SINAV SONUCU: SİSTEM HATA VERİYOR

Fikir Yazıları - Günlerdir üniversite sınavı sonuçları konuşuluyor. Gençleri suçlayandan tutalım da sorunu eğitim programlarında görenlere kadar türlü yorumlar yapılıyor. Doğru teşhis olmadan doğru tedavi olmaz.

SINAV SONUCU: SİSTEM HATA VERİYOR

Günlerdir üniversite sınavı sonuçları konuşuluyor. Gençleri suçlayandan tutalım da sorunu eğitim programlarında görenlere kadar türlü yorumlar yapılıyor. Doğru teşhis olmadan doğru tedavi olmaz. Sınava 2 milyon 446 bin 51 kişi girdi. Üniversitelerin ön lisans ve lisans düzeyinde 835 bin 66 kontenjanı bulunuyor. Yani, sınava 1 buçuk milyon öğrenci aslında boşuna giriyor. Burada bir plansızlık yok mu?TYT’de Türkçe doğru ortalaması 40 soruda 14,6; Sosyal Bilimlerde 20 soruda 6,6; Matematikte 40 soruda 5,6; Fen Bilimlerinde 20 soruda 2,2 olarak görülüyor.

Türkiye’de eğitimin en temel sorunu tüm öğrencilere akademik eğitim yolunu sunmasıdır. Oysa eğitimin asıl işlevi öğrencilerin ilgilerine, yeteneklerine uygun iş ve meslek edinmelerini sağlamaktır. Maalesef, Türk eğitim sistemi bu işlevi yerine getirmiyor. Tüm öğrencilere çıkış yolu olarak akademik eğitim gösteriliyor ve merkezî sınavlar seçmekten çok eleme aracına dönüşüyor. Millî Eğitim Şûralarında meslekî ve teknik eğitimin ortaöğretimdeki payının yüzde 65-70 olması hedeflenmişti. O hedefin yanından geçilmiyor.

Üniversiteye geçişte katsayı uygulamasının kaldırılması ve herkesin her bölümü seçebilmesi meslek liselerini hepten bitirmiş ve bir anlamda genel liseye dönüştürmüştür. Mevcut sistemde meslek liselerinde öğrenim gören öğrenciler iş hayatına atılamıyor, çünkü meslek liseleri iş hayatının içinde değil, iş hayatından kopuk. Geriye üniversiteye yerleşmek kalıyor. Bunun için sınava giriyor. Sorun da buradan kaynaklanıyor.

Herkes akademik eğitim almak, üniversite okumak zorunda mı?

Türkiye’de eğitim bireylerin ilgi ve yeteneklerini ortaya çıkarmak, geliştirmek, ona uygun iş ve meslek kazandırmak amacının dışında kültürleme faaliyeti olarak öne çıkıyor. Aynı zamanda eğitim-ekonomi ile ilişkilendirilmediğinden üretim hayatından da kopuk, teorik bir süreç olarak gerçekleşiyor. Bu nedenle akademik eğitim öne çıkıyor. Eğitim-ekonomiyle ilişkilendirilir, meslek liseleri iş içinde eğitim ilkesiyle yapılandırılır ve üretim tesislerinin içinde kurulursa meslek lisesinden çıkan iş bulabilir ve üniversiteye, akademik eğitime olan ihtiyaç düşer. Türkiye meslek liselerinin ortaöğretimdeki payını yüzde 65/70’lere çıkarmak zorundadır. Bunun yanında üniversite bünyesindeki Meslek Yüksek Okulları MEB’e devredilmeli, meslek lisesi çıkışlılardan diploma notu belli bir sınırın üstünde olanlar MEB bünyesindeki Meslek Yüksek Okulunda 6 aylık ek bir eğitim aldıktan sonra tekniker olabilirler. Bütün mesele meslek liselerinde iyi bir meslekî eğitim verip okulu bitirdiklerinde iş bulabilecekleri bir ortam sağlamaktır. Bu, başarılabilirse sınavlara katılım düşer. Sınavlar öğrencileri elemek için değil, öğrencilerin okulları seçmesi yapılır. Üniversiteye olan talep azaldıkça sınav sonuçları da kendiliğinden farklılaşır ve yeni açılan gereksiz üniversiteler kapatılır veya dönüştürülür.  Mevcut durumda sınav sonuçları mevcut sistemin iflâs ettiğini gösteriyor.