AYNI NEHİRDE İKİ KEZ YIKANAMAZSINIZ: Sürekli Değişim ve Akış

Fikir Yazıları - Prof. Dr. Abdurrahman TANRIÖĞEN

AYNI NEHİRDE İKİ KEZ YIKANAMAZSINIZ: Sürekli Değişim ve Akış

2013 yılında yaşadığım bir kaza sonucunda uzun süre hastanede yatmak, beyin ameliyatı olmak ve ardından da uzun bir fizik tedavi süreci yaşamak zorunda kaldığım sıralarda tanıdım M’yi. M babasının ölümüyle sonuçlanan bir kazadan bel kemiği kırılarak hayatta kalabilmiş fakat yaşamı boyunca tekerlekli sandalyeye mahkum olmuş sevimli bir lise öğrencisiydi.

Bir üzüm diyarında yaşayan M ve ailesinin traktörleri yoktur. Sahip oldukları üzüm bağına giderken, akrabalarından ödünç aldıkları traktörü kullanırlar. Traktör ile bağ yolunda bulunun bir su kanalının altından geçmek durumundadırlar. Bu gidiş-gelişler uzun bir süre böyle devam ettikten sonra, M’nin babası “artık kendi traktörümüzü almamızın zamanı geldi” diyerek kendilerine yeni bir traktör alır.

M ve babası, yeni traktörleriyle yıllarca gittikleri güzergâhı izlerler ve defalarca geçtikleri su kanalı altında geçerlerken, eski kullandıkları traktörde olmayan fakat yeni traktörde bulunan bir parçanın traktörün yüksekliğini artırdığının farkına varamazlar. Ne yazık ki, yeni traktörün farkedilmeyen yeni parçası, su kanalına çarparak büyük bir beton kütlesinin üzerlerine düşmesine neden olur. M’nin babası oracıkta yaşamını kaybederken, M, yıllarca süren bir hastane serüveninin kurbanı ve belden aşağısı tutmayan bir birey olarak yaşamına devam etmeye mahkum olur.

Bu kazanın nedenlerinden en önemlisi, “değişen koşulların eski yöntemleri etkisiz bırakabileceği” gerçeğidir. Herşeyin eskiden olduğu gibi devam edeceğinin varsayılması, yeni traktörün değişikliklerinin farkedilememesine neden olmuştur.

Bu durumda insanın aklına hemen Herakleitos (Heraklit) gelmektedir. Antik Yunan filozofu Herakleitos, "Aynı nehirde iki kez yıkanamazsınız" sözüyle, evrendeki sürekli değişimi ve bu değişimin hayatımız üzerindeki etkilerini ifade etmiştir. Bu derin düşünce, yalnızca bireysel deneyimlerimizi değil, aynı zamanda doğanın, toplumların ve toplumsal kurumların sürekli bir dönüşüm içinde olduğunu vurgular. Kısacası bu ifade Herakleitos’un değişim felsefesinin bir sloganı durumundadır.

M.Ö. 535-475 yılları arasında yaşamış olan Herakleitosun aynı zamanda “diyalektik felsefe”nin de temelini oluşturan değişim felsefesi, evrendeki her şeyin sürekli bir akış ve değişim içinde olduğu fikrine dayanır. Herakleitos’a göre, evrende sabit ve değişmez hiçbir şey yoktur; her şey, zıtlıkların bir araya gelmesiyle oluşan bir dinamizme sahiptir. "Panta rhei" yani "Her şey akar" sözü, onun bu görüşünü özetlemektedir. Herakleitos’un bu düşüncesi, modern felsefeden doğa bilimlerine kadar birçok alanda etkili olmuştur.

"Aynı nehirde iki kez yıkanamazsınız" sözü, eğitimciler olarak bireysel gelişim ve değişim sürecimizi anlamak için de önemli bir metafordur. Meslekî ve sosyal yaşamımız boyunca çevresel değişim ve düzenlemelere de bağlı olarak sürekli olarak yeni deneyimler, bilgiler ve duygular ediniriz. Bu deneyimler, bizi değişmeye ve dönüşmeye zorlar. Aynı şekilde, içinde bulunduğumuz çevre ve insanlar da sürekli bir değişim halindedir. Bu nedenle, aynı olayları veya durumları yeniden yaşasak bile, her seferinde farklı bir deneyim elde ederiz.

Bu felsefi bakış açısı, toplumsal ve kültürel değişimleri de anlamak için kullanılabilir. Toplumlar ve kültürler, tarih boyunca sürekli olarak değişim ve dönüşüm yaşamıştır. Teknolojik gelişmeler, politik olaylar, ekonomik değişiklikler ve kültürel etkileşimler, toplumların yapısını ve işleyişini sürekli olarak değiştirmiştir. Bu değişim süreci, toplumların dinamik ve canlı kalmasını sağlar.

Herakleitos’un değişim felsefesi, doğanın ve çevrenin sürekli olarak değiştiğini de hatırlatır. Doğal olaylar, iklim değişiklikleri ve ekosistemlerin dönüşümü, doğanın sürekli bir akış içinde olduğunu gösterir. Bu değişim süreci, doğanın dengesini ve canlılığını koruması için gereklidir. Ancak insan faaliyetleri nedeniyle hızlanan çevresel değişimler, doğanın bu doğal akışını bozabilir ve ekolojik dengenin bozulmasına yol açabilir.

Bu bakış açısının ışığında söyleyebiliri ki, hangi iş kolunda çalışıyorsak çalışalım yeni bir işe başlarken, yeni bir adım atarken, geçmişte uyguladığımız yöntemlerin ve attığımız adımların gözden geçirilmesi gerekir. Çevremizdeki parametreler sürekli değişmektedir. Bunların süreç üzerindeki etkileri de göreceli olarak farklılaşmaktadır. Geçmişte çok etkili olan bir yöntemin, günümüzün değişen koşullarında etkisiz kalma riski bulunabilir. Başka bir deyişle “eski köye yeni adetler” gerekebilir. Peter Senge’nin başinci disiplin yasaları arasında belirttiği gibi, “günümüzde yaşadığımız sorunlar, geçmişin sorun çözümlerinden kaynaklanabilir”. Başka bir deyişle geçmişteki problem çözme yöntemleri, aynı niteliği taşısalar bile günümüzdeki sorunları çözmede etkisiz olabilmektedir. Çünkü, köprünün altından çok sular akmış, akan suların niteliği değişmiştir.

O halde, toplumun en önemli alt sistemi niteliğindeki eğitim kurumlarımızın düzenli işletilebilmesi, etkili bir şekilde yönetilebilmesi, toplumsal koşulların çok iyi analiz edilmesini zorunlu kılar. Ussal olarak toplumsal koşulların analiz edilmesiyle, karşı karşıya olduğumuz güçlü ve zayıf yanlarımızın elimizdeki tehditlerin ve fırsatların saptanması gerçekleştirilebilir. Bu parametreler bilimsel olarak analiz edildikten sonra, eğitim kurumlarının başarıyla yönetilebilmesinin yolu açılabilir. Eğitimdeki sorun çözme yöntemleri, geçmişteki uygulamaların tekrar yaşatılması ile çözülemeyebilir. Artık ortam ve koşullar değişmiş, bilim ve teknoloji gelişmiştir.

Osmanlı İmparatorluğu’nun en parlak dönemlerinde her alanda uygulanan yöntemler ve düzenlemelere geri dönmekle, o yıllardaki başarıyı yeniden kazanabileceğimize inanmak çok gerçekçi değilir. Aynı şekilde, cumhuriyetimizin kuruluş yıllarındaki olumsuz koşulların çaresi olarak düşünülen ve çok başarılı işlere imza atmış Köy Enstitülerinin de günümüz koşullarında başarılı olacağını düşünmek tartışılabilir.

Artık dünya ve buna bağlı olarak toplumlar değişmiş, toplumlara yön veren politik, kültürel, teknolojik vs. koşullar geçmişteki gibi değildir. Yöneticilerin dünya gerçeklerini göz önünde bulundurarak, mevcut koşulları değerlendirmeleri ve rasyonel analizler yapmaları bir zorunluluktur. Geçmişin koşullarında başarılı olmuş toplumsal, ekonomik ve eğitimsel yöntemler artık işe yaramayabilir. Bu koşullar aynı zamanda olsak bile farklı ülkelerin uygulamalarının ve yöntemlerinin de ülkemiz koşullarında başarılı olmasını garanti edemez. Bize düşen, ülkenin özgün koşullarının yeni bilimsel ve teknolojik gelişmeler ışığında değerlendirilmesi ve en uygun sistemleri oluşturmaktır.

Ülkemiz eğitim sistemini planlamak ve yönetmek sorumluluğunu taşıyan yöneticilerimizin “aynı nehirde iki kez yıkanamayacağımız” gerçeğini sürekli olarak akıllarında tutarak eğitim sistemimizi ve bu sistemin en önemli alt sistemi niteliğindeki okullarımızı organize etmeleri ülkenin gelişimi açısından yaşamsal bir önem taşımaktadır.