İSTANBUL SÖZLEŞMESİNE GERİ DÖNMELİ MİYİZ?

Fikir Yazıları - Prof. Dr. Abdurrahman Tanrıöğen

İSTANBUL SÖZLEŞMESİNE GERİ DÖNMELİ MİYİZ?

Bilimin en temel işgörülerinden birisi doğadaki ve toplumdaki olgular arasında neden sonuç ilişkilerini aramak ve analiz etmektir. Tüm bilimsel disiplinlerde olduğu gibi, sosyal bilimlerde de bir sonuca etki eden birden fazla neden bulunur. Bilimsel jargon ile söylemek gerekirse, bir bağımlı değişkene (sonuç) etki eden bağımsız değişkenler (nedenler) çokludur.

Bu kısa girişin ardından, ülkemizde özellikle kadınlara ve çocuklara yönelik olarak giderek artan “şiddet olaylarının nedeni ya da nedenleri nelerdir?” sorusunu sorulduğunda verilecek en rasyonel cevap “birden fazla nedenin” bulunduğunu söylemektir.

Kadına şiddet olaylarının artmasında şüphesiz toplumsal, eğitimsel, psikolojik vb. pekçok neden bulunmaktadır. Bu makalede, bu nedenlerin biri olarak gördüğüm “İstanbul Sözleşmesi”nden ülke olarak çekilmemizin nedenleri ve sonuçları üzerinde durulacaktır.

"Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadele için Avrupa Konseyi Sözleşmesi" 2011 yılında İstanbul’da imzalanması nedeniyle kamuoyu tarafından “İstanbul Sözleşmesi” olarak anılmaktadır. Sözleşme, kadınların ve çocukların şiddete karşı korunması ve cinsiyet eşitliğinin sağlanması amacıyla, Avrupa Konseyi üyesi 45 ülke tarafından imzalanmıştır.

Temel olarak şiddeti önlemek için devletlerin alması gereken önlemlerin ve politikaların belirlenmesini, bu doğrultuda eğitimin ve kamu bilincinin artırılmasını teşvik etmek amacını taşıyan sözleşme, şiddet mağdurları için koruma mekanizmalarının oluşturulmasını ve destek hizmetlerinin sağlanmasını öngörmektedir.

Kadın ve erkek arasındaki eşitsizliğin giderilmesi için cinsiyet eşitliğine vurgu yapan İstanbul Sözleşmesi amaç doğrultusunda ülkeler arası işbirliği ve veri paylaşımı yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Sözleşmenin bu boyutu atılan imzanın güçlülüğünü artıran çok önemli bir özelliktir.

Kadınların toplum içerisinde güvenliğini güvence altına alan İstanbul Sözleşmesi, 2014 yılında yürürlüğe girmiş ve imzacı ülkelerin yasal düzenlemelerini, politika ve uygulamalarını sözleşme çerçevesinde şekillendirmelerini talep etmiştir. Ancak ülkemiz ne yazık ki, ülke içinde ve uluslararası alanda çok yoğun tartışmalara neden olacak şekilde 2021 yılında sözleşmeden çekildiğini duyurmuştur.

İstanbul Sözleşmesi, kadınlara yönelik şiddetin önlenmesi ve cinsiyet eşitliğinin sağlanması amacıyla bir dizi yarar ve fayda sunmaktaydı. Bu faydalar arasında, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması, kadınların korunması, şiddetin önlenmesi, mağdurlar için destek hizmetlerinin (sığınma evleri, psikolojik destek, hukuki danışmanlık vb.) oluşturulması gibi hedefler bulunmaktaydı. Bu doğrultuda toplum içerisinde farkındalığın artırılması, uluslararası işbirliğinin sağlanması ve kadınlara yönelik şiddetle mücadele için hukuki bir çerçeve sunarak devletlerin yükümlülüklerini belirlemekteydi.

Her açıdan Türk kadınlarının maruz kaldığı toplumsal cinsiyet temelli şiddeti azaltmayı ve kadınların insan haklarını güvence altına almayı amaçlayan böylesine önemli bir uluslararası belge hükümet tarafından yırtılıp atılmıştır. Hükümet, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararına kamuoyundan yoğun tepkilerin gelmesi üzerine verdiği kararı savunma gereği duymuş ve çekilme gerekçelerini kamuoyuna duyurmuştur. Bu gerekçeler ana başlıklarıyla şunlardır:

  • Hükümet, İstanbul Sözleşmesi'nin bazı maddelerinin toplumsal cinsiyet ideolojisini teşvik ettiğini savunmuştur. Bu, geleneksel aile yapısına aykırı olduğu ve aile değerlerini zayıflattığı görüşünü doğurmuştur.
  • Hükümet yetkilileri, sözleşmenin Türkiye'de uygulamada yeterli etkisinin olmadığı ve mevcut yasaların zaten şiddetle mücadelede yeterli olduğunu bu nedenle de, sözleşmeye olan ihtiyacın sorgulandığını ifade etmiştir.
  • Çekilme kararı, aile yapısının korunması ve geleneksel aile değerlerinin desteklenmesi amacıyla alındığı belirtilmiştir. Hükümet, sözleşmenin aile içindeki roller ve değerler üzerinde olumsuz bir etkisi olabileceğini düşünmüştür.
  • Sözleşmenin uygulamaları ve içeriği, bazı toplumsal kesimlerden eleştiri almış ve tepkiler oluşturmuştur. Bu eleştirilerin, hükümetin kararında etkili olduğu öne sürülmüştür.

Türkiye'nin sözleşmeden çekilme süreci, Resmi Gazete'de yayımlanan bir kararname ile gerçekleştirilmiştir. Hükümet, bu adımın hukuki olarak geçerli olduğunu savunmuştur.

Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesi, kadın hakları savunucuları, insan hakları örgütleri ve uluslararası topluluk tarafından geniş bir şekilde eleştirilmiş ve bu durum, kadına yönelik şiddetle mücadelede olumsuz etkileri olabileceği endişesini doğurmuştur. Bu çerçevede, kadınların korunması ve cinsiyet eşitliği konularındaki mücadele, daha da önem kazanmıştır.

Doğaldır ki, Türkiye'nin İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmesi, birçok olumsuz sonucun ortaya çıkmasına neden olmuş görünmektedir. Bu sonuçlar, toplumsal ve hukuki boyutlarıyla kadın hakları ve kadına yönelik şiddetle mücadele açısından önemli etkilere sahiptir. İşte bu olumsuz sonuçlardan bazılarının aşağıdaki maddelerdeki noktalar olduğu ileri sürülebilir:

  1. Artan Kadına Yönelik Şiddet: Çekilme sonrasında kadına yönelik şiddet vakalarında artış gözlemlenmiştir. Kadın cinayetleri ve aile içi şiddet olaylarının sayısı, bazı raporlar ve istatistikler tarafından yükseldiği bildirilmiştir.
  2. Hukuki Koruma Açıkları: Kadınların korunması için belirli hukuki çerçeveler sunan İstanbul Sözleşmesi’nin ortadan kalkmasıyla, bazı kadınların yasal koruma mekanizmalarına erişiminde zorluklar yaşandığı kamuoyunda tartışılmaya başlanmıştır. Bu durum, şiddet mağduru kadınların haklarının ihlal edilmesine yol açmıştır.
  3. Kadınların Toplum İçindeki Güvensizliği: Sözleşmenin ortadan kalkması kadınların kendilerini, şiddet ve ayrımcılık karşısında daha savunmasız hissetmesine neden olduğu belirtilmektedir. Çekilme, toplumsal algıda kadına yönelik şiddetin normalleşmesine de katkıda bulunduğu yaygın olarak savunulanbir görüştür.
  4. Uluslararası Eleştiriler: Türkiye’nin sözleşmeden çekilmesi, uluslararası insan hakları kuruluşları ve diğer ülkelerden eleştirilere yol açmıştır. Bu durumun, Türkiye’nin uluslararası alandaki insan hakları konusundaki itibarını bir hayli zedeleyebileceği düşünülmektedir.
  5. Kadın Hakları Mücadelesinin Zayıflaması: Çekilmenin, kadın hakları savunucularının mücadelesinde bir gerileme olduğu algısına yol açtığı ve toplumsal cinsiyet eşitliği konusundaki ilerlemeleri olumsuz etkileyebileceği çeşitli kadın platformları tarafından savunulmaktadır. Sözkonusu platformlar bu durumun toplumda cinsiyet eşitsizliğini artırabileceğinden endişe duymaktadır.
  6. Hukuki Belirsizlik: Çekilme sonrası, cinsiyet eşitliği ve kadına yönelik şiddet konularında yasal düzenlemeler ve uygulamalarda belirsizlikler ortaya çıktığı söylenebilir. Bu, hem kadınların hem de savunucuların haklarının korunmasında zorluklar yaratabilecek bir ortamın doğmasına neden olabilecektir.
  7. Toplumsal Gerilim: Çekilme kararı, toplum içinde derin bölünmelere ve tartışmalara neden olabilir. Kadın hakları ile ilgili konularda daha fazla kutuplaşma ve çatışmaların yaşandığını tecrübe etmekteyiz.

Bu sonuçlar, Türkiye'de kadınların hakları, güvenliği ve toplumsal rolleri açısından ciddi sorunların ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Kadına yönelik şiddetle mücadelede etkili politikaların geliştirilmesi ve uygulanması gerekliliği daha fazla önem kazanmıştır.

Türkiye'nin İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmesi, çeşitli gruplar ve bireyler tarafından farklı şekillerde değerlendirilmiştir. Bu kararın, özellikle aşağıdaki kesimlerin işine geldiği veya olumlu karşıladığı söylenebilir:

  1. Muhafazakâr ve Geleneksel Aile Savunucuları: Aile yapısının korunmasını savunan ve geleneksel değerleri öne çıkaran muhafazakâr gruplar, İstanbul Sözleşmesi'nin bazı maddelerini eleştirmiş ve sözleşmenin, aile değerleri üzerinde olumsuz etkileri olacağını belirtmişlerdir. Bu kesimler, çekilmeyi olumlu bulmuşlardır.
  2. Siyasi İktidar: Hükümet, İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmenin toplumsal cinsiyet ideolojisini ve aile yapısını koruma adına önemli bir adım olduğunu savunmuştur. Bu nedenle, siyasi iktidar açısından bu karar, kendi ideolojik yaklaşımını destekleyen bir gelişme olarak değerlendirilmiştir.
  3. Aile ve Kadın Dernekleri: Bazı aile ve kadın dernekleri, İstanbul Sözleşmesi'ni geleneksel aile yapısına zarar veren bir belge olarak görmüş ve çekilmeyi desteklemiştir. Bu dernekler, çekilmenin aileyi koruyacağına inanmışlardır.
  4. Dinî Gruplar ve Topluluklar: Bazı dinî gruplar ve topluluklar, sözleşmeyi cinsiyet eşitliği ve toplumsal cinsiyet rollerine ilişkin ideolojiler nedeniyle eleştirmiştir. Bu kesimler, sözleşmeden çekilmenin kendi inanç ve değerleriyle daha uyumlu olduğunu düşünmüşlerdir.

Bununla birlikte, yukarıda da belirtildiği gibi İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmenin birçok olumsuz sonuçları olduğu ve kadın hakları, toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadına yönelik şiddetle mücadele açısından ciddi sorunlar doğurduğu, kadın hakları savunucuları ve birçok insan hakları örgütü tarafından sıkça vurgulanmaktadır. Bu nedenle, çekilmenin toplumun geniş bir kesimi için olumsuz etkileri olduğu da göz önünde bulundurulmalıdır.

Tüm bu olumsuz sonuçlar üzerinde düşünüldüğünde, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi çerçevesine geri dönme şansı var mıdır?

Türkiye'nin İstanbul Sözleşmesi'ne geri dönmesi, hukuki, siyasi ve toplumsal birçok faktöre bağlıdır. İşte bu süreçle ilgili bazı önemli noktalar:

  1. Hukuki Süreç: İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararı, Türkiye'nin ulusal mevzuatına uygun olarak Resmi Gazete'de yayımlanan bir kararname ile gerçekleştirilmiştir. Geri dönüş için, sözleşmeye yeniden katılmak üzere yeni bir hukuki düzenleme yapılması gerekmektedir. Bu, yasama organı olan Türkiye Büyük Millet Meclisi'nden (TBMM) onay almayı gerektirebilir.
  2. Siyasi İrade: Geri dönüş için siyasi irade çok önemlidir. Hükümetin ve mevcut siyasi yönetimin, sözleşmeye yeniden katılma konusunda bir isteği olmalıdır. Bu, kamuoyundaki baskılara, uluslararası ilişkilerdeki gelişmelere ve kadın hakları konusundaki toplumsal talebe bağlı olarak değişebilir. Ancak bu geri dönüş kararının hükümet üzerindeki eleştirileri azaltmak ya da oylarını artırmak motivasyonuyla değil, gerçekten kadınlara ve çocuklara uygulanan şiddet olaylarının toplumsal bir yara olmasının önüne geçmek amacıyla alınması gerekir.
  3. Toplumsal Destek: Kadın hakları savunucuları, sivil toplum kuruluşları ve toplumsal hareketler, İstanbul Sözleşmesi'ne geri dönülmesi için kamuoyu oluşturabilir. Bu tür bir toplumsal destek, siyasi irade üzerinde etkili olabilir.
  4. Uluslararası Baskılar: Uluslararası insan hakları örgütleri ve diğer ülkeler, Türkiye'nin İstanbul Sözleşmesi'ne geri dönmesi konusunda baskı yapabilir. Bu tür uluslararası baskılar, Türkiye'nin kararını etkileyebilir.
  5. Gelecek Seçimler: Türkiye'deki siyasi iklim ve muhalefet partilerinin “erken seçim” talepleri, İstanbul Sözleşmesi'ne dönüş konusunda önemli bir faktör olabilir. Seçimde başarılı olma arzusu, hükümetin kadın hakları ve toplumsal cinsiyet eşitliği konusundaki politikalarını şekillendirebilir.

Sonuç olarak, Türkiye'nin İstanbul Sözleşmesi'ne geri dönmesi mümkün olsa da, bu süreç çeşitli hukuki, siyasi ve toplumsal dinamiklere bağlıdır. Geri dönüş, yalnızca resmi bir karar değil, aynı zamanda geniş bir toplumsal ve siyasal desteği gerektiren bir durumdur. Toplumun kendini daha güvende hissedebilmesi için, şiddet olaylarını azaltacak ulusal ve uluslararası girişimlere aktif olarak katılımın tüm toplumsal ögeler tarafından desteklenmesi zorunlu hale gelmiştir. Kadına ve çocuklara yönelik giderek artan şiddet olaylarının azalmasında büyük bir pay sahibi olan İstanbul Sözleşmesi’ne geri dönmek toplumsal barışın sağlanmasında da önemli katkılar sağlayabilecek bir politik hamle olabilir.