasındaki anlayışı ve iş birliğini artırarak daha güçlü bağlar kurulmasına katkı sağlar. Bu modelin ışığında, empati becerilerinin geliştirilmesi, bireylerin duygusal zekalarını artırarak, sağlıklı sosyal ilişkilerin kurulmasına ve sürdürülmesine yardımcı olur.

Akpınar ve Altun (2019), öğretmenlerin empati becerilerinin sınıf içindeki etkilerini incelemiş ve empatiyi, öğretmen-öğrenci ilişkilerinde önemli bir faktör olarak ele almışlardır. Araştırmalarına göre, öğretmenlerin empati becerileri, öğrencilerle daha güçlü bağlar kurmalarına olanak tanır ve öğrencilerin sınıf içindeki etkileşimlerini artırır. Bu beceriler, öğretmenlerin öğrencilerin duygusal ihtiyaçlarını daha iyi anlayıp, onlara daha duyarlı ve destekleyici bir yaklaşım geliştirmelerini sağlar. Böylece sınıf atmosferi daha olumlu hale gelir, öğrencilerin kendilerini güvende hissetmeleri sağlanır ve eğitim süreci daha verimli hale gelir.

Bu bağlamda, öğretmenlerin empatik yaklaşımı:

Öğrencilerin duygusal ihtiyaçlarını anlamak: Öğrencilerin sosyal ve duygusal durumlarını fark etmek ve bu durumu dikkate alarak onlara uygun destek sunmak.

İletişim becerilerini geliştirmek: Empatik öğretmenler, öğrencileriyle etkili bir iletişim kurarak, onların düşüncelerini ve duygularını daha iyi anlamalarına yardımcı olurlar.

Sınıf içi etkileşimi artırmak: Empati, öğrenciler arasında da güçlü bir anlayış ve iş birliği ortamı yaratır, bu da daha sağlıklı grup dinamikleri ve sosyal ilişkiler oluşmasına olanak tanır.

Öğrencilerle güven ilişkisi kurmak: Öğrenciler, kendilerini empatik bir öğretmenle daha rahat ifade eder ve bu da güvenli bir öğrenme ortamı yaratır.

Bir sınıfta, öğrenciler arasındaki iletişim eksikliği sorun olmaktadır. Öğretmen, öğrencilerin birbirlerine bir mektup yazarak duygularını ifade etmelerini ister. Bu uygulama sonucunda, öğrenciler birbirlerinin duygularını daha iyi anlamaya başlar ve sınıfta olumlu bir atmosfer oluşur.

Sonuç olarak, empati, sadece öğretmenlerin öğrencileriyle daha güçlü bağlar kurmasına yardımcı olmakla kalmaz, aynı zamanda sınıf içindeki etkileşimleri ve genel öğrenme deneyimini olumlu yönde etkiler.

2.2. Grup Dinamikleri: Goleman (1995), duygusal zekanın grup dinamikleri üzerindeki etkilerini incelerken, grup içindeki duygusal atmosferin, bireylerin iş birliği yapma becerilerini nasıl şekillendirdiğini vurgulamıştır. Duygusal zeka, bireylerin kendi duygularını ve başkalarının duygularını anlama, yönetme ve bu duygusal bilgiyi sosyal ilişkilerde etkili bir şekilde kullanma yeteneğidir. Goleman’a göre, grup içindeki olumlu duygusal atmosfer, iş birliği, empati ve anlayış gibi önemli sosyal becerileri güçlendirir. Ayrıca, grup üyelerinin birbirlerine daha açık ve destekleyici yaklaşmalarına olanak tanır.

Grup içinde duygusal uyum ve destekleyici bir atmosferin varlığı, bireylerin daha etkili iletişim kurmalarını, çatışmaların daha sağlıklı çözülmesini ve genel olarak grup performansının artmasını sağlar. Goleman, bu tür bir ortamın grup üyelerinin duygusal zekalarını kullanarak daha yaratıcı, verimli ve uyumlu bir şekilde çalışmalarını sağladığını belirtir.

Özen (2021), grup çalışmalarında duygusal uyumun ve destekleyici bir ortamın başarı üzerindeki etkilerini derinlemesine incelemiştir. Özellikle grup içindeki duygusal uyumun, bireylerin başarılarını nasıl artırabileceğini ve grup dinamiklerinin verimliliğini nasıl etkileyebileceğini analiz etmiştir. Özen’in araştırmalarına göre, duygusal uyum, grup üyeleri arasında anlayış, güven ve empati oluşturarak daha güçlü bir bağ ve iş birliği atmosferi yaratır. Destekleyici bir ortamda, bireyler daha az kaygı duyarlar ve grup içinde daha etkili bir şekilde birbirlerine yardımcı olurlar.

Bu bağlamda, Özen'in analizleri şu faktörlere odaklanmaktadır:

Duygusal Uyum: Grup üyelerinin duygusal ihtiyaçlarını anlayarak, birbirlerine saygı ve anlayışla yaklaşmaları. Bu uyum, grup içindeki iş birliği becerilerini artırır.

Destekleyici Ortam: Grup üyelerinin birbirlerini cesaretlendirmesi ve birbirlerine yardımcı olması, bireylerin kendilerini daha güvende hissetmelerini sağlar. Bu da grubun genel başarısını artırır.

Çatışma Çözümü: Duygusal uyum ve destekleyici bir ortam, grup içindeki çatışmaların daha hızlı ve sağlıklı bir şekilde çözülmesine yardımcı olur.

Yaratıcılık ve Problem Çözme: Duygusal uyum ve destekleyici ortam, grup üyelerinin daha yaratıcı çözümler üretmelerine ve zorluklarla başa çıkmalarına olanak tanır.

Bir fen bilgisi öğretmeni, sınıfını üçer kişilik gruplara ayırarak bir deney yapmalarını ister. Bir grup, her üyesinin katkıda bulunduğu ve herkesin fikirlerini özgürce paylaştığı bir ortam oluşturur. Deney başarılı olurken, grup içi iletişim sayesinde diğer gruplardan daha yaratıcı sonuçlar elde edilir.

Sonuç olarak, Goleman ve Özen’in çalışmalarına göre, grup içindeki duygusal atmosferin yönetimi, grup performansını ve iş birliği düzeyini doğrudan etkiler. Duygusal uyum ve destekleyici bir ortam, bireylerin daha başarılı bir şekilde çalışmasına, grup içinde olumlu bir atmosferin oluşmasına ve daha yüksek başarıya ulaşılmasına katkıda bulunur.

3. Öğrenci Performansı Üzerindeki Etkiler

3.1. Akademik Performans: Pekrun (2006), olumlu duyguların öğrenme ve başarı üzerindeki doğrudan etkilerini açıklamıştır. Çelik ve Gündüz (2018), öğrencilerin akademik performanslarının olumlu bir duygusal atmosferde daha yüksek olduğunu vurgulamıştır.

Bu maddeleri aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:

  • Olumlu duygular, öğrencilerin öğrenme süreçlerinde daha etkin ve verimli olmalarını sağlar.
  • Öğrencilerin duygusal durumları, akademik başarılarını doğrudan etkiler.
  • Olumlu bir duygusal atmosfer, öğrencilerin motivasyonunu artırır ve başarıyı destekler.
  • Duygusal atmosfer, öğrencilerin derslere katılımını ve başarı seviyelerini artırır.
  • Sınıfta olumlu bir duygu durumu, öğrencilerin daha iyi öğrenmelerini ve derslere daha fazla odaklanmalarını sağlar.

Bir öğrenci, öğretmeninden aldığı "Harikasın, bu yöntemi çok güzel buldun!" övgüsüyle daha yaratıcı çözümler üretir. Bu övgüler sayesinde, öğrenci derste daha aktif bir rol alır ve başarı grafiği yükselir.

3.2. Problem Çözme Yeteneği: Isen’in (2001) çalışmaları, olumlu duyguların problem çözme yeteneğini artırdığını göstermiştir. Karaca (2020), öğrencilerin yaratıcılıklarını teşvik etmek için olumlu bir sınıf atmosferinin kritik olduğunu belirtmiştir.

Bu maddeleri aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:

  • Olumlu duygular, bireylerin problem çözme yeteneklerini artırır ve daha yaratıcı çözümler bulmalarına yardımcı olur.
  • Olumlu bir sınıf atmosferi, öğrencilerin yaratıcılıklarını teşvik eder ve farklı düşünme becerilerini geliştirir.

Bir matematik dersinde, öğretmen öğrencilerden klasik bir problemin farklı çözüm yollarını üretmelerini ister. Öncesinde sınıfa motive edici bir konuşma yapan öğretmen, öğrencilerin yaratıcı çözümler üretmesini sağlar.

YAZIMIZ DEVAM EDECEK...

Kaynakça

Akpınar, E., & Altun, M. (2019). Öğretmenlerde empati becerileri ve sınıf içi ilişkiler. Eğitim Bilimleri Dergisi, 15(3), 125-140.

Çelik, F., & Gündüz, S. (2018). Duygusal iklimin akademik başarıya etkileri. Türk Eğitim Bilimleri Dergisi, 16(2), 145-162.

Fredrickson, B. L. (2001). The role of positive emotions in positive psychology. American Psychologist, 56(3), 218-226.

Goleman, D. (1995). Emotional Intelligence: Why It Can Matter More Than IQ. Bantam Books.

Gross, J. J. (2002). Emotion regulation: Affective, cognitive, and social consequences. Psychophysiology, 39(3), 281-291.

Kaya, H., & Uslu, E. (2020). Ödül ve övgünün motivasyon üzerindeki etkileri. Eğitimde Yenilikler Dergisi, 14(1), 85-101.

Karaca, Z. (2020). Problem çözme becerilerinin geliştirilmesinde duygusal atmosferin etkisi. Sınıf Eğitimi Araştırmaları, 7(4), 345-359.

Öztürk, M., & Demir, R. (2016). Olumlu sınıf ikliminin akademik başarıya katkısı. Eğitim Araştırmaları Dergisi, 12(2), 110-125.

Pekrun, R. (2006). The control-value theory of achievement emotions: Assumptions, corollaries, and implications for educational research and practice. Educational Psychology Review, 18(3), 315-341.

Salovey, P., & Mayer, J. D. (1990). Emotional intelligence. Imagination, Cognition and Personality, 9(3), 185-211.

Yıldız, A. (2014). Lise öğrencilerinde sınav kaygısı ve duygusal etkileri. Türk Psikoloji Dergisi, 29(1), 58-70.