Hamam Böceği ve Ben
Güneşli bir pazar günü kendimi hamam böceği ile karşılaştırmak nereden aklıma geldi dersiniz?
Yok, hayır Franz Kafka’nın “Dönüşüm” kitabındaki ‘haşere’yi kastetmiyorum.
Gerçi onu da düşünmedim değil.. Üstelik yazının başına oturup konuyu kafamda evirip çevirirken biraz kararsızlık da yaşadım.. Çünkü iki ayrı yazı zihnimde şekillenmeye başladı:
Kafka’nın kitabındaki metamorfoz üzerinden; toplumun, nasıl da insani değerlerini yitirerek olumsuz anlamda bir dönüşüm yaşadığı olgusuna zıt olarak bireysel anlamda yaşadıklarımla olgunlaşarak olumlu anlamda bir dönüşüm yaşadığım algısını irdelemek..
Diğeri ise insan olarak kendimi hamam böceği ile kıyaslayıp pek de ‘üstün’ bir varlık olmadığımı kabul etmek..
Eh, haliyle ilk yazı kendime övgü olacaktı ki “ihtiyacın mı var!” dedim kendi kendime ve içimdeki “Evet.. evet.. evet!” çığlıklarını duymazdan gelip ikinci bakışı ele almaya karar verdim.
Peki.. Konuyu bir yazıda ele almamı sağlayan çağrışım ‘Bedenin bilgeliği’ üzerine verdiğim bir söyleşi oldu efendim. Bu sırada bir kez daha düşündüm ki biz insan denen canlı türü olarak bedenimizin bilgeliğini hiçe sayıyoruz. Bedenin isteklerini bastırıyoruz, doğal dürtülerimize kulak asmıyoruz, bedeni susturuyoruz..
Neden?
Çünkü kendimizi çok akıllı sanıyoruz!. Buna inandırılmışız..
- Yüzyılda, “Düşünüyorum, öyleyse varım” önermesi ile Descartes, insanın “düşünme” yetisi ile diğer canlılardan üstün olduğunu savunmuş; hayvanların akıl veya zekaya sahip olduğunu reddetmiş; üstün olma ihtiyacı içindeki insanoğlu da bu önermeyi memnuniyetle kabul etmiştir!.
Oysa bakın, küçümsediğimiz, aklı-fikri olmayan en basit canlılardan biri kabul edilebilecek hamam böceği hangi özelliklere sahipmiş:
“Yaklaşık 300 milyon yıldır dünya üzerinde yaşamaktadır. Çok farklı ortamlara adapte olup yaşamlarını sürdürebilirler. Bazı türleri hiçbir şey yemeden 1 ay aktif yaşayabilir ve sadece posta pulu arkasındaki zamkla beslenerek hayatta kalabilir.Su altında yarım saate kadar boğulmadan yaşayabildikleri görülmüştür.İnsana kıyasla radyasyona 6 ile 15 kat daha dayanıklıdırlar.
Gelişmiş birsürü davranışısergilerler. Yapılan bir çalışmada 50 adet hamam böceği birbiriyle bağlantılı 3 adet 40 böcek kapasiteli odacıklara bırakılmıştır. Bir süre sonra böcekler 2 odaya 25'er adet olarak yerleşip 3. odayı boş bırakmışlardır. Odacıkların kapasitesi 50'nin üzerine çıkarıldığında tüm böcekler tek bir odaya toplanıp diğerlerini boş bırakmışlardır.Dengeli bir rekabet ve dayanışma içinde olabildikleri gözlenmiştir.
Salgıladıklarıferomonlar ve bıraktıkları dışkıları vasıtasıyla diğer hamam böceklerine su ve besin kaynakları ile yuvalarının yerini işaret ederler. Dokunsal ve kimyasal iletişim kurarlar. Bir hamam böceği, kafası olmadan iki hafta yaşayabilir.”
Biliyoruz ki hamam böcekleri, yaşamlarını genetik olarak bedenlerine programlanmış yaşam dürtüsü ile sürdürürler. Bu programları, gereken durumlarda ‘Savaş ya da kaç’ reflekslerini harekete geçirir.
Bunlar bizim ‘dahiyane’ aklımızla keşfedebildiğimiz özellikler sadece!. Belki de toplandıkları odacıklarda insan denen türün ‘akılsızlığı’ ile dalga geçiyor olabilirler!
Öyle ki biz insan denen akıllı varlıklar; düşünme ve zihin gücü ile hem kendi doğamızı hem de içinde yaşadığımız doğayı/evreni kontrol etmeye- yönetmeye- değiştirmeye çalışıyoruz. Böylece yaşadığımız evreni doğal yapısından uzaklaştırıp bozarken öz doğamızı da engelliyor, gelişimini kısıtlıyor ve insanca yaşama koşullarını tüketiyoruz.
Doğaya (kendi doğamız ve içinde yaşadığımız doğa) saygı duyup uyum sağlamak ve onun bilgeliğini keşfetmek yerine ‘üstün olduğumuzu’ kanıtlamaya çalışmaktan vaz geçsek belki de daha mutlu olacağız.
Sonuç olarak; aklımızı önemseyelim ama bedenimizdeki doğal yazılımı küçümsemeyelim çünkü bedenimiz; bilinçdışı zihnimizdir ve davranışlarımızın yaklaşık %95’i bilinçdışı tarafından yönetilir..
Yani belki de ben (sizi bilmem ama..) hamam böceği kadar ‘bilge’ olmayabilirim.
…
B.Y.
03 Kasım 2024 Gazipaşa
Referans
Hamam böceği ile ilgili bilgiler Wikipedia (2024) alınmıştır.