Bir Tercih Ötemizdeyiz
Kişilerin belirledikleri hedeflere ulaşabilmeleri için dikkat etmeleri gereken en önemli hususlardan birisi ‘zihnin ve dikkatin geçmişe ve geçmişte yaşananlara değil, şu ana odaklanıp geleceği şimdide inşa etmeleri gerektiği bilgisine sahip olmalarıdır’.
Geçmişte yaşanmış olumsuz olaylar, karşılaşılan zorluklar, sorunlar ve olumsuz bütün tecrübeleri, meydana geldikleri zamanın kendi frekansında bırakmak, sürekli onların korku, öfke, pişmanlık ve diğer olumsuz etkileriyle ‘şu anımızı geçmişin pişmanlıklarına mahkum etmektense’, bulunduğumuz ana, şimdinin frekansına odaklanmak çok daha yerinde olacaktır. Olay olmuş ve bitmiştir; şimdide, şu anda yapılabilecek nelerin olduğu esastır. Sık sık duyduğumuz gibi:
“Geçmiş artık yok, gelecek henüz gelmedi.”
O nedenle, zihnimizi, ruhumuzu ve duygularımızı, yine bizim o olaylar hakkındaki tercihlerimizin birer sonucu olarak var olmuş olan ‘keder, öfke, nefret, pişmanlık ve acılarla’ dolu geçmişimizin olumsuz frekanslarında esir edip, bugünün her türlü güzelliğini heba etmemiz, görmezlikten gelmemiz, kendimizi yine aynı geçmişin o zehirli düşünceleriyle suçlayarak bugümüze ait güzelliklerden uzak durmamız pek akıllı bir tercih olmayacaktır. Önümüzde sadece şu soru ya da düşünceler olmalıdır:
“Geçmiş geçmişte kaldı. Ben artık bedenen burada, şu anda, şimdideyim. Çünkü ancak herşeyimle aynı titreşim alanında, aynı frekanstaysam gerçek anlamda kendimim ve gerçekten kendimdeyim. Buna kadim toplumlar ‘kalbim ve zihnim, şimdi burada (bedenimde) yani ‘evimde’ diyordu.
Zihnimi ve duygularımı da geçmişte hapsoldukları o olumsuz alandan, zaman ya da frekanstan alıp bedenimle aynı frekansa getirmek durumundayım.
Öyle ya, eksik ve yarım bir şekilde sağlıklı, huzurlu ve mutlu yaşamak mümkün olamayacaktır, öyle değil mi?
Geçmişim ve o titreşim alanında yaptıklarım benim kimliğimi ve geleceğimi belirleyemez.
Ben her gün, küçücük dahi olsa, daha iyi bir bana birkaç adım daha yaklaşıyorum.
Çevremdekileri suçlamak ya da değiştirmek yerine, onları oldukları gibi anlıyor ve kendi titreşim alanındaki olumsuz beni değiştiriyorum. Çünkü inanıyorum ki ‘daha iyi ben, daha iyi bir dünya demektir’.
Bütün bunların şuuru içinde derin ve sakin bir şekilde diyaframımı oksijenle doldurup bir süre nefesimi tuttuktan sonra yavaşça serbest bıraktığım nefesimle tüm geçmiş kızgınlık, nefret, pişmanlık ve zorlukların oluşturduğu zehiri bedenimden, zihnimden ve ruhumdan atıyorum.
Şimdideyim; bedenim, zihnim ve kalbim aynı titreşim alanında.
Tam şimdinin içinde çözümlerle dolu bir an bana verilmiş. Çünkü varlığın özündeki ilahi kanun, bir sorun varsa çözümünü de kendisiyle birlikte aynı titreşim alanında mevcut kılmıştır. Bunu biliyor ve o bilginin huzuru ve sükunetiyle yaşıyorum. Bu kez tercihlerimde ‘hatalar’ değil ‘deneyimler’ ve ‘öğrendiklerim’ etkin rol oynayacak ve ben hedeflerime biraz daha yaklaşmış olacağım. Çözümlere odaklanıp olumsuzlukların içinde bulunduğum titreşimi ve benim görüş alanımı puslu, bulanık bir hale sokmasına izin vermeyeceğim. Çünkü bu durum, diğer herşeyde olduğu gibi, benim tercihlerimle alakalıdır ve ben bunun bilincindeyim.
Ve biliyorum ki: ‘Çözümler niyete muhtaçtır’.”
Hedeflerimizle, amaçlarımızla, hayallerimizle ilgili soruların cevapları yine kendi iç dünyamızda mevcuttur. Onları dışarıda, başka referanslarda aramak sadece zaman kaybına neden olur.
Yaşadıklarımız sadece kendi terchlerimizin yansımalarıydı; bunu hatırlamak önemli.
Başarı da aynı başarısızlıklarımızda olduğu gibi tercihlerimizle ilgili.
Cennet de cehennem de bir tercih ötede aslında… ve tam da burada, şimdide…
Sorumluluğu almak, tercihde bulunmadan önce iç referanslarımızı dinlemek ve ardıdan deneyimlemek gerekiyor.
Yanlış yapmak ve başarısızlık endişesi ile yaşayan bir kişinin adım atması ne kadar uzun sürecekse, bu tereddüt ve gerginliğin yol açacağı ruhsal acı da en az o kadar uzun ve ıstıraplı olacaktır.
Bu tür durumlarda hatırlanması gereken en önemli noktalardan biri, temiz ve mükemmel bir zihin ve duygu ile amaca yönelmektir. Çünkü bu şekilde davranarak kişi, harika bir içsel odaklanma, niyet ve yönünü belirleme şansı elde edecektir.
Kişinin zihni ve kalbinde doğru niyet ve sağlıklı bir yön hissi olmadan – yani, kadim bilgelerin dedikleri şekliyle ‘insanın evcilleştirilme sürecinin sonucu olan cehennem zehirden arınmış referansları olmadan – yapılan zihinsel hazırlık ve şimdinin titreşiminde kalamadan yapılan çalışmalar, kişiyi hedeflerinden ve yaptığı işten uzaklaştıracaktır.
‘Farkındalık’ dediğimiz anahtar hal burada da öne çıkıp, yaşantımızdaki yerinin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gösterecektir. Çünkü eğer kişi belirlemiş olduğu bir hedefin farkındalığında yaşamıyorsa ve bu yüzden de bir amaca odaklanmadan, onu hedefine götürecek ruh ve zihin halinden, farkındalık halinden uzaksa, ciddi bir yanılsamadadır ve o kişi çok hayati bir aldanma içindedir.
Ancak bu noktada bizlere yol gösterecek bir konuyu hatırlamak da iyi olacaktır:
“Savaş sanatları eğitimlerimizin ilk dönemlerinde dövüşçü ile sanatçı arasındaki bir farktan bahsederiz. O farka göre dövüşçünün motivasyonunda çıkacağı müsabaka ve alacağı madalya önemli olurken, bir sanatçı için yaptığı sanatı icra ederkenki süreç ve bu sürecin onun kişiliği, bedeni ve ruhu üzerindeki olumlu etkileridir. Her ikisi için de neticenin tatmin edici gücü azımsanamaz olsa da, sanatçı eğitim sürecine, o anın frekansına odaklanır ve her anın kendine ait hazzını hissederek, sonuçtaki madalya ya da ünvanın zehirinden korunur. Çoğu zaman da bu duygu hali onu bir dövüşçüden daha ileri bir noktaya taşır.
Öyleyse, çalışmalarımızda ‘sadece’ başarılı olmak ve bir hedefe ulaşmak düşüncesini zihnimizden çıkartmalı, çalışma anını bütünüyle deneyimleyerek, o anın gereklerini yerine getirme becerisini geliştirmeliyiz ki zihnimizi varılacak noktanın endişesi ya da çeşitli olasılıklarla meşgul ederek, niyet ve anda kalma değerlerini kaybetmeyelim.”
Sevgi ve saygılarımla, Murat Kaplan