Kuş Bakışı Ağıt

Edebiyat - Hanım ablalar ve abiler bir merasimdeyiz yine acısı abartılmış. Öyle işte; kendiliğinden, içgüdüsel olarak belki yüz belki bin yıl önceden belirlenmiş yerlerine yerleşmişler;

Kuş Bakışı Ağıt

 

Mevt

Hanım ablalar ve abiler bir merasimdeyiz yine acısı abartılmış. Öyle işte; kendiliğinden, içgüdüsel olarak belki yüz belki bin yıl önceden belirlenmiş yerlerine yerleşmişler; solda iki düğmelilere, sağda fermuarlılara ayrılmış hiyerarşik localarda, hoş hiç bilmedim ama açıkçası bilmeyi de çok istedim ki kimdi bu ilk locaizmciler, neyse işte o localarda, ki günün konusu toprağın yeni besini iken, topraktan ve El-Fatiha’dan ve acı ahalisinden ve bir tabak yemek yapmaktan ve hatta helvasına kadar yangın evinden aş beklemiyor olmaktan bîhaberlocacıların gündemleri çok başka; ablalar kızlarına ya da oğlanlarına yakın ya da uzak kuzenlerinden zevc ya da zevce aramakta, yengeler yengelerin “abboovv” “ne haltlaaar ne haltlar” ettiğini yengelerine anlatmakta, teyzeler ikramın sığlığından dem vurup dili çatallamakta, abiler yeni serpilmiş servileri kaynak da hedef de kendileri iken sulamakta,babalar yanlarındaki dedikodudan sıkılmış ve kızlarının minisine kalp yorup kahırlanmakta, amcalarınsa kuşları, köpekleri, borçları falan var dilleri filan yanmakta… Ablalarım ve abilerim sizin anlayacağınız bu muhabbet toprak ahalisinden çok mu,

evet

çok

uzakta.

Kalabalık burası, seslerle bir de ahmak ıslatan yaşlarla gözyüzünde. Kendine insan diyen, kendini şerrrrrefli mahlûk olarak gururla annadınnı gururla reklam eden, “yere göğe lordum, ey lordum heheyyy ve beheyyy” diyen, nü’sünün çirkinliğine tahammül edemeyip de bunu bir de insan doğasının yoldan çıkmışlığına atarak cıbıldak halinden daha da çirkin bir varsayımla ve görece güzel entarilerle örten, Rabb’in gururlanarak en kıymetli tablosunu emanet ettiği ve ama kübik tablolardan hiç mi hiç çakmayan göğsü kabarık bir şeyler var buralarda.

Ben şaşkınım ama başka kimse değil, beslendikleri toprakların acıyı öğütüp kendine besin etme hızından falan olsa gerek. Yoksa bir yok’luğu, eksilmişliği, o yatağın boş kalmışlığını, eve giren ve bu çıkmaz diş sızısını, 50 derece sıcakta dahi titreten s’onsuzrüzgarı, ölümsüz ve ama dört köşeye alınmış hiiiiç yaş almayan bir gülümsemeyi ve o gülümsemenin artık acı acı olmasınıgörerek, bilerek nasıl uyur insan nasıl yarına uyanır nasıl ekmeğinin peşine gider ekmeğini bölüşeceği, koşup getireceği bir el yokken, nasıl işim aşım der,

yaşım“mı?

küçük

 anlamıyorum da?

Onlar Yaşar Usta’yı, Esin Teyze’yi falan gömüyor filan işte, yahut böyle ilândalar, benim insanıma toprak atılıyor oysa her El-Faaaaatiha denildiğinde, üstelik ben her seferinde daha çok el-veda derken, ev veda derken çocukluğuma

el sallarken…

Bir şey kalmıyor yerinde; bakın abilerim ve ablalarım gülüyorlar onlar, kuşlar uçuyor, su akıyor temizleniyorlar, güneş diyorum nasıl doğuyor ama doğuyor, hiçbir şey kalmıyor, yürüyorlar, yarın varmış gibi giden için yarın olmuş gibi sabahvar ya hudiyorlar, yine babalarından korkuyor bu çocuklar, kuşlar uçuyor bir şey kalmıyor yerinde; bak ama bir çocukluğum kalıyor burada, evden nefes uçtuğu gün ilk kez o gün ak düşüyor saçıma, öne meyilleniyorum ilk kez, ayak izlerim kalıyor, başımı kaldırıyorum onların gök dediği yerebalkondan aşağı sarkan çocuk kalıyor ben gidiyorum bir dekuşlar uçuyor.

Kuşlar

diyorum.

  Uçtu

diyorum.

Uçtu.

Nasıl?

 

Esin AL